YUSUF KÖSE | 04 – 04 – 2011 | Arap halklarının ayaklanması ve en son Libya’daki gelişmeler ve peşinden emperyalist canilerin Libya’ya saldırıları üzerine çok çeşitli görüşler ortaya çıktı. Bazı kesimler, Arap halklarının faşist devlet yapılarına karşı ayaklanmalarını, emperyalizmin, özellikle’de ABD emperyalizmin parmağı ile açıklarken, bazıları ise halkların direnşini görmezden gelme yolunu seçtiler.
Halkların direnişini küçümsemek ya da bu tür ayaklanmaları emperyalizme bağlamak, özünde halklara güvensizliğin, emperyalizme ise güvenmenin bir sonucudur. Emperyalizmi “her şeye kadir” gören anlayışlar, dün de vardı bugünde var ve emperyalizm var olduğu sürece de olacaktır. Tekelci burjuva düzeninin savunucularından etkilenen kesimlerin, halklara güveni de olamaz. Halkların direnişinin ardında emperyalzimi ararlar. Aynı şekilde, her faşist diktatörlüğün halkların direnişinin arkasında bir “dış parmak” var demesi gibi.
Arap halk hareketlerinin hedefi, baskı ve zulme karşı demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesini, faşist baskı yasalarının ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. Aynı zamanda ekonomik refah düzeyini artırılması ve işsizliğin ortdan kaldırılmasını hedefliyordu. Ayaklanmalara neden olan etkenlerin başında bunlar gelmektedir.
Gerçek komünist partileri önderliğinden yoksun halk ayaklanmalarının nereye kadar gidebileceği bellidir. Burjuvazi çeşitli ayak oyunları ile kitleleri etkileyerek direnişin yönünü değiştirebilir ya da direniş hedefine ulaşmadan yarı yolda kesilebilir. Bunda reformistlerin uzlaşmacı tavırları da önemli bir rol oynar. Nihayetinde, Arap halklarının talepleri reformist taleplerdi ve sosyalizmi hedeflemiyordu.
Suriye’deki gelişmeleri de direkt emperyalistlere bağlamak doğru değildir. Yıllardır baskı ve ağır sömürü koşulları altında yaşayan Suriye halkı, Mısır ve diğer yerlerdeki halk ayaklanmalarının ateşiyle ayağa kalktı. Ayaklanmanın, Suriye’nin en yoksul şehrinde (Dera) başlaması bunun bir göstergesidir. Ancak, hem Baas yönetimi hem de emperyalist burjuvazi, bu ayaklanmanın yönünü başka yönlere çekmek, daha doğrusu mezhepsel bir çatışmaya dönüştürmeye çaışacaklardır. Halkın haklı direnişinin hedefini şaırtmanın en zayıf noktası (Suriye özgülünde) burasıdır.
Libya sorunu ise en çok kafa karışklığı yaratan ve emperyalist saldırı ile beraber, daha da belirsizmiş gibi bir görünüm çizilmeye başladı. Oysa, Libya’da da durum net ve açıktır. Öncelikle, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Libya’da da halk, baskı ve ağır sömürü koşullarına karşı baş kaldırarak, ekonomik ve demokratik hakların genişletilmesi için ayağa kalktı. Çünkü Libya devleti faşist bir devlettir. Kadafi’de 40 yılı aşkındır baskı ve zulümle Libya’yı yönetiyor. Son yıllarda bu daha da artmıştı. Halk, bir taraftan yoksullukla uğraşırken bir yandan da ağır baskı koşulları altında yaşamaya çalışıyordu. Tunus ve Mısır ayaklanmaları burada da etkisini kısa zamanda gösterdi ve Libya halkı da Kaddafi yönetimindeki faşist diktatörlüğe karşı ayağa kalktı.
Tam da burada emperyalistler sahneye girdi. “Dost” gördükleri, saraylarında ağırladıkları Kaddafi’yi birden “diktatör” ilan ederek, halk “dostu” kesildiler. Ve Libya halkını “Kaddafi zulmünden kurtarmak” bahanesiyle ölüm silahlarını yine Libya halkının üzerine çevirdiler.
Emperyalist burjuvazi, ne Ben Ali’nin ne de Mübarek ve diğerlerinin gitmesini istiyorlardı. Ama halk ayaklanmaları bunları hedefleyince, baştaki bir kaç emperyalist uşağının çöpe atılmasını, daha büyük çıkarları için gerekli gördüler ve onlara, “kitlelerin öfkeleri fazla büyümeden bir an önce çekilin” diye bildiler. Kaddafi içinde aynısını söylediler, ancak Kddafi “gitmeyeceğini, savaşacağını” açıklayınca, emperyalistler için Libya’ya saldırmak için iyi bir bahane oldu. Dünya kamuoyunu “ikna” etmek daha kolay oldu diye düşündüler.
Libya’da ve özellikle’de Bingazi çevresi’ndeki ayaklanma öncelikle ilerici güçlerin önderliğinde yürüyordu. Önederlik ilk baştta halkın kendi içnden seçtiği “Halk Komitesi” önderliğinde yürürken, süreç içinde emperyalistlerin müdahalesi ile CIA’nın ve İngiliz emperyalizmin desteklediği ve yönlendirdiği “Libya Ulusal Cephesi” denen karşı-devrimci bir gücün eline geçti. Halk Komitesi, yayınladığı bildirilerde ve kendi merkezi Binalarına astığı pankartlarda “Yabancı Müdahale İstemiyoruz” diyorlardı. Hatta Direnişin daha başlarında İngiliz ajanlarını yakalayanlarda bunlardı. Emperyalist müdahale ile ilericilerin önderliğindeki direnişin şekli de hedefi de değişerek, emperyalizmin güdümünde bir harekete dönüştü.
