Home , Haberler , Rheinmetall Entwaffnen Kampı: Umudu Örgütlemek, Savaşa Direnmek

Rheinmetall Entwaffnen Kampı: Umudu Örgütlemek, Savaşa Direnmek

HABER MERKEZİ|13.09.2025| 27-31 Ağustos tarihleri arasında katıldığım Rheinmetall Entwaffnen (Rheinmetall’i Silahsızlandır) kampı, yalnızca birkaç gün süren bir çadır yaşamı değildi. İçinden geçtiğimiz çağın en yakıcı çelişkilerini, emperyalist savaş politikalarının yarattığı yıkımı ve buna karşı geliştirilen kolektif direnişi bir araya getiren, adeta geleceğin bir ön provasını sunan bir deneyimdi.

Dünya, emperyalist güçlerin eliyle savaş ve yıkımın içine sürükleniyor. Ortadoğu, büyük güçlerin rekabet sahasına çevrilmiş durumda. Suriye’de iktidar devrilirken ülke, eli kanlı çetelerin ellerine teslim edildi. İsrail, Filistin’de taş üstünde taş bırakmadı; yüz binlerce insan öldürüldü, geride kalanlar açlık ve susuzlukla ölüme terk edildi. Almanya’da hükümet, milyarlarca euroluk savaş bütçeleri hazırlıyor, zorunlu askerlik yeniden gündeme getiriliyor. Bu tablo, Rheinmetall gibi savaş tekellerinin kâr hırsıyla besleniyor. İşte tam da bu nedenle Rheinmetall Entwaffnen kampı haklı, meşru ve zorunludur.

Biz de bu bilinçle, 27 Ağustos Çarşamba günü dört arkadaş Köln’e doğru yola çıktık. Akşam kamp alanına vardığımızda bizi Grup Umuda Haykırış’ın marşları ve türkülerle dolu konseri karşıladı. Halayların, omuz omuza duran gençlerin coşkusu ilk andan itibaren kampın ruhunu hissettirdi. Konser bittikten sonra bile alandaki heyecan dinmiyor, yaşam yan yana ve birlikte akmaya devam ediyordu.

Kamp, tam anlamıyla bir çadır kent görünümündeydi. Sabah kuş seslerine gençlerin kahkahaları eşlik ediyordu. Çimenlerde kitap okuyanlar, sabah sporuna katılanlar, sohbet edenler… Telefonların yerini yüz yüze ilişkiler, güven ve dayanışma almıştı. Açıkta bırakılan eşyaların çalınmaması, ödemelerin vicdana bırakıldığı kahve standında kimsenin manipülasyon yapmayı aklından bile geçirmemesi, kolektif yaşamın güven verici yanlarını gözler önüne seriyordu. Bu atmosfer bana Gezi Parkı’nı hatırlattı; bir halkın kısa süreliğine de olsa başka türlü yaşamanın mümkünlüğünü deneyimlediği o günleri.

Kamp boyunca yalnızca kültürel değil, politik üretim de yoğundu. Siyasi panellerde savaş sanayiinin emperyalist sistemdeki işlevi, Ortadoğu’daki savaşların arka planı, Filistin’deki soykırım, Almanya’daki militarizasyon tartışıldı. Sadece teşhir değil, aynı zamanda “ne yapmalı?” sorusuna yanıt arayan tartışmalar yürütüldü.

Öte yandan atölyeler ve kültürel etkinlikler kampın yaratıcılığını güçlendirdi. Pankart boyama, tiyatro çalışmaları, müzik atölyeleri, şiir dinletileri… Herkesin üretime katıldığı, sanatın ve yaratıcılığın direnişin ayrılmaz bir parçası haline geldiği bir ortam vardı. Akşamları gitar ve saz eşliğinde her dilden marşlar söyleniyor, farklı kültürlerin ezgileri ortak bir ruhla birleşiyordu. Enternasyonal proletaryanın birikmiş kültürü, bu küçük çadır kentte ete kemiğe bürünüyordu.

Kampın en kritik yanlarından biri, gün içinde gerçekleştirilen işgal ve blokaj eylemleriydi. Rheinmetall’in farklı tesisleri ve kendine sosyal demokratım diyen ama özünde sermayenin bir başka partisi SPD hedef alındı, bu kanlı şirketin savaştan kazanç sağlayan yüzü teşhir edildi. Bu eylemler yalnızca kamp katılımcılarının değil, aynı zamanda sokakta ki halkın destek verdiği sahiplendiği eylemlerdi. Sokaktaki mücadele ile kampın kültürel ve politik üretimi birbirini tamamlıyor, birbirini besliyordu.

Cumartesi günü yapılan büyük yürüyüş, tüm bu sürecin doruk noktası oldu. Sabahın erken saatlerinden itibaren kamp hummalı bir hazırlık içindeydi. Bayraklar, dövizler, sloganlarla yürüyüşe hazırlanan grupların coşkusu her yere yayılıyordu. Ancak barışçıl ve yasal bir yürüyüş olmasına rağmen, polis adeta bir savaş ordusu gibi konumlandı. Taş üstünde taş bırakmayan İsrail’in, Ortadoğu’yu ateşe atan emperyalistlerin çıkarlarını koruyan Rheinmetall gibi şirketlerin himayesinde hareket eden Alman polisi, kini ve nefretiyle yürüyüşü bir savaş alanına çevirdi. Kalkanları, copları, gazlarıyla karşılarına barışı, kardeşliği, yaşamı savunan insanları aldılar. Bu, yalnızca bir yürüyüşe değil, barış fikrinin kendisine saldırıydı.

Benim için kampın anlamı burada tamamlandı. Cumartesi yürüyüşünün ayrıntılarını ve açığa çıkan siyasal sonuçların değerlendirmesini başka arkadaşlara bırakıyor, bu yazıyı şu cümleyle kapatıyorum: Başka bir dünya yalnızca hayal değil, mümkün. Ve o dünya, barışa, dayanışmaya ve direnişe adım atanların ellerinde yükselecek.

Kampa katılan bir ATİF üyesi