Home , Diğer Köşe Yazıları , İşçi sağlığı hep geriye..

İşçi sağlığı hep geriye..

VEYSİ ÜLGEN | 11 – 05 – 2011 | Büyük sanayi atılımının Batı Avrupa’da zirve yaptığı 19. yüzyılda işçiler insanlık dışı şartlarda çalıştırılıyordu. Annelerin, aynı zamanda doğal işçi sayılan çocuklarıyla beraber neredeyse yaşamlarının tamamı; ‚kalan sağlar bizimdir‘ mantığı ile davranan patronların insanlık dışı dayatmaları altında devasa fabrikalarda geçiyordu. Bu yüzyılda yükselen işçi sınıfı mücadeleleri işçilerin çalışma şartlarını tartışmaya açtı.

Artı değeri disipline alan kapitalistler işçi sınıfı mücadelesinin karşısında geri adımlar attılar. Bunlardan biri işçilerin sağlığı meselesiydi. Ancak bu noktada ileri görüşlülükleri(!) yine devreye giriverdi. Sendikalar işçilerin sağlığı mücadelesinin karşısına ‚iş sağlığı ve güvenliği‘ söylemini öne çıkartarak çalışma ortamını yeniden dizayn ettiler.

Bu karşı adım sadece işçi sınıfı örgütlenmelerini boşa çıkarmak için değildi. Kapitalizmin değişen ve ilerleyen süreçlerinde kalifiye işçiye ihtiyaç da artıyordu. Asıl olarak daha fazla k‰r elde etmek için ‚üretimin sağlığı‘ önem kazanıyordu. Burada işçilerin sağlığı ikinci planda geliyordu. Sosyalist düşünceye karşı bireyi toplumun önüne çıkaran liberal düşünce sıra işçilere gelince -onları bireyden saymadığı için- önce iş diyordu. Reel sosyalizmin çöküşüyle beraber birçok alanda olduğu gibi işçi sağlığı alanında da işçiler aleyhine hak gaspları yaşandı. Bu neo-liberal ideoloji ekseninde yeniden düzenlendi.

Hükümetin 27 Kasım 2010’da çıkardığı ‚işyeri hekimlerinin görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri ilgili yönetmelik ilk başta TTB’yi bu alanda boşa çıkarmak için görünse de asıl olarak neo-liberal kapitalizmin ihtiyacı için düzenlenmiştir. Bunun gibi ilgili yeni yönetmeliklerin tümünde ‚iş sağlığı ve güvenliği‘ terimi kullanılmaktadır. Avrupa Birliği ve İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) bu düzenlemeleri desteklemektedir.

Bugün Türkiye’de yıllık saptanan meslek hastalığı 500 civarındadır. Meslek hastalığı tanımı dar tutulmuştur. Bir işyeri hekimi bu tanıyı koyamamaktadır. Yasalarla belirlenen birçok hastalık ancak meslek hastalığı olarak kabul edilmektedir. Böylece özel sektörde işverenler tazminat ödemekten kurtulmaktadırlar. Tazminat ödememe durumu konu ile ilgili işverenlerin duyarsız olmasına neden olmaktadır. Bu koşullarda hiçbir işveren işçi sağlığı için kılını kıpırdatmaz. Kamu sektöründe ise meslek hastalığı ve tazminat meselesi geri plandadır. İş güvencesi ve malulen emeklilik durumu meslek hastalığı tazminatı meselesini gölgelemektedir.

Bugün kayıt dışı olarak adlandırılan bütün iş kolları insani açıdan sağlıksız alanlardır. Kaçak göçmen işçilerin çalıştırıldığı yerler, merdiven altı atölyeler, inşaat şirketleri, madenler, tersaneler insan yaşamını tehdit eden birçok faktör barındırıyor. Meslek hastalığı buralarda gündeme bile gelemiyor. Geçen yıl Zonguldak’taki maden göçüğü iktidar ve sermaye tarafından kader olarak yorumlanmıştı. Aradan fazla zaman geçmeden Şili’de bir maden göçüğünde yaşanılanlar bunun hiç de kader olmadığını, alınacak önlemlerle alakalı olduğunu ortaya koydu.

Bugün işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili birçok yönetmelik TTB tarafından dava edilmiş durumdadır. Burada hekimler lehine kararlar çıksa da işçi sağlığı ile ilgili düzenlemelerde geriye gidiş devam edecek görünüyor. Bunu asıl dert etmesi gereken sendikalar ise bu alanda mücadeleyi neredeyse tamamen TTB’ye bırakmıştır.

Yukarıda vurguladığımız gibi işçi sağlığı meselesi bir antikapitalizm meselesidir. Ancak meseleye buradan bakılmamaktadır. Sendikaların güvencesizler içinde örgütlü olamayışı bu meseleyi örgütün gündemine getirmektedir. Önemli olan gündeme takılmak değil, onu oluşturmak ve yönetmektir.