Home , Diğer Köşe Yazıları , Rojava’dan Dünyaya/Avrupa Sokaklarına Bakmak-Serhat Noan

Rojava’dan Dünyaya/Avrupa Sokaklarına Bakmak-Serhat Noan

KÖŞE YAZISI | 06.11.2019 | Türk devletinin Rojava’yı işgal süreci beklenenden daha erken gerçekleşmesinden başka bir sürprizi içermiyordu. Bu topraklarda herkes faşist devletin saldıracağı konusunda hemfikirdi. Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ve diğer ilerici güçlerin hazırlıkları da buna göre yapılmaktaydı. Bir yandan Rojava Devrimi’nin kazanımlarının toplumda uygulanması ve kanıksanması için çaba harcanırken diğer yandan askeri hazırlıkların devam ettirilmesi… Faşist rejimin sürekli tehdit pozisyonunda yer alması savaşın hazırlıklarının esas alınmasını beraberinde getirmişti.

 

Bu topraklarda savaş, işgal, talan, göç, mezhep çatışmaları yaşamın kopmaz bir parçası haline geldiği için emperyalistlerin kendi taktiklerini uygulama zemini oldukça güçlü. Farklı kimliklerin birbirleri ile ortak yaşamı yerine, birbirlerine karşı savaştıkları bir coğrafyada böl-parçala-yönet poltikası her daim emperyalistlerin buradaki varlığını güçlendirmiş durumda. Geniş halk yığınlarının örgütsüzlüğü, her bir işgal sürecinde onları bir yada diğer emperyalist kesimi „kurtarıcı“ olarak görmelerini beraberinde getirmiş. Rojava’da hemen hemen herkes Türk devletinin faşist karakterinden bahsederken anti-emperyalist bir bilincin oldukça geri olduğunu görebilmekteyiz.

 

Binlerce yıllık savaşlara ev sahipliği yapmış Mezapotamya coğrafyasında 21. yüzyılda da savaşların olması bir kültürel şekillenişi de ister istemez beraberinde getiriyor; GÖÇ. Savaş dolayısı ile yerlerini terk edenler, en gerekli olan malzemeleri ve aile bireylerini alıp eski bir kamyonet yada traktörle güneye doğru akın ediyor ve bulduğu ilk güvenli boş köylere/yerlere yerleşebiliyor. Bu kültürel şekilleniş, „bu savaşta biter, sonra geri döneriz. Olmadı kaldığımız yerde yaaşama devam ederiz“ şeklinde kendisini gösteriyor. Yani yerlerini koruma, faşizme ve gericiliğe karşı direnme konusunda güçlü bir karşı koyuşun ögütlenmesi bu anlamda daha zor. Çareyi terk etmekte bulan anlayışın kökeni binlerce yıl eskiye dayanıyor.

 

İşgalin hedefinde demokratik kazanımlar var…

 

Rojava devrim kazanımları arasında faşizme ve gericiliğe karşı mücadele ile elde edilen zaferler önemli bir yerde duruyor. Halkın, yerlerini terk etemesini değil, savaşarak ve mücadele ederek faşizmi ve onun beslediği gerici çeteleri geri püskürtmesini vurguluyor. DAİŞ’e karşı elde edilen zafer, halkın mücadele ile neleri elde edebileceğini gösterdi. Farklı etnik ve inançlardan kesimlerin birarada meclislerde, özyönetimlerde, komünlerde ve her alanda birarada yaşama pratikleri; olmaz denilenin olabilirliğini ortaya koydu. Bu coğrafyada ezilenin ezileni konumunda olan kadının örgütlenmesini, savaşmasını ve haklarını korumasını sağladı. Rojava Devrimi ve erkek egemen anlayışa güçlü bir darbe indirdi.

