Home , Köşe Yazıları , Modern Çağın Bilançosu: Yaklaşık 30 milyon köle!

Modern Çağın Bilançosu: Yaklaşık 30 milyon köle!

mücadeleMÜCADELE |14-12-2013 | 2013 insanlık tarihinde en çok kölenin olduğu yıl. Modern köleliğe karşı mücadele eden Walk Free Foundation’nın (Özgür Yürü Vakfı) yapmış olduğu araştırmaya göre dünyada 29,8 milyon insan köle yada kölelik koşullarında yaşıyor. Yapılan araştırma dünya çapında 162 ülkeyi kapsayıp bu ülkelerde yaşanan vahşet derecesi kölelik sayılarını Küresel Kölelik Endexi olarak nufüs oranına göre sıralama yapmıştır. 21. Yy da kölelik öz itibariyle aynı sömürü ve zora dayalı olsada şekli ve metodları oldukça değişmiş, modern kölelik olarak adlandırılmaktadır.

Modern kölelik nedir?

Kölelik bu çağda birçok şekil ve isimle tanımlanabiliniyor.  İnsan ticareti, zorunlu işçilik, kölelik yada kölelik koşullarında yaşayan insanlar, ki kölelik koşulları kategorisi çok geniş olmakla birlikte, borç esareti, zorunlu veya köle evlilikleri, çoçukların savaş bölgelerinde satılma ve sömürülmesi, her ne isim verilirse verilsin hepsinin özünde özgürlükleri ellerinden alınmış,  kar,  sex ve benzeri amaçlı sömürüdür.  Bir insanın diğer bir insan üzerinde fiziki veya piskolojik şiddet, tehdit ve zor kullanarak çıkar amaçlı hükmetmesi ve kontrol altına almasıdır.

Araştırma özellikle Batı- Afrika ve Güney- Asya’da hala günümüzde insanların babadan oğula geçen kalıtsal kölelik gerçekliğini koruduğunun altını çizmekte. Diğerleri ise yakalanıp yada kaçırılarak, meta gibi satılırken herçeşit sömürüye ve baskıya mahruz kalmaktalar. Bu zorunlu evlilik, ödeneksiz çalıştırılma yada eviçi zorunlu işçilik olarak ortaya çıkmakta.

Aynı zamanda, sözde daha güzel bir yaşam vaatleriyle aldatılarak içinden çıkamayacakları, borçlandırılarak  kurtulamayacakları durumlarda bırakılarak, sömürü mekanızması içinde kaybolanlarda var.  İnsan tüccarları özellikle toplumun en zayıf ve savunmasız olan gruplarını hedefler ve sömürmeyi amaçlar, bunlardan ikisi çocuk ve kadınlardır. Çocuklar modern kölelik içersinde ordularda çocuk savaşçı, hammal ve sexkölesi olarak kullanılmakta.

Modern kölelik zincirleri daima çok belirgin olmazken, aşırı borç esareti, tehdit, aldatma, ötekileştirme, korku, zoraki evlilik şartları kadınlar ve çocuklar üzerinden en çok kullanılan ve köleliğe sürükleyen koşullardır. Bu tarz kölelik bilindiği üzere eski çağ köleliği gibi zincirlerle kilitlerle esaret altında yaşayan insan tarzı bir kölelik değil.  Modern kölelik koşulları çok iyi tanımlanmadığı, dışarıya yansıtılmadığı yada çok iyi anlaşılmadığından dolayı genelde kapıların ardında, işyerlerinde, toplumlarda saklı kalır ve salınan korku ve tehditler bunların ortaya çıkmasından ciddi engel oluşturur. İnsan ticareti yapan, modern köle sistemini ayakta tutanlar ise din, dil, ırk, cinsiyet farkı yapmadan her türlü baskı unsuruna başvurarak sistemi sürdürmekteler, bunun insanlığa karşı bir suç olduğunu kuşkusuz söyleyebiliriz.

