Anasayfa , Köşe Yazıları , “Kelle Fiyatına Hürriyet, Esirlik Bedava”[*]

“Kelle Fiyatına Hürriyet, Esirlik Bedava”[*]

sibel_ozbudun_temel_demirer-100x100SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER | 22 – 12 – 2012 | “Biz kırıldık, daha da kırılırız.   Kimse dokunamaz   bizim suçsuzluğumuza.”[1]  

“Sanatta işlenebilecek hiç bir suç yoktur,” diye haykırıyor ‘Yeni Kapı’lılar…

İşitiyor musunuz bu çığlığı? Duyuyor musunuz Onları!

Onları uzun yıllardır tanımak, yanlarında durmak, ayakta alkışlamak bir bahtiyarlıktı ve biz bu bahtiyarlığı tattık…

Nazlı Masatçı Onlardan birisidir; hani oynadığı bir sokak oyunundan ötürü “halkı askerlikten soğutmak suçlaması”yla yargılanan ve 4 Aralık 2012’de “davası”, İzmir 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nce neticelendirilip, karara bağlanacak gül yüzlü kadın…

Nazlı’ya, İzmir Yenikapı Tiyatrosu emekçilerine “suç işledi” deniyor!

Aslında bu ithama maruz bırakılan ne Nazlı, ne de İzmir Yenikapı Tiyatrosu emekçileridir; burada “suçlanan”, “yargılanan” sanattır…

* * * * *

Evet, evet sanat ve sanatçısı “suçlanıp”, “yargılanıyor”!Hani, Bertolt Brecht’in, “Barış, insandan yana olan tüm çabaların, tüm üretimin, yaşama sanatını da içermek üzere tüm sanatların temelidir”…

Thedor W. Adorno’nun, “Sanat daha önce yapılmamış olanı ister, fakat sanatın olduğu her şey daha önce yapılmıştı… “Sanatın bugünkü görevi, düzene kaos getirmektir… “Her sanat yapıtı işlenmemiş bir suçtur”…

Pablo Picasso’nun, “Her zarok hunermend e. Ya girîng ew e ku di mezinbûna xwe de jî welê mayîn e/ Her çocuk sanatçıdır. Mühim olan büyüyünce de öyle kalabilmektir”…

Voltaire’in, “Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de birbirinin ışığı altında ilerler”… diye betimlediği insan(lık)a mündemiç safiyet “suçlanıp”, “yargılanıyor”!

Ancak despotluğa, tiranlığa, köleleşmeye karşı özgürlüğün, yaşamın estetize edilmesinin hizmetindeki sanatı ve sanatçısını yargılamak kimin haddine?

* * * * *

Bu mümkün mü?

Elbette değil; olamaz ve olamamalıdır da!

Çünkü sanat işlenebilecek hiç bir suçun olmadığı insanî bir safiyet alanıdır…

Ancak sanatla, sanatçıyla çatışmak, onu “te’dib etmek” egemenlerin ve terör aygıtı devletlerinin vazgeçemediği bir alışkanlık olmuştur hep…

İtirazlarını, eleştirilerini, umut ve ütopyalarını sanatla icra edenlerin, egemenlerce “tehlikeli” ilan edildikleri tarihin kayıt altına aldığı bir gerçektir.

Ancak sormadan geçmeyelim: Tarih boyunca binlerce sanatçı zindanlarda çürütülmelerini, idama mahkûm edilmelerini, sürgüne gönderilmelerini hak edecek ne yapmış olabilir?

Sormak gerek, Türkiye dahil dünyanın herhangi bir coğrafyasında halkın davasını savunanları kim “suçlayıp”, “yargılamaya” kalkışabilir?