 

Her ileri adımı ile emperyalizmin ve bölge gerici/faşist devletlerin şimşeklerini üzerine çeken Rojava’nın işgale uğramasını bu anlamda şaşırmamak gerekiyor. DAİŞ’e karşı ittifak halinde oldukları ABD ve Koalisyon güçleride; işgale karşı anlaştıkaları Rejim ve Rusya güçleri de bu demokratik kazanımların karşısında konumlandılar. Bu durum Türk faşizminin işgalini daha da kolaylaştıran etmenler oldu. Emperyalistlerin ve faşizmin saldırısının ana nedeni, oluşan demokratik sürecin önüne geçmek olduğunu görmek gerekiyor. Bağımlı olmayan halk, ezen güçler açısından en tehlikeli güçtür.

 

Serekaniye ve Gıre Spi’nin işgali ve sonraki süreçte önemli bir direnişin sağlanması için „normal“ süren hayatların bir anlamda işgal karşıtı sürece göre yeniden dizayn edilmesi gerekiyordu. Bir yandan işgale karşı mevzilerin tahkim edilmesi ve cephelerin koordine edilmesi gerekiyordu, diğer yandan „göç yollarına“ düşen halka tekrardan mücadele etmeleri için çalışmaların başlatılması gerekiyordu.

 

NATO’nun 2. büyük ordusu ve çeteleri tarafından yürütülen işgale karşı fedekarca süren direniş için en önemli şey insan faktörünün direniş gücüdür. Güçlerin organize edilmesi, halk faktörünün değerlendirilmesi, cephane araç ve gereçlerinin doğru konumlandırılması, taktik manevraların belirlenmesi ve denetlenmesi vb. direnişe dair daha bir çok şey sıralanabilir. Tüm bunları yapacak ve yerine getierecek olan ise insan faktörüdür. Savaş içerisinde psikolojik üstünlük, moral ve motivasyon ne denli yüksek ise, zafere dair inanç ne denli güçlü ise direniş o denli başarılı sonuç verecek demektir. Tüm tarafların en fazla dikkate aldıkları mesele savaşan tarafların motivasyonu meselesidir. Özellikle Serekaniye cephesinde savaşan QSD ve Enternasyonal Özgürlük Taburu savaşçıları ile yapılan sohbetlerde moral ve motivasyonun nelerin başarılmasını doğuracağını görebiliyoruz.

 

Rojava’nın gerçek dostları…

 

Emperyalist kutuplardan birisi yada diğerine bel bağlamış kesimlerde, ABD’nin sahayı Türk faşistleri için açması büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Bu kesimler diplomasi ile sonuç alınacağını düşünmüş olsa gerek ki, görece „huzur“ dönemlerinde Enternasyonal savaçıların artık burada yer almaması gerektiğini dile getirerek, onlara deyim yerindeyse yol vermek istiyorlardı ve bu konuda belli pratikler dahi sergilendi çünkü Avrupalı egemenler bu yönlü istemlerde bulunmuşlardı.

 

Tam bu esnada yaşamın kendi gerçekliği kendisini yine gösterdi ve „huzur“ döneminin göreceli olduğu, Kürt ulusunun gerçek dostlarının dünya enternasyonalist güçleri olduğu bir kez daha ıspatlandı. Öyle ki, Özerk Yönetim’i enternasyonal savaşçılara dair politikalarını eleştirerek terk etmek zorunda kalan bazı enternasyonalistler işgalden sonra yine direnişe katıldılar. Diplomasi ile sonuç alınacağını zannedenler aslında emperyalizme umut bağlayanlar bir kez daha hezimete uğradı. Bu kesimin şimdilik Rojava’da güçlü olmaması umut verici bir durum.

 

