Güney Kore’nin Başbakanı Yoon Suk-Yoel, sıkıyönetim ilan ettiği aynı gün, başarısız bir “3 saatlik” darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. İki buçuk yıldır uyguladığı liberal politikalarının başarısız olmasından dolayı muhalefet partisi, medya ve işçi sendikaları tarafından eleştirilen Yoon Suk-Yoel, 03.22.2024 sabahında alelacele sıkıyönetim ilan etti. Yasa gereği, parlamentonun %50+1 oy çoğunluğuyla yapılması gereken bu ilan, kendi parti üyelerinin çoğunluğu ve muhalefet partisinin oyları ile reddedilmesine rağmen, Yoon “diktatörlük” yetkisini kullanarak sıkıyönetimi devreye soktu.
Sıkıyönetim ilanının ardından, aynı akşam askeri güçleri parlamentoya göndererek açık bir şekilde parlamentoyu işgal etti. Başkent sokaklarına da askeri birlikleri sevk etmesine rağmen, hem parlamento içinde hem de dışında gelişen protesto ve direniş sonucunda, kendi parti milletvekilleri ve üyeleri bu işgal ve “3 saatlik” darbe girişimini geri püskürttü. Genelkurmay Başkanı ve Güvenlik Bakanı ise Yoon’a desteklerini çektiklerini açıkladı. Bunun sonucunda, Yoon Suk-yeol sıkıyönetimi kaldırmak zorunda kaldı.
Son yıllarda muhalefetin ve birçok sivil kuruluşun ağır eleştirilerine maruz kalan sağcı başbakan, özellikle eşi Kim Keon-hee’nin rüşvet, nüfuz ticareti, akademik ve istihdam dolandırıcılığı ile hisse senedi fiyat manipülasyonu yaptığına dair iddialar gündeme gelince halk nezdindeki popülaritesini iyice kaybetmeye başladı. Kore wonunun dolar karşısında hızlı bir değer kaybı yaşaması sonucu ülkede ekonomik kriz ciddi bir şekilde etkisini göstermeye başladı.
Yoon yönetimi boyunca sürekli skandallar ve entrika politikalarıyla gündemde kaldı. Bunlardan iki tanesi özellikle öne çıkıyor:
•2022 yılında Itaewon’da 159 kişinin hayatını kaybettiği ve 196 kişinin yaralandığı ezilme felaketi.
•2023 yılında sel müdahalesi sırasında hayatını kaybeden deniz eri Chae Su-guen olayı.
Her iki olayda da Yoon, soruşturmaların açılmasını engelleyerek tazminat taleplerinin önüne geçti. Bu durum, halk arasında büyük tepki topladı. Yoon, işçi eylemlerini kısıtlamak, medyaya gözdağı vermek ve muhalefet partisini sürekli tehdit etmekle eleştirilmeye devam etti.
Son haftalarda Yoon’a karşı düzenlenen protestolar büyüdü. On binlerce kişi, cumartesi günü mum ışığıyla gerçekleştirilen gösterilerde Yoon’un görevden alınması çağrısında bulundu. Gelen tepkilere karşılık Yoon, “anti-komünizm” adı altında yaptığı bir konuşmada, “Komünist totalitarizmin güçleri (Kuzey Kore’yi kastederek), etik olmayan ve sahte propaganda içindeler” diyerek gündemi Kuzey Kore’ye çevirmeye çalıştı.
Birkaç gün önce parlamentoda yaptığı bir konuşmada ise, “İçimizdeki Kuzey Korelileri temizleyeceğim” diyerek esasen sıkıyönetimin sinyalini vermişti. Ancak halk arasında kullandığı dilin bir “diktatör” söylemi olduğu yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı. Özellikle, bu çıkmazdan kurtulmak için müttefiki ABD’ye (Güney Kore’de 18 ABD askeri üssü ve yaklaşık 30 bin ABD askeri bulunuyor) ve Japonya’ya yalvarmasına rağmen, her iki ülkenin de desteğini ondan çekmesiyle Yoon iyice yalnızlaştı. Artık Yoon’un istifa etmesi yönündeki baskılar ciddi şekilde artmaya başladı.
Fakat Yoon, istifasının ardından kendisine karşı davalar açılacağını ve yargılanacağını biliyor. Önümüzdeki günlerde ne olursa olsun, Yoon’un 3 saatlik darbe girişiminin Kore siyasetinde uzun vadede çalkantılı bir dönemi başlatacağı kesin. Bu sürecin nasıl şekilleneceğini hep birlikte göreceğiz.