Home , H. Gürer , Karl Marks Yanıldı, Avrupa da değil, Dünyada 'Bir Hayalet Kol Geziyor'

Karl Marks Yanıldı, Avrupa da değil, Dünyada 'Bir Hayalet Kol Geziyor'

 

kose_yazisi“Eğer insanlığın çoğunluğu için etkili
olabileceğimiz yeri seçmişsek,
hiçbir yük bizi kamburlaştıramaz,
Çünkü artık o herkes adına ödenen bir bedeldir;
artık tadına vardığımız şey yoksul, kısıtlı,
bencilce bir sevinç değildir, mutluluğumuz milyonlara aittir,
eylemlerimiz sessiz sedasız ama sonsuza dek
etkisini sürecek ve küllerimizi soylu insanların
çakmak çakmak gözlerinden çıkan yaşlar ıslatacaktır…“[1]

Evet, Dünya proletaryasının bilge ustası, proletarya biliminin dehası, insanlık tarihinin gelişme yasasını keşfeden ve toplumsal gelişmenin maddi nedenlerini açıklayan Karl Marks, yanıldı! Komünizm hayaleti 161 yıldır yalnızca Avrupa’yı değil, tüm dünyayı kol geziyor!

Marx ve Friedrich Engels tarafından Komünistler Birliği’nin programı olarak kaleme alınan ve ilk baskısı Şubat 1848’de yapılan Komünist Partisi Manifestosu şu cümlelerle; “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor-Komünizm hayaleti. Eski Avrupa’nın bütün güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürek avında birleştiler: Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polisleri.“[2] Başlayan, ve “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!“ diye biten kitabı, Komünist Manifestoyu bu sözlerle hafızalara kazıdılar.

Bugün enternasyonal proletaryanın bilge ustası ve yol göstericisi Marks, doğumunun 191., ölümünün 126., Kapital’i yayınlamasının 142., Komünist Manifestoyu Engels ile birlikte kaleme alıp yazmasının ise 161. yıl dönümünde! Aradan geçen koca asırlara karşın burjuvazi Marks’ı toprağa gömer-gömer durur. Öyle ki, 126 yıl önce Marks’ı, kitlelere kolayca unutturmak, onun mezarının ziyaretlerini engellemek için, İngiltere burjuvazisinin ve ‚kutsal‘ kiliselerinin lanetlediği Londra’da bulunan „lanetlenmişlerin mezarlığı“ „aşağılık insan türleri“ şeklinde ifade edilen ve onlara ayrılan Highgate mezarlığına gömülür. Terk edilmiş bir yer haline gelmiş bu mezarlıkta adli suçlular, tecavüz, hırsızlık, cinayet gibi suçlar işlemiş kimselerin mezarları bulunduğu ifade edilmektedir. Bol yağış gören bitkilerin, mezarlığı deyim yerindeyse yutmuşçasına kaplamaları mezarlığı korkunç kılmış, bu terk edilmişlik, yabanilik mezarlığa gerçekten gotik, karanlık ve ürkütücü bir hava vermiştir. Marksın buraya gömülmesinde ki kasıt da, bu ürkütücü mezarlığın yanından dahi geçmek istemeyen kimselerin bu vesileyle mezarı ziyarete de gelmemesi ve bu şekilde Karl Marks’ın insanlık tarafından unutulmasıdır.

