MAHMUT ÖZKAN | 25 – 06 – 2011 | Demokratik ve eşit koşullarda yapılmayan seçimlerin sonuçları belli oldu. Bu sonuçlara ilişkin, her kesim sınıfsal ve siyasal olarak durduğu yerden 12 Haziran 2011 seçimlerinin ortaya çıkardığı verilere bakarak değerlendirmeler yapıyor ve sonuçlar çıkarıyor. Ortaya çıkan sonuçların doğru tespit edilmesi ve analizler yapılması bir çok açıdan önemlidir. Türkiye’de yada Dünya’nın büyük çoğunluğunda parlamento sınıf bilinçli isçiler ve öncü devrimci sosyalist güçler için miadini doldurmuş olsa da geniş emekçi yığınlar için henüz böyle değildir. Burjuva faşist ve gerici devlet çarklarını kimin daha iyi nasıl çevireceğine karar verme dönemi olarak bir işlev gören seçimlerde, toplumun büyük nüfussal çoğunluğunu oluşturan kesimler seçimlere katılıyor ve o süreçte maniple edilerek, medya bombardımanı altında yönlendirilerek, sadaka dağıtılarak, vaad dağıtılarak, etnik ve milliyetçi histeriler pompalanarak tercihlerini yapıyor/yaptırılıyor. 8 yıldır iktidarda olan AKP’nin bu seçimlerde oyunu artırarak çıkmış olması artık AKP’nın bir devlet partisi haline geldiğine ve önümüzdeki dönem de ağlarını daha çok öreceğine işaret ediyor. Dolayısıyla AKP’nin birinci ve ikinci hükümet etme dönemlerindeki görece değişim söylemleri artık yerini tutuculuğa, gericiliğe, baskıcı yol ve yöntemlere daha çok yöneldiği, yani aslına rücü ettiği bir dönem olacaktır. Bunun emareleri “demokratikleşme”, “açılım” süreçlerinde ve seçim meydanlarında söylenen faşist söylemlerinde de iyice görüldü.
Allanıp pullanarak ve şişirilmiş vaatlerle yeni dönem CHP’si olarak sunulan ve umut olarak pompalanan Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde CHP’nin eskiye oranla oylarını artırmış olmasına karsın, beklenen ve öngörülen grafiği yakalayamamış olması Kemalist çevrelerde ve Alevi kesimlerin kendinden görerek meylettiği önemli bir kesimde hayal kırıklığı yarattı.
AKP ile sistemin devamında egemenlerin Komprador Burjuva kanadında çıkar kavgasından kaynaklı aşılamaz sorunlar çıkmaya başlamış olması ve bu durumun hemen aşılacak gibi görünmemesi karşısında, gelecek döneme hazırlık olarak da hazırlanan CHP’nin, bürokratik-faşist Kemalist politikalarla AKP’nın alternatifi olamadığı görülerek, Kürt ulusal dinamiği ve sokak muhalefetinin reformist söylemlerini temkinli biçimde de olsa kabul edecekmiş gibi gözüken ve döneme uygun politik söylemler geliştirmeye, yönelik figür olarak CHP’nin başına getirilen Kılıçdaroğlu’na TÜSİAD’in dirsek temasıyla destek vermesi, AKP’nın karşısında zayıflayan ve pastadan eski büyüklükte pay alamayan, akıbetlerinin ne olacağına ilişkin kaygılar içinde olan eski (Demirel-Cindoruk-Sinan Aygün-Haberal vb,gibi ) klasik sağın önemli figürlerinde açıktan işbirliği yapması da CHP’de beklenilen ivmeyi yaratmadı.
– Ulusalcı-Kizil Elmacı diye de tabir edebileceğimiz, IP-TKP-vb. gibi sosyal şoven, anti-Kürt politikalara yönelen karşı-devrimin sularında kulaç atan bu güçlerin caka satmaları da secim sonuçlarında hüsranlarını engelleyemedi. Beklenen ilgiyi bulamadıklarından yakındılar.
– Milliyetçi-Irkçı söylemlerin dolaysız temsilcisi, Türk ırkçılığı üzerinden, “vatanı böldürmeyiz” edebiyatı üzerinden milliyetçilik pompalayan faşist MHP’ye AKP eliyle son kaset operasyonu ile ayar verilmeye -zayıflatılmaya ve Meclis dışı bırakılmaya çalışılması başarılamadı. Tayip Erdoğan’ın seçim meydanlarında MHP’den daha fazla milliyetçi söylemler içinde olması MHP’den bir kaç puanlık oy kotarma bakımından bir işlev gördü. Ancak bu defa da CHP’nin azalan milliyetçi söylemleri ve Kürt meselesinde bu soruna el atalım “Her parti’den oluşan bir komisyon kuralım ve bu sorunu hep birlikte partiler üstü çözmeye yönelik bir yöntem bulalım” gibi Kılıçtaroğlu’nun secim öncesi TV’lerde verdiği demeçler, CHP deki milliyetçi oyların bir kısmını MHP’ye kanalize etti…
Yani milliyetçi ve şoven kesimlerin oy depolarında asgari ölçülerde bir yer değiştirme oldu.