Modern kölelik diğer bilinen, cinayet, hırsızlık suçları gibi apaçık ve kanıtlanabilir bir suç değildir. Bu insanın insan üzerinde aşırı istismar durumu olmakla beraber, sistemlerin varolan yasalarla dünya çapında köleliği her nekadar yaşadışı ilan etmiş olsa dahi, bu aynı sistemlerin bu durumu idame etmeleride çelişkinin bir parçasıdır. Bu yasaların varlığına rağmen 2012 yılında 46,570 sayılarına varan insan ticaretinin kurbanı olurken, sadece 7705 toplam soruşturma ve bunlardan 4750 civarında tutuklama olmuştur, bu tutuklama sayısı dünya çapı sayısıdır.

Modern köleliğin objektif gerçeği ise milyonlarca insanın bu durumdan henüz kendini kurtaramamış olmasıdır, hem sistemlerin yarattığı kıskaçta, kar oranı amaçlı özgürlükten uzak ve insanın istismarının en üst boyutunda insanın ve insanlık onurunun hiç değeri olmadığıdır.

Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Sözleşmesi

“Birleşmiş Milletler kurulduktan üç yıl sonra, “tüm halklar için ulaşılması gereken ortak standartlar” oluşturulması niyetiyle Genel Kurul, çağdaş insan hakları hukukunun dayandığı esas olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin temel taşlarını koymuştur. Beyannamenin 30 maddesi her ülkedeki insanların temel, medeni, kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal haklarından bahsetmektedir . Evrensel Beyanname, İnsan Hakları Uluslararası Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne Ek Protokoller ile birlikte Uluslararası İnsan Hakları Kanununu oluşturmaktadır.

Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve onun Birinci Ek Protokol‚ü 1976’da yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye 151 devlet taraf olmuştur’. 104. Protokolun ikinci şıkkı kölelikten bahsetmekte: “Sözleşme gelişigüzel biçimde hayat hakkından yoksun bırakmayı; işkence, zalim veya haysiyet kırıcı muamele ya da cezayı; kölelik ve zorla çalıştırılmaya; gelişigüzel tutuklamayı veya alıkoymayı; kişisel dokunulmazlığa, gelişigüzel özel hayatın gizliliğine müdahaleyi; savaş propagandasını ve ırksal ya da dinsel nefret yayan görüşlerin savunulmasını yasaklamaktadır.” (İHS den alıntıdır)

Bu protokole 151 devlet taraf olmasına rağmen yasalar devletler tarafından uygulanamaz hale gelmiştir. Yapılan araştırmada bunun en önde gelen sebebinin yolsuzluk ve rüşvet olduğudur. Bunun yanısıra köleliğin en öne çıkan sebebinin sefalet değil üstte belirtilen yolsuzluk ve rüşvet olduğudur. Özgür Yürü Vakfı’nın yapmış olduğu araştırma bir ihtiyaca yanıt olmasıyla birlikte,  salt akademik ve kölelik verileri cerçevesi içersinde kaldığı için, toplumsal sefaletin sebeblerine, sistemden kaynaklı olan rüşvet ve yolsuzlukları araştırmamıştır. Bu yönden eksiklik barındırırken araştırma varolan ve demoktratik sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlara önemli veriler taşıyarak demoktratik haklar mücadelesi içersinde yeni, somut ve önemli görevler doğurmaktadır.

