Home , Haberler , Söz Bugün Aramızda Olmayanın, Elif’in!

Söz Bugün Aramızda Olmayanın, Elif’in!

AHM|30.03.2018| İzmir’de yaşayan Elif isimli trans kadın, 22 Mart tarihinde İzmir’de aile/toplum baskısına dayanamayarak ve hep dile getirdiği yalnızlık duygusu içinde, kaldığı erkek arkadaşının evinde intihar etti. İntihar etmeden önce ablasını arayan Elif’in, ablasına “ben artık dayanamıyorum, intihar edeceğim.” dediği belirtildi.

İtalya’dan İstanbul’a bir kliniğe operasyon için gelen trans kadın Lea ve erkek arkadaşı Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı, polis tarafından darp edildi, karakolda 16 saat boyunca alıkonuldular ancak su dahi verilmedi.

Mersin’de bir trans kadın daha sokak ortasında şiddete maruz kaldı. İki kişinin saldırısına uğrayan Serap, neredeyse görme yeteneğini yitiriyordu.

Bir hafta içinde ardı arkası kesilmeyen haberler Türkiye’de transfobinin nasıl artmaya devam ettiğini gözler önüne seriyor. Bu haberler gelmeye devam ederken bir sonraki saldırının hangi transa gerçekleşeceği ve bu haberin ne kadar görünür olup olmayacağı ise oldukça büyük bir muamma. Ancak LGBTİ+ toplumundan olmayan ba(ğ)zı kişiler (her ne kadar bu tanımı bir kısım beğenmese de natrans* ve heteroseksüel) „Neden sadece LGBTİ+ hakkında yazıyor? Bu konu neden bu kadar gündemimize giriyor?“ gibi oldukça meraklı ve „iyi niyetli“ sorular sormaya devam ediyor. Ne Elif’in, ne Serap’ın ne de bu nefretten payını alan özelde seks işçisi trans kadınların genelde ise LGBTİ+’ların tamamının maruz kaldığı bu ayrımcılık „Ben normalim, kendimi neden natrans ya da heteroseksüel diye tanımlayayım“ diyenlerin gündemine girmiyor. Çünkü „normal olmayan“ bir hayat sürüp „normal olmayan“ işlerde çalışıyorlar. Hatta „ahlaksızlık“ yapıyorlar. Ancak öldürüldüklerinde ya da intihar ettiklerinde birkaç „duyarlı“ insanın anlık sosyal medya paylaşımlarına konu olabiliyorlar. Biz hala „Seks işçiliği işçilik midir? Bu mesele o kadar elzem midir? Neden kendimizi natrans ve/veya heteroseksüel diye tanımlayalım, normal olan biz değilmiyiz?“ tartışmaları yapaduralım LGBTİ+ insanlar günlük hayatta karşılaştıkları bu tepkilerden kaynaklı yalnız hissetmekte, ayrımcılığa ya da şiddete uğradığında ancak derneklerle iletişimde olan çok azı sesini duyurabilmekte, gittikleri bu derneklerde çok azı dayanışmayı hissedebilmekte, bu hizmetlere erişebilmekte ve intihar edene ya da katil/ler tarafından katledilene kadar insanlık dışı bir uygulama olan tecriti hayatlarının merkezinde hissetmekteler.

Bu transfobi ve tecrit şüphesiz yalnızca Türkiye’de ya da toplumun belirli bir kesiminde yok. Natrans ve heteroseksüel olduğu varsayılan ve bu normlarla donanmış her yerde yani Avrupa’da, demokratik kitle örgütlerinde, sivil toplum kuruluşlarında, devrimci/demokrat sosyal gruplar arasında, „bilimi“ savunanından „realistine“ toplumun birçok kesiminde bu tecrit, günlük hayat pratikleri; çok basitmiş gibi gelen dil alışkanlıkları; incetilmiş ve çok zarif bir ayrımcılıkla devam etmekte.

