YUSUF KÖSE | 06 – 12 – 2012 | “Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin, ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose MartiGabriel García Márquez, „Yüzyıllık Yalnızlık“[2] adlı meşhur romanında Kolombiya halkının yaşantısını, destansı ve büyüleyici bir şekilde anlatır. Kolombiya halkının tarihi, sömürgeciliğe ve yerli egemenlere karşı verilen savaşlarla örülüdür. Batılı beyazlar tarafından 1500’lü yıllarda „keşfedilen“ Kolombiya halkı, o günden bugüne kadar beyaz adamın vahşetinden başka bir şey yaşamadı dense, fazla da bir abartı olmayacaktır. Dün beyaz adamlara karşı bağımsızlık savaşı veren halk, bugün ise o beyaz adamların geride bıraktıklarına karşı savaşım veriyorlar.
Beyaz sömürgeci adam, Amerika’ya ulaştığında, ileri derecede gelişmiş üç Kızılderili uygarlığını (Aztek, Maya, İnka) yıktı. Bu uygarlıkların halkları ateşli silahları tanımadığı için, beyaz sömürgeciye karşı gelişmiş uygarlıklarının yıkılmasını ve kendilerinin köleleştirilmesini önleyemediler.
Amerika halkları, beyazlardan „gelin bizi keşfedin“ isteğinde bulunmamasına karşın, var olan bir halkı soykırıma uğratmak ve onların topraklarını ellerinden almanın adı; „tarihi bir keşif“ oluyordu. Bugün, bir çok ülkeyi „demokrasi getirme“ adına bombalayanların atalarıydı, keşfedenler…. Onlar, zorla geldi, soykırım uyguladılar ve bugünde „teröre ve uyuşturucu ticaretine karşı savaş“ adı altında Kolombiya halkına kıyım uygulamaya devam ediyorlar. İşte, son elli yıldır süren savaş, sömürgeci ve yerli uşakların kıyımlarına karşı, halkın var olma savaşımıdır.
Kolombiya halkının mücadele tarihi, sömürgecilik kadar eskidir. Bu mücadele, abartısız 500 yıllık bir mücadeledir. Son elli yıllık mücadele ise, daha örgütlü ve daha ileri düzeyde bir mücadelenin aşamasıdır.
Adını Kristof Kolomb’dan alan Kolombiya, Latin Amerika halklarının bağımsızlık simgesi olan Simon Bolivar önderliğinde İspanyol sömürgecilerine karşı verilen mücadele sonucu 1810 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. 1921 yılında „Büyük Kolombiya“ adıyla Kolombiya, Ekvator, Venezüella ve Panama’dan oluşan bir konfederasyon kurulmasına karşın, 1900’lü yılların başına kadar bu birlik dağıldı. Dağılmanın bir nedeni de, ABD emperyalizmi’nin „böl-yönet“ politikasıydı.
Kolombiya’nın tarihi kanlı bir tarih derken, bunda hiç bir abartı yoktur. Daha doğrusu, silahlı devrim ile silahlı karşı-devrim 500 yıldır karşı karşıyadır.
„Bin Yıllık Savaş“ (1897-1899) Kolombiya‘nın muhafazakarlarla liberaller arasındaki savaşı. Bu savaştan kısa bir süre sonra, egemen oligarşinin köylülere ve çiftliklerde (muz plantasyonları- Latifundalar) çalışan işçilere yönelimi başlıyor.
1920’lerin sonunda işçi ve köylü mücadeleleri gelişir. 1928 yılında, çalışma şartlarının çok kötü olması ve muz plantasyon sahiplerinin çalışanları adeta köle olarak kullanması, sendika ve işçilerin ve toprakları zorla ellerinden alınan köylülerin direnişini de beraberinde getirir. Çiftlik sahiplerinin ve devletin buna verdiği cevap, ikibinin üzerinde çalışanın katledilmesi olmuştur. Bu katliamı daha çok da, ABD’nin meşhur muz tekeli United Fruit Company‘nin (Birleşik Meyve Şirketi) paralı askerleriyle beraber Kolombiya ordusu gerçekleştirmiştir.
