Home , Avrupa , Uluslarası Kürt Konferansında konuşan Demirtaş; Müzakereler başlatılması için şartlar eşit olmalıdır…

Uluslarası Kürt Konferansında konuşan Demirtaş; Müzakereler başlatılması için şartlar eşit olmalıdır…

BÜRÜKSEL | 06 – 12 – 2012 | BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 9. Uluslararası Kürt Konferansı’nda BDP’nin Kürt sorununun çözümü müzakerelerinde oynayacağı role ilişkin bir sunum yaptı. Müzakere için şartların eşit olması gerektiğini vurgulayan Demirtaş, “Tarafların eşit koşullarda müzakere yüreteceği koşullar sağlanmalı. Bir tarafın en önemli aktör olarak gördüğü kişiyi, bir adada tutarak, müzakerenin en önemli aktörü olarak görmeye devam ederseniz burdan sonuç alamazsınız. Şartların eşitlenmesi gerekir. Bundan kastetettiğim Tayyip Erdoğan’ın İmralı’ya konması değil, Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılmasıdır. Şartlar ancak böyle eşitlenebilir” dedi.

BDP’nin bu müzakere süreçlerinde oynayabileceği rolün iyi anlaşılabilmesi için müzakere süreci ve aşamalarına dair birkaç noktanın netleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Çatışan tarafların, müzakereye ikna süreci, müzakereler başlamadan önce tarafların müzakereye ikna edilmesi gerektiğini belirten Demirtaş, “Bugün Zübeyir Aydar’ın KNK adına burada bir kez daha Parlamento çatısı altında yayınladığı deklarasyon, taraflardan birinin müzakereye açık olduğu, hazır olduğu, resmi olarak olarak deklare etti” dedi. Müzakerenin birinci aşamasının tarafların iknası ile ilgili bir problem olduğunu vurgulayan Demirtaş, şunları belirtti: “Türk hükümetinin, AKP hükümetinin müzakereye ikna edilmesi gerekiyor. Çünkü taraflardan biri bugün müzakereye hazır olduğunu, nasıl bir müzakere istediklerini çok net bir şekilde ifade etti. Burada BDP’nin rolü etkili bir katkısı olacaktır. Nasıl olabilir bu, öncelikle hükümet müzakere etmek istemiyorsa, ki şu anda bizim tespitimiz budur. Kürt tarafı ile herhangi bir muhatap ile müzakere yürütmek istemiyor. İkna etme yöntemleri neler olabilir.”

HÜKÜMET KÜRT TARAFINI VE PKK’Yİ KABUL EDİP GÖRÜŞMEK ZORUNDA

Hükümetin neden müzakere etmek istemediğinin de net anlaşılması gerektiğini söyleyen Demirtaş konuşmasını şöyle sürdürdü: “Neden hükümet müzakere etmek istemiyor. Bir hükümet, neden müzakere yöntemini tercih etmez, savaş uçakları alarak, askeri yatırımları arttırarak, ülkeyi kan gölüne çevirerek, AB sürecini de dahil sarsacak düzeyde, riske atarak, müzakere sürecine girmeyi kabul etmez. Çünkü hükümet PKK ve Kürt tarafını kabul edip onlarla görüşmek zorunda. Bu durumun da Kürtleri halk olarak kabul etmek anlamına geleceği için müzakereden kaçıyor. Müzakereyi kabul etmiş bir hükümetin, bütün dünyanın gözü önünde, Kürtlerin temel hakları ile ilgili geri adım atması, kabul etmesi, hükümetin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacaktır. Hükümetin yıllardır kurguladığı politikalarından vaz geçmesi anlamına gelecektir. Hükümet Kürtleri halk olarak kabuletmeye hazır olmadığı için her açıdan maliyeti yüksek savaş yönteminde ısrar ediyor.

BDP burada Türkiye, dünya kamuoyuna, Avrupa Birliği (AB) kamuyona savaş yönteminden vaz geçirecek baskı uygulamaya çalışıyor. Özellikle AB’nin bu konudaki rolü çok önemli. AB, PKK’yi terör örgütü olarak görüp, öyle aldığında Türk hükümetine destek vermiş oluyor. PKK’yi terör örgütü olarak görmekten ve teröre karşı mücadele konseptinden vazgeçmiş olması gerekiyor.”

KOPAN MÜZAKERELERİ YENİDEN YARATMAK ZORUNDAYIZ
Hükümetin müzakereyi PKK’yi tasfiye etme, Kürtlerin iradesini kırmayı hedefleyerek de yapabileceğini söyleyen Demirtaş, “Bu Kürtler açısından müzakerelereden kaçılacak anlamına gelmez. Hükümetin niyeti başlangıçta, sorunu köklü çözüme kavuşturmak anlamına gelmeyebilir. Ama en nihayetinde, Türkiye ile PKK arasında 93’ten bu yana müzakere süreçleri zaman zaman yaşanmıştır. Şimdi geldiğimiz noktada, geçmiş dönemde başarısız dönemler, sonuç almamadan çıkarılacak derslerle Türkiye Cumhuriyeti devletini birkez daha müzakereye ikna etmek zorundayız. Kopan müzakereleri yeniden yaratmak zorundayız” dedi.