Sadece bu alanlarda değil aynı şekilde heteroseksüel ve/veya natrans olmayan ve sırf bu varoluş üzerinden LGBTİ+’lara yönelik nefret ve ayrımcılıktan azade olduğunu zanneden/iddia eden kişi ve kurumlarda, hatta LGBTİ+ kurumlarının kendisininde de sürmekte/sürebilmekte. Çünkü sosyal medyadan tek bir paylaşım yapmayı; eşcinsel arkadaşlar edinmeyi; LGBTİ+ alanında faaliyet yürütmüş ya da yürütüyor olmayı ve hatta varoluşunun LGBTİ+ kimliklerinden biri ya da birkaçından meydana geliyor olmasını bu nefret ve ayrımcılıktan azade olmaya yeterli görüyoruz. Ancak bu böyle olmuyor, YETERLİ DEĞİL! Bunun böyle olmadığını en çok kendi hayatlarımızdan, o çok haklı ve doğru olduğumuz alanlardan biliyoruz. Bazı insanlar çığlık atamıyor, atsalar bile yeterli gelmiyor. Vahşet pornografisini bekleyip birilerinin katliamına ortak olduktan sonra sosyal medyadan en cafcaflı sözleri yazmanın, en çok beğeni alan en duygusal paylaşımı yapmanın da hiç bir anlamı yok.

Söz yeteri kadar uzadı madem şimdi Elif’in anısına, onunla 2016 yılında Pembe Hayat’ın websitesi için hazırladığım bir röportaja bırakayım. Üzerine daha fazla düşünmek, günlük hayat içerisindeki basit pratiklerimizi dahi sorgulamak ve bir tartışmayı yürütmeye başlamadan önce o çok bilen, çok okumuş, çok mücadele etmiş, çok bilimsel ve herşeyin ençoğunu en iyi yapan dilimize ve aklımıza mukayyet olmak dileği ile; söz bugün aramızda olmayan, LGBTİ+ derneklerine de, devrimcilere ya da demokratlara da tutunamayan, hep birlikte ölümünü izlediğimiz Elif’te…

Fabrikada Çalışan Bir Trans Kadın: Elif

Elif fabrikada çalışan bir trans kadın. Geçiş sürecinde hastane için Ankara’ya gelmişti ve gelmişken de Pembe Hayat’a uğradı. Fabrikada yaşadığı süreci ve hayatı hakkında konuştuk.

Kendini tanıtır mısın?

Ben Elif, 21 yaşındayım. Trans kadınım ve bir fabrikada temizlik görevlisi olarak çalışıyorum. Fabrikada çalışmaya ne zaman başladın? Çocukluktan beri çeşitli işlerde hem çalışıp hem okudum. Yaklaşık dört yıldır da aynı iş yerindeyim. Yani geçiş sürecine başlamadan önce de aynı iş yerinde çalışıyordum. İlk yıllarda ailemle yaşıyordum.

Peki geçiş sürecine başladığında işyerinde sıkıntı yaşadın mı?

Geçiş sürecime başladığımda aynı iş yerinde olduğum için durumumu biliyorlar. Fabrikalarda cinsiyetçilik çok fazla. Kadınlar ve erkekler aynı işlere verilmiyor. Ama bana işlerine geldikleri gibi davranıyorlar. Abdestleri bozulacak diye yanıma yaklaşmıyorlar ama fabrikada her zaman erkeklerin yaptığı angarya bir işi sen erkeksin deyip bana yaptırıyorlar. Kadınların yaptığı işleri de bu defa “Sen kadın değil misin, sen yap!” deyip bana yüklüyorlar. Bütün işleri bana yıkmaya çalışıyorlar. Fabrikada çalışan kadınlar da bana aynı şeyi yapıyorlar. Bana yaklaşmıyorlar, “Abdestim bozulur” diyorlar. Oysa durumumu biliyorlar. Bu benim moralimi bozuyor. İş yerinde çalışma koşulları zaten çok ağır. Bu da yetmiyormuş gibi bana özel bir ayrımcılık var. Bu da ekstra olarak yoruyor. Soyunma odasında da kadınlarla giyiniyordum. İlk başta bir sorun yokken bir anda problem etmeye başladılar.

Bu durumu patrona ilettin mi, o nasıl davranıyor?