Latin Amerika’nın kan damarlarını 1800’lü yılların ilk çeyreğinden itibaren ABD’li şirketler kesmiştir.[3] Bütün Latin Amerika’yı bir ahtop gibi sarmışlar ve sömürmüşlerdir. ABD’li şirketlerin köleleştirici uygulamalarına karşı çıkan işçiler ve köylüler katledilmiştir. Özellikle United Fruit Company[4] (UFC)‘nin „ünü“ Latin Amerika’da meşhurdur. Latin Amerika halkı arasında bu şirket „El Pulpo“ (ahtapot) olarak adlandırılır. O dönemin ABD gazetelerinden bazıları Latin Amerika’yı „sam amcanın yeni meyve bahçesi“, kimi de „arka bahçesi“ olarak sık sık dile getirmiştir. Ve Latin Amerika ülkeleri için „muz cumhuriyetleri[5]“ denmesini de, yine ABD’li tekellerin aşırı sömürücü ve katliamcı uygulamalarından almıştır. Latin Amerika’nın topraklarının önemli bir kısmı ABD’li şirketlerin elindeydi. Öyle ki, bazı ülkelerin ekilebilir topraklarının % 40’larından fazlası bu şirketlerin „malıydı“. Bugün kısmen azalmış olmasına karşın, hala önemli oranda etkinliklerini korumaktadırlar.
Paplo Neruda’nın bu vb. şirketler ile güzel bir şiiri vardır. Bir kıtasını buraya alalım:
„…. Ve Yehova dünyayı Coca Cola şirketine / Anaconda’ya, Ford Motor’a ve diğer şirketlere verdi. / Birleşik Meyve Şirketi (UFC kastediliyor YK) ise / en kaymaklısını ayırdı kendisine. / Dünyanın tam orta yakasını/ Amerika‘nın en güzel ortasını…/
Sosyalist düşünceler, daha 1800’lü yılların sonlarına doğru Kolombiya topraklarında yaşayan emekçilere ulaşır. Özellikle 1917 Ekim Devrimi’yle beraber komünist düşünceler ve örgütlenmeler de yavaş yavaş gelişir. Simon Bolivar’ın bağımsızlık düşüncesiyle Marksizm birleşir. Birleştirilir. Simon Bolivar bağımsızlığı, Marksizm ise sosyal devrimi betimler. 1928 yılında muz plantasyonlarında çalışanların direnişinin arkasında Kolombiya Komünist Partisi (CCP) vardır. CPP, bu olaydan sonra hızla örgütlendi ve 1930 yılında ise illegal olarak kuruldu.
1948’lerde egemen sınıfların, özellikle de toprak sahiplerinin köylülere karşı bir savaşı başlar. Genelde bu savaşı egemen sınıflar arası (muhafazkar-liberal) bir çıkar çatışması olarak gösterilmek istensede, bu savaş, toprak ağalarının ve büyük çiftlik sahiplerinin köylülere ve muz plantasyonlarında çalışan işçilere karşı bir kıyım hareketidir. 1948-1963 arası toplam 300 bine yakın insan ölmüştür. Bu nedenle bu kanlı sürece “La Violencia” (şiddet) yılları adı verilmektedir. Bu süreçte liberal kesimlerin de kısmen zarar görmesine karşın, esas olarak köylülere ve işçilere yönelik bir katliamlar süreciydi. Hayatlarını kaybeden, yerlerinden sürülen, emperyalist tekeller tarafından topraklarına el konulan, büyük katliamlara uğruyan köylüler, zalimlere karşı silahlı direnişten başka kendilerine başka seçenek bırakılmadığı için, hızla örgütlenmeye, silahlanmaya ve mücadeleye başladılar.
1950’lerden sonra artan köylü ve işçi örgütlenmeleri, egemen sınıfların katliamları ve aşırı baskılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle köylü örgütlenmeleri katliamlarla bastırılma yoluna gidilmiştir. Buna rağmen, CCP’nin köylerdeki çalışmaları 1960’ların başından itibaren bağımsız köy cumhuriyetleri şekline dönüşmüştür.
