Home , Köşe Yazıları , OSMAN OĞUZ | Almanya’da korona inkârcılığına soldan bakmak

OSMAN OĞUZ | Almanya’da korona inkârcılığına soldan bakmak

OSMAN OĞUZ

Almanya siyasetini takip edenler için son ayların en önemli konularının başında “korona inkârcıları” geliyor. Solun önemli bir bölümü bu hareketi “komplo teorisyeni”, “aşırı sağcı” ya da “aşırı sağcıların müdahale alanı” ve “bilim düşmanı” olarak niteliyor. “Querdenken” (Çapraz Düşünmek) adıyla yola çıkan hareket ise pandemi koşullarında dahi oldukça büyük eylemler organize etmeyi ve on binlerce insanı sokağa çıkarmayı başarıyor.
Peki kim bu “çapraz düşünenler”? Nereden çıkıyor, nasıl örgütleniyorlar? Onları sadece “sağcılığın pandemiyi araçsallaştırmasının ürünü” olarak okumak yeterli mi? Sol bir perspektiften bu harekete nasıl bakmak gerekiyor?

AfD, Yeşiller ve Sol Parti seçmenleri
İsviçre’nin Basel Üniversitesinden sosyolog Oliver Nachtwey’in yönettiği araştırmaya göre Querdenken hareketine destek verenler arasında ırkçı Almanya İçin Alternatif (AfD) seçmenlerinin oranı oldukça yüksek ve giderek daha da yükseliyor. AfD’nin hemen ardından ise Yeşiller ve Sol Parti seçmenleri geliyor.
Araştırma, bir yandan hareketin oldukça yoğun bir biçimde kullandığı Telegram kanalları üzerinden yapılan görüşmelere, diğer yandan ise araştırma ekibinin hareketin eylemlerinde yaptığı gözlemlere dayanıyor. Bu, araştırmanın bilimsel bir örnekleme dayanmadığı anlamına geliyor. Ne ki, hareketin düzenlediği büyük eylemlere katılanların yalnızca Alman sağının bildik kitlesi olmadığını çıplak gözle de ayırt etmek mümkün.

Hükümetin salgın önlemlerine karşı eylemlerin en ünlülerinden biri, Saksonya’nın Bautzen şehrindeki B96 Otoyolu üzerinde gerçekleştiriyor. Reich bayrakları da taşıyan eylemciler, “bir diktatörlüğün inşa edildiğini” iddia ediyor. Bautzen, şu anda Almanya’da koronavirüs vaka sayılarının en yüksek olduğu kent.

Geçen seçimde Yeşiller, gelecek seçimde AfD

Basel Üniversitesinin araştırmasına göre söz konusu olan, yaşlıca ve görece “okumuş” bir topluluk. Yaş ortalaması 47; yüzde 31’inin lise, yüzde 34’ünün üniversite diploması var; kendi işini yapanların oranı da genel ortalamanın hayli üstünde. Son federal seçimlerde görüşülenlerin yüzde 21’i Yeşiller’e, yüzde 17’si Sol Parti’ye, yüzde 14’ü ise AfD’ye oy verdi; gelecek seçimlerde AfD’ye oy vermek istediğini beyan edenlerin oranı ise yüzde 30. Araştırmacılar, “Bu daha çok soldan gelen ama gittikçe daha güçlü bir biçimde sağa doğru giden bir hareket fakat yoğun çelişkilerle dolu” tespitini yapıyor.
Araştırmacılar, harekete destek verenler arasında dini referanslar gösterenlerin ya da yaşamını dini kurallara göre şekillendirenlerin oranının oldukça küçük olduğu tespitini de yapıyor. Görüşülenlerin yalnızca yüzde 12’si geçtiğimiz yıl bir ibadet nedeniyle kiliseye gitmiş. Sosyolog Nachtwey, “Ama” diyor ve ekliyor: “kendilerini uyuyan inançsız koyunlara karşı uyanmış olarak görüyorlar. Yönetilen ve teknokrat bulunan dünyaya bir mânâ verilmek istendiği söyleniyor ve hipermodern endüstrileşmeye karşı bir şüphe var.”