Kobane’de tarihsel direniş sergilenirken dünyanın tüm ezilenleri ayaktaydı. Rojava işgal edildiği zaman dünya enternasyonal anlamda yeni bir dayanışma örneği gösterdi ve 2 Kasım’ı Rojava günü olarak tarihe geçirdi. Rojava devriminin gerçek dostlarının ezilenler olduğu ve bu kesimin dünyada çoğunluğu oluşturduğu bir kez daha ıspatlandı. Tüm olanak ve gücü kendi ellerinde tutan emperyalistlerin politikaları bir kez daha teşhir oldu ve Avrupa’dan Amerika kıtasına kadar 5 kıtada aynı seslerin çıkması egemenleri ciddi anlamda rahatsız etmiş durumda. Milyonlarca insan faşist Türk devletini kınarken Erdoğan fotografları, katil portreleri biçiminde sokaklarda boy gösterdi. Çeşitli ulus ve milliyetlerden Rojava ve Kuzey/Doğu Suriye halkı, yalnız olmadığını bir kez daha gördü. Yalnızlaşanlar, emperyalistlerden medet uman kesimler oldu. Onlar „Kürtlerin dostu yok“ naraları atadursunlar, Kürtlerin dünya çapında milyonlarca yeni dostları oldu. Gerçek dostluğun dayanışma ile sağlanacağı bir kez daha görüldü.

 

Enternasyonal dayanışma tarihsel mücadelenin ürünüdür…

 

Enternasyonal alanda dayanışma ağı örmek oldukça zahmetli bir iştir. Bilinç, kararlılık, örgütlülük ve baskılara rağmen bir çıkışı gerektirir. Rojava ile dayanışma günlerine birdenbire gelinmediğini, bunun arkasında yıllara varan bir çalışmanın ve mücadelenin olduğunu görmek gerekiyor. Örneğin dayanışma için Avrupa sokaklarını dolduran binlerce insan, Avrupa’da çalışma yürüeten kurumlar olmadan sokakları dolduramazlar. Kendiliğinden gelişen hareketlenmelerin kısa ömürlü olduğunu görüyoruz. Oysa Avrupa’dan TC faşizmine karşı duruş sergileyen Türkiyeli göçmenlerin mücadele geçmişleri ATÖF dönemine kadar, 60’lı yıllara kadar, dayanmaktadır. Bu aynı zamanda enternasyonal ilişkilenmenin tarihidirde. Dolayısı ile bugün enternasyonal anlamda Rojava’da dövüşen ve şehit düşen enternasyonellerin varlığının bir tarihi birikimi olduğunu ve kurumsal çalışmaların bir sonucu olduğunu gördüğümüzde elde ettiğimiz mirasın ne denli önemli olduğunu daha net görebileceğiz.

 

Sokakların sesleri mevzilerde yankısını buluyor…

 

En küçük bir örgütlenmenin dahi ne denli önemli olabileceğini belki Avrupa sokaklarından yeteri kadar hissedemeyebiliriz ancak faşizme ve gericiliğe karşı mevzileri tutmakta olan her ulus ve milliyetten QSD ve Enternasyonal Özgürlük Taburu savaşçıları bunun net olarak hissetmektedirler. Türkiye’de veya başka ülkelerde devrim amacı olanlar, Avrupa’da faşizme ve ırkçılığa karşı olanlar, kadının kurtuluşu için en ileri mücadele alanlarını dolduran kadınlar, inancının ve milliyetinin soykırımlara uğratılmasına karşı savaşanlar, tanınmayan cinsel kimliği için mücadele edenler bugün Rojava için aynı mevzileri tutmaktadır.

 

Bu savaşçılara güç verenler, dünyada dayanışmayı her fırsatta sokaklara taşıyanlardır. Rojava’nın sahipsiz olmadığını haykırmak sadece mevzide olanların değil, dünyanın her sokağında yankılanmaktadır. Her bir savaşçı mevzi tutarken sokak eylemlerinden haberdar olduğunda elde edilen motivasyonun ne denli yüksek olduğunu özellikle belirtiyor. Evet, Türkiye’de bugün tüm sokakların neredeyse tüm evlerin faşizm tarafından susturulmak istendiğini görebiliyoruz. Buna rağmen Avrupa sokaklarını dolduranların, Rojava halkının, Kürdistan Federe Bölge halkının ve beş kıtada halkların sesleri susturulamadı ve bu sesler mevzilere güç katmaya devam ediyor.

 

Savaşta moral ve motivasyon üstünlüğü elde edilmeye görsün; devasa orduların, yüksek teknolojilerin geri püskürtülmesi sadece bir zaman sorunu olarak karşımıza çıkar. Rojava’dan herkese selamlar…