Hem de daha çok kâr için para kazanma hırsıyla insan(lık) ve doğa kapitalizm tarafından hoyratça alt üst edilirken; silah ticareti ve genelev işletmenin yasal olduğu bir dünyada ve ülkede…

Hayır; Engizisyon mantık(sızlığ)ıyla sanatı suç, sanatçıyı suçlu ilan etmek mümkün ve makul değildir.Ya da bu tehditlerle ezilenlerin sanatının da, sanatçılarının da iktidarla cebelleşmesi nihayete erdirilemeyecektir. Çünkü sanatın raison d’etat’sı budur.

Hayır; tiyatro oyunu sahneleyerek; roman kaleme alarak; şiir okuyarak; şarkı söyleyerek; film çekerek; karikatür çizerek; sokaklarda dans ederek suç işlenemez!

Hem de Thomas Hobbes’in ‘Leviathan’ diye nitelediği, tepeden tırnağa silahlı devlet canavarının karşısında!

* * * * *

İnsan(lar)ın yaşadıkları dünyayı, kendilerini tanıyıp, estetize etmelerinin doğrudan eylemi olan sanat; insan(lık) tarihinin biriktirdiklerinin, kuşaktan kuşağa aktardıklarının toplamıdır.Bu nedenle de nihai kertede insanîdir ve insan(lık) içindir…

Ancak Kral Midas’ın dokunduğu her şeyi altına çevirmesi gibi kapitalizmin de her şeyi alınıp satılan “mal”a çevirip, meta fetişizmini öne çıkarmasıyla “ticarileşti”, “alınıp-satılır” oldu sanat ve sanatçı da…Oysa meta fetişizmine teslim olmayan gül yüzlü Nazlı da, İzmir Yenikapı Tiyatrosu emekçileri de, sanatı “ticarileştirmeyip”, “alınıp-satılmayan” sanatçılardandır…

Mesela bizimkiler “tiyatrocu” olarak bilinen Ali Poyrazoğlu gibi, tam 15 yıldır şirketlere eğitimler, konferanslar verip, “Her iş adamı içindeki sanatçıyı keşfetmeli,”[2] diyenlerden değildir…

Ya da Nesrin Cavadzade’nin, “Türkiye’de oyuncular son derece apolitize bir yaşam sürüyor. Oyuncuların tepkilerini sadece ‘Şehir Tiyatroları Yok Edilemez’ eyleminde gördüm. Yanlış anlaşılmasın, o protestoya katılmak da son derece önemliydi. Ama sanatçılar sadece kendilerini ilgilendiren konularda tepki gösteriyorlar. En basitinden ortada 30 yıldır süregelen bir savaş var ama hiçbir sanatçı bu konu hakkında bir şey yapmaya yanaşmıyor,”[3] haklı eleştirisinden aridiler…

Onlar sokağın sanatçılarıdırlar; sokağın ele avuca sığdırılamaz asi, “yaramaz” çocuklarıdırlar…

Onlarla hep grevlerde, direniş çadırlarında, miting alanlarının biber gazına belenmiş cehennemi atmosferinde karşılaşırsınız…

Onları Orçun’u, Medine’si, Yunus’u ve diğerleriyle hep aşkın ve hayatın, zulme ve ölüme direndiği yerlerden tanırsınız…

* * * * *

Onların böyle olması, hepimize/ herkese sanatın aslî işlevini (ve elbette sorumluluklarını) anımsatır.

Tıpkı “Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, sorumluluğumuz bu kadar büyük,” diyen Anna Seghers’in, hayatı boyunca hep politik ve militan bir sanattan yana olması gibi.

Ona göre ister yazar, ister ressam olsun her sanatçı, Fransız yazarlarının bir buluşu olan “dignité humaine/ insanın saygınlığı” söyleminin içeriğini sürekli savunmakla yükümlüydü.