Stuttgart’ta kuruldu
Querdenken hareketi, koronavirüs pandemisinin Avrupa’ya ulaşmasının hemen ardından, Nisan 2020’de Stuttgart’ta kuruldu. Fikrin sahibi, Stuttgartlı iş insanı, halen de harekete öncülük eden Michael Ballweg idi. İlk eylemlerde öne çıkan konu, salgın dolayısıyla gündeme gelen sokağa çıkma kısıtlamaları gibi önlemlerin anayasaya ve temel insan haklarına aykırı olduğu idi. Hareketin yayınladığı ve “manifesto” adını verdiği ilk metin, Almanya Anayasasının ilk yirmi maddesini referans göstererek salgın önlemlerinin bir an önce kaldırılmasını talep ediyordu. Bu içerik, giderek “aşı karşıtlığı” gibi bilim karşıtı argümanlarla da beslenmeye başlandı. Eylemlerde ve sosyal medyada yayımlanan metinlerde giderek koronavirüsün “aslında yalan olduğu”, “laboratuvarda üretildiği”, “ilaç firmalarının oyunu olduğu” gibi iddialar sıralanmaya başlandı. (Bu iddialar salgının başlangıcında “sol bir komplo teorisyenliğinin” de konusuydu.)

Querdenken eylemleri, güçlü bir komplo teorisyenliğinin de mekânı. Eylemcilerin bazıları, virüsün ardında Bill Gates’in öncülük ettiği global bir karanlık planın bulunduğunu iddia ediyor.

AfD’de tartışma sürüyor
Hareketin daha ortaya çıktığı günlerden itibaren Almanya’daki örgütlü sağcılık, hareketle “dikkatli” bir ilişkilenme içine girdi. AfD içindeki bu harekete nasıl yaklaşılması gerektiğine dair tartışma halen devam ediyor. Partinin federal sözcüsü Jörg Meuthen, Kasım sonunda delegeler önünde yaptığı konuşmada harekete destek veren üyelere adeta ateş açmış, onları “nasıl harika adamlar olduklarını göstermek isteyen ergen okul çocukları gibi” diye tanımlamıştı ve bunun üzerine delegelerden salonu terk edenler olmuştu. Fakat konuşmasının devamında Meuthen de hükümetin koronavirüs önlemlerini eleştirecek ve hatta “Enfeksiyon Yasasını” 1933’te Nazilerin parlamentoda çıkarttırmayı başardığı ve nasyonal sosyalist diktatörlüğün yolunu açan yasalarla karşılaştıracaktı.

Yeni sağın harekete damgası
Querdenken hareketinin ortaya çıkışından bugüne değin homojenleşmediğini, toplumun ve siyasal yelpazenin farklı kesimlerinden (ayrıca göçmen cemiyetlerden de) destek bulduğunu söylemek mümkünse de hareketin söyleminin Almanya’daki yeni sağ (1) söyleme giderek daha da yaklaştığı da oldukça açık. Bu yeni sağ söylemin en karakteristik özelliklerinden biri, tarihsel revizyonizm. Yeni sağ, Almanya’nın ve Almanların ülkenin nasyonal sosyalist geçmişiyle “fail” ilişkisini -kendi kitleleri açısından oldukça da incelikli bir yöntemle- bir “kurban ilişkisine” dönüştürüyor.

‘Fikir diktatörlüğü’
Bu revizyonizm, kabaca şöyle işliyor: Yeni sağ -belki Nazilerle sürekli olarak karşılaştırılmaktan da kurtulmak için- hükümetin politikalarını ve sol hareketi sürekli Nazilerle, kendi öncülüklerindeki hareketleri ise Nazi mağdurlarıyla (özellikle Yahudilerle) karşılaştırıyor. Yeni sağın bu çabası, henüz koronavirüs salgını ortaya çıkmadan önce ülkede yaygınlaşan “fikir özgürlüğü” tartışmasında da kendini gösteriyordu. Sağcılar, ırkçılık ve cinsiyetçilikle ilgili tartışmaları bir “fikir özgürlüğü” tartışmasına dönüştürüyor; soldan üretildiğini ve hükümete kadar genişlediğini iddia ettikleri “politik doğruculuğun” bir diktatörlük atmosferi yarattığını iddia ediyordu. Bu tartışmanın anahtar sözcüklerinden biri “iptal kültürü” (cancel culture) idi ve tartışma anaakım gazetelere kadar genişlemişti. Günün sonunda talep edilen, ırkçı ve cinsiyetçi söylemlerin kamusalda görünür olmasına “müsaade edilmesinden” başka bir şey değildi. Yeni sağ, bu tartışmadan “fikir diktatörlüğü” kavramını üretiyor; “yalancı basının” ve “akademiye hâkim olan solcuların” toplum mühendisliği yaptığını ve Alman halkını dejenere ettiğini iddia ediyordu.