Patron da işten çıkarmıyor. Ancak çok kötü davranıyor. Erkeklerle nasıl konuşuyorsa benimle de aynı şekilde konuşuyor. Ağır küfürler ve hakaretler ediyor. Dışarıda, yolda yürürken beni görünce çarşının ortasında benimle bir erkekmişim gibi konuşuyor. Servis bile problem olabiliyor. Erkeklerle oturuyordum ilk başta erkekler bakışları ile rahatsız ediyorlardı. Kadınlarla oturmak için ön tarafa geçtim. Bir kadın işçi yanımdan geçerken “Kız mısın erkek misin?” diye sordu. Ben de “İnsanım” diye cevap verince gülümseyip “Ne kadar güzel bir yüzün var” dedi. Ancak sonraki gün yanıma gelip burası kadınlar için buradan kalk dedi. Kalkmayınca arkamdaki sıraya oturdu. Erkekler de arkadan gizli gizli “top, dönme” diye konuşup işaretler yapmışlar. Serviste yanıma kimse oturmuyor. Ben de patronla konuşmaya gittim. Patron geçiş sürecinden önceki halimi hatırlıyordu. O yüzden o dönem tanıyamadı beni. Durumu anlattım. Patrona ayrımcılığa uğradığımı anlattım. Sen işini yap onlar cahiller durumunu anlamazlar dedi. Seks işçiliği yapmak istemiyorum. Ama toplum transları seks işçiliği yapmaya zorluyor. Translar için uygun çalışma ortamı yok. Çünkü bütün fabrika arkandan konuşuyor. Her gün ağlıyorum. Bu çok zor ama sigortalı bir işte geçiş sürecim daha ucuza mal olacak. Seks işçiliği yapmayan bir transın başka bir iş bulması çok zor. İş bulsa bile çalışma koşulları çok ağır ve işyerlerinde birçok kez ayrımcılığa uğruyorsun. Patron bana “Eğer iş yerinden birisiyle birlikte olursan ya da buna benzer bir durum yaşanırsa ona bir şey olmaz ama seni işten atarım “diye tehditler savurmuştu.

Ailenle aran nasıl peki? O dönem ailemle yaşıyordum dedin. Şimdi onlarla yaşamıyor musun?

Ailemle aynı şehirde yaşıyorum ancak görüşmüyorum. Çünkü kimliğimi anlamadılar. Baskılar sonucu ayrılmak zorunda kaldım.

Ne oldu peki? O süreci anlatır mısın?

Çocukken fark etmiştim. İlk önce babama açıldım. Kendimi kız gibi hissediyorum dedim. O da “Kendine çeki düzen ver, sen bir erkeksin ve öyle davranacaksın” dedi. O günden sonra bir daha bu konuyu açmamaya karar verdim. Yaşım küçük olduğu için kendimi tanımlayamıyordum. Zamanla okuyup araştırdıkça kendimi tanımladım. Ama zaten hep böyle hissediyordum. Daha sonra okulda öğretmenlerime söyledim. Rehberlik öğretmenim beni sağlık ocağına götürdü. Oradaki doktor da bir psikiyatra yönlendirdi. Psikiyatr bana eşcinsel olduğumu söyledi ve bunun değişmeyeceğini söyledi, bunun bir hastalık olmadığını söyledi. Ben de o dönem kendimi tam olarak tanımlayamıyordum. Öğretmenim de oldukça transfobik birisiydi. Bana sürekli “cehennem de yanacaksın” diyor ve baskı kuruyordu. Bir gün “Güneşi Gördüm” filmini izliyorduk ailemle. Babam filmdeki trans ölünce iyi yaptılar demişti. Herkes filmdeki başka konulara ağlamıştı ama ben o son sahneye ağlamıştım. Babam daha sonra çarşıda bir trans görmüş. Etek giymiş ama sakalları da belliymiş. Eve geldiğinde o trans hakkında oldukça kötü şeyler söyledi. “Hem etek giymiş hem de sakalı vardı” filan diyordu. O zaman ben de babama kendi kimliğimi nasıl anlatacağım diye düşünüyordum.

Sonra ne oldu?

