Anasayfa , Köşe Yazıları , Tunus Halkı Devrimi Öğreniyor

Tunus Halkı Devrimi Öğreniyor

YUSUF KÖSE | 23 – 01 – 2011 | Tunus halkı, canından başka kaybedecek bir şeyi kalmayınca, zulüm ve baskıya karşı ayağa kalktı ve sokakları işgal etti.  Yıllardır baskı ve ağır sömürü koşulları altında yaşayan Tunus işçi ve emekçileri, egemen sınıfların zulmüne dur dedi. Tunus egemen sınıflarının temsilcisi Bin Ali, burjuvazinin ve faşist devletin “beaksı” için ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

23 yıldır halkın sırtında boza pişirmesi, emperyalist sermayeye artı-değer aktarması için destekleyen ve besleyen Batı emperyalizmi, sadık uşağı ve işbirlikçisi Bin Ali’yi, “demokrasi aşıkları” görünümlernin iç yüzü açığa çıkar diye, ülkelerine gelmesini kabul etmediler. Ama ona, daha sağlam yer buldular. Kokuşmuş saltanatların yurdu, Suudi Arabistan!

Tunus halkının neden ayaklandığı açık. Ezilen halklar, sömürü ve zulüme karşı her yerde ayaklanabilir ve ayaklanacaklardır da, aynı Tunus’ta olduğu gibi. Bunun sayısız örnekleri var. Bu tür ayaklanmalar emperyalist ülkelerde de –birebir olmasada- yaşanmaktadır. Bazen öğrenci ayaklanmaları olarak, bazen göçmen işçi ve emekçilerin Paris Banliyölerini ateşe verdikleri gibi, bazen ise işçi ve emekçilerin dev protesto gösterileri olarak; Yunanistan’da yaşandığı gibi…

Tunus halkı bu ayaklanmayı nereye kadar götürecek? Hiç kuşkusuz haklı ve meşru olan bu isyan, ne yazık ki, komünist ve devrimci bir önderlikten yoksun olduğu için, burjuvazi bin bir türlü dalaverayla, bunu Bin Ali’nin kaçmasıyla sınırlayacaktır. Hedefin Ali olduğunu ve onunda ülkeden kaçtığını ilan ederek, ülkede “demokrasinin inşa olduğunu/olacağını” duyuracak ve gösterilerin hedefine ulaşmış olduğunu ilan edecktir. Böylece Tunus işçi ve emekçilerinin haklı öfkesini daha baştan, hedefine ulaşamadan boğacaklardır.

Tunus’ta kısa zamanda fazla bir şey değişmeyecektir. Tunus egemen sınıfları, devlet sopasını halkın sırtından indirmeyeceği gibi, aynı şekilde yoluna devam edecektir. Belki, demokratik hak ve özgürlüklerde çok kısmi bir gelişme söz konusu olabilecek, ancak kazanılan bu haklarda, olayın soğumasının arkasından geri alınacaktır. Çünkü, emperyalistler, özellikle Afrika’da bu tür gelişmelerden oldukça rahatsızdırlar. Halkın en doğal taleplerinin kanla bastırılmasından yanadırlar. Emperyalist burjuvazinin, “demokrasiye geçilmeli” vb. gibi sözlerine bakılmamalıdır. 23 yıldır Bin Ali’yi besleyen ve destekleyen başta Fransa olmak üzere ABD ve diğer Batılı emperyalistlerdir.

Ayrıca, Tunus egemen sınıfları, baskı ve ağır sömürü uygulayarak ayakta kalabiliyorlar. Bu nedenle de tek bir ayakalanma ile fazla bir taviz vermeyeceklerdir. Onların korkusu, komünistlerin önderliğinde bir halk ayaklanmasıdır. Bu da, şu anda, Tunus’ta uzak gibi gözüküyor

Bir çok burjuva yazarın “Yasemin Devrimi” adını verdiği Tunus işçi ve emekçilerin ayaklanması, “Turuncu Devrimi” denen ayaklanmalar ile kıyaslanmasa da, kaderi aynı olacağa benzemenktedir. “Turuncu Devrimleri”, ABD-Batı ve Rus Emperyalistleri arasındaki egemenlik dalaşının birer ürünüydü. Bunlara bağlı egemen sınıf klikleri arasındaki iktidar savaşımıydı. Burada, Batı yanlısı burjuva kliği halkın haklı tepkilerini, kendi sınıfsal çıkarlarına alet ederek, diğer burjuva kliğine karşı kullanması olayı yaşandı.

Tunus’ta ise olanlar, halkın kendiliğinden ayaklanması, sömürü ve zulüme isyan etmesiydi. İçinde bazı sendikaların ve bir çok küçük siyasal reforumcu grupların yer almasına karşın, halk kendiliğinden ayaklandı ve öylede devam etti. Bir kıvılcım halkın ayaklanmasına yetti.