Köleliğin nüfus oranına göre ülke sıralaması ve kölelik endeksi

Böylesi bir araştırmanın beraberinde getirebileceği güçlükler araştırmacılar tarafındanda belirtilerek, kesin ve tahmin verileri elde etmenin yöntemleri üzerinden oldukça kafa yormuşlar. İnsanları köleleştiren krimineller, sistemler, devletler kolaylıkla bu verileri araştırmacılara sunmayacakları gibi saklamaya çalışma cabasına girmişlerdir. Şiddet, korku, tehdit, fiziki zorlama ile köleleştirilmiş insanlarında bu tecrübelerini aktarma olanaklarının  yok sayılacak kadar az olduğu aşıkardır. Bundan dolayı bu araştırma yapılırken kullanılan metodlar üzerinden kısaca durmak oldukça önemli. Kullanılan yöntemlerden biri ise yoğunluklu ilgili ülkelerin resmi verilerini, bağımsız kurum, kuruluş ve medyadan alınan verilerin değerlendirilmesi ve bilimsel olarak araştırılıp düzeltilmesi. Diğer bir yöntem ise varsa eğer ülkeler üzerinde bilimsel araştırmaların ortaya çıkan sonuçlarının değerlendirilmesi ve bunlar üzerinden hareket edilmesi. Bu araştırmaları yapan kurumlardan bazıları ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), İnsan hakları örgütü olan Human Rights Watch. Bundan dolayı verilen tüm rakamlar bu iki yöntemle elde edilmiş tahmin olarak okunmalı. Bazı ülkelerle ilgili kesin rakamlardan söz edilebilinmesi bu ülkeler hakkında elde edilebilinen verilerden kaynaklı olmasıdır. Ortaya çıkan verilerden risk faktörü araştırması ise beş kriter üzerinden araştırılmıştır. Bunlar; ülkenin kölelikle ilgili yasaları, insan haklarında riskler, kalkınma politikalarındaki riskler, devlet istikrar riski ve ayrımcılık riskidir.

Orantısal olarak en çok kölesi olan Batı-Afrika ülkesi Moritanyadır. Moritanya 3,8 milyon nüfuslu bir ülke olmasına rağmen 151 ile 160 bin arası köle yaşamaktadır. Bu rakam toplam nüfüsun %4 dur. Dikkat çekici olan ise Moritanya’da köleliğin eski ve geleneksel şeklinin en çok görülüyor olmasıdır, birebir insanın insana sahip olması. Moritanya yasalarına göre köleliğe zorlamak suç olmasına rağmen toplumsal gerçeklikten çok uzak ve uygulanmayan yasalar olarak kalmaktadır. Moritanya orantı ve yaygınlık sıralamasında dünyada çok da takdiri şayan olmayan bir pozisyona sahip, listede birinci sırada yer alıyor. Orantısal en çok köle konumunda yaşayan insan sayısı olan ülkelerin ilk on sıralaması ise şöyle Moritonya, Haiti, Pakistan, Hindistan, Nepal, Moldavya, Benin, Fildişi Sahili, Gambia ve Gabo. İkinci sırada olan 10,2 milyon nüfusa sahip olan Haitide tahminen 200bin köle konumunda insanın bulunmaktadır. Doğal afetler, sefalet ve krizlerle tanınan Haitide özellikle insan ticaretinin çok yüksek olduğu ve çocukların en çok istismara mahruz kaldığıda vurgulanmakta. Üçüncü sırada yer alan 179 milyon nüfuslu Pakistan ise 2-2,2 milyon köle koşullarında yaşayan insanın bulunduğu tahmin ediliyor. Bu sıralama nüfus ile orantılı olarak ele alınmıştır. Nüfus ve kölelik şartları altında yaşayan insanların orantısı değilde salt kesin rakamlara bakıldığında bu liste sıralaması oldukça değişiyor. Salt köleleştirilmiş insan sayısına bakıldığında ise sıralama şöyle oluyor; Hindistan, Çin, Pakistan, Nijerya, Etopya, Rusya, Tayland, Kongo Demoktratik Cumhuriyeti, Myanmar ve Bangladeş. Bu ülkelerdeki köleleştirilmiş insan sayısının toplamı bahsettiğimiz 29,8 milyon insanın toplam %76 sını oluşturmakta.  Bu sıralamaya göre modern kölelik koşullarında yaşayan en çok insan Hindistanda bulunmakta. Hindistanda köleleştirilmiş insan sayısı 13,3 – 14 milyon arası olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı içersinde az denecek kadar dışardan ülkeye getirilip köleleştirilmiş insan bulunurken, daha çok Hindistan yerli halklarının köleleştirildiği ortaya cıkmakta. Hindistanda köleliğe karşı oldukça gelişmiş yasalar olmasına rağmen bunların uygulanması çok zayıf. Hindistanda en sık rastalanan kölelik borç esaretidir. Bunda kast sisteminin, yolsuzluk ve rüşvetin büyük rol oynadığı ortaya çıkmakta. Çin ise yaklaşık 2,8-3,1 milyon köleleştirilmiş insan sayısıyla ikinci sırada yer alıyor. Bu sayının zorunlu ödeneksiz çalıştırılma, ekonominin farklı sektörlerinde çoğunluklu kadın ve çocuklardan oluştuğu acı gerçekler arasında. Kadın ve çocukların sex ‘endüstrisi’ zorunlu evlilik ve dilencilikde istismar edildiği vurgulanmakta.

