Lenin – 3

YENER ORKUNOĞLU | 22 – 03 – 2010 |

NARODİZME KARŞI MARKSİZMİN SAVUNULMASI

Lenin’in ilk eseri, Halkın Dostları Kimlerdir ve Marksistlere[1] Karşı Nasıl Savaşırlar ismini taşır. Esasında üç bölümden oluşan  bu kitabın ikinci bölümü eksiktir ve ikinci bölüm bugüne kadar hala bulunamamıştır.  Lenin’in ilk kitabındaki temel sorunsalı,  Narodnizmin Marksist teoriye saldırılarına karşı durarak, Marksist teoriyi savunmaktı.

Toplum bilimi, yöntem, zorunluluk-özgürlük, birey-toplum ilişkisi,  kapitalizmde iç pazarın oluşması gibi konuları tartışan Lenin, yozlaşmaya başlamış Narodnizmin bazı  düşünürlerinin öznelci yaklaşımlarını ve görüşlerini eleştirdi.

Rusya’da kırın parçalanarak kapitalizmin gelişmeye başlaması, eski Narodnizmin devrimci özelliklerini ortadan kaldırır. Liberalleşen yeni Narodnizm, Marx’ın teorilerine eleştiri yöneltmeye başlar. Narodnikler bir taraftan Marks’ı överken, bir taraftan da onun teorisindeki ‘yetersizliklere’ dikkat çekerler. Örneğin, Narodnik düşünür N. Mihaylovski şunu ileri sürer:  Marx,  Kapital’de  ekonomik alanda gerçekleri titiz bir şekilde incelemiş ve bu alandaki geniş bilgilerini mantık gücüyle birleştirmiştir. Ama Marks’ın hiç bir eserinde materyalist tarih anlayışını açıklamamıştır. Mihaylovski şöyle sorar: Marks, yapıtlarının hangisinde materyalist tarih anlayışını açıkladı?

Lenin, cevap olarak Marks’ın Ekonomi Politiğin  Eleştirisine Katkı’nın Önsöz’ündeki ünlü paragrafı aktarır[2]. O uzun paragrafın sadece bir cümlesini aktaracağım: ‘Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.‘

Lenin, Mihaylovski’ye şöyle sorar:‘Marx’ı tanıyan herhangi biri, bu soruyu, bir başka soruyla yanıtlayabilir: Yapıtlarından hangisinde Marx, materyalist tarih anlayışını açıklamamıştır?

Lenin’in Halkın Dostları Kimlerdir adlı kitabındaki önemli 4 noktaya dikkat çekeceğiz.

1.  Lenin, Marx’ın toplumun ve tarihin incelenmesini bilimsel temellere oturttuğunu belirtir.

2. Lenin, Marx’ın teorisinin ‘ekonomik materyalizm’ olarak algılanması ve yorumlanmasına karşı durur. Böylece daha genç yaşta II. Enternasyonalin ‘ekonomizm’ anlayışından farklı düşündüğünü  gösterir.

3. Marx’ın teorisinin bilimsel kanıtlara değil, Hegel’in şematik üçlüsüne (tez-antitez-sentez) dayandığını ileri süren Mihaylovski’nin görüşünü çürütür.

4.  Rusya’da kapitalizmin gelişmesi üzerine tartışma.

1. MARX TOPLUMUN VE TARİHİN İNCELENMESİNİ BİLİMSEL TEMELE OTURTUR

Marx’tan önceki düşünürler, toplumun ve değişiminin insanlığın bazı düşüncelerinden kaynaklandığını ileri sürüyorlardı. Toplumsal ilişkiler, insanlar tarafından bilinçli olarak kurulmuş gibi görünüyordu. Örneğin, Jean-Jacques Rousseau’in Toplumsal Sözleşmesi böyle idealist bir toplum anlayışının ürünüydü. Lenin, Marx’ın teorisinin toplum bilimindeki  materyalizm anlayışının, aslında öznelci toplum bilimine dahice bir darbe indirdiğini belirtir. Marx‘ın teorisi konusunda şöyle yazar:

