YENER ORKUNOĞLU | 09 – 04 – 2010 | 5. YENİ PARTİ ANLAYIŞI
Narodnikler, Rusya’nın kapitalist gelişmeye kapalı olduğu iddiasından hareket ederek, köylüleri örgütlemeye çalışıyorlardı. Köylülerden yeterli desteği göremeyince, bireysel şiddet eylemlerine başvuruyorlardı. Rusya’daki Marksistler, Narodniklere karşı teorik mücadeleyi kazandıktan sonra şöyle bir sorunla karşı karşıya kalırlar. Eğer Rusya kapitalizm yoluna giriyorsa, bu durumda artık esas sorun işçi sınıfını örgütlemeye yönelmekti. Peki ama bu işe nasıl girişilecekti? İşte Lenin’nin Nereden Başlamalı (1901) adlı yazısı bu soruya cevap arar. Nihayet Lenin şöyle yazacaktı:
‘Son yıllarda Rusya Sosyal – Demokratlarının karşısına çıkan „ne yapmalı“ meselesi özel bir önem taşıyor. Bu mesele, (seksenlerin sonlarında ve doksanların başlarında olduğu gibi) hangi yolu seçmemiz gerektiği meselesi değil, bilinen yolda hangi pratik adımları atmamız gerektiği ve bu adımları nasıl atacağımız meselesidir. Bu da, pratik çalışmanın sistemi ve planı meselesidir.’
Lenin için o dönemde asıl hedef, sadece birbirinden kopuk grupları kazanmak değil, aynı zamanda Çarlık rejimini yerle bir edebilecek güçlü ve iyi örgütlenmiş bir parti kurmaktı. Narodniklerin deneyleri şunu ortaya koymuştu. Güçlü bir örgütlenme olmadan, politik hareketler başarısızlığa mahkumdu.
Evet, güçlü bir örgütlenme ve disiplinli bir partinin kurulması gerekiyordu. Ama böyle bir güçlü örgütlenme ve parti nasıl kurulabilirdi? Pratik çalışma nasıl sistemli hale getirilebilirdi? Bunun için ilk önce hedef ve amaçların açıkça belirlenmiş olması gerekirdi. Amaç açıkça belirlenmeden amaca uygun örgüt kurulamazdı. Örgütün amacı tam anlamıyla belirlenemezse hedefe yönelik pratik çalışma yürütülemezdi. ‘Kabul edilmelidir ki,-diyordu Lenin– pratik faaliyette bulunan bir parti için temel bir mesele olan, mücadelenin niteliği ve metotları meselesini henüz çözmüş değiliz; bu durum da hâlâ, ortaya acıklı bir ideolojik tutarsızlık ve yalpalama çıkaran ciddi görüş ayrılıklarına yol açmaktadır.’
Nasıl bir yol izlenmesi gerektiği tam açık değildi. Çünkü ’bir yandan, henüz yok olmamış bulunan „ekonomist“ akım, siyasi örgütlenme ve ajitasyon çalışmalarını kösteklemeye ve daraltmaya çabalıyor. Öte yandan, ilkesiz eklektizm kafasını yeniden uzatıyor, her yeni „akım“ı taklit ediyor ve acil talepleri, bir bütün olarak hareketin temel görevlerinden ve sürekli ihtiyaçlarından ayırdedemiyor’du. (Lenin)
Kısacası Rus Markistleri Narodniklere karşı ideolojik-teorik mücadeleyi kazandıktan sonra başka bir sorunla karşı karşıya kalırlar. Rus Marksizmi içinde birbiriyle çatışan iki eğilim ortaya çıkar. Devrimci Marksizm ve Ekonomizm. Ne var ki Rus Markistleri, bu iki eğilimin belirgin hale gelmesini çok sonra anlarlar. Çünkü bu eğilimler, yazınsal metinlerden ziyade farklı pratik anlayışlarda ortaya çıkıyordu. Yazınsal metinler olmadan birbiriyle çatışan bu iki eğilimi kapsamlı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildi. Fakat daha sonra, ekonomizm eğilimi yazınsal ifadesini çeşitli gazetelerde dile getirmeye başlar. ‘Raboçaya Mysıl[1]‚ın kuruluşu- diyor Lenin- ekonomizmi günışığına çıkardı, ama bir çırpıda değil.’
