Home , Köşe Yazıları , Sürece Yayılan Kriz ve Durgunluk- VOLKAN YARAŞIR

Sürece Yayılan Kriz ve Durgunluk- VOLKAN YARAŞIR

KARTEL REJİMİ VE EKONOMİK KRİZ

2021 Türkiye ekonomisi açısından kritik bir yıl olacak. Yılın, çok vektörlü makro ekonomik sorunların derinleşeceği bir moment olması yüksek bir ihtimal. Ekonomideki çoklu kırılganlığın yanısıra küresel ekonomik gelişmeler, finansal balonun şişmesi, pandeminin kontrolsuz bir noktaya ulaşması Türkiye ekonomisini sarsacak dış faktörler olarak dikkat çekiyor.

2018’de yaşanan döviz kriziyle Türkiye, senkronize bir kriz sarmalı içine girmişti. Döviz krizinin hızla emlak ve bankacılık krizine dönüşme olasılığı artmış, öte yandan borç çevriminin kırılması ihtimali doğmuştu. 2001 krizi gibi ani ve şiddetli bir çöküşün yaşanmadığı koşullarda, ekonomik kriz ve etkileri bir nevi sürece yayılabildi. Sabit kur sisteminin tıkanmasının yarattığı 2001 krizi gibi bir yıkım, uygulanan dalgalı kur sisteminden dolayı gerçekleşmedi. Bu durum siyasal iktidara manevra yapma şansı yarattı. En azından krizi öteleyen taktikler devreye sokuldu. 2019 başında FED’in parasal genişleme politikası izlemesi ve faiz indirimi Türkiye ekonomisi için soluk oldu. Çöküş zor kontrol edildi. Devlet ve rejim kriziyle içiçe geçen ekonomik kriz kontrolsüz gelişmelerin ve gerçek bir çöküşün nesnel zeminlerini oluşturabilirdi. Kartel rejimini sarsacak bu gelişmeler agresif politikalarla bloke edilmeye çalışıldı.

FİNANS KAPİTAL VE İNŞAAT OLİGARŞİSİ

Kartel rejimi bir iktidar bloğunu ve oligarşiyi ifade ediyor. En başta kriz ötelenerek bloğu sarsacak ve blok içindeki uyumu bozacak engeller ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Otoriter düzenlemelerle rejim tahkim edilmek ve toplumsal muhalefet sürekli kuşatılmak istendi. Bu politikaların devamı olarak finans kapitalin stratejik hamlelerinin önünü açan düzenlemeler gündeme getirildi. Ayrıca rejimin organik sermayesi olan ve sermaye birikimini rejime tabiyet içinde olağanüstü derece artırmış inşaat sektöründeki oligarşiye muazzam olanaklar tanındı. Büyük kamu ihalelerini özellikle 5 şirketin alması ve bu şirketlerin kamu bankalarından ve Dünya Bankası’ndan aldıkları kredilere devlet güvencesi verilmesi ilginç bir tablo ortaya çıkardı. Dünya çapında en büyük kamu ihalesi alan şirketler olarak da dikkat çeken bu şirketlere uygulanan patronaj, tipik bir kartelci işleyişi gösteriyor. Bu işleyiş rejimin karakteri ve ruhuyla da uyumlu bir içerik taşıyor. Rejim ayrıca sınıfsal karakterini ve ruhunu, uyguladığı ve giderek rafine ettiği despotik emek rejimleriyle de dışa vuruyor. Sınıfı kötürümleştirmek ve kadavra haline getirmeyi amaçlayan bu uygulamalar aynı zamanda rejimin kendini tahkim etme adımları olarak hayata geçiriliyor. Siyasal iktidar emek karşıtı politikalar ve sağlanan olanaklarla finans kapitalle son derece uyumlu hareket ediyor.