Kolombiya köylülüğü yoksul ve topraksızdı. 1969-1970 verilerine göre 400 bin topraksız köylü ailesi vardı. Bu tarihe kadar ülke nüfusunun % 77’i kırsal alanlarda yaşıyordu. Tarım alanlarının % 70’i nüfusun % 5,7’nin elindeydi.
Köylülerin silaha sarılmaktan başka hiç bir şansı da yoktu. Ya silaha sarılacaklardı ya da toprak ağalarının eli baltalı-silahlı adamları ve Kolombiya devletinin askerleri tarafından birer tavuk gibi boyunları kesiliyordu ve kesilmeye devam edecekti. Egemen sınıfların silahlı baskılarına karşı, köylülerde silaha sarılmışlardı, salt kendilerini korumak için. Kendiliğinden gelişen bu örgütlenmeler süreç içinde CCP ile birleşti.
CCP’den de kısaca burada söz etmek gerekiyor. CCP, 1917 Eküm Devrimi’nden etkilenen aydınlar ve işçiler vasıtasıyla kuruluyor, işçiler ve köylüler arasında hızla örgütleniyor. 1962 yılı verilerine göre (bu veriler, ABD gizli servislerinin raporları) CCP’nin 8000 aktif 28000’de sempatizanı-destekçisi var. CCP’nin bu gücü, ABD emperyalizmini ve onun yerli işbirliçilerini korkutuyor. İşçilere ve köylülere yönelik saldırıların bu denli vahşice olmasının arkasındaki güç ve nedenleri de kendiliğinden ortaya çıkıyor. Kolombiya devletinin (ABD’nin aktif desteği ile) köylü ve işçi mücadelelerine karşı örgütlediği paramiliter güçlerin örgütlenmesi de Küba Devrimi’nin hemen sonrasında başlar. ABD emperyalizmi, Latin Amerika halklarının devrimini bastırmak için karşı-devrimci güçlerin örgütlenmesine özel bir önem verir. Bu karşı-devrimci örgütlenmeler, daha sonra bütün dünyaya yayılır. Bazı yerlerde, “paramiliter güçler”, bazı ülkelerde “kontrgerilla”, “JİTEM”, “Özel Harp Dairesi”, “ülkücü gençlik”, “komünizmle mücadele dernekleri” ve bazı yerlerde ise “köy korucuları”, şekklinde ortaya çıkarken, “bazı ülkelerde ise “El kaide” vb. adlarla ortaya çıkarılmıştır.
1959 yılında Küba Devrimi’nin gerçekleşmesinin peşinden, ABD emperyalizmi de “arka bahçesi” Latin Amerika ülkelerindeki devrimci gelişmelere karşı daha “uyanık” olamaya, devrimci ateşi anında söndürmeye çalışıyor. Güya, “Küba’daki hatasını tekraralamamak” istiyor. Bu nedenle de Kolombiya’da vahşet üstüne vahşet uyguluyor. Yerleştiği topraklarda uyguladığı vahşeti ve soykırımı diğer halklar üzerinde denemekte bir sakınca görmüyor, tersine, bu politikayı sistemleştirmiş haldedir.
ABD destekli Kolombiya oligarşisi, 1963 yılında köylülere karşı yeniden büyük bir saldırıya girişiti. Bu saldırı sonucu bağımsız köy cumhuriyetleri yıkıldı. Buradan kurtularak dağlara çekilen köylüler, CCP’nin önderliğinde FARC’ı (1964) kurdular. Köy cumhuriyetleri lideri köylü Manuel Marulanda Velez[6] (ölümü 2008) liderliğinde kurulan FARC, Kolombiya’da o güne kadar verilen köylü mücadelelerinin daha bir üst aşamasına, devrimci gerilla örgütü şekline dönüşmesinin ilk adımıydı.