Köleliğin en düşük olduğu ülkeler ise İzlanda , İrlanda ve İngiltere. Bu ülkeler endeksde 160. sırayı paylaşıyorlar. Fakat bu ülkelerde tahmin edilenden daha çok köle bulunmakta. Örneğin İngilterede 4400 insan zorunlu olarak ‘seks endüstrisi’, tarım, inşaat, gıda, evişleri ve benzeri sektörlerde istihdam etmektedir. Bunların çoğunluğu Afrika, Asya ve Doğu-Avrupa kökenli.  Endeksde en düşük kölelik oranı ve riski olan ülkelerin ilk on sıralaması şöyle; Izlanda, İrlanda, İngiltere, Yeni Zelanda, İsviçre, İsveç, Norveç, Luxemburg, Finlandiya ve Danimarka.

Araştırma 162 ülkenin verilerini araştırdığı için bu yazıda birebier bunların hepsini ele almamız olanaksız. Fakat kıtalar/bölgeler şeklinde ele alıp kısaca dünya çapında modern kölelik riski ve yaygınlığı üzerinde duracağız.

Avrupa

29,8 milyon modern kölelik şartları altında yaşayan insanın %1,82 nin Avrupada yaşadığı tahmin edilmekte. Avrupa ülkeleri bölgesel olarak insanların köleleştirilme riskinin en düşük olduğu bölge olarak belirlenmiştir. Avrupada dünyanın diğer kıtalarıyla kıyaslandığında rüşvet, kadınlara karşı ayrımcılığın daha az olmasıyla birlikte kölelik karşıtı yasaların daha çok olması ve uygulanmasıda köleleştirilme riskini düşürmektedir.  Tabiki bunları söylerken Avrupa kıtası genelde insanlar, özelde kadınlar, göçmenler için çok ideal bir kıta olduğunu iddia etmiyorum, varolan kısıtlamaları, göçmen üzerindeki politik kışkacın çok iyi bilincinde olarak sadece köleleştirilme kıyası çercevesinde ele alındığını belirtmekde fayda oluğunu düşünüyoruz. Refah düzeyinin daha yüksek olması ve sabit devlet yapılarına rağmen birçok Avrupa ülkesinin insan ticaretine karşı savaşma konusundaki başarısızlıklarınıda vurgulamadan geçemeyeceğiz. Avrupa kıtasında politik irade olmuş olsa birçok ülkede varolan insan ticareti ve bundan kaynaklı modern kölelikde kaybolan insan sayısı sıfıra inebilecek kadardır. Çünkü bilindiği üzere göçmen akımını durdurup yerleşik göçmenler üzerinde istediği uygulamayı hayata geçiren Avrupa ülkeleri bunun Frontex gibi birçok politik örneğini sergilemiştir. Burda açık olan modern köleliği bitirme iradesi yok. Avrupa ülkelerinde en çok insan ticareti ve modern kölelik riski olarak öne çıkan iki ülke ise Bulgaristan ve Romanya. Bu ülkeler endexde sırasıyla 56. ve 125. sırada yer alıyorlar. Bu veriler esasen bölgede onbinclerce köleleştirilmiş insanın olabileceğini yansıtırken devletler tarafından verilen düşük birkaç bin ile ciddi tezat oluşturmakta. Köleleştirilme riski ile yaygınlık arasındaki ilişki henüz çok iyi kavranmış değil. Örneğin, Türkiye Avrupa grubu içersinden en yüksek riski sahip olurken aynı zamanda en yüksek yaygınlığa sahip değil. Özgür Yürü Vakfı tarafından hazırlanan endekse göre 90. sırada yer alan Türkiye’de 110 ila 130 bin arasında insan köle durumunda. Dünyanın en zengin ülkeleri içinde yer alan Almanya ise 162 ülke arasında 136. sırada yer alıyor. Hollanda ise yaklaşık 2000 kölelilk şartları altında yaşayan insan sayısıyla 139. sırada.