İnsanların yüzyıllar boyunca içinde yaşadıkları değişim ilişkilerinin bir açıklaması ancak son zamanlarda bulunmuştur. Materyalizm, tahlili derinleştirerek, onu insanın toplumsal fikirlerinin kaynağına taşıyarak bu çelişkiyi giderdi; onun, fikirlerin akışının şeylerin akışına bağlı olduğu yolundaki vargısı, bilimsel psikoloji ile bağdaşan tek vargıdır. Üstelik, ve daha başka bir açıdan, bu varsayım, ilk kez, toplumbilimi bilim düzeyine çıkardı. O zamana kadar, toplumbilimciler, toplumsal görüngülerin karmaşık ağında, önemli olan ile önemli olmayanı ayırt etmekte zorluk çekmişler (toplumbilimdeki öznelciliğin kökü budur) ve böyle bir ayrım için herhangi bir nesnel ölçüt bulamamışlardı. Materyalizm, üretim ilişkilerini toplumun yapısı olarak kurtararak ve öznelcilerin toplumbilime uygulanabilirliğini reddettikleri genel bilimsel yinelenme ölçütünün bu ilişkilere uygulanmasını olanaklı kılarak, kesinlikle nesnel bir ölçüt sağladı.’ (Lenin, age. S. 15) (abç)

Lenin, Marx’ın toplum bilimi alanındaki önemli keşfini vurgular: Marx, toplumun incelenmesini bilimsel temellere dayandırmıştır. Marks’ı teorisi,  tarihi ‘açıklamak’ için, temellerin, düşünce veya ideolojide değil, maddi toplumsal ilişkilerde aranması gerektiğini vurgular.

Mihaylovski, tarihsel materyalizm anlayışına bir eleştiri yöneltir: ‘Tarihsel materyalizm, insanlığın tüm geçmişini açıklama  iddiasında’ olduğunu ileri sürer. Lenin’in cevabı önemlidir: Tarihsel materyalizm, insanlığın tüm geçmişini açıklama iddiasında değil, sadece tarihi veya geçmişi açıklamak için bir  yöntem sunar.

Marx, toplumun ekonomik biçimlenişinden hareket ederek toplumu izah ederken,  diğer düşünürler soyut ‘toplum’ kavramından hareket ederler. Lenin, ünlü düşünür Spencer’i örnek göstererek şunu yazar: ‘eski iktisatçılar ve toplumbilimciler açısından, toplumun ekonomik biçimlenişi kavramı tamamen gereksizdir: bunlar genel olarak toplumdan söz ederler, Spencerler ile genel olarak toplumun amacı ve özü vb. konusunda tartışırlar. Bu öznel toplumbilimciler,  uslamlamalarında, şöyle tezlere dayanırlar — toplumun amacı tüm üyelerine yararlı olmaktır, bu yüzden adalet şöyle şöyle bir örgütlenme gerektirir ve bu ideal örgütlenme ile uyumlu olmayan bir sistem (…) normal değildir ve bir yana bırakılması gerekir. Örneğin, bay Mihaylovski şunu öne sürüyor: “Toplumbilimin esas görevi, insan doğasının herhangi bir özel gereksinmesinin karşılandığı toplumsal koşulları araştırmaktır.” (Lenin, age. S. 12)

2. MARKS’IN  TEORİSİNİN EKONOMİK MATERYALİZM OLARAK ALGILANMASININ REDDİ

Mihaylovski’ye göre Marks ‘ekonomik teoriler’ üzerinde yoğunlaşmıştır. Lenin, Marx’ın teorisini ‘ekonomizme’ indirgeyen Mihaylovski’ye karşı durur. Mihaylovski, Marx’ın ekonomistlerin gözüyle okumuştur. Mihaylovski, Engels’in ‘ekonomik materyalizmi’  bir tarih teorisi olarak doğrulamak için elinden geldiğini yaptığını savunur. Mihaylovski, bir hileye başvurmaktadır. Marksın teorisinin temelsizliğini tanıtlamak için, teorinin toplumsal yaşamın tümünü hesaba katmadığını, sadece ekonomik alanla kendini daralttığı iddia eder. Dolayısıyla Mihaylovski, tarihsel materyalizmin ‘ekonomik materyalizm’ olduğunu ileri sürer. Lenin, bu yoruma şiddetle karşı durur.