Kırsal alanda köylülerin yer yer kendiliğinden mücadeleleri yer yer ise CCP tarafından örgütlü olarak sürerken, Kolombiya’nın şehirlerinde işçilerin örgütlenmesi ise, deyim yerindeyse “kelle koltukta” olmayı zorunlu kılıyordu. Kırsal alanda köylülere yönelik baskı ve şiddet olayları şehirlerde de işçi ve emekçiler üzerinde sürdürüldü. Halk, kırsal alanda ormanlık ve dağlık alanları mesken tutarak direnişi sürdürürken, işçiler ve emekçiler şehirde örgütlenmek için o kadar özgür değillerdi. Devletin baskısı onlara bir nevi göz açtırmıyordu.
ABD için Kolombiya’nın stratejik önemi büyüktür. Kolombiya, Kuzey Amerikayı karadan Güney Amerikaya bağlar. Burası Kuzeyle Güney arasında bir geçiş yeridir. Aynı zamanda Büyük Okyanus’a ve Atlas Okyanusu’na sınırı olan tek Latin Amerika ülkesidir. Yani, jeo-stratejik bir önemi vardır. Ayrıca, petrol, altın, kömür, demir vb. gibi zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Platin üretiminde dünya ikincisidir. Öte yandan koka’nın uyuşturucu ve çeşitli ilaç yapımında kullanılması, ABD’li tekellerin iştahını kabartmakta ve bunun ticaretini yapmaktadırlar. FARC ve diğer gerilla örgütlerini “uyuşturucu ticareti yapıyorlar” diye anti-propaganda yapmaları, kendi gerçek yüzlerinin açığa çıkmasını önlemek ve FARC’ı yıpratmak içindir. En büyük uyuşturucu kartelleri ABD patentlidir. Ve elbtte, muz şirketlerini de unutmamak gerekiyor. Katliamların ve askeri cuntaların arkasında hep ABD şirketleri varolmuştur.
Ayrıca ve en önemlisi de, burada başarıya ulaşacak olan devrim, Latin Amerikayı ciddi bir şekilde etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Kolombiya’nın Simon Bolivar’ı bütün Latin Amerika halklarının Bolivarıdır. Çoğu devrimci örgütler, Marksizm-Leninzm-Bolivarizm olarak kendilerini adlandırır. FARC’da kendini böyle adlandırmaktadır. ABD’nin, “ne pahasına olursa olsun Kolombiya’da terörist faaliyetler bitirilmeli” demesinin arkasındaki gerçekler bunlardır. ***
Devamı: “Yüzyıllık Yalnızlık”ı Yıkan Gerillalar: FARC-EP -2; Kolomiya’da Devrimci Gerilla Örgütleri
[1] FARC-EP: ( Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia–Ejército del Pueplo): Kolombiya Devrimci Siahlı Güçleri- Halk Ordusu
[2]Romanın arka kağaında, Marquez şöyle der: „Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.“ Yüzyıllık Yanlızlık, Can Yayınları
[3] 1823 “Monroe Doktrini”, ABD’nin latin Amerika’yı ele geçirme planı ve uygulamaya soktuğu tarihtir.
[4] UFC, kötü ününden dolayı daha sonra ismini değiştirmiştir. Şimdiki ismi Doyle Food’dur. Meşhur “Chiquita” muzu da bunların damgasını taşır. Maalesef, özellikle ABD’li şirketlerin damgasını taşıyan yenen her muzun içinde işçilerin kanları vardır. Diğer emperyalist ülkelerin şirketleri de bunlardan farklı değildir. Bütün tekkeller aynı kumaştan dokunmuştur. ABD’nin Fidel Kastro’yu devirmek için yaptığı “Domuzlar Körfezi Çıkarması’nın arkasında bu şirket vardı.
[6] “Dullar Kasabasından Masallar” James Canon, ABİS Yayınları. Bu roman FARC’ı kuran liderin önderliğinde kurulan , Bağımsız, özerk “Marquetalia Cumhuriyeti”nden esinlenmiştir. Ancak, roman, FARC ile paramiliter güçleri aynı kefeye koymaya çalışmış. Devletin vahşiliğinden ise hiç söz etmiyor. Adeta, ısmarlama bir roman izlenimini veriyor.
