Anasayfa , Köşe Yazıları , Ülkücü Kılıçdaroğlu- Metin Ayçiçek

Ülkücü Kılıçdaroğlu- Metin Ayçiçek

CHP ile faşizmin ortak yürüyüşü günümüzle sınırlı bir şey değildir. Tarihi hatırlamakta yarar var: 22 Mayıs 1932 yılında CHP’nin resmi yayın organı niteliğinden bir gazete olan Cumhuriyet Gazetesi’nin birinci sayfadan verdiği büyük manşet şöyle idi: “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya Selam!” Manşetin altına yerleştirilen resimde ise Türk bayrağının içerisine yerleştirilmiş olan ve İtalyan faşizminin sembolü bir faşo (faşizmin sembolü olan 12 sopalı balta), ve bir uçta Mussolini’nin öbür uçta başbakan İnönü’nün resimleri.
O zamanlar CHP’nin büyük çoğunluğu ile İnönü etrafındaki azınlık arasında “önemli” bir tartışma vardı. Büyük çoğunluğu Hitler modeli üzerinden (hatta Recep Peker gibi, bıyığını Hitler modeli kestirecek kadar) bir faşizm hayranlığını yüceltirken, İnönü’nün de içinde olduğu diğer grup daha çok Mussolini ve onun Faşist İtalya’sını Türkiye için örnek almaktaydı. Yazının “Faşist İtalya ile Kemalist dostluğun asıl kıymeti nedir?” başlığıyla verilen yorumunda, Cumhuriyet Gazetesi’nin sahibi ve altıncı döneme kadar CHP milletvekili olan Yunus Nadi’nin imzası vardı ve şöyle diyordu: “İtalya’da İtalyan milletini asrın en mütekâmil (gelişmiş) bir cemiyeti haline yükselten Faşizmin gittikçe artan takdirlerine ve muhabbetlerine mazhar olmaktan kuvvet buluyorduk… Zâhirde hatta biraz hissi bile görünebilecek olan bu mütekabil (karşılıklı) itimat ve muhabbettir ki, Büyük İtalyan milleti ile inkılâpçı ve behemehal teceddüt (yenileşme) ve itilâya (yükselme) azimkâr Türk milleti arasında en sağlam bir dostluğa müntehi (ulaşmış) olmuş oldu.”
Bu görüşü tamamlayan bir başka CHP ideoloğu olan Falih Rıfkı Atay’ın 16 Şubat 1931 tarihli yazısında ise “Türk yığınlarının terbiyesi için Moskova’nın yığın terbiyesi metotları, devletçi Türk iktisatçılığı için de faşizmin korporasyon metotları benimsenmelidir.”
CHP’nin 6 Ok olarak adlandırılan temel ilkeleri, Mussolini’nin faşist partisinin (faşo denilen 12 sopalı baltadan da esinlenerek) 12 İlkesi olarak adlandırılan ilkelerin özeti olduğunu biliyoruz.
***
“Dün dündür; o günün şartları farklı idi“ gibi gerekçelerle bu tarihsel eğilimin günümüzü etkilemediğini söyleyerek itiraz hazırlayanlara yanıtı günümüzden (11 Eylül 2016-Manavgat) CHP’li Deniz Baykal veriyor:
“Cumhuriyet projesiyle Anadolu’da bir millet oluşturulmaya çalışıldı. Millet oluştururken, insanların etnik kimliğini, inancını, mezhebini inkâr etmeden fakat ona teslim olmadan, onu aşan yüksek bütünleşmeyi, bir millet, bir ulus devlet anlayışı içinde bir oluşumu hayata geçirmeye çalışıyorduk. Maalesef geride bıraktığımız Türkiye’nin başına büyük dertler açan dönemde o mezhep, etnik kimlik ve inanç ölçüleri siyasetin temeli haline getirildi ve bu çok ciddi tahribat yarattı. Türkiye millet oluşumundan cemaat oluşumunun etkin olduğu bir noktaya doğru devlet katkılarıyla sürüklenmek istendi. Şimdi bunun yanlış olduğu ortaya çıktı.”
Özet: Tek millet, ulus-devlet ilkesinde devam.
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydın’da 29 Ekim tarihinde saldırıya uğrayan genel başkan yardımcısı Bülent Tezcan’ı ziyaretinde yaptığı açıklamada ülkücülere seslenerek vatan savunmasında ülkücülerle CHP’nin kardeşliğini ilan etti. Açıkçası haber CHP’yi tanıyanlar arasında hiç de şaşkınlık yaratmadı.
Tezcan’ı kurşunlayan ülkücü faşist hakkında Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: “Türkiye’de bütün ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Bütün ülkücülerin en az bizim kadar vatansever olduğunu biliyorum. Biz nasıl Türkiye’nin geleceği ve bekası için endişe duyuyorsak, samimi ülkücüler de aynı kaygıyı taşıyor. Eline silah alıp bir siyasiye ateş etmek sadece ve sadece ülkücüleri karalamaktır. O kişi asla ülkücü olamaz.”