O süreçte ilkokula gidiyordum. Cinsiyet geçiş operasyonlarını araştırmıştım. O zaman babamın o hakaret ettiği kadın gibi olacağımı biliyordum. İleride ben de etek giyeceğim diye düşündüm. Zaten psikolojimde çok kötüydü. Evden çıkmıyordum hiç arkadaşım yoktu. Çünkü kimseyle sosyalleşemiyordum. Çocuklar kendi içlerinde küfür edince kırılıyordum utanıyordum. Şimdi de hala aynı sorunları yaşıyorum. İnsanlarla görüşemiyorum. O dönem de aynı iş yerinde çalışıyordum. Babam kimliğimi öğrendiğin de “Kesin işsiz kalırsın, kötü yola düşersin” demişti. Ona göre hiç bir trans aslında kadın değildi. Kadın elbisesi giyen erkeklerdi ve hepsi seks işçiliği yapıyordu. O süreçte ailemin yanından ayrıldım. Aileme ben bakıyordum. Ailede çalışan tek insan bendim. Benim ayrılmam onlar için kötü oldu. Ama hiç aramadılar sonra ben de aramadım. Ailemi kaybettikten sonra Mersin 7 Renkt’en bir arkadaşla iletişime geçmiştim. Bir süre sağolsun beni evinde konuk etti. Devletin vermesi gereken desteği böyle dernekler veriyor ancak o da maddi olarak çok yetersiz kalıyor.

Aileni özlüyor musun peki?

Ailemi tabi ki özlüyorum. Ama eskiden bana karşı kötü davranmadıkları dönemleri özlüyorum. Ama aklıma her özlediğimde bana kimliğimden dolayı nasıl kötü davrandıkları geliyor. Kocaman dünyada bir başıma hissediyorum. İnsan 90 yaşına gelir bütün ailesi ölür öyle yalnız kalır ama ben bu yaşımda kendimi yapayalnız hissediyorum. Ama bazen bunu düşündükçe de kendimi bildim bileli aileme kendimi anlatamadığım ve hep yalnız hissettiğim geliyor aklıma. Ailem vardı ama yokmuş gibiydi. Arkadaş çevrem de yok. Çünkü konuştuğum insanlar arkamdan iş çevirmeye kalktılar. Çok az trans kadın tanıyorum. Çok az arkadaşım var.

Kendini keşfetme ve geçiş sürecine başlaman nasıl oldu?

Benim de önyargılarım vardı aslında eşcinsellere ve translara yönelik. Bu önyargının sebeplerinden birisi dindi. O dönem koyu bir dindardım. Namaza gidiyordum. Düşünsene hoşlandığın kişiyle namaz kılıyorsun. Sonra zamanla bazı önyargılarımı aştım. Zaten okuyup araştırdıkça da geçiş sürecine başladım. Hormon kullanımı, doktor kontrolleri filan.

Geçiş sürecin nasıl gidiyor?

Fabrikada çalışma koşulları ağır olsa da sigortalı olmamın bir avantajı var tabi. Mesela hastanede seks işçisi ve sigortası olmayan bir seks işçisi kadınla tanışmıştım. O bir test için 600 lira vermek zorunda kalmıştı mesela. Birçok trans geçiş sürecindeki masrafları karşılamak için seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor. Ücretler çok yüksek. Mesela İran’da transların geçiş süreci devlet tarafından karşılanıyor. Eşcinsellere zulmediliyor evet bu kötü bir durum. Ancak translara kredi veriliyor ameliyattan sonra trans kadınlar iş bulup bu krediyi ödeyebiliyor. Devlet insanları desteklemediği için insanlar ailelerini ve her şeylerini kaybediyor.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Ben ailemi kaybetmemek için her şeyi yaptım doktora, hacıya, hocaya gittim. Ama onlar durumumu anlamadı. Devlette destek vermeyince her şeyimi kaybettim. İnsanın arkasında ailesi olsa belki de bu kadar zulme ayrımcılığa uğramaz, sana destek olan birileri olur. Keşke devlet transların hayatını kolaylaştırmak için bir şeyler yapsa da insanlar böyle zor durumlar yaşamasa. Sonra insanlar niye intihar ediyor diyorlar. Kimse hayatından vazgeçmek istemez ama başka seçenek bırakılmıyor ki.