68 gün devam eden açlık grevlerinin bu noktada çok önemli bir rol oyndığını da vurgulayan Demirtaş şunları söyledi: ”Bütün o basıncı hükümetin üzerine yığmayı başardı. Sen savaşmaktan çok müzakere etmeye zorunlusun. Hükümet şimdi bundan kaçmak için dokunulmazlık tartışmasını gündeme getirdi. Müzakereleri iki tarafı da güçlükle ikna ettikten sonra şöyle bir hata yaşıyoruz. Sanki bu sorun sadece o masada oturanların sorunuymuş ve kendileri müzakereye başlamakla artık bu sorun çözüm yoluna girmiş gibi düşünüp müzakerecileri yalnız bıraktık. BDP olarak geçmiş deneyimlerimizden böylesi bir eksikliği pay olarak çıkakıyoruz. Israrla iki balılığı akvaryuma koyuyoruz, ama su olmadığı halde yüzmelerini bekliyoruz. Bu gerçekçi değil. BDP demokratik siyasetin güçlenmesi için kendisine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Ama tek engel BDP’nin bu konudaki etkisizliği değil, seçim barajı, ifade özgürlüğü önündeki engeller, parti liderlerinin egemenliğinin sultasını yaratan anti demokratik hükümler, hazine yardımının sadece 3 partiye veriliyor olması, 8 bin Kürt iyasetçisinin hala cezaevinde tutuluyor olması ve özgür bir medyanın Türkiye’de bulunuyor olmaması etkendir. BDP demokratik siyaseti güçlendirmek adına fedakarlık yaptı.”

Müzakere masasında sorunların çözümü mümkün olmayabileceği, o sürecin demokratik sürece teslim edilerek masadan kalkınabileceğini de vurgulayan Demirtaş, “Müzakereler devam ederken, süreç ve sonrasının güvence, garanti altına alınabileceği, yeniden çatışmalı sürece dönme risklerine karşı tedbirleri almazsak müzakereler sonuç alıcı olmaz” dedi.

Müzakerelerin kalıcı hale gelmesi için BDP’nin oynayacağı roller olduğunu belirten Demirtaş şunları söyledi: “O da demokratik sivil anayasal sürecidir. Bu süreçleri sağ selim geçmek istiyorsak, hükümetin bu sorununu müzakere ile çözme konusunda kararını vermiş olması gerekiyor. Sizinle mücadele ederiz, ama önce silahları bırakın, bu müzakerenin ruhuna terstir. Silahları bırakcaksan niye müzakere ediyorsun. Kürtler şöyle bakmamalı, önce haklar kabul edilmeli, sonra müzakere başlamalı, bu yaklaşım da yanlış. Şartları ilkesel düzeyde konmuş, ön şartsız müzakerenin başlaması gerekiyor. Tarafların eşit koşullarda müzakere yüreteceği eşit koşullar sağlanmalı. Bir tarafın en önemli aktör olarak gördüğü kişiyi, bir adada tutarak, müzakerenin en önemli aktörü olarak görmeye devam ederseniz buradan sonuç alamazsınız. Şartların eşitlenmesi gerekiyor. Kastetettiğim Tayyip Erdoğan’ın İmralı’ya konması değil, Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılmasıdır. Şartlar ancak böyle eşitlenebilir. Sayın Öcalan’ın koşullarının müzakere yürütebileceği pozisyona taşınması gerekir. Bütün bu sonuçlar müzakereyi yürütme aşamalarında partimiz çok daha aktif rol oynayabilir. Bizim şu anda görüşme kanallarımız kapalı değil. Bir tarafı ile görüşme imkanı var iken, diğer taraf olan Sn. Öcalan ile görüşme imkanımız yok. BDP’nin uçmasını isteyenler, BDP’nin kanatlarının olmasını da kabul etmeli. Sn. Öcalan ile görüşebilmeliyiz ki, ileri aşamalarda daha aktif rol oynayabilelim. Çözüm için, kalıcı barış için müzakere anlayışı gelişirse, Kürt sorununa şiddet dışı yöntemlerle süreç başlamış olur. Bu süreç bir yıl mı on yıl mı sürer bilemeyiz. Bu sürecin uzamasının bizim açımızdan hiçbir sakıncası, kaygı verici durumu yoktur. Yeter ki süreç bu aşamaya gelsin. Bir ayda, üç ayda bu temel sorunlar çözülmeyebilir. Ama yeter ki demokratik siyaset kanalları açık bırakılabilirsin. Şimdi durum böyle midir? Bugün bu parlamentoda yaşadığımız bir örnekten hemen yola çıkarak, tahlil yapabiliriz. Sayın Zübeyir Aydar ve Salih Müslim, bu parlamentonun çatısı altında konuşma yaptı. Sayın Aydar, KNK adına çok önemli bir açıklama yaptı. Bu kişi burada bu konuşmayı yapmasın diye Türkiye Büyükelçiliği AP’ye mektup gönderdi. Mektupta, bu kişiyi bu çatı altında konuşturmayın diyor. Yine Sayın Müslim için benzer içerikte bir mektup yollandı. Kim söylüyor, günlerdir müzakere edilmesi agerektiğini belirttiğimiz taraftır.”