Rus Marksist hareketi içinde tartışmalar, ilkin pratik ve örgütsel konularada yaşanır. Bu tartışmalarda iki eğilim kendini gösterir. Lenin, bu iki eğilimin veya iki tarafın tartışması konusunda Ne Yapmalı’da şöyle yazar:
‘Hiç söylemeye gerek yok ki, tartışma içinde bulunan taraflar, bu sıradaki anlaşmazlıkların, bir bölünmenin başlangıcı olduğunu kavramaktan uzaktılar; tersine, bunları, tek başına ve raslansal şeyler olarak görüyorlardı. Bu olgu da gösteriyor ki, Rusya’da da ekonomizm, „eski“ sosyal-demokratlara karşı bir mücadele olmaksızın ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış değildir (ki bu, bugünün ekonomistlerinin unutmak istedikleri bir şeydir). Ve eğer, esasında, bu mücadele, ardından „belgesel“ izler birakmamış ise, bunun tek nedeni o sırada faaliyet gösteren çevrelerin üyeliğinin öylesine sürekli bir değişiklikten geçmesidir ki, hiç bir süreklilik sağlanamamış ve bunun sonucu olarak da görüş ayrılıkları herhangi bir belge ile kaydedilmemiştir.‘
Rus Marksizmin geleceği bu iki eğilimden hangisinin galip olacağına bağlıydı. Dolayısıyla kendini yeniden üreten ekonomizm eğiliminin ideolojik, teorik, siyasal ve örgütsel anlayışına karşı mücadele gündeme gelir. ‘Raboçeye Dyleo’nun[2] 10’cu sayısında ekonomizme doğru yönelmesinden sonra, başarısızlığa uğramaya mahkümdu. Dağınık ve belirsiz, ama bu yüzden de daha inatçı ve kendisini çeşitli biçimlerde yeniden dayatmaya daha da yetenekli bu eğilime karşı kesin bir mücadele başlatmanın mutlak bir zorunluluk olduğu görüldü. Buna uygun olarak kitapçığın ilk planı değiştirildi ve oldukça genişletildi.’(Lenin)
İşte Lenin’in Ne Yapmalı (1902) adlı eseri Rusya çapında siyasal bir örgüt kurulmasının planını açıklar. Dolayısıyla bu eser, işçi sınıfının sendikla örgütlerinden bağımsız olması gereken siyasal bir örgütlenmenin gerekliğini reddeden ekonomizme karşı o günkü koşullarda yazılmış bir eserdir. Lenin bu eserde, ekonomizmin, ideolojik-teorik, siyasal ve örgütlenme anlayışına karşı bir mücadele yürütür. Çünkü ekonomizm, işçi sınıfının mücadelesini tümüyle sendika mücadele ile sınırlandırmaya çalışıyordu. Dolayısıyla ekonomizm, devrimci örgütün güçlendirilmesi ve siyasal faaliyetin genişletilmesi yönünden ileri adımlar atmaya isteksizdi. Bağımsız siyasal çalışma ve örgütlenmenin ekonomist eğilim tarafından reddedilmesini Lenin yanlış bulur. Çünkü bu durumda, işçi sınıfına öncülük edecek bir partiye gerek kalmaz. Oysa parti olmadan işçi sınıfının sendikal mücadelesi burjuva düzenini aşamaz. O halde sendikal bilincin özünde bir burjuva bilinci olduğununun gösterilmesi gerekirdi.
Batı’daki ikiz kardeşi revizyonizm gibi Rusya’daki ekononizm de şu görüşten hareket ediyordu: ’Sosyalist bilinç, proleter sınıf mücadelesinin zorunlu ve doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkar.’
Lenin, ekonomizmin siyasal mücadeleyi, siyasal ajitasyon ve propagandayı küçümsemelerini ve örgüt anlayışlarını yanlış ve tehlikeli olduğu için geniş eleştiriye tabi tutar. Lenin’in çıkış noktalarından biri şudur: Siyasal mücadele, işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşık bir mücadeledir. Siyasal bilinç, işçi sınıfına dışarıdan götürülmelidir.