Gelinen aşamada Avrupada yaklaşık 800bin modern köle olduğu tahmini ortaya çıkıyor raporda. Bu 800binin dörtte birinin seks ‘endüstrisi’nde çalıştığı ve mafyalaşmış çeteler tarafından yıllık 25milyar euro kazanç yaptıklarını vurgulayan araştırma ise aynı zamanda AB ülkelerinin bu soruna karşı CRIM komisyonun sunmuş olduğu diğer bir raporda AB ülkelerinin devlet, polis ve adalet aygıtlarınında ortak çalışmasınında sorunu karşı mücadelede faydalı olacağını öne sürmekte. Oysa bu AB ülkelerinin bu kurumlarının ortak çalışmasının tek sebebinin bu soruna karşı mücadele olmadığının altını çizmeden geçemeyiz. Ortaya çıkan tablo ise varolan bu 25 milyarlık sanayiye insanların peşkeş edilmesi ve ortak çalışmalarında gelişen demokratik, kurum kuruluşların mücadelelerini sindirme politikasının bir parçasınında olduğunu altını çizmenin muazzam önem taşıdığını düşünüyoruz. Bu veriler bu bağlamda okunup anlaşılmalı.

Amerikan Kıtası ( Kuzey-Amerika, Orta-Amerika, Latin- Amerika)

Mödern kölelik koşulları altında yaşayan 29,8 milyon insanın %3,78 nin Amerikan kıtasında olduğu tahmin ediliyor. Kanada ve ABD’nin nisbeten göreli zenginlikleri ve gümrük sorunları bu iki ülkeyi insan ticaretcileri için birebir hedef ülkeler haline getirmektedir. Böyle olmasına rağmen her iki ülkede risk endeksinde düşük sıradalar. Fakat bilinen diğer bir gerçek ise özellikle ABD’de göçmenlerin kölelik koşullarından çok da uzak olmadığıdır.  ABD ve Kanada’nın dışında, Nikaragua, Arjantin ve Brazilya köleliğe yönelik en iyi yasalara sahip olduğunu belirtmekle beraber, bu yasaların doğru ve istikrarlı bir şekilde uygulanmadığı sürece pek anlam taşımadıklarıda aşıkardır. Bunun yanısıra Trinidad ve Tobago, Barbados ve Küba’da köleliği karşı en kötü yasal sisteme sahipler. Raporda Karayib ülkeleri kölelik riskinin çoğu Latin-Amerika ülkelerinden daha düşük olduğu ortaya çıkmakta.  Daha önce belirttiğimiz gibi Haiti bu bölgede en yüksek köleleştirilme riskini taşıyan ülke olarak farklı bir yere almakta. Haiti devletin uzun istikrarsızlık tarihi, kölelik ve sömürü tarihinin kalıntıları, ve sürekli doğal afetlerin darbesi Haiti halkının köleleştirilmeye son derece savunmasız bırakmıştır. Meksiko özellikle Güney ve Orta Amerika ülkelerinden ABD ye geçis bölgesi olarak özellikle göçmenler üzerinden, insan ticaretinden ve köleleştirilmiş insan sayısı açısından önemli bir yer almakta.