YUSUF KÖSE | 12 – 12 – 2012 | FARC-EP (2)
Latin Amerika ülkeleri içinde sınıf mücadelesinin en keskin olduğu yerlerin başında, yaklaşık 46 milyon nüfusa sahip olan Kolombiya gelir. FARC, Kolombiya devleti ile Norveç’in başkenti Oslo’da Ekim 2012 ortalarında başlayıp ve peşinden 19 Kasım 2012’de Küba’da devam eden “barış görüşmeleri” nedeniyle dikkatleri bir kez daha üstüne çekti. FARC, kurulduğu 1964’den beri de manşetten düşmedi desek yeridir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinin, hem burjuva hem de sol basınında daha sık yer alıyor. Kolombiya halkının devrimci gerilla örgütü FARC, 50 yıldır çok ağır bedellere rağmen, ABD emperyalizminin desteğindeki Kolombiya oligarşisine karşı savaşını sürdürüyor. FARC ve diğer gerilla örgütlerin savaşı, Kolombiya devletiyle değil, ABD ile sürüyor dense de yanlış bir saptama olmayacaktır. Çünkü, bu ülkenin her yerinde ABD emperyalist tekelleri var ve devrimcilere karşı savaşında tam karşısında da; paramiliter güçleriyle, uyuşturucu çeteleriyle, Kolombiya ordusuyla, CİA vb. kirli işler imparatorluklarıyla onlar durmaktadır.
FARC-EP, Kolombiya Komünist Partisi’ne (CCP) bağlı olarak faaliyet yürütüyordu. Ancak, Rusya’nın 1989 yılında açıktan kapitalizmi savunması ve SSCB kimliğini terketmesinin arkasından, sosyalist maskeli emperyalist Rusya’ya bağlı diğer KP’leri gibi havlu attı ve “barışçıl” mücadeleyi savundu. Bu nedenle, FARC ile CCP’nin bağları 1993 yılından itibaren koptu. FARC’ın önderleri; “sosyalizmi savunduklarını”, “revizyonimi reddettiklerini” ve “savaşa devem edeceklerini” ilan ederek, CCP ile bütün bağlarını kopardılar. Ve yeniden Kolombiya Gizli Komünist Partisi’ni [Partido Comunista Clandestino Colombiano (PCCC)] kurdular. PCCC “Büyük anavatanın –Latin Amerika’nın- birliğini” savunarak Simon Bolivar’ın düşünü gerçekleştirmek istiyor.
FARC’da Kolombiya devletiyle 1984 yılında yapılan “barış görüşmeleri”nden ağır kayıplar aldı. Çünkü devlet, ateş-kes ile gerillaları pasifize etti, gevşetti ve peşinden ise vurdu. FARC’da bir çok ileri kadrosunu ve yüzlerce savaşçısını bu süreçte yitirdi. Ateş-kes 1989 yılında sona erdi. Ve ondan sonra FARC ile devlet arasında yer yer görüşmeler olamasına karşın, FARC aynı hataları tekrarlamamaya dikkat etti.
Aslında FARC-EP ile devlet arasında “barış görüşmeleri” sürekli vardı. Yer yer kesilmesine karşı, iki tarafta bunu gündemde tutmaya çalıştı.
1999 Mart’ın da, FARC-EP Kolombiya devlet ordusuna karşı büyük saldırılara girişti ve devlete büyük kayıplar verdirdi. Bu vb. saldırıların artması, devleti “barış görüşmelerine” zorladı ve 2002 yılında devlet’le FARC arasında görüşmeler yeniden başladı. Devlet, FARC’ın kontrolü altındaki (42 bin km2) bölgeleri “askerden arındırılmış bölge” ilan ederek, buralara girmeyeceğinin “garantisini” verdi. Ancak, diğer “barış görüşmeleri” gibi, bu da bir sonuç alınamadan bitti.