Emperyalist burjuvazinin esas hedefi; petrol (genel anlamda enerji) yataklarını ve yollarını kontrol altında tutmak ve bunların kesinlikle kontrol dışına çıkmasını istemiyorlar. Libya özgülünde ikincisi ise, buradaki direnişin başta anti-emperyalist bir içerik taşıması ve kontrol dışına çıkma ihtimalinin belirmesiydi. Üçüncüsü ise, Kaddafi, emperyalist burjuvazi için güvenilir bir uşak olmadığı için, Libya halkının ayaklanması da bahane edilerek, bu fırsatı değerlendirmek istediler ve de değerlendirmeye çalışıyorlar. Emperyalist burjuvazinin planları arasında Libya’nın ortadan ikiye bölünmesi de yer almaktadır. Aşiret örgütlenmesi ve değişik çıkar gruplarının varlığı buna müsait gözükmektedir. İlerici direnişin kırılmasının bir nedeni de aşiretlerin varlığıdır.
Libya’ya emperyalist (NATO) saldırının hiç bir haklı gerekçesi yoktur ve olamaz. Emperyalist burjuvazi, özellikle de NATO içinde yer alanlar, dünyanın her yanında kendi çıkarlarını korumak için askeri saldırıyı meşrulşaştırmaya çalışıyorlar. Kendi istekleri doğrultusunda anında BM’den karar çıkartarak (ve hatta önce saldırıyorlar ve peşinden ise karar çıkartıyorlar) caniliklerine “meşruluk” kazandırmak istiyorlar.
Emperyalistlerin “durup duruken neden Libya’ya saldırdı” demenin, emperyalizmin karakterinin bilince çıkarılmamasından kaynaklanmaktadır. Emperyalizmin amacı; sömürmek ve yönetmektir. Mümkün olduğunca her şeyi kendi kontrolleri altına almak ve yönetmek isterler. Eperyalist egemenliğin sınırı olmaz. Onların tek bir prensibi var; kapitalizmin yasaları çerçevesinde hareket etmektir. Bu da egemenlik ve sömürü anlamına geliyor. Tekelci burjuvazi için her ikisi de sınırsızdır. Bu ikisine sınır konulduğunda savaş patlar. Yani, emperyalist burjuvazi egemenliğine ve sömürüsüne sınır getirlidiğinde savaştan başka araç tanımaz. Libya ya da benzeri yerlerdeki saldırıları böyle okumak ve böyle anlamak gerekiyor. Irak’ta, Afganistan’da ve daha bir çok yerde yapılan işgal ve saldırılar bu amaçlarla olmaktadır.
NATO içinde yer alan batılı emperyalistlerin, kendi aralarında çelişkiler olmasına karşın, enerji yataklarının ve yollarının kontrol altına alınması konusunda konsensüsleri mevcuttur. Bu konuda çıkarları ortaktır. Enerji yataklarının kontrolünü yerli işbirlikçilerine dahi bırakmak istemiyorlar ve olanları ise birer birer (savaş ya da başka araçlarla) ele almaya çalışıyorlar. Alman emperyalizminin ise Libya saldırısında direkt yer alamamasının esas nedeni, iç kamuoyundan çekinmesinden dolayıdır. Şu anda baştaki hükümetin durumu kamuoyu desteği açısından oldukça gerilemiş ve zaten Nükler santrallerin kapatilmasi konusunda ciddi olarak sıkıştırılmaktadır. Bir çok eyalet seçimini bu nedenle kaybetmiştir ve gelecek genel seçimleri de kaybedeceğe benzemektedir.
Libya’da devrimci ve komünisteleri destekleyeceği hareket; Libya halkının hem içeri de faşizme karşı hem de emperyalist saldırıya karşı olan mücadelesinin desteklenmesidir. Anti-emperyalist bir içerik taşımayan bir hareket desteklenemez. Kaddafi anti-epmeryalist değil, tersine emperyalizmle uzlaşmaya çalışan bir uşaktır. Şu anda emperyalist saldırıya kaşı ve durdurulmasını istiyor. Ne pahasına, kendi diktatörlüğünün ayakta kalması pahasına.
Faşist Türk devletinin de NATO ile beraber Libya’ya saldırıda yer alması ve hatta İzmir’i saldırının komuta merkezi yapmaları, AKP hükümetinin emperyalizmin güdümündeki bir parti olduğunu bir kere daha gösterdi. “Din kardeşlerimize saldırmayız”, “NATO’nun Libya’da işi ne” diyenlere, bir kaç gün sonra “NATO mutlaka girmeli” dedirten emperyalist burjuvazi, T.C. başbakanı faşist Tayyip Erdoğan’a tükürdüğünü iştahla yalatarak, “haddini bil” de öyle konuş dediler.
Faşist Türk devleti ve hükümeti, emperyalistlerin Libya saldırısından kendilerine bir parça kemik düşer hayali içinde. Bu nedenle de büyük bir iştahla saldırının içinde yer aldılar. Ancak, kemik bile bulamadan kuyruklarını arkalarına kıstırarak hepsi de geri döneceklerdir. Libya halkı, geçmişte olduğu gibi bugün de emperyalizme karşı mücadelesini zaferle sonuçlandıracak yeteneğe ve güce sahiptir.