Rusya ve Avrasya

Rusya ve Avrasya’da moderen kölelik koşullarında yaşayan 29,8 milyon insandan %3,36 sı yaşamakta. Eski Sovyetler Birliği, Merkez Asya ülkelerinden Türkmenistan, Uzbekistan ve Azerbaycan ciddi köleleştirilme riskleri taşımakta olduğunu bildiren rapor, insan hakları örgütü Human Rights Watch’ın sunduğu bir raporanda aldığı verilere göre örneğin Uzbekistan devletinin yaklaşık 1milyon vatandaşını zorunlu olarak her sene iki aylık bir süre için pamuk tarlalarında çalışmaya zorladığını belirtmekde. Bu mevsimsel tahmin Kölelik endeksinde bildirien 160-180 bin kölenin dışındadır. Bu iki aylık zorunlu çalışma politikası her sene Uzbekistanı yıllık bu iki ay süresince Moritanyadan sonra en yüksek kölelik yaygınlığı sırasına getirmekte. Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında çeşitli emek göçmenliği akımları var olmakla bunların birçoğunun sömürüye modern köleliğe dönüşmektedir. Rusyanın iktisadi büyüklüğü savunmasız işçilerini çekeren onları prekarizasyondan tutun kölelikleştirilmeye kadar insanlık dışı yaşama zorlamakta. Bunların birçoğu tarım sektöründe istihdam ettirilmekte. Bu akım çoğunlukla eski Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ülkeleri ve Moldovyadan oluşmaktadır. Bu bölgede moderen kölelik yaygınlığının en yüksek olduğu tahmin edilen ülkeler ise Belarus, Moldova ve Ukranya.  Öncede vurguladığımız gibi bu tahminlere bu ülkelerin devletleri tarafından verilen sayıların aksinde bölgede köleleştirilmiş insanların onbinlerce olduğudur.

Alt-Sahra Afrika

Alt-Sahra Afrikasında modern kölelik koşullarında yaşayan insan sayısı 29,8 milyonun %16,36 sıdır. Alt-Sahra Afrika endeks için araştırılan en büyük bölge olmakla birlikte köleleştrilme risk kriterlerinin birçoğunu barındıran bir bölgedir. Bu bölgede bazı ülkeler dışında köleliğe karşı yasal yapıların güçlü olmamısı ve tarihsel sömürgecilikten kaynaklı bölgenin politik istikrarsızlığı bu koşulları daha da zorlaştırmıştır. Örneğini vermiş olduğumuz Moritanya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti asırlara köleleştirilmişliğinin, sömürgecilik çelişklileri ve silahlı çatışmalardan kaynaklı büyük risk ve yaygınlık taşıyor. Hala sürmekte olan bazı çatışmalar, aşırı yoksulluk, sınırsız rüşvet ve küresel pazarları doyurma amaçlı doğal kaynak sömürüsü birçok Afrika ülkesinde modern kölelik ve köleleştirilme riskini ciddi boyutlarda yükseltmekte. Birçok feodal yapıya sahip Afrika ülkelerinde, gelenek adı altında zorunlu ve çocuk evliliklerine müsama edilmekte.

Orta-Doğu ve Kuzey Afrika

Yapılan tahminlerde Orta-Doğu ve Kuzey Afrika’da modern kölelik koşullarında yaşayan insanların sayısı 29,8 milyon’nun %2.54 dir. Orta-Doğu ve Kuzey Afrikada kölelik sayısı dünyaca en yüksek olmasada bölgesel olarak köleleştrilme riski oldukça yüksek. Alt-Sahra Afrika ve Asyadan göçmen kaçakcılığının en yaygın olduğu bölgedir. Dünya çapında özellikle kadınlara karşı ayrımcılığın en yüksek boyutta olduğuda belgelenmiştir. Bunun bir sonucu ise bölgede olan yüksek sayıda çocuk ve zorunlu evlikiler. Aynı zamanda kadın ticaretinin ve sömürünün fuhuşa ve ev işlerinde zorla ‘çalıştırılan’ kadınların sayısı içler acısı.