Burjuvazinin bu hesapları tuttu mu dersiniz? Kuşkusuz ki hayır! Highgate mezarlığının tüm gotik, ürkütücü, karanlık ve korkunçluğuna karşın Karl Marks unutulmamış, milyonlar tarafından ziyaretlere uğramıştır. Deniz dalgalarının bu adayı her dövmesi, beraberinde Marks’ı ziyaret eden yığınları da adaya dalganın kanatlar üzerinde taşımıştır. Highgate mezarlığının o denli gotik, ürkütücü, karanlık ve korkunçluğuna karşın, insanlar bu karanlık mezarlığın içinde Karl Marks‘ mozolesini bularak karanfillerini bırakmayı, antlarını içmeyi, sözlerini vermeyi ihmal etmiyorlar. Bunu gören burjuvazi mezarlığın girişini ve mezarlıkta resim çekmeyi de ücretli hale getirir. Keza İngiliz burjuvazisi bununla yetinmez, „Marks’ın Prodhon, Lasselle, Bakunin gibi dost-karşıtlarına karşı zehir zemberek öldürücü polemiklerini yazdığı Londra’nın Clerkenwell semtinde ki kütüphanede, şimdi Engels ve Lenin’in portreleri asılı, ortasında Karl Marks… Kütüphanenin yöneticisi Tish Collins, „Yıllardır ıssızdı burası, artık bitti sandık. Ama insanlar talep etmeye başladılar ve biz, hiç planlamadığımız halde atölyelerden ısmarlamak zorunda kaldık“ diyor. Atölyelerden ne ısmarlamışlar dersiniz? Aynen; kalem üstünde Marks resmi, fincan üstünde Marks resmi, mektup açacağı üstünde Marks resmi ve alçıdan Marks büstleri. „Küçük büst 15 pfund’a, 20 santim olan büyüğünü ise 40 rfund’a satıyoruz, iyi para kazanıyoruz“ diyor Tish Collins. Bunda şaşılacak bir şey yok, Marks’a „iyi“ bir mezar yerini dahi çok gören İngiliz burjuvazisi, yıllardır mezar ziyaretçilerine giriş bileti kesiyor, resim çekmek isteyenlerden de ekstradan para alıyor.“[3] Burjuvazinin satmış olduğu Marks büstleri kapitalizmin mali ve ekonomik krizine derman olur mu dersiniz?

Marksın öğretileri ve yol göstericiliğiyle, dünyanın üçte ikisi onun kitaplarını okuyup, flamalarını taşıdı. Dağ başlarında, sokak ortalarında, zindanlarda farklı siperlerden siperlere yerlerini aldılar kapitalizme karşı. Coşkulu yengiler ve ağır yenilgiler alındı. Sosyal ve ulusal alt üst oluşlar sağlandı, tarihin tekerleği insanlığın gelişiminden yana döndürülerek ilerletildi. Devrimlerden geri dönüşler yaşandı, yenilgiler alındı. Her fırsatı değerlendirmeye çalışan burjuvazi, her yenilgide Karl Marks’ı ve öğretisini onunla birlikte bir kez daha mezara gömmeye çalışıyordu. Kitapları yasaklatıldı, büstleri kırıldı, mezarına el bombalarıyla suikastlar düzenlendi. Resimleri imha edildi, ismi lanetlendi… Burjuvazinin has kalemşorlarından ve ‚düşünür’lerinden olan Johan Gottlieb Fichte gibi şahsiyetlerin kilerde unutulan tozlu büstleri cilalanıp parlatılarak, sosyal akademilerde Marks’tan boşalan yeri doldurmak için tekrardan piyasaya sürüldü. Ve Marks’ın bir tek Humboldt üniversitesinin girişine yazılı sözü kaldı, „Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.“ diye. Tüm bunlara karşın, bir türlü dünyanın dört bir kıtasında o ve düşünceleri unutturulamadı. Çok geçmeden dünyanın her yerinde olduğu gibi, Humboldt üniversitesinde Karl Marks yeniden hortladı.  Humboldt üniversitesinde kuzu-kuzu kendisini dinleyen öğrencilerine Marks’ın teorilerinin yanlışlığından bahseden Proj.Starbatty, şimdi ise yalnızca yakındığının haberini alıyoruz; „öğrencilerime söz geçiremiyorum“ diye. Çünkü bu bayın deyimiyle, „karşımda artık ‚chiliastler‘ oturuyor; yani tanrının yeryüzünde ki cennetine inanan öğrenciler, yani Karl Marks’ın öğretilerini yeniden keşfeden öğrenciler…