Herşeye karşın pandemi süreci, ekonomik kriz ve yaşanan ekonomik durgunluk giderek katılaşan rejimin hareket kabiliyetini sınırlıyor, en fazla istikrarsızlık normalleştiriliyor. Muhalefetin birleşik bir güç olmaması, etkisizliği ve yaşadığı atomizasyon rejime güç veriyor, açık zorun yarattığı atmosfer rejimin güçlü görünmesine yol açıyor. Aslında katılaşan ve kartelleşen rejimler kırılganlaşan ve iktidar bloğunda çatlakların en çok arttığı rejimler olarak dikkat çeker.

SÜRECE YAYILAN KRİZ VE EKONOMİK DURGUNLUK

Türkiye ekonomisi 2021’e yüzde 0.5 ya da 1 aralığında bir büyümeyle girdi. Bu büyümede ancak, 2020’nin 3. çeyreğinde iç piyasanın hareketlenmesini hedefleyen aşırı kredi pompalamasıyla elde edildi. Bu hamle olmasıydı yıla eksi büyümeyle girilmesi kaçınılmazdı. 2019 yılında yaşanan yüzde 0,9 büyüme ve 2020 yılındaki büyüme trendi ekonominin ciddi bir durgunluk içinde olduğunu ortaya koyuyor. Pandemi koşulları ve aşının koordinasyonunda görülen zafiyetler 2021 yılında hem büyüme probleminin süreceğini ve durgunluğun şiddetleneceğini ortaya koyuyor. Rejim açısından ekonomik büyüme ciddi önem taşıyor. Ekonomik büyüme siyasi iktidarın hem kitlelere iyi bir hikaye anlatımını sağlıyor, hem de farklı patronaj ilişkilerinin devamı ve çelişkilerin ertelenmesini beraberinde getiriyor.

Türkiye kapitalizmin yapısal sermaye birikimi sorununun olması, ekonomik büyümenin ancak dış kaynak vasıtasıyla gerçekleşmesinin önünü açıyor. Türkiye ekonomisinin bir manada dış kaynağa narkotik bir bağımlılığı var. Dış kaynak geldiğinde sanal/spekülatif bir şekilde büyüyen ekonomi, dış kaynak ve sıcak para girişlerinde sıkıntıların yaşandığı konjonktürde bir nevi tıkanıyor ve hızla krize giriyor. AKP iktidarının uzun yıllar iktidarda kalmasının belirleyici yönlerinden biri iktidara geldiği konjonktürde küresel piyasaların lehinde olması, bol ve ucuz dövizin bulunmasıydı. 2015 sonrası bu konjonktür değişti. Özellikle 2018 döviz krizi yeni bir momenti simgeledi. 2021 yılının Ocak ayında FED’in izlediği politikalara bağlı sıcak paranın çevre ülkelere yeniden dönmesi yeni bir döviz krizini şimdilik engelleyen faktör oldu. Türkiye’nin dahil olduğu çevre ülkelere 17 milyar dolarlık sıcak para girdi. Farklı parametrelerde (hisse senetleri, devlet iç borçlanmalarıyla ve net parasal akımlarla) ocak ayında Türkiye’ye giren sıcak para miktarının 5 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor.

Siyasal iktidara soluk aldıran, krizi ve etkilerini sürece yayma olanağı sağlayan bu gelişmeye rağmen ekonomide genel tablo ya da makro ekonomik göstergeler çoklu ekonomik kırılganlığın arttığını ortaya koyuyor. Ayrıca atılan adımların bütünüyle palyatif ve günü kurtarmaya yönelik adımlar olduğunu gösteriyor.

