Anasayfa , Köşe Yazıları , Korkunun Ecele Faydası Yoktur!

Korkunun Ecele Faydası Yoktur!

köse yazisiENGiN GÖREN |06-06-2013 | Amerika ajanı, ’60’lardan itibaren Türkiye de “Komünizme karşı Mücadele Dernek”lerinin kurucularından, kontrgerilla örgütlenmesinden yer alan Fetullah Gülen göstericilere saldırmayı, kitle hareketini bastırmayı buyuruyor. Niye hemen bastırmadınız diyor bugünkü açıklamasında. Bu bir savaştır, savaşta musahama olmaz, siz hafife aldınız bunu görün ve bastırın çağrısında bulunuyor.

 

Fetullah bey yüreğin yetiyorsa kendin gel meydana.  Muridlerine-biyatçı piyonlarına emir verme, kendin sokaktakilerin karsısına gel…

 

Baskı ve zülme karşı haklı, meşru, insanlık mücadelesini yürüten direnişçiler, Fetullah’ın çağrısını hafife almamalı. Koyun gibi onu izleyen zavallıların elindeki iktidar gücüyle saldırma itimaline karşı uyanık ve hazırlıklı olmalıdırlar. Şöyle diyor beyafendi: “Biri olup biten şeyleri hafife alırsa, yangını hafife alıyor gibi, savaşı hafife alıyor gibi… Savaş başladı ama arzu ettiğiniz yerde onu durduramadınız. Her şeyi seylaplar halinde önüne kattı, sürükledi götürdü.” (6 Haziran 2013 http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23446001.asp)

 

Amerika ajanı devamla:  “Yangın ve savaş… siz başlatsanız bile arzu ettiğiniz yerde onu durduramazsınız. O nerede duracaksa, gider orada durur. O açıdan da mesele küçükken, bir mangal közü halindeyken onu söndürmesini beceriyorsanız, orada söndürmeye bakın. Yoksa bir alanı aldığı zaman, bazen üstesinden gelemezsiniz. İtfaiyeler onunla başa çıkamaz. Onun için çok küçük bir tulumbayla bile söndürülebilecek küçük bir yangında bile, bence bütün itfaiye erlerine seslenmek lazım; “Tulumbanı al, yetiş imdada, yangın var!” diye seslenmek lazım” diyor. Anlaşılan beyni olup da düşünme, sorgulama yeteneği olmayan müritlerini, biat edenlerini “vazifeye” çağırıyor. Onların vazifesini geçmişin tarihi tecrübeleriyle herkes bilir… Çok tarihsel uzaklara gitmeye gerek yok, 6.filoya karşı eyleme saldırılarında, Maraş, Çorum, Madımak ve katliamlarında nerelerden çıkarak galeyana getirilip sürü gibi kullanıldığını-devreye sokulduğunu biliyoruz…. Kemalist faşistlerle, ırkçı faşist ülkücü, “milli türk talebe birliği”-Akıncı şeriatçı faşist sürülerinin ne mal olduklarını, onların halk düşmanlıklarını biliyoruz, unutulmuş değildir….

 

Devamla, “Akıllı davranmak lazım, en küçük gaileleri, badireleri çok büyük görmek lazım; akıllıca üzerine yürümek lazım. Bir karınca istilasına maruz kalmışsanız, karınca deyip geçmeyin. Karınca istilasıdır bu; sizin yağ çanaklarınıza, bal çanaklarınıza kadar girerler, zehir taşır ve kirletirler oraları; hafife almayın. Olumsuzluğu hafife almak, zihnin hafifliğinden kaynaklanır, mantık hafifliğinden kaynaklanır, muhakeme hafifliğinden kaynaklanır. Her şeyi olduğu gibi görmek çok önemlidir. O zaman isabetli projeler, planlar ortaya koyma imkanı doğar.”