– MHP’den AKP’ye, CHP’den MHP’ye, hatta Kürt coğrafyasında BDP ve DTK’nin politik öncülük ettiği seçim döneminde Kürt ulusunun bütün katmanlarına ve motiflerine yönelik yaptıkları çağrı ve politikalar Saadet Partisi’nden ve MHP’den, Koruculardan sınırlıda olsa BDP’ye katılımlar ve oy kaymaları oldu. Secim sonuçları AKP, CHP ve MHP’yi yeniden meclise taşıdı.
Secime katılan diğer irili ufaklı düzen partileri de önemli bir varlık gösteremediler.
– %10 secim barajı, hazine yardımı alamayışı, KCK adı altında 2000 binin üzerinde aktivisti ve üyesi tutuklu bulunan, bazı üyeleri ve yöneticileri yasaklı bulunan ve her türlü hile yoluyla engellenmeye çalışılan Kürt ulusal dinamiğinin legal zemindeki en belirgin siyasal temsilcisi BDP’nın ana gövdesini oluşturduğu “Emek-Özgürlük ve Demokrasi Bloğu” bu seçimlerde ciddi bir atak yaparak 17 ilde 36 milletvekilini bağımsız aday olarak seçtirmeyi başardı. Seçimlerin en belirgin kazananı Blok oldu. Blok adayları olarak seçilenlerden beklenilen; önümüzdeki dönem AKP hükümetine karşı adeta ana muhalefet rolü oynayacak, sokağın, dağın, fabrikanın, Kürdün, Alevinin, Emekçinin, Kadının, Gençliğin, Politik tutsakların sesini ve taleplerini mecliste dillendirerek, hak arayışı ve özgürlük mücadelesinde kararlı bir duruş sergilemeleridir…
-Bu Bloğun önemli ve simgesel bileşenlerinden Dersim’de, Aday olarak gösterilen Ferhat Tunç yeterli oyu alamayarak seçilemedi. Ortaya çıkan bu negatif sonuç üzüntü verici oldu.
Dersim coğrafyasında, CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçtaroğlu’nun Dersim’li olusu, AKP ye karşı CHP’nin büyük bir trend yakalayacağı belkide 1. Parti bile çıkacağı Kılıçtaroğlu’nun Başbakan olabileceği vb umudunun pompalanması ehveni-seri, yani kötünün iyisini tercih etme psikolojisini yarattı ve Dersim’in 2 milletvekilliği de CHP’ye gitti. Bu durumun ortaya çıkmasının nedenlerini daha derin tahlil etmek hem gerekli hem de zaruridir. Bu görev bu bölgede politik faaliyette etkili olan tüm devrimci yapıların ve partilerin görevidir. Ancak burada belirli sorunlara dikkat çekmek yerinde olur.
Bu seçimlerde Blok tarafından, Dersim’de aday gösterilen Ferhat Tunç’un dönemsel bazı dezavantajları vardı, bu dezavantajların ilki ve başlıcası CHP’nin başında Alevi ve Dersim Kökenli birisinin olusu. Ve Dersimin alevi halkının Sünni AKP ve Tayip’e karşı hemşerisini desteklemeyi psikolojik olarak kabullenmesi, BDP geleneğinden gelen geçmiş dönemin Parlamenteri ve, Yerel Seçimlerde az bir oy farkıyla seçilen BDP’li Belediyenin sorunlara eğilen ve kucaklayıcı politikalar izleme duyarlılığını yeterince gösteremeyişi…. Bu Genel Seçimlerde Bölgede belirli bir etki gücü olan DHF’nin kendince gerekçelerle seçimleri Boykot etmesi, bu durumda Bölgede Blok Bileşenlerinden olan BDP ve EMEP çevresi asli unsur, Partizan ise BDP’nin gösterdiği adayları, içinden geçilen özgün süreç açısından destekleyeceğini beyan eden ve kitlesini bu politik belirlemesine seferber etmeye çalışan, tali bir unsurdu. Bu durumların toplamı, aday profili, politik olarak DHF’nin dost-düşman arasında, addedilebilecek bu dönemsel düelloda “boykot” taktiği izleyerek güçler dengesinde terazinin bu tarafında olması gerekli ağırlığı, objektif olarak azaltmış olmasının getirdiği dezavantaj, CHP’nin 2. Milletvekilini de çıkarabilmesine olanak yaratmıştır. Ortaya çıkan bu tablonun ve sonucun bütün vebalini başkalarında aramak hem doğru değildir hem de etik değildir.
Bu durumun objektif-subjektiv ve psikolojik analizi derin ve detaylı yapılarak dersler çıkarılmalıdır. Herkesim bu sorumluluktan kendi üzerine düsen payı almalıdır. Eleştiriler ve uyarılar uygun üsluplarla yapılmalıdır. Ancak bu durumu vesile ederek birilerinin ve bazı Köse yazarlarının (Ahmet Kahraman örneğinde olduğu gibi) “Dersim sancısı”, Tunceli kazandı, Dersim kaybetti gibi” bozuk bir ruh haleti içinde negatif ortam ve gerginlik yaratma çabalarına ortak olunmamalıdır. Akli selim, hataları ortaya çıkaran, kendi payını gören, hatalarına öz-eleştirel yaklaşan ve geleceği kazanmayı amaçlayan-birleştirici politikaları önemseyen, Dersimin tarihi boyunca direngen – özverili ve fedakar halkını kazanmayı ve onunla bütünleşmeyi amaçlayan, olgun, engin ve uzak görüşlü bir öngörüyle davranmak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki; tarih ve sınıf mücadelesi herkesi sınamaktadır….