Bu arada Lenin’in örgüt anlayışı konusunda yaygın olan bir yanlış anlayışı düzeltme gereği duyuyorum. O yaygın ve yanlış anlayış şöyle: Lenin’ist parti anlayışı, parti örgütlerinin yalnızca profesyonel devrimcilerden oluşan, yukarıdan aşağı örgütlenmeyi ve merkeziyetçiliği temel alan bir örgütlemedir. Oysa Lenin II. Kongre’de şöyle diyordu: ‘Parti örgütlerinin yalnızca profesyonel devrimcilerden oluşması gerektiği düşünülmemelidir. Aşırı ölçüde sınırlı ve gizli örgütlerden gayet geniş, özgür, lose Organisationen‚lere (bağlantısız örgütlere) kadar, her türden, dereceden ve cepheden örgütlere gereksinmemiz var.’
Lenin, sürekli olarak parti çörgütlerinin iki tip kategoriden oluşması gerektiğini vurgulamıştı: 1) devrimcilerin örgütleri; 2) olabildiği ölçüde yaygın ve çeşitli işçi örgütleri. Lenin’in partiyi profesyonel devrimcilere indirgedği görüşü, Lenin’in örgüt anlayışlının çarpıtılmasından kaynaklanmıştır.
6. SOSYALİST BİLİNCİN DIŞARIDAN VERİLMESİ
Lenin, Avrupa’daki sınıf mücadelesi deneylerine dayanarak işçilerin sendikal bilincinin, özünde bir burjuva bilinci olduğunu savunur. Burjuva toplumunda kendiliğinci bilinç, esas olarak burjuva bilinçtir. Burjuva bilinin bir özgünlüğü ise şudur: Burjuva bilinci kendi kendini aşamaz.. Dolayısıyla kendiliğinci bilince karşı amansız bir mücadele gerekiyordu. Ama kendiliğince bilince karşı mücadele etmek gereklidir, ama yeterli değildir. Aynı zamanda kendiliğinci bilinci aşacak bir alternatif de sunmak gerekir. Bu alternatif bilinç ise sosyalist bilinçtir. Yani sendikal bilincin karşısına sosyalist bilinci çıkarmak gerekir. Çarlık siyasi polisi de, işçilerin içine sızarak işçilerin mücadelesini yalnızca ekonomik taleplerle sınırlı tutmaya çalışıyor, politik taleplerin işçi sınıfı hareketinde kabul görmesini engellemek için her şeye başvuruyordu; işçileri, marksist aydın çevreleden uzak tutmaya çalışıyordu.
İşçilerin sendikal bilinci, ekonomik mücadeleden kaynaklanan bir bilinçtir. Ama işçilerin ekonomik mücadelesi, emeğin sermayeye bağımlılığını ortadan kaldıramaz. Sadece işçilerin çalışma koşullarınının ortaya çıkardığı sıkıntıları hafifleten önlemleri sağlamaya yönelir. Dolayısıyla işçilerin ekonomik mücadelesi, burjuva düzeninin sınırları içinde kaldığı için burjuva siyasetiyle uyumlu bir mücadeledir.
Lenin, işçi sınıfında iç-güdüsel ve kendiliğindenci olarak sosyalizme doğru bir eğilim olduğunu kabul eder, ama bu eğilimleri bilince dönüştürmek için sürekli siyasal propaganda ve siyasal ajitasyonu gerekli görür. İşçi sınıfına siyasal bilinç taşıyacak bir öncü bir partiyi savunur.