Bu yükümlülüğü “sanatın gücünü bildiği/ bilmesi gerektiği için” taşımak durumunda olan sanatçı, ezilenlere, neyi düşünmesi gerektiğinin değil, fakat nasıl düşünmesi gerektiğini önererek anlatmak zorundaydı…

Tıpkı Pablo Picasso’nun ‘Guernica’sındaki gibi…

Tıpkı, kirli savaş oyunlarının acı yüzünü gösteren Francisco Goya’nın 1814’de tamamladığı ‘3 Mayıs 1808 Kurşuna Dizilenler’ tablosundaki gibi…

Lafı uzatacak değiliz; kimsenin, asla şüphesi olmasın; ezilenlerin sanatı da, sanatçısı da tüm haksızlıklara, sömürü ve zulme, karanlıklara ve baskıya, savaşa ve saldırganlıklara, yani hasılı kelam gayri insanî olan her şeye karşıdır…

* * * * *

Nihayet Nazlı da, İzmir Yenikapı Tiyatrosu emekçileri de, “dignité humaine”in gereklerini, hakkını vere vere yerine getirdikleri için, “Büyük İnsanlık” nezdinde ne sanatları “suç”, ne de sanatçılıkları “suçlu”dur…

Onlar sınıflı toplumlarda sanatın sınıflardan bağımsız olamayacağı aslî gerçeğinin farkındadırlar.Onlar bu bilinç ve pozisyonla, toplumun değişmesine katkıda koyan, emek veren sanatçılardır.

Tarihin ilerleyişini kavrayan, bu ilerleyişin temel dinamiğinin de sınıf savaşımları olduğunu bilen sanatçılardır.Bu nedenle de burjuva ideolojinin hizmetindeki sanatçılardan farklı olarak, dünyanın değiştirebileceğine, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanırlar.

Bunun için de, dünyanın hâline kederlenen ama boyun eğmeyen Ahmed Arif’in, “Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne cellâdın,” dizelerindeki üzere yaşarlar…

Büyük insanlığın şairi Nâzım Hikmet’in, “Behey! kaburgalarında ateş bir yürek yerine/ idare lambası yanan adam!/ Behey armut satar gibi/ san’atı okkayla satan san’atkâr!/ Ettiğin kâr kalmayacak yanına,” dizelerini haykırırlar…

Nihayet yaptıkları ve yaşattıklarıyla Onlar hepimize (XI’inci tezdeki üzere) şu onbir gerçeği hatırlatırlar:

i) Emma Goldman’ın, “Artık hayal kuramadığımızda ölürüz.”ii) Halil Cibran’ın, “Şafağa ancak gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.”iii) Protagoras’ın, “İnsan her şeyin ölçüsüdür.”iv) Epiktetos’un, “Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir.”v) Walter Benjamin’in, “Yaşamak izler bırakmaktır.”vi) Jean Paul Sartre’ın, “İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir.”vii) Roald Dahl’ın, “Ilıklık bir işe yaramaz. Sıcak olman da yetmez. Akkor kesilmeli, tutkuyla sarılmalısın.”viii) Friedrich Nietzsche’nin, “Kendi savaşınızı açmalısınız, kendi düşüncelerinizin uğruna. Düşünceleriniz yenilse bile, dürüstlüğünüz zafer çığlıkları atmalıdır bunun için,” uyarıları ile…ix) Edip Cansever’in, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka.”x) Turgut Uyar’ın, “Belki yağmura da gerek kalmazdı/ insanlar bu kadar kirli olmasaydı.”xi) Orhan Veli Kanık’ın, “Kelle fiyatına hürriyet,/ Esirlik bedava;/ Bedava yaşıyoruz, bedava,” saptamalarındaki üzere…

* * * * *

İyi ki var Onlar… 24 Ekim 2012 11:40:44, Ankara.  NO T L A R[*] Sanatta İşlenebilecek Suç Yoktur, derleyen: Yeni Kapı Tiyatrosu, Ceylan Yay., 2012… içinde.[1] Cemal Süreya.[2] Zeynep Mengi, “Her İş Adamı İçindeki Sanatçıyı Keşfetmeli”, Hürriyet IK, 7 Ekim 2012, s.2.[3] Aslı Barış, “Televizyonda Ciddi Boyutta Bir Irkçılık Var”, Radikal, 22 Ekim 2012, s.16.