2021’nin ekonomik tablosunda en başta mali borçlanmanın ulaştığı boyut dikkat çekiyor. Türkiye’nin 1 yıl içinde yenilenmesi gereken borç tutarı, dolar cinsinden 184.3 milyara ulaştı. Buna cari açık olarak 14 milyar Dolar daha eklediğinde 1 yıl içinde finansmanı sağlanması gereken tutar 200 milyar dolara ulaşıyor. Ayrıca bu arada Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini artırmaya yönelik hamleleri de bu oranı yükseltiyor. Kısacası Türkiye ekonomisi yüksek bir dış kaynağa ya da sermaye girişine ihtiyaç duyuyor. Şu an için küresel durum fena değil. Merkez bankalarının izledikleri para ve faiz politikalarından dolayı çevre ülkelere yönelik sermaye akımları artıyor. Ayrıca Türkiye yüksek faiz vererek tahvil satışları yapabiliyor. Ama bu tip borçlanmanın maliyeti ve taşıdıkları risklerde yüksek oluyor. Ayrıca sıcak para hareketlerinde yaşanacak gelgitlerin de ciddi bir problem oluşturduğu unutulmamalıdır. Son yıllarda kamu borçlarının dikkat çekici tarzda artması söylediklerimizi doğrulayan gelişmelerdir. 2020 yılında bütçe açığının 172,7 milyar liraya ulaşması Türkiye ekonomisindeki kara deliklerin arttığını gösteriyor.

SENKRONİZE KRİZ RİSKİ

Dikkat çekici göstergelerden biri özel sektörün borçları azalırken, kamu borçlarında görülen hızlı yükselme oldu. Bu arada başta Çin olmak üzere yapılan swap anlaşmalarından kaynaklanan borçlarla son bir kaç yılda kamu borçları 50 milyar dolar daha artırdı. Kritik risk ölçülerinden biri olan dış borcun GSYH oranı yüzde 59,1’e çıktı. Özel sektörün döviz açıklarını kapatmak için yaptığı hamlelerin bir başka yansıması yatırımın düşmesi, istihdamının azalması, işsizliğin artması, sınırlı büyüme oldu. Ayrıca şirketlerin döviz varlıklarını tampon için elde tutmasının yarattığı dövizdeki oynaklık, Merkez Bankası’nın Türk Lirası’nda yaşanan değer kaybına bağlı döviz rezervlerini eritici sonuçlar yarattı.

Türkiye’nin 2021 yılında fiilen ödemesi gereken borç tutarı 63,2 milyar dolar. Bu borcun 6.4 milyar dolarını kısa vadeli borç oluşturuyor. Ekonomide KİT, SGK, İşsizlik Sigorta Fonu, yerel yönetimler yaşanan kara delikler sorunları artırıcı rol oynuyor. Ayrıca 2020 yılında dağıtılan 1 trilyon lirayı geçen kredi, 2021’de tahsil edilmeye başlayacak. 2021 yılında kredi daralmasının yaşanması kaçınılmaz gözüküyor. Piyasaya kredilerin pompalanamaması, faizlerin yüksek seyretmek zorunda olması, kaynakların dış borç ödemeye ayrılması, ekonomide büyümenin ve istihdamın durması, işsizliğin artması ve ertelenen şirket iflaslarının yaygınlaşması anlamına geliyor.

Kısacası 2021 yılının ilk yarısı kamu maliyesinde deformasyonların yanında sürece yayılmış kriz ve ekonomik durgunluğun derinleştiği bir dönem olacak. Bugün açısından küresel düzeyde, aşı ve salgının bir düzeyde kontrolüne bağlı olarak yapılan pozitif projeksiyonlar geçici olabilir. 2021 dünya ekonomisi açısından bir çok olasılığın aynı anda yaşandığı yıl olması yüksek bir olasılıktır. Özellikle dünya ekonomisinde yaşanacak sert türbülanslar, türev piyasaların yarattığı spekülatif köpüğün bugün aşamanın 2007-2008 krizini açığa çıktığı boyuta ulaşması gibi, Türkiye açısından senkronize bir krizin tetikleyicisi olabilir. Ayrıca kartel rejimin istikrarsızlığı ve sorunları derinleştirici rolü önümüzdeki dönemde her an herşeyin olma ihtimalini ortaya çıkarmaktadır.

 

Volkan Yaraşır