Lenin’e göre sosyalistlerin görevi işçi sınıfın siyasal açıdan eğitmeli ve bilinçlendirmelidir. ‘Siyasal sınıf bilinci, işçilere, ancak dışardan verilebilir, yani ancak iktisadi mücadelenin dışından, işçilerle işverenler arasındaki ilişki alanının dışından verilebilir. Bu bilgiyi elde etmenin mümükün olduğu biricik alan, bütün sınıf ve tabakaların devletle ve hükümetle ilişkisi alanı, bütün sınıflar arasındaki karşılıklı ilişkiler alanıdır. Onun için, işçilere siyasal bilgi vermek için ne yapmalı sorusuna yanıt, pratik içindeki işçilerin ve özellikle ekonomizme eğilim gösterenlerin çoğunlukla yeterli buldukları, „işçiler arasına gidilmelidir“ yanıtı olamaz. İşçilere siyasal bilgiyi verebilmek için, sosya-demokratlar nüfusun bütün sınıfları arasına gitmek zorundadırlar; onlar askeri birliklerini bütün yönlere sevketmek zorundadırlar.‘
Sosyalist bilinç ise, kaynağını bilimden alan bir bilinçtir. Bilimin taşıyıcısı ise proletarya değil, burjuva aydın tabakadır. Bu noktada Lenin, Kautsky’nin görüşlerine başvurur ve Kautksy’den alıntı yapar:
’Bir öğreti olarak, sosyalizmin kökleri, tıpkı proletaryanın sınıf mücadelesi gibi, modern ekonomik ilişkilerde bulunmaktadır ve sosyalizm, ikincisi gibi kapitalizmin yığınlarda yarattığı yoksulluk ve sefalete karşı mücadeleden ortaya çıkar. Ama sosyalizm ve sınıf mücadelesi, yanyana doğar, birbirinden değil; herbiri farklı koşullarda ortaya çıkar. Modern sosyalist bilinç, yalnızca derin bilimsel bilgi temeli üzerinde yükselebilir. Gerçekten de, modern iktisat bilimi, diyelim modern teknoloji kadar, sosyalist üretim için bir koşuldur, ve proletarya, ne denli isterse istesin, ne birini ne de ötekini yaratabilir; her ikisi de modern toplumsal süreçten ortaya çıkar. Bilimin taşıyıcısı proletarya değil, burjuva aydın tabakadır [italikler K. K.’nin]: modern sosyalizm, bu tabakanın tek tek üyelerinin zihinlerinden kaynaklanmıştır, ve bunu entelektüel olarak daha gelişmiş olan ve koşulların elverdiği yerlerde modern sosyalizmi proleter sınıf mücadelesine sokan proleterlere iletenler de bunlar olmuştur. Demek oluyor ki, sosyalist bilinç sınıf mücadelesine dışardan [von aussen Hinein getragenes] verilen bir şeydir, onun içinden kendiliğinden çıkan [urwüchsig] bir şey değildir. Bu yüzdendir ki, eski Hainfeld programı pek haklı olarak, sosyal-demokrasinin görevinin, proletaryayı, konumunun bilinci ve görevinin bilinci ile doldurmak [aslında: proletaryayı doyurmak] olduğunu söylemektedir. Eğer bilinç, sınıf riücadelesinden kendi başına doğsaydı buna gerek olmazdı…‘(Kautsky, aktaran Lenin age s. 52)
Lenin’e göre burjuva toplumunda işçi sınıfı ve burjuvazi, iki karşıt olarak sınıf birbiriyle mücadele içindedir. Ve bu mücadele eden sınıfların kendilerine göre ideolojisi vardır. Sınıflar-üstü üçüncü bir ideoloji yoktur. Dolayısıyla ‘herhangi bir biçimde sosyalist ideolojiyi küçümsemek, ona birazcık olsun yan çizmek, burjuva ideolojisini güçlendirmek anlamına gelir.’(Lenin) Çünkü sosyalist ideolojinin küçümsenmesi, işçi sınıfının bağımsız bir siyaset ve örgütlenme anlayışının ortaya çıkarılmasını red etmek anlamın gelir.
Lenin’e göre Marksistlerin görevi, işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmi birleştirmektir. Gerek sosyalizm gerekse de işçi sınıfı hareketi, her ikisi kapitalizm koşullarında nispeyen birbirinden bağımsız parelel olarak doğarlar. Yani ne sosyalizm, işçi sınıfı hareketini yaratabilir, ne de işçi sınıfı hareketi sosyalizmi doğurabilir. Söz konusu olan şey, bu her iki hareketi (sosyalist hareketi ve işçi sınıfı harketini) birleştirmektir. Bunun için işçi sınıfına sosyalist bilinci taşıyacak öncü bir partinin kurulması gerekir.
Lenin’in, parti anlayışı, determinist ve mekanik-materyalist anlayışından kopuşun bir ifadesidir. Mekanik-materyalizmin öznenin rolünü inkar eden anlayışının aşılmasıdır. Lenin’in parti anlayışı, bir çok düşünür (Georg Lukacs vb.) tarafında marksizme bir katkı olarak değerlendirilmektedir.
Marx ve Engels, partiyi, sosyalist düşünceleri yayacak bir propaganda aracı olarak görüyorlardı. Lenin, bunu kabul eder, ama bununla yetinmez. Partiyi aynı zamanda devrimi hazırlayan ve yürüten bir araç olarak da görür.