2000’li yılların başı FARC-EP tarihi açısından kötü bir süreçtir. Hem etkinlik alanlarını hem de sayısal olarak ordusunda ciddi bir azalma söz konusu oldu. Bazı önederleri katledildi. ABD emperyalizmi, FARC’ın “bitirilmesi” kararını almıştı. Ülkede, yoğun bir baskı ve yok edilmeler süreci yaşandı. Legal mücadele olanakları bütünüyle ortadan kaldırıldığı gibi, askeri olarak’da FARC ve diğer gerilla örgütlerine yönelik saldırılar ağırlaştırılmıştı. ABD tüm olanaklarını resmen seferber etmişti. FARC, bu saldırılarda ağır kayıplar almasına karşın, kendini yeniden toparladı ve bazı geri çekilme taktikleri uyguladı. Kaynakları Kolombiya devleti olanalar, FARC’ın bu süreçte gerilla sayısının 10 bin civarına düştüğünü ileri sürülsede, Der Spigel ve Reuters gibi dergi ve haber ajansı ise 18 bin rakamını vermeye devam ediyorlar.
ABD, FARC-EP’yi “bitirmek” (all-out) için ABD’nin yönlendirmesi ve kontrolü altında 2002 seçimlerinde Alvro Uribe diye bir katili iş başına getirdi ve peşinden “Plan Kolombiya” diye bir saldırı geliştirildi. Bu süreçte çok yoğun saldırılar yaptılar. FARC-EP alanlarındaki köy ve kasabalar, küçük şehirler savaş uçaklarıyla bombalandı. Hastane, okul ve diğer sivil yerleşim yerleri diye hiç bir ayrım yapılmadı. Hepsi de ABD patentli bombalardan nasibini aldı. Özellikle işçi ve köylülere yönelik katliam, işkence ve tutklamalar ayyuka ulaştı. FARC-EP’yi destekleyen, desteklemesi olası olan ya da tahmin edilen kim varsa baskıdan geçirildi. En fazla sendikacının öldürüldüğü yıllar oldu. Ancak, ABD emperyalizminin “Plan Kolombiya” da FARC-EP’yi kitlelerden koparamadı ve “all-out” yapamadı. Ve yeniden “Masaya Oturmak” zorunda kaldılar. Bu çatışmalarda Kolombiya ordusuna ait bir savaş uçağı FARC-EP tarafından düşürülmüştü. ABD, Srilanka’nın Tamillere uyguladığı “Srilanka Modeli”nin çok önceden burada uygulamaya çalıştı. Ancak, başaramadı.
FARC-EP, 50 yıldır bir fiil silahlı mücadele yürüten bir örgüttür. Kendi Genel Kurmayı olduğu gibi diğer askeri örgütlenmeleri de mevcuttur. Geniş bir kitle tabanı ve aktif destekçisi vardır. Ayrıca, çeşitli adlarla illegal ve legal kitle örgütleri mevcut. Bizzat ABD emperyalizminin yok etmek için bütünüyle yüklenmesine karşın, her türlü cinayeti ve vahşeti kitleler üzerinde denemesine karşın, FARC-EP’yi kısmen örselese de, onun esas gücünü, kitle bağlarını yok edemedi. Bu da, FARC-EP ile kitleler arasındaki bağların gücünü ortaya koymaktadır.
Son yıllarda bütün baskı ve katliamlara karşın şehirlerde protesto gösterileri yapılmaktadır. Türkiye’de “Cumartesi Anneleri” örneği Kolombiya’da da var ve Bogoto’nun meydanında yakınlarını kaybedenler kayıp resimleri ile gösteri düzenliyorlar.