 

“Meselenin dipten ele alınmasına, çerik-çürük hale gelmiş, enkaz halindeki bir neslin yeniden elden geçirilmesine, restorasyona tabi tutulmasına ihtiyaç var. Sorumluluğumuzu çok iyi kavramamız lazım. Mesele dipten ele alınmazsa, nesillerin ıslahıyla işe başlanmazsa; o nesillere, o masum nesillere, ruh ve mana köklerinden akıp gelen şeyler tanıttırılmaz, duyurulmaz, ruhlarına içirilmezse; beyinleri onların elden geçirilmezse, nöronlarına onların yeni bir adab u erkan talim edilmezse, bu azgınlıklar devam eder.” diyor.

 

“Yağ çanakları”mız, “bal çanakları”mız  “istilaya” uğruyor ne duruyorsunuz diye feryat ediyor.  Sermaye sınıfı cennetimiz, saltanatımız tehlikeye giriyor. İşçiler-issizler, emekçiler, yoksullar, her geçen gün durumu daha kötüye giden öfkeli emekçiler, bu “karınca”lar bizden hesap soracak bu fırsatı vermeyin, saltanatımızı kaybetmeyelim çağrısında bulunuyor. Belli ki bugünkü iktidar avantajları giderse yağlı kemiklerini kaybedeceğinin telaşıyla paçaları tutuşmuş.

Aynı zamanda toplumu yeterince zehirleyemedik, örümcek kafalı hale getiremedik, uyuşturamadık, sürüleştirmede yeterince başarılı olamadığımız için bunlar başımıza geliyor. Uyanıyorlar, biat kültürüne isyan ediyorlar, haklarına sahip çıkıyorlar, baskı ve zulme karşı isyan ediyorlar. Bunun önüne köklü olarak geçmeliyiz diyor. “Meselenin dipten ele alınmasına, çerik-çürük hale gelmiş, enkaz halindeki bir neslin yeniden elden geçirilmesine, restorasyona tabi tutulmasına ihtiyaç var.”diyor.  Kendi çürümüş kokuşmuş haline bakmadan isyan eden halka, gençliğe “çerik-çürük hale gelmiş”, “enkaz”, “kaybedilmiş nesil”, “yeniden elden geçirilmesi”, “restorasyona tabi tutulması” gereken nesil diye hakaretler yağdırmaktadır. “zavallı”, “acınacak halde” vb gibi söylemlerde bulunmaktadır. Nasıl uyuşturabiliriz, nasıl düşünemeyen, isyan etmeyen bir nesil yaratabiliriz diye kafa yormalıyız diyor: “…bence aklı başında kanaat önderleri, ilim adamları, psikologlar, pedagoglar bir araya gelerek, müşterek akıl bir araya gelerek, bu mevzuda projeler oluşturması lazım.” diyerek müritlerine, iktidarı ve ayrıcalıkları ellerinde tutanlara çağrıdan bulunuyor. Şimdiki toplumsal hareketi göz önünde bulundurarak nasıl isyan etmeyecek duruma gelmeleri için plan-perspektif çıkarmalıyız diyor. Toplumu uyuşturacak, isyan etmeyecek duruma getirecek bir gen geliştirmeyi-değiştirmeyi henüz icat etmediğimize veya böyle bir inne-ilaç henüz bulunmadığına göre, toplumu ve özellikle çocukluktan itibaren nasıl kul-köle edebiliriz, nasıl uyutabiliriz, nasıl yoz, soysuz, efendisine biat eden nesil yaratabiliriz diye kafa yormalıyız diyor. Dev’in (işçi ve emekçi halkın) uyanmasının karşısında dehşete kapılıyor, uykuları kaçıyor. Cennetimiz, saltanatımız tehlikede diye tutuşuyor….  Ama korkunun ecele faydası yoktur….

 

Zalimlerin zulmüne karşı isyan eden edenler bu isyanında arzulanan başarıları elde edemeyebilirler, bu hamleleri yarım kalabilir ama hedeflediği sınıfların yüreğine saldığı korku hep canlı kalacaktır. Cin şiseden çıkmıştır. Başka hamlelerle eninden sonunda başarıya ulaşmaları kaçınılmazdır…. Hiçbir şey işçi ve emekçileri haklı davasında ve mücadelesinde alıkoyamayacaktır…..    Varsın kaybedecek saltanatları olanlar tir tir titresin. İşçi ve emekçilerin kaybedecekleri pek bir şeyleri yoktur….

6 Haziran 2013