Marx’ı ‘ekonomik materyalist’ olmakla suçlayanlar Kapital’i örnek gösterirler. Bu nedenle Marx, çoğu zaman bir filozof olarak değil, derin bilgileri olan ve kapitalizmi analiz eden bir ekonomist olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme eksiktir. II Enternasyonalin önemli teorisyenleri (Karl Kautsky, Rosa Luxemburg) Marx’ın iyi bir ekonomist olduğunu düşünürler. Oysa Marx’ın kapitali, kapitalizmin iskeletini anlatır.  Çünkü Marx, üretim ilişkileri alanının dışındaki özelliklere hiç başvurmadan, toplumsal ekonominin meta örgütlenmesinin nasıl geliştiğini,  uzlaşmaz iki sınıf olarak burjuvazi ve proletaryanın nasıl ortaya çıktığını açıklar.

Nihayet Lenin de şöyle yazar:

‘İşte Kapital’in iskeleti budur. Ama tüm sorun, Marx’ın bu iskeletle yetinmemesi, terimin olağan anlamıyla “ekonomik teori” ile yetinmemesi, belli bir toplum biçimlenmesinin yapısını ve gelişmesini yalnızca üretim ilişkileriyle açıklarken, gene de her yerde ve aralıksız olarak, bu üretim ilişkilerine tekabül eden üstyapıyı dikkatle incelemesi ve iskelete can ve kan vermesidir.’

Marx’ın tarih ve toplum anlayışını ‘ekonomik materyalizm’ olarak değerlendirmek, Marx’ın teorisinin çarpıtılmasıdır. Marx, Arnold Ruge’ye yazdığı mektupta, siyasal sorunlara yeterince ilgi göstermeyen Feuerbach’ı eleştirir ve siyasal sorunlarla ilgilenmek zorunluluğuna değinir.

Lenin şunları yazar: ‘Materyalistler (Marksistler) toplumsal yaşamın yalnızca ekonomik değil, tüm yönlerini tahlil etmek gerektiği konusunu öne süren ilk sosyalistlerdir

.

3. HEGEL’İN ÜÇLÜSÜ: TEZ-ANTİTEZ-SENTEZ

Hegel’in üçlüsü (tez-antitez-sentez) konusunda Türkiye sosyalist hareketinde de yanlış bir anlayış yaygın olduğu için bu konuya değinmekte yarar.  Bir çok sosyalist, Marks’ın Hegel üçlüsünü kabul ederek, Hegel’in bu düşüncesini gerçekliğe uyguladıklarını düşünürler. Hegel üçlüsünün yardımıyla Marx’ın olayları incelediği sanılır. Ve Marx’ın Kapital’da yer yer Hegel’in anlatımlarına başvurması (yadsımanın yadsınması vb.) kanıt olarak gösterilir. Bu oldukça yaygın olan, ama yanlış olan görüşü düzeltmek gerekir.

Burjuva eleştirmenleri  tarafından sık sık gündeme getirilen bir konu var: Marksistler,  toplum ve tarih bilimi teorilerini Hegelci üçlüye dayandırıyorlar.

Marks’ın kendisi Kapital’de kullandığı yöntemin pek az anlaşıldığını söylüyor ve Alman eleştiricilerin ‘Hegelci sofistlik’ diye feryat ettiklerini’ belirtiyor.

Narodnik düşünür Mihaylovski de,   Marks ve Engels’in kırkların sonunda, yeni bilimsel bir anlayışı  keşfettiklerini söyler. Şöyle yazar Mihaylovski: ‘kırkların sonunda, kesinlikle yeni, materyalist ve gerçekten bilimsel bir tarih anlayışı keşfedilmiş ve ilan edilmiştir ve bu, Darwin’in teorisinin modern doğabilim için yaptığını tarihsel bilim için yapmıştır.Ama diye devam eder: ‘Bu anlayışın doğruluğu hiçbir zaman bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.‘  Mihaylovski, tarihsel materyalizmin bilimsel kanıtlara değil, Hegel’in üçlüsüne (Tez-Antitez-Sentez) dayandığını ileri sürer. Materyalistlerin teorilerini, bilime değil, diyalektik sürecin ‘itiraz kabul etmezliğine’ dayandırıyorlar. Bu iddiayı yakından inceleyelim