Sadece 1984-2011 yılları arasında 2800 sendikacı ve çalışanı öldürülmüş ya da kaybedilmiştir. Aynı süreç içinde 216 kayıp, 163 kaçırma 83 kişi de işkence ile öldürülmüştür. Bunlar kayıtlara geçenler. Birde geçmeyenler vardır. Bu nedenle “gerillaya katılmak sendikacı olmaktan iyidir” diye bir deyim gelişmiştir. Bu olaylar daha çok, FARC-EP’nin faaliyet alanlarında muz ve petrol çalışanlarına yönelik ABD’li tekellerin kontrolündeki paramiliter güçler ve devlet tarfından yapılıyor. 1990 ortalarına kadar 3 milyon olan sendikalı işçi sayısı, katliamlar ve yoğun baskılar sonucu 2011 rakamlarına göre 800 bine düşmüştür.
Bu olayların, Kolombiya devleti ve paramiliter güçlerce yapıldığı bilinmesine karşın, sözde demokrasi savunucusu AB parlamentosu, FARC-EP “teröristler” listesinde görüyor. Öbür yandan ise Kolombiya devletine çağrıda bulunarak, sendikacılar öldürülmesin diyebiliyor.
Emperyalist tekellerin desteklediği uluslararsı burjuva basını, FARC-EP’yi “koka üreticisi” ve “uyuşturucu ticareti” yapmakla itham etmiş ve etmektedir. Ancak, uyuşturucu ticaretini yapan ise ABD ve yerli uşaklarıdır. FARC-EP ve diğer gerilla güçlerini yıpratmak ve teşhir etmek için bu tür yalan propagandaları sürekli gündemde tutuyorlar.
Ne var ki, Latin Amerika halkları emperyalistlerin yalanlarına inanmadıkları gibi, FARC-EP’yi Latin Amerika’nın devrimci onuru olarak görüyorlar.
FARC-EP’nin İdelojik Duruşu
FARC-EP, Ocak 2007 yılında yaptığı 9. Ulusal Konferans’ında; “Büyük Anavatan, Yeni Kolombiya ve Sosyalizm için” mücadeleyi geliştirme kararı almıştı. Ayrıca, bu Konferanslarında; “İktidar ve anavatan inşası için mücadelenin vazgeçilmez unsuru olan Gizli Komünist Parti’nin (PCCC) örgütlenmesine ve güçlendirilmesine ısrarla devam edeceğiz” kararı alınmıştır.
FARC-EP, 9. Ulusal Konferans adına yayınladığı bildiride;
“Latin Amerika’nın anti-emperyalist geleceğini aydınlatan meşale olarak Kurtarıcı’nın (Simon Bolivar, çn) düşüncelerini savunan, birliğin ve mücadelenin sembolü Kıtasal Bolivarcı Hareketi selamlıyoruz. Kolombiya için, şu anda olduğu gibi yoksullarla zenginler arasındaki uçurumu derinleştirme yolunda değil, toplumsal eşitlik yolunda ilerleyen adil bir devlet inşa etme uğruna mücadelemizi sürdüreceğiz. En iyi geleneklerimizi, değerlerimizi ve zenginliklerimizi savunan, kendi kaderini tayin hakkı için, adalet için, Latin Amerikalı dayanışması için ve halklarımız için mümkün olan en üstün mutluluğa ulaşma yolundaki Bolivarcı düşüncenin gerçekleşmesi için:
Yeni Kolombiya, Anavatan (bütün Latin Amerika) ve sosyalizm bayrağımızdır!”
Ayrıca, Ağustos 2002 tarihinde yapılan İtalya’da bir anti-emperyalist kamp toplantısında, FARC temsilcisinin yaptığı konuşmadan kısa bir aktarma yapalım:
“Biz Marksist-Leninistiz, Bizim için Marksizm çözümleme yöntemidir, eylem kılavuzudur, bir doğma değildir. Biz Kolombiya’da sosyalizmi bir olasılık değil bir gerçeklik olduğunu düşünüyoruz.”
