„İnsan ancak gecenin yolunu
izleyerek şafağa varabilir.“[1]
„Genel Af“ mı? Hem de TCK 301’in Türkiye’sinde Adalet Bakanı’nın, „Devletime katil dedirtmem“; Savunma Bakanı’nın da „Azınlıklar gönderildi iyi oldu“ dediği coğrafyada mı?
Zindanlar tıka basa doluyken, Bakanın, „Af yok“ dediği veya polislerin insanları kurşunladığı hâlde ellerini kollarını sallayarak dolaştığı Türkiye’de böylesi bir talep gerçekçi mi?
Elbette değil!
Ancak unutulmasın, „gerçekçilik tenekeciliği“ne sarılan bir „reel-politikerlik“le yol almamız mümkün değildir; olamaz da…
Napoleon’un o güzel sözüyle, „İmkânsızlık yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir.“ Bize düşen, bu konuda da „imkânsız“ denileni, imkânsızı isteyen bir cüretin mücadelesiyle çekip almaktır!
Kime ve özellikle de „reel-politiker“ler unutmasın: „İnsanın yapacakları, hayal ettikleri ile sınırlıdır,“ der Arthur C. Clarke…
„Af“ı istemeli, sadece istemekle sınırlanmayıp, onun için mücadele etmeliyiz…
Evet „af“, genel özgürlük meselesine mündemiç mücadele alanıdır; tıpkı Goethe’nin, „Bir şey herşey için, herşey bir şey için vardır,“ deyişindeki üzere…
O hâlde „affı“, sisteme karşı mücadele kapsamında ele almak, bizi belkemiksiz neo-liberallerden ayıran yanı oluşturur…
Bilmeyen var mı? Zannetmesek de nakledelim:
Duverger’nin, „Adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur“; Jean-Jacques Rousseau’nun, „İnsanlar hür olarak doğar, ama her yerde zincire vurulmuş olarak yaşarlar“; Tucker’in, „Suçluları yaratan yasalarımız, onları cezalandıran yasalarımızın yanında ne kadar çok!“; Eflatun’un, „Bir toplumda suç varsa, orada adalet yoktur,“ sözlerinde somutlanan sınıflı-sömürücü eşitsizlik koşullarında tek ve gerçek suçlunun özel mülkiyet ilişkilerini güvence altına alan despot egemenlik olduğundan kimsenin şüphesi olmamalıdır…
Kaldı ki tam da bu egemenlik kadından Kürtlere dek tüm ezilenlerin, öteki ilan edilenlerin hürriyetlerini gasp eden terörist mekanizmadır!
Bir Çek Atasözü’nün, „Asılan hırsız değil, yakalanandır,“ diye betimlediği bu baskı aracında „Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir,“ der William Allen White; çünkü Schiller’in deyişiyle, „İnsanlar hür, hürriyetler de zincire vurulmuş olarak doğarlar“…
Biz(ler)e düşen „içerde/ dışarıda“ özgürleşmeyi topyekûn bir soru(n) olarak algılamak ve görmektir…
Bu konuda dediklerimiz kayıtlıdır;[2] bu çerçevede gündelik hayatın devrimcileştirilmesi bağlamında demokratik talepler ve hak mücadelesi asla küçümsenmemesi gereken alanlardır; yani geneldeki cephe mücadelesinin örgütlendiği siper savaşları mevzisidir…
Her mevzide sonuna dek mücadele edilmelidir…
„Genel Af“ da böylesi bir mevzi kavgasıdır…
Yani „af“ hayata yeniden tutunmaktır; toprakla temastır; „dışarı“yı tel örgülerin ardından seyretmemektir; koşmak ve kalabalıklara karışmaktır…
Ancak burada bir parantez açıp Can Yücel’in, „Af bir atıfettir/ Şartı da bunun nedamettir/ Nedamet de hıyanettir/ Hıyanet de fazilettir/ Fazileti faşizmin“ dizelerinin altını özenle çizerek belirtelim: „Af“ istemek; „affedilmesi“ gereken bir şey yapmayan için -nihai tahlilde- bir zuldür…
Ne yaptık da, ne için „af“ istiyoruz?
„Adalet, eşitlik, özgürlük“ istedik; ne yaptıysak daha çok ekmek ve gül paylaşılsın diyeydi…
Bundan ötürü kapatıldık zindanlara! Mesela, sadece görüşlerimizi özgürce ifade ettik diye! Ya da Kürt olduğumuz için! Veya „suçu hazırlayan kapitalist eşitsizliğin“ kurbanı olduğumuz için!
Özetin özeti: Oruç Aruoba’nın, „Kalabildiğimiz tek yer, ötekilerin belleğidir,“ kaydını göz ardı etmeyen, etmemesi gereken „Genel Af“ mücadelesi „Ne için ve neden“i asla unutmadan/ unutturulmadan verilmelidir!
Bir de, evet, evet bir de Montandre’ın, „Büyükler, omuzlarımızda taşıdığımız için büyüktür; fırlatıp atınca yerde sürünmeye başlarlar“; Stirner’in, „Büyükler neden büyüktür, bilir misiniz? Biz, dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan. Artık kalkalım!“; La Bruyere’nin, „Büyüklere yaklaştıkça, bizler gibi birer insan olduklarını görürüz. Onlar, uşaklarına büyük görünürler ancak,“ sözlerini unutmadan ve özgürlük mücadelesinin sancağı yaparak…
18 Aralık 2008 11:43:10, Ankara’dan.
N O T L A R
[*] Çoban Ateşi, Yıl:2, No:78, 5 Şubat 2009…
[1] Halil Cibran.
[2] Bkz: Sibel Özbudun-Temel Demirer, „Hayır, Evet’ten Önce Gelir“! Hukuk(suzluk) Yazıları, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa… Sibel Özbudun-Temel Demirer, „Söylenecek Yalan Kalmadı“ İnsan Hak(sızlık)ları, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa…
| 20 – 02 – 2009 |