Höcke’den NPD’ye
Yeni sağın “Sezession” ve “Campact” gibi önemli yayın organlarında Querdenken hareketinin başlangıcından bu yana hem destek açıklamaları hem de hareketin önemini tartışan makaleler yayımlanıyor. Yeni sağın en önemli isimlerinden Götz Kubitschek, Ağustos 2020’de Berlin’de koronavirüs önlemlerine karşı yapılan büyük eyleme çağrı yapmış ve şöyle yazmıştı: “Benim çevremden neredeyse hiç kimse evinde kalmayacak, herkes eylem için yola çıkacak. Direnişçiliğin bulaşıcılığını umut ediyorum.” AfD’nin Thüringen Eyaletindeki şefi ve “en sağının” sözcüsü konumunda olan Björn Höcke de bir video mesaj ile bu eyleme katılım çağrısı yapacaktı. Neonazi partileri “Dritter Weg” (Üçüncü Yol) ve Almanya Nasyonal Demokrat Partisi (NPD) de aynı eylem için üye ve destekçilerini Berlin’e çağırmıştı. NPD, “Özgürlüğümüz pazarlık konusu edilemez” sloganıyla eyleme destek veriyordu. AfD içindeki Querdenken destekçileri ise bunu bir “yurttaş hakları hareketi” olarak sınıflandırıyor ve geniş kesimlerin katılımının önemine vurgu yapıyorlardı.

Doğu Almanya bağlamı
Hareketin yeni sağcı tarihsel revizyonizm ile bir başka kesişme noktası ise Doğu Almanya bağlamında ortaya çıkıyor. Doğu Almanya’yı oluşturan beş eyalet (Saksonya, Saksonya-Anhalt, Thüringen, Mecklenburg-Vorpommern ve Brandenburg), hem radikal sağcı AfD’nin hem de yeni sağ hareketlerin en güçlü olduğu bölge. Bu gücün gerekçelerini açıklayan farklı teoriler var fakat bunlar bu yazının konusu değil. İlgi çekici olan, Querdenken hareketinin en fazla desteği bulduğu ve salgın önlemlerine yönelik şüpheciliğin en güçlü olduğu eyaletlerin de bu beş eyalet olması. Bu bağlamda yeni sağın yıllardır geliştirip güçlendirdiği bir söylem de korona inkârcılığıyla buluşuyor: Almanya Demokratik Cumhuriyetindeki (DDR) sosyalizm ile bugünkü Almanya’yı ve DDR’deki iktidar karşıtı hareketlerle korona inkârcısı hareketi karşılaştırmak. Daha önce Dresden kaynaklı PEGİDA (Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) gibi hareketlerin yabancı düşmanı bir bağlamda kullandığı bu karşılaştırma, küçük bir makyajla koronavirüs inkârcılığı bağlamında yeniden üretiliyor.

‘Lügenpresse’
Yeni sağın “Lügenpresse” (yalan medyası) söylemi de korona inkârcısı/şüphecisi harekete giderek daha fazla egemen olan bir slogana dönüşüyor; keza anaakım medyanın koronavirüs inkârcılığını sürekli olarak aşırı sağcılık ya da bilim düşmanlığıyla ilişkilendiren haberciliği de bu sloganın hareket içinde güçlenmesi sonucunu doğuruyor.