PCCC’nin son Oslo görüşmeleriyle ilgili 4 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak, kamuoyuna duyurmuştur. Onun bir maddesini buraya aktaralım;
”… hükümet ve Santos ile FARC-EP arasındaki barış görüşmeleri olmasına karşın, oligarşi inatla askeri çözümü dayatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Oligarşi, özel mülkiyet, toprak, mevcut ekonomik model ve devletin karakteri ile ilgili konularda pazarlık yapmayı reddediyor.” “Kolombiya Gizli Komünist Partisi-Karayipler Bölgesi Politik Deklarasyonu, 6 Aralık 2012 Perşembe[1]”
Latin Amerika’da bütün gerilla örgütleri şu veya bu gerekçelerle savaşları bitirmelerine, teslim olmalarına karşın, FARC-EP böyle bir yönteme baş vurmadı. Üstelik en iyi kurucu önderlerini ya normal ölüm ve daha çok düşman saldırılarıyla kaybetmelerine karşılık, her zaman içinden önderler çıkardı ve yoluna kararlı bir şekilde devam etti. Yayınlarında kendilerinin ML olduğunu söylüyorlar ve sosyalizmi savunduklarını vurguluyorlar. Ancak, MLM olmadıkları açık. “Sovyet Revizyonizine” karşı olduklarını vurguluyorlar ve daha önceki CCP ile yollarını ayırmaları da bu nedenledir. Şimdi kendileri PCCC kurmuşlardır. Bu güne kadar kendi ilkelerinden taviz vermediler. “Barış görüşmeleri”nde, devletin şart olarak ileri sürdüğü “silahları bırakın” çağrısına kararlılıkla karşı durdular. Tersine, kendi görüşlerini ve şartlarını devlete dayatarak geri adım attırmaya çalıştılar.
FARC-EP, Kolombiya halkı içinde yerleşmiş ve kökleşmiş bir örgüttür. Kendisi sağa kayıp çözülmezse ya da yanlış politikalar izlemezse, kitlelerden kompası ya da burjuvazinin onları o topraklardan koparması söz konusu olamaz. Geçmiş tarih bir yana, son elli yıllık mücadele bunun yalın bir göstergesidir. Kitle desteği olmayan bir örgüt, ABD emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin her türlü kirli saldırıları karşısında durabilmişse, kitleleri bu örgütten, bu örgütü kitlelerden koparamamışsa, bundan sonra da en zalimane karşı-devrimci şiddetle FARC-EP’nin köklerinin kurutulamayacağı açık gözüküyor. Her ne kadar bazı Latin Amerika ülkelerinin reforumcu devlet başkanları (örneğin Chavez), “silahları bırakın, siyasi alanda mücadele edin” diye öneri ve telkinlerde bulunsa da, FARC-EP bu tür önerileri şimdilik reddetmektedir.
PCCC’nin idelojik duruşu revizyonist partilerle aynı. KKE’nin (Yuananistan Komünist Partisi) örgütlediği “13. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Danışması Toplantısı” (9-11 Aralık 2011 Atina) yakın duruyor. Bu toplantıya katılanlar listesinde Türkiye’den TKP ve EMEP’de var. Bu toplantıya 64 ülke komünist ve işçi partisi katılmış ve revizyonist partiler. PCCC’nin de ideolojik duruşu ve yeri kendiliğinden ortaya çıkıyor.
PCCC bu organizasyon içinde yer alan partilerin etkisi altında kalır ve kendisi de FARC-EP’yi etkilerse, sonuç hüsran olur. Çünkü, bu örgütlenme içinde ne kadar parti varsa hepsi de silahlı mücadeleye karşı olan ve toplu ayaklanmayı dahi dillerinin ucuna getirmeyen revizyonist örgütlenmelerdir. Bu partilerin ezici çoğunluğu seçimle işbaşına gelmeyi savunan bir siyasal çizgiye sahiptirler. Bazıları ise AB demokrasisini savunur durumundadır.[2]
[1] Bloques Ivan Rios y Martin Caballero de Las FARC-EP internet sitesi.
[2] Bkz. http/inter.kke.gr ve www.emep.org/php. sistesi. Emep’in listesi ile KKE’nin “toplantıya katılanlar” listesi bir birini tutmuyor. EMEP eksik gösteriyor.