Kısacası Lenin, ilk dönemde işçi sınıfına öncülük edecek, bilinçle donatılmış ve profesyonel devrimcilerden oluşan bir parti anlayışını savunur. Lenin, Rusya’da devam eden siyasal kölelik koşullarında iki temel düşünceyi İskra gazetesi aracılığıyla yaymaya çalışıyordu: Birincisi, örgütsel merkeziyeçilik; ikincisi ideolojik önderlik.
7. TÜZÜK YÜZÜNDEN PARTİNİN BÖLÜNMESİ
Lenin’in örgüt anlayışı anlaşılmadan, 1903 yıllında RSDIP’nin II. Kongresinde tüzüğün 1. maddesi yüzünden partinin Bolşevikler ve Menşevikler olarak ikiye bölünmesi anlaşılamaz. Bilindiği gibi II. Kongre Tüzüğün 1. Maddesi yüzünden ikiye ayrılar.
Lenin’in tüzük tasarısının 1. Maddesi şöyleydi: ‘Parti üyesi, parti programını kabul eden ve hem mali yönden, hem parti örgütlerinden birine bizzat katılarak partiyi destekleyen kişidir.’ Lenin’in eski yoldaşı, daha sonra ise Menşeviklerin önderi olacak Martov ise kendi tasarısında üyelik konusunda şu görüşü savunuyordu: ‘Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin üyesi, parti programını kabul ederek, parti organlarının denetim ve yönetimi altında, partinin amaçlarını gerçekleştirmek için faal olarak çalışan kişidir.“
Martov, partiyi nispeten geniş tutuyordu. Lenin ise, parti üyeliğini sınırlıyordu. Martov’un üye tanımı Lenin’in şiddetli eleştirilerine maruz kalır. Lenin, Martov’un tanımının hiç bir fikir içermediğini ve boş bir tümce olduğunu belirtiyordu. Lenin’in itrazları oldukça mantıklıydı. Şöyle diyordu Lenin: ‘Parti üyelerinin, parti organlarının denetim ve yönetimi altında çalışmak zorunda olduklarını söylemeye gerek yoktur; başka türlü olamaz.’
Lenin parti üyeliğı konusunda sürekli şu fikri ileri sürüyordu: ‘Birinci maddenin fikri, ancak şu soru sorulduğu zaman ortaya çıkıyor: Parti organları, parti örgütlerinden herhangi birine bağlı olmayan parti üyelerini gerçekte yönlendirebilirler mi? Yoldaş Martov’un tasarısında bu düşüncenin izi bile yoktur.’
Ne yazık ki, Kongre’de Lenin’in tüzük üzerine yapılan oylamada azınlıkta kalır. Martov’un önerisi 28 oy alırken, Lenin’in önerisi 23 oy alır. Merkez Komitesi ve Merkezi Yayın Kurulu gibi parti organlarının seçimi öncesi Bundcular ve Ekomistler kongeyi terk ederler. Azınlık-çoğunluk durumu değişir. Şimdi Lenin’in taraftarları çoğunluğu teşkil eder. Martov’un taraftarları azınlıkta kalır. Çoğunluğu oluşturanlar kendilerini Bolşevikler olarak adlandırılırken, azınlıkta kalanlar Menşevik olarak adlandırılırlar.
-devam edecek-
[1] Raboçaya Mysıl‚(İşçi Davası) [2] Raboçeye Dyelo („İşçi Davası“) — Yurtdışı Rus Sosyal-Demokratlar Birliğinin organı olarak Nisan 1899’dan Şubat 1902’ye kadar Cenevre’de düzensız aralıklarla çikan ekonomist bir dergi. Toplam olarak oniki sayısı çıkmıştır. Ekonomistleri, ya da Rusya dışındaki Raboçeye Dyelo yandaşlarını biraraya getiren bir merkezdi. Dergi, Bernstein’ın ve Rus sosyal-demokratların taktiksel sorunlarına ve örgütsel görevlerine karşı oportünist bir tutum takınmıştı. Proletaryanin siyasal mücadelesini ekonomik mücadeleye bağımlı kılmayı öngören oportünist düşünceyi yayıyor, işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğini fetiş haline getiriyor ve partinin önder rolünü reddediyordu. Raboçeye Dyelo yandaşları 1903’teki İkinci Kongrede partinin aşırı sağ oportünist kanadını temsil etmekteydi.