MARCO KARAKAYA- Türk egemen sınıflarının Ortadoğu politikası tam anlamıyla bir kilitlenme yaşamaktadır. Uzun süredir Suriye üzerinden yaptıkları hiçbir hesabın tutmadığı ve belirledikleri ittifak güçlerinin başarı elde etmedeki sorunları Türk hakim sınıflarının politikasının bunalımı haline gelmiştir. Buna birde Kürt meselesini ele alıştaki saldırgan ve çözümsüz tutum eklendiğinde üstlendiği bölgesel rol ve hesaplarını gerçekleştirmede tam bir açmaza sürüklemektedir.
Bütün bu sorunlara eklenen son halka Rus uçağının düşürülmesi olmuştur. Bu durum Türk hakim sınıflarının Suriye ve Irak politikasında elini ayağını bağlayan bir duruma hızla evrilmiştir. Uçakları Suriye semalarında Rus tehdidiyle uçamaz hale gelirken aynı bölgeye farklı biçimlerde müdahale olanakları da ya daralmış ya da tümüyle ortadan kalkmıştır. Suriye ve özellikle Rojava üzerinden sürekli tehdit algısına yönelik kırmızı çizgileri ise artık ciddiyetten uzak bir retoriğe dönüşmüştür. Rusya ve İran’la yaşanan gerginlik ve artık daha kemikleşmiş bir sünni mezhepsel politika Irak politikasını da sakatlamıştır. Bağdat yönetimiyle kopuşa doğru ilerleyen bir aşamaya gelinmiştir. Musul’un Başika bölgesinde, bölgesel sadık müttefiki Barzani ile kotarmaya çalıştığı himaye hamlesi kısa sürede bir geri vitesle sonuçlanmıştır. Adeta gönderilen askeri birlik geldiği gibi dönmüştür. Bu durum Türk Hakim sınıflarının Irak’ta da sınırlarını ve haddini adeta yeniden çizmiştir. Rusya ile yaşanan gerginlik TC için artık emperyalist bloklar arasındaki çelişkiden faydalanarak kendi politikasına alan açma iştahını ve hesabını ortadan kaldırmıştır. Rus uçağının ABD ve NATO tetikçiliği yapılarak düşürülmesi, Türk hakim sınıflarını aynı zamanda ABD ve NATO’ya daha derin bir bağlılığa ve mutlak şekilde sadakat koşullarının içine hapsetmiştir.
Türk Hakim Sınıflarının Kürt Politikası:
İçerde Dışarda Kuşat, Kendine Bağımlı Hale Getir!
Türk hakim sınıfları açısından bölgesel politikasına alan açacak belli oranda varlığını hissettirecek birkaç karttan biri olan Kürt meselesinde de her şey istediği gibi gitmemektedir. Irak ve Suriye Kürdistanına hamilik yaparak nüfuz oluşturma ve belirleyici unsur olarak ittifak geliştirme yaklaşımı iki ayaklı bir yönelimle hayata geçirilmeye çalışılıyor: Barzaniyle iş tutmak, kendi sınırları içinde katletmek, sınırlamak. Türk hakim sınıfları Kürt-Türk ve Sünni Arap bloku oluşturarak buna önderlik etme hevesini gizlememektedir. Kürtleri kendi istediği koşullara getirme mücadelesi ise durmaksızın sürmektedir. Kürtlerin sünni toplumsal yapısını kullanarak bölgede siyasal konumlanışını sünni bloğun parçası olarak belirlemesine dair yönelimi söz konusudur. Bunu özellikle Barzani üzerinden inşa etmeye çalışırken, Kürt ulusal hareketini ise buna razı hale getirmek için bir mücadele ekseni oluşturmuştur.