Emperyalist burjuvazi, yarı-sömürgelerde “demokrasi” istemiyor. Birincisi; yarı-sömürgelerde hak ve özgürlüklerin gelişmesi, emperyalizmin sömürü ve egemenlik alanını –ve özelde sermaye birikimini- alabildiğine daraltacaktır. İkincisi; birinciye bağlı olarak emperyalist krizin diğer ülkelere yayılması ve esas yükün o ülkelere yıkılması zorlaşacaktır. Üçüncüsü ve en önemlisi; kitlelerin örgütlenmesi ve devrimci bilinçle donanmasının oranı artacak, kitleler kapitalizme karşı daha fazla sokaklara dökülecektir.

Bu vb. nedenlerle emperyalistlerin “demokrasiden” söz etmeleri, sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Bu bağlamda, yarı-sömürge ülkeler emperyalizmin ön cepheleridir. Kitlelerin emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelesini daha buralarda boğarak, bunun emperyalist merkezlere soyal ve siyasal olarak sıçramasını önlemeye çalışıyorlar. Emperyalist burjuvazi, Batılı emperyalist ülkeleri, “demokrasinin beşiği” olarak gösterirken, yarı-sömürge ülkelerdeki en gerici uygulamaları hem destekliyor hem de besliyorlar. Yıllarca Güney Afrika’daki ırkçı yönetimi destekleyen bunlardı. Yine İsrail siyonist devletini Flistinlilere karşı destekleyen bunlardır. Türkiye’de faşist Tayip Erdoğan yönetimini besleyen ve destekleyen bunlardır. Mısır’da yıllarca Mübarek’i besleyen ve destekleyen yine bunlardır. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu nedenle, bunların “demokrasi” sözleri, kendi çıkarları, halkların ise baskı ve ağır sömürü koşulları altında tutlması demektir.

Tunus, Batı emperyalistleri için “ucuz bir tatil cennetiydi”. Bu da, Tunus halkının ağır sömürü koşullarına rağmen gerçekleşiyordu. Batı burjuvazisinin, Tunus egemen sınıflarından acil olarak istediği, bu durumun değişmeden kalması, halk ayaklanmasının ise, diğer yarı-sömürge ülke halklarına yayılmadan bastırılmasıdır. Çünkü Mısır, Ürdün, Cezayir, Fas ve daha bir çok Afrika ülkesinin durumu böyle ve halk her an isyan etmeye hazır bir durumdadır. Emperyalist burjuvazinin “parlamenter-demokrasi” ülkeleri buralar. Yani, faşist iktidarların olduğu yerler.

Tunus halkının ayaklanmasının öğrettiklerini somutlar ve özetlersek:

Birincisi: Gelinen aşamada, emperyalist-kapitalist sistem o denli yozlaştıki, artık her an bir yerlerden patlak veriyor. Burjuvazi kitleleri baskı ve zor sopası ile de yönetemez durumdadır. Kapitalizmin çürümüşlüğü, yeni bir gelişmeyi, sosyalizmin yeniden kitleler içinde yayılarak ete-kemiğe bürüneceğinin göstergeleridir. Kapitalist üretim ilişkileri her geçen gün, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksullaşma ve daha fazla yabancılaşma üreterek, insanı insan olmaktan çıkarırken, doğayı ise kendini yenileyemez bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Bu nedenle de, kapitalist üretim ilişkileri üretici güçler önünde daha fazla engel olabilecek durumda değildir. Burjuvazi, böylesine çürümüş ve her yanından dökülen bir toplumsal sistemi, sopayla daha fazla yaşatamaz. Burjuvazinin, işçi ve emekçiler üzerinden eksik etmediği bu zor sopası kendisine dönecektir.

İkincisi: Marksistlerin önderliğinde olmayan, sosyalizmi hedeflemeyen bir halk ayaklanması, burjuvaziye fazla bir zarar veremeyeceği gibi, ayaklanan işçi ve emekçiler ise istedikleri sonucu elde edemeyeceklerdir. Ancak halklar, ayaklanma ve isyan okullarından öğrenerek doğru yolu bulacaklardır.

Üçüncüsü; Tunus halkı devrimi öğreniyor. Onlar, daha bir çok kez ayaklanacak ve kendi yollarını bulacaklardır. Bütün eksikliklerine rağmen Tunus işçi ve emekçilerin ayaklanması, diğer halklara örnek oluyor ve onlara moral veriyor. Bütün ezilen dünya halkları ve işçileri Tunus halkının yanındadır. Empeyalist burjuvazinin ve işbirlikçilerinin “bu ateş bir an önce söndürülmeli” diye fetva vemeleri bundandır. Bu ateş, burjuvazinin her yanını eninde sonunda saracaktır. Emperyalist burjuvazi ve gericilik, bu ateşin yakıcılığında asla kurtulamayacaktır. Çünkü bu ateş, halkların kendisidir.

***