İki yıldır bölgede yaşanan hızlı politik hareketlilik, yada diğer bir terimle bilinen Arap Baharı, bu bölgede ilk aşamada köleliğe karşı mücadelede adımlar atılmış gibi görünsede bu bölgenin, egemenler tarafından böl, parçala, yönet politikasının etkisiyle tamamen dengesizleştirilerek hiçbir şekilde modern köleliğe karşı mücadele alanına girme olanağını yakalayamamıştırlar. Orta-Doğu’nun birçok ülkesi yüksek sayıda göçmen işçi istihdam etmekde. Ortalama olarak Ürdün, Suudi Arabistan, Israel, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’ de bulunan göçmen işçilerin sayısı toplam nufüsun %40-90 arasını teşkil etmekteler. Bu göçmenlerin hepsi köleleştirimesede, kölelik şartları altında yaşamlarını sürdürdükleri söylenebilinir. Son haftalarda Katarda olimpiyat inşaatlerinde haftada 12 göçmen işçinin hayatını yitirmesi bu bölgedeki göçmenlerin, işçilerin koşullarının ne kadar modern köleliğe yaklaştığını ve hatta o sınırları geçtiğinin açık belirtisidir.

Asya

Asya kıtasında modern kölelik sayısı olan 29,8 milyon insanın %72,14 nun yaşadığı tahmin ediliyor araştırmada. Her nekadar bölgede Avustralya ve Yeni Zelanda gibi düşük yaygınlık ve risk taşıyan ülkeler olsada bunun karşıtı olan Pakistan, Hindistan ve Tayland gibi ülkelerde bulunmakta. Hindistan’ a kısaca değinmiştik fakat burda daha açma gereği duyuyoruz. Hindistan’nın modern kölelik açısından en yaygın topraklar olduğunu vurgulamıştık, fakat bu risk ülke genelinde değişken olduğunuda belirmekde fayda var. Çoğu Hint devletleri birçok ülkeden daha çok nüfusu olmakla beraber çok farklı kültürel ve ekonomik profilleri sahipler. Örneğin Uttar Pradeş devleti (44 milyon nüfus) ve Bihar devleti (83 milyon nüfus) özellikle kırsal alanda üst boyutlarda kalıtımsal borç esareti ve Hint devletleri arasında insan kaçakcılığı ile bilinmekteler. Hindistan kıtasının devletsel yapı, kast sistemi, kabilelerin hala etkin olmaları ve genelde kültürel ve toplumsal yapısının karmaşıklığı kölelik riski ve yaygınlığının araştırılmasında ciddi engel olan gerçeklerdir. Asya kıtasının genelinde bölgesel olarak anti-kölelik yasaları yürürlüğe geçirilip uygulansada, %72,14 milyonlarda insanın modern kölelik koşullarında savunmasızca yaşadıklarının en büyük belirtisi ve bu yasal uygulamaların son derece başarısızlığın acı gerçeğidir.

Ortaya çıkan tablo oldukça karamsar olmasına rağmen demokratik, ilerici, anti-emperyalist kurum kuruluşlara ve bu doğrultuda çalışma yürüten DKÖ’ler açısınan  önemli sonuçlar ve görevler ortaya çıkmakta. Genelde anti-emperyalist mücadele içersinde kadınların kurtuluş mücadelesi, göçmenlerin eşit haklılık mücadelesi savunan ve bu doğrultuda mücadele yürütenler için ortaya çıkan sonuç ise modern köleliği karşı mücadeleyi asla anti-emperyalist mücadele dışında ve bunun doğurmuş olduğu köhne sömürü sisteminden ayrı tutulmamasıdır. Baskı, sömürü ve zulme karşı sadece bölgesel bir mücadele, her nekadar önemli olsa dahi, yeterli olmayacaktır. Nasıl ki sınıfsal mücadele içersinde anti-emperyalist güçlerin birliğine ihtiyaç duyuluyorsa, bu mücadeleye omuz verecek, dünya genelinde taşıyabilmesi için Enternasyonal anti-emperyalist bir yapıya olan ihtiyaç bizlere mücadelenin dayattığı bir gerçek ve ihtiyaçtır.  Böylesi bir yapı mücadelemizi kendi ülkelerimizin sınırlarını aşmayı, emperyalizme kaşrı mücadelenin enternasyonal çoşkusuyla bizlere dünya halklarının mücadelesinin birer parçası yapacaktır.