Kürt ulusal hareketinin bu eksende değil her parçada Kürt ulusal çıkarlarını gözeten bir yönelim belirlemesi ve deyim yerindeyse Barzanileşmemesi Türk hakim sınıflarını çileden çıkarmaktadır. Rojava’da kendisine rağmen Kürtlerin alan genişletmesi ve tasarladığı ittifakın parçası olan sünni cihadistleri temizliyor olması Kürt hareketiyle ciddi bir çatışma ve çelişkiyi tetiklemektedir. Yine bunun yanında bir süre istikrarlı yaşama geçen uzlaşma ve barış siyasetinin Kürt hareketine taze kan taşıması ve bu süreçten güçlenerek çıkması Türk hakim sınıflarının durumu yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Rojava’da bağlı olan elini kolunu, kendi sınırları içinde bir saldırganlığa dönüştürerek güç devşirme hesabıyla adeta serbest bırakmıştır. Bu durum masa başında istediği verimi elde edememenin bir sonucudur. TC şimdi bir savaş ve kapsamlı saldırganlıkla masa başına Kürtleri zayıflatarak yeniden oturma ve istediği koşulları sağlama hesabındadır. Bunun için bir yandan Barzani önderliğinde kurulacak bir Kürt devletine bile evet diyeceğini gösteren yumşak güç aygıtı oluştururken, diğer yandan ulusal hareketin verili çizgisiyle Rojava ya da T.Kürdistanında özerkliğe bile tahamülü olmayacağını ifade eden bir sert güç sergilemeye çalışmaktadır. Her iki tutumda bir yönelimin parçasıdır. Bu da Kürt ulusal kazanımlarını gerici-faşist cenderesi altında tutmayı, Kürt ulusunun bağımlılığının sürmesini içermektedir. Bunun yegane yolunu ise kendi hegemonyası ve politik yönelimine sebat etmiş bir Kürt gerçeği oluşturmakta bulmaktadır. Zira bölgesel hesapları açısından da, kendi siyasal sisteminin temellerini koruması açısından da bu hedefi zaruri görmektedir. Aksi takdirde bölgesel değişimden daha olumsuz sonuçlarla nasiplenmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Oyunu Bozan Faktörler: Direniş Ve Rojava
Ancak Türk hakim sınıflarının kontrollü bir şekilde Kürtleri sopalama siyaseti gösterilen direnişle ve Rojava’da yeni yeni hamlelerle adeta eline ayağına bulaşmıştır. Zira silah bir kez devreye girdiğinde onun ne sonuçlar doğuracağını, hangi noktaya evrileceğini belirlemek mümkün olmamaktadır. Gösterilen direniş Türk hakim sınıflarının saldırı dozunu sürekli arttırmasını adeta kaçınılmaz kılmıştır. Savaş yoluyla kendi siyasetini hakim hale getirme ya da etkin kılma planı aynı biçimde gösterilen direnişle büyük oranda boşa düşürülmüştür. Ancak Türk devletinin Kürt ulusal hareketine karşı bu saldırgan hamlesinden hala sonuç beklediği açıktır. Ki saldırganlığının yanına siyasal olarak tehdit, şantaj aygıtlarıda sürekli devrededir. Kürtlere direniş sürdüğü müddetçe ne özgür siyaset yapma hakkı (HDP’nin kapatılması, vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması vb), ne yaşam hakkı (çocuk kadın demeden yaşanan infaz ve katliamlar) ne de kısmı ulusal haklarının (şehirlerin kuşatılması savaş ortamında halkın tutulması) yaşanma olanağı sunulmayacağı gösterilmektedir. Kürt halkı adeta savaş yorgunu hale getirilerek canından bezdirilmeye çalışılmaktadır. Barzani’ye yaklaşımla Irak Kürdistanında Kürtlerin cennette, Türkiye Kürdistanında ise cehennemde olduğu görüntüsü oluşturuluyor. Bu şekilde Kürt hareketini zayıflatacağı, halkın savaşma azminin aşındırılacağı düşünülmektedir. Bu iklimin Kürtlerin yorulmasına neden olacağı ve kendi istediği koşullarda masanın yeniden örgütleneceğine dair bir hesap yapılmaktadır. Direnişin sürdürülebilir karakter kazanmış olması bu iklimin oluşması bir yana Rojava’da ki kazanımlarla sabote edilmesine yol açtığı açıktır.
Türk hakim sınıfları bu açıdan çıkmaz bir sokakta savaşa tutuşmuştur. Direniş ve karşı koyuş bölgesel odaklanışını bozduğu gibi, bölgesel düzeydeki gelişmelerde etkinliğini göstermekten uzaklaşmaktadır. Ancak TC şu aşamada Kürt saldırganlığından başka bir yol bulamamaktadır. Kendi açısından yaşanan tıkanıklığa üretebildiği tek çözüm budur. Bunun Kürtler açısından bedeli ağır bir yanı vardır. Ancak bu topyekün saldırganlığa karşı gösterilecek top yekün devrimci demokratik bir direniş faşist devletin istediği sonucu elde etmesinin önüne set çekecektir. İster yeniden barış ve uzlaşma siyasetine dönülsün, isterse saldırganlığın dozu daha fazla artsın gösterilecek direniş Kürt kazanımlarını genişletecek, Türk devletinin gerici hesaplarını bozacaktır. Faşist diktatörlüğün bölgesel ölçekte kaybettiği gücünü Kürtleri katlederek kazanma şansı yoktur. Ulusal, demokratik, devrimci bir direnişle bölgesel ölçekte yaşanan gelişmelerin çakıştığı nokta Türk hakim sınıflarının kaybetmesine bütün olanakları sunmaktadır.