Sol muhalefetin paralizasyonu
Hareketin ortaya çıktığı ilk günlerde salgına ilişkin alınan önlemlere karşı küçük de olsa örgütlü sol tepkiler de görünür olmaya başlıyordu. Örneğin Münih’te bir araya gelen farklı sol gruplardan insanlar da salgına karşı önlemlerin global düzeyde “zenginleri koruyan, yoksulu daha da yoksullaştıran” bir karaktere sahip olduğunu söylüyordu; eleştiri konuları arasında salgın bahanesiyle iltica hakkının ortadan kaldırılması da bulunuyordu. Öte yandan disiplinci önlemlerin iktidarların otoriterleşmesi için uygun koşulları yaratabileceğini, yasaklara toplumsal sağlık için lüzumlu olsalar dahi şüpheyle bakılması gerektiğini söyleyen sesler görünür olabiliyordu. Bunun yanı sıra önlemlere karşı protestolar kültür-sanat alanından da gelişiyor; mesela Berlin’deki tiyatroların öncülüğünde de bir “demokratik direniş” örgütleniyordu. Ne ki salgın önlemlerine ilişkin soldan eleştiri, koronavirüs inkârcılarının sağcılıkla el ele geliştirdiği ve manipülasyon gücü giderek yükselen harekete karşıtlık “mecburiyetinden” de dolayı giderek paralize oldu. Bugün önlemleri sahiplenmek, önlemlere yönelik eleştirilere karşı argümanlar geliştirmek, gündelik hayattaki sol tavır olarak ortaya çıkıyor. Sol, bir “dayanışma” diskuru üzerinden maske takmanın, evde kalmanın ve mesafeyi korumanın önemine vurgu yaparken; pandemi önlemlerinin neoliberal karakterine dair eleştiriler bile giderek daha az tartışma konusu olabiliyor. Meselenin başında farklı açılardan pandemiye ilişkin sistem karşıtı bir tutumu da geliştirebilen solun bugünkü tavrı, temel olarak, “salgın önlemleri karşıtlarının eylemlerine karşıtlık etmek” olarak görünür oluyor.

Soldan bakıldığında…
Querdenken hareketinin hem salgının giderek şiddetini artırdığı ve hastanelerin doluluk oranının arttığı (dolayısıyla bilim düşmanlığının toplumun geniş kesimleri tarafından daha az tolere edil[ebil]diği) şimdiki koşullarda ve hem de aşıyla birlikte gelmesi muhtemel aşamalı rahatlama atmosferinde nereye evrileceği, belirsizliğini koruyor. Bilinen tek şey, hareketin hâlihazırda toplum içinde bilim karşıtlığı gibi sağcı tutumları geliştirdiği ve siyaset ile hakikat arasındaki bağı pek çok insan için daha da zayıflattığı. Öte yandan bu hareket, aşırı sağın katılım ve desteğini farklı dönemlerde “inkâr” etse de reddetmeyerek bu sağcılığın toplumsal meşruiyet ve etki gücünü artırmasına katkı sağlamış oldu. Solun bu hareket üzerinden yeniden neredeyse sistem eleştirisi yapamaz hâle gelecek denli paralize olması, bu hareketin reaksiyonu olmaktan başka biçimde görünür olamaması da pandeminin kapitalist eşitsizlikler bağlamında tartışılmasının önünü tıkadı.
Tüm bu veriler ışığında iddia edilebilir ki bu hareket, günün sonunda -destekçilerinin heterojenliğine karşın- Almanya’da radikal sağın güçlenmesine zemin hazırlayan ve ona yeni müdahale alanları açan bir süreci ortaya çıkardı. Klasik sağcı komplo teorilerinden (“dünyayı yöneten karanlık bir grubun oyunları”) öte bir sistem karşıtlığı içermeyen ve içerme potansiyeli de göstermeyen bu hareket, soldan bakıldığında hâlen hâkiki bir panzehiri bulunamamış hakiki bir tehlikeden başka bir şey değil.

(1) “Yeni sağ”, kökleri Alman radikal sağında olan bir kavramsallaştırma değil fakat onun organizasyon yapısı itibarıyla en güçlü karşılıklarından birini Almanya’da bulduğunu söylemek mümkün. Genel olarak, toplumsal meşruiyetini yitirmiş, başarı şansı kalmamış “eski sağ” retorikten kurtulma arayışı olarak tanımlanabilir. Örgütsel kaynağı, “Alman yeni sağının atası” olarak tanımlanan, tarihi 60’ların sonuna uzanan Fransa kökenli GRECE (Groupement de recherche et d’études pour la civilisation européenne) hareketi. Alman yeni sağı, daha çok bir “entelektüeller ağı” olarak örgütleniyor ve kavram üretip bunlarla kamusal diskura müdahale etme koşullarını yaratmaya uğraşıyor. Teorik referanslarından birini, komünist teorisyen Gramsci’nin “kültürel hegemonya” kavramı oluşturuyor ve hatta hareketin en önemli parçalarından biri Gramsci’ye ithafla “Yüzde 1 Hareketi” adıyla görünür oluyor.

 

Kaynak: Yeni Özgür Politika