Belli ki Kılıçdaroğlu faşist Ülkücü hareketin Türkiye’de gerçekleştirdiği katliamları unutmuş. Daha önemlisi, kendi tarihini de unutturmak ve faşizmi aklamak için yoğun çaba içinde.
15 Temmuz 1980 tarihinde Şişli’deki işyerinde İstanbul CHP Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu’nu öldürenler ülkücü faşistlerdi. Belediye Başkanları Battal Pekiş İçeri (Çumra), Suat Karataşlı (Siverek), Bülent Demir (İstanbul Belediye Başkan yardımcısı) ülkücülerdi. İl başkanlarınız Muharrem Erdoğan (Antalya), Ahmet Albay (Adana), Mehmet Zeki Tekiner (Nevşehir), Ethem Kaya (Uşak) Mustafa Kulkuloğlu ve Ömer Yılmaz (Kayseri); il yönetim kurulu üyeleriniz Yusuf Bakır (Tokat), Yüksel Baba (Nevşehir); Biga’da Gençlik Kolu Başkanı’nız Özcan Babi ve CHP’li oldukları için katledilen muhtar Yaşar Baki Duru, muhtar adayınız Abdullah Sayar, Trabzon Baro Sekreteri Temel Aydınoğlu, Avukat Burhanettin Cihan ve benzerlerini öldürenler ülkücülerdi.
Ve tarihin ironik tecellisi: Faşizmi aklamak “sosyal demokrasinin görevi” olarak tekrar ortaya çıkıyor. Türkiye’de “ülkücülüğün namusunu korumak” Kılıçdaroğlu’na kaldı.
***
Şimdi şu son 10 yıllık kısa tarihimizi bir hatırlayalım: Deniz Baykal’lı porno kasetlerini hazırlayan ekipte Kılıçdaroğlu yok muydu?
Hani şu MHP’li Mansur Yavaş’ı Ankara Belediye Başkanı CHP adayı olarak sunan bu Kılıçdaroğlu değil miydi? Seçim otobüsü üzerinden kurt işaretiyle halkı selamlayan Kılıçdaroğlu değil miydi? MHP’li Ekmelettin’i Cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya süren Kılıçdaroğlu değil miydi?
7 Haziran seçimleri sonrasında HDP’nin açık desteğine rağmen, “koalisyon” üzerine tek kelime etmeden 45 gün AKP’lilerle görüşüp, koalisyonun kurulmasını engellenmesinde birinci dereceden rol üstlenen sorumlu Kılıçdaroğlu ve onun CHP’si değil miydi?
Meclis Başkanlığı olayında ittifaklardan kaçarak ve Deniz Baykal jokerini oynayarak AKP’nin elini güçlendirip MHP’li Kahraman’ın seçimini hazırlayan Kılıçdaroğlu ve onun CHP’si değil miydi?
HDP’yi hedefleyen “dokunulmazlıkların kaldırılması” yasasını; Cizre’den Hakkari’ye 8 Kürt kentinin yerle bir edilmesi operasyonlarını; OHAL’leri destekleyen AKP kankası Kılıçdaroğlu ve onun CHP’si değil miydi?
15 Temmuz faşist darbesi bahanesiyle 16 Temmuz faşist darbesinin Yenikapı yandaşı olan Kılıçdaroğlu ve onun CHP’si değil miydi?
Atalarına yürekten bağlı olduğu iddia edilen Türk halkının her şeyi gibi bu saptaması da yalan. Çünkü atasözü der ki, “katranı kaynatsan olmaz ki şeker; cinsine tükürdüğüm cinsine çeker!”
***
Tamam, şimdi bana birkaç CHP’li demokratın “Demokrasi Cephesi çağrılarını” ya da Cumhuriyet’e baskından sonraki “basın özgürlüğü” çığlıklarını mı hatırlatacaksınız? Cizre’de “sol sanatçı” denen soytarılarla Mehmetçiğe destek kampanyasında idiniz.
Güldürmeyin beni: Önce Kürt gazetelerini yok ettiler ses etmediniz! Sonra sol gazeteleri yok ettiler ses etmediniz! Şimdi sıra size geldi ve sizi yok etmek için saldırdılar! Çığlığınız özgürlük sevdalısı yüreğimi acıtsa da, “özgürlükçü dünyanın desteğini hak etmediniz” diye düşünsem de, basın özgürlüğü için yanınızda olacağım!
Biliyorum, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde siz yine ülkücü kardeşlerinizin yanında yer alacaksınız, ama olsun, ben bunu hiç unutmadan sürdüreceğim özgürlük mücadelemi.