Gerek  Engels ve  gerekse Lenin, Marks’ın yönteminin Hegel üçlüsü olarak yorumlanmasına karşı durmuşlardır. Engels, Anti-Dühring’de Marks’ın diyalektiğine saldıran Dühring’i eleştirir. Engels, Marx’ın herhangi bir şeyi Hegelci üçlüler aracılığıyla “tanıtlamayı” asla aklından geçirmediğini belirtir. Engels‘e göre Marx’ın yaptığı şey, yalnızca gerçek süreci incelemek, araştırmak ve teorinin gerçekliğe uygun olduğunu göstermektir. Engels şöyle yazar:

‘Süreci yadsımanın yadsınması biçiminde nitelendirirken Marks, sürecin tarihsel zorunluluğunu bu niteleme ile tanıtlamayı düşünmez. Tersine; gerçekte sürecin kısmen nasıl gerçekleştiğini, kısmen de mutlak olarak nasıl gerçekleşeceğini tarih aracıyla tanıtladıktan sonradır ki Marks, bu süreci ayrıca belirli bir diyalektik yasaya göre gerçekleşen bir süreç olarak nitelendirir. Hepsi bu.’(Engels, Anti-Dühring)

Engels’e göre teorinin  doğrulunun ölçütü,  teorinin gerçekliğe uygun olup olmadığıdır. Eğer özel bir toplumsal görüngünün gelişmesi, Hegelci şemaya (yadsınmanın yadsınması) uyduysa, bu Marx’ın yönteminin Hegelci üçlüye dayandığı anlamına gelmez, sadece bu üçlününün gerçekliğe denk düştüğünü gösterir.

Lenin Engels’in yorumu konusunda şunları yazar: ‘Engels’in iddiasında esas ağırlık noktası materyalistlerin, gerçek tarihsel süreci, doğru ve tam bir biçimde tanımlamaları gerektiği ve diyalektik üzerine ısrarın, üçlünün doğruluğunu sergilemek için örnekler seçilmesinin bilimsel sosyalizmin çıktığı Hegelciliğin, onun anlatım tarzının bir kalıntısından başka bir şey olmadığıdır.’(Lenin, age. S. 43)

Lenin‘de söylediği gibi, ‚Marksizmi hegelci diyalektikle suçlamak saçmadır‘ ve ‘herhangi bir şeyi üçlülerle tanıtlamak, ya da gerçek sürecin açıklanmasına, bu üçlülerin “koşula bağlı üyelerini” sokmak söz konusu olamaz.’

Marx, genellikle hep ‘Hegelci üçlü safsatayı’ savunmakla suçlanmıştır. Lenin şunları yazar:

Marx’ın burjuva eleştirmenleri tarafından yeteri ölçüde eskitildiğini düşünebileceğimiz bir suçlamadır Bu baylar, öğretiye karşı hiçbir temel sav getirmediklerinden, Marx’ın anlatım biçimine sarılmışlar ve onun özünü böylece sarsacaklarını düşünerek, teorinin kaynağına saldırmışlardır. Ve bay Mihaylovski de, böyle yöntemlere başvurmakta bir an duraksamamaktadır.’

Kısaca Marks, tez-antitez-sentez şemasından hareket etmez. Toplumsal gerçekliğin hareketini inceler.

-devam  edecek-


[1] Kitabın orijinali ‘Marksistler’ yerine ‘Sosyal_Demokratlar’ sözcüğü geçmektedir. Eskiden Marksistler, kendilerini Sosyal Demokrat olarak adlandırırlardı.  Dolayısıyla bugünkü sosyal-demokratlarla karıştırılmaması için, Marksistler sözcüğünü tercih ettim.

[2] Lenin,  Marx’ın tarihsel materyalizmi açıklama denemesi olan Alman İdelojisi adlı eserini göremedi. Çünkü bu eser Lenin’in ölümünden sonra 1932 yılında basılmıştır. Lenin, ayrıca Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı’yı, 1844 Elyazmalarını, Grundisse’yi ve Engels’in Doğanın Diyalektiği adlı eserini de görmedi.