Engels tarafından 1877 Haziranı ortalarında, 1878’de Brunswick’te çıkan Volks-Kalender yıllığında yayımlanan yazıda Marks ve Komünist Parti Manifestosu’nun serüveni şu şekilde özetleniyor: “Brüksel’de bir Alman İşçi Derneği kurma fırsatını buldu ve böylece pratik ajitasyon yapmaya da başladı. Siyasal dostları ile birlikte, 1847’de, uzun yıllardan beri varlığını sürdüren gizli bir dernek olan Komünistler Birliği’ne (Liga) girdiği andan sonra, bu pratik ajitasyon onun için daha da önemli bir duruma. geldi. Marx girdikten sonra, bu kuruluş dipten doruğa değişti. O güne değin azçok gizli bir kuruluş olan dernek, yalnızca ancak başka türlü yapamayacağı zaman gizli bir kuruluş olarak kalan olağan bir komünist propaganda örgütü durumuna geldi; Alman Sosyal-Demokrat Partisinin ilk örgütü oldu bu dernek. Birlik (Liga) , Alman işçi derneklerinin bulunduğu her yerde var oldu; İngiltere, Belçika, Fransa ve İsviçre’deki hemen bütün işçi derneklerinde olduğu gibi, Almanya’daki birçok işçi derneğinde de, yöneticiler Birlik üyeleri idiler, ve bu birliğin doğmakta olan Alman işçi hareketine katkısı o zaman çok büyük oldu. Ama Birliğimiz, aynı zamanda tüm işçi hareketinin uluslararası niteliğini belirtmekte ve bu niteliği pratik içinde tanıtlamakta da birinci oldu; çünkü üyeleri arasında İngilizler, Belçikalılar, Macarlar, Polonyalılar, vb. bulunuyordu ve, özellikle Londra’da, uluslararası işçi toplantıları düzenledi.

Birliğin dönüşümü 1847’de toplanan, ve ikincisi parti ilkelerini Marx ve Engels’in yazmakla görevlendirildikleri bir bildirgede derleyip yayınlamayı kararlaştıran iki kongrede gerçekleşti. İlk kez olarak 1848’de, Şubat devriminden az önce yayınlanan ve o zamandan beri hemen tüm Avrupa dillerine çevrilmiş bulunan Komünist Parti Manifestosu işte böyle doğdu.“[4] diyerek noktalıyor satırlarını Engels.

Proletaryanın ölümsüz önderi Karl Marks, İşçi ve emekçilere, devrimci ve komünistlere emperyalist kapitalizmin mezarını kazmada yol gösteren ve ışık olmaya devam eden Kapital adlı eserini yazarken 49 yaşında, fakat ciddi sağlık sorunları olan ihtiyar birisiydi. İhtiyar Marks, kapitali yazarken gerek yaşın ilerlemesinden ve gerekse bir ömür boyu yaşadığı sıkıntılardan kaynaklı adeta baş belası olan sağlık sorunları onu hayli zorluyordu. Baş ve ciğer ağrılarından tutalımda romatizma sancılarının dayanılmaz ağrıları altında kapital’i yazarken “Söz veriyorum ki, bütün bu ağrıların bedelini burjuvazi çok çekecek!“ diye not düşüyordu. Söz verdiği gibi de oldu, yazmış olduğu 3 ciltlik hacimli eser Engels’in değimiyle; „Das Kapital’e Kara Avrupası’nda çoğu zaman „işçi sınıfının İncil“i denir.“[5] milyonlar tarafından benimsendi. Ve burjuvazi Karl Marks’ın lanetinden kurtulamadı.

Kendi yaşadığı yüzyılın büyük dehalarından, bilimsel komünizmin ve, uluslararası modern devrimci proletaryanın sınıf savaşımı teori ve pratiğinin kurucusu ve kuramcısı Marks, bilimsel çalışmalarıyla dünya Proletaryasının Rotası/yörüngesi konumunda olan ciddi eserler bırakmıştır geriye. Bu eserlerin toplamından süzülüp billurlaşmış ve kristalize olmuş Marksist bilim, yalnızca sınıf savaşımının taktik ve teorilerinden, pratik önermelerinden ibret bir doğma değil, yarını fethetme cüretine sahip, özgür ve sömürüsüz bir dünyanın yaratılmasında gönüllü ve kararlı herkes için bir eylem, bir isyan, bir başkaldırı kılavuzu niteliğindedir. Çünkü bu bilim, felsefe, tarih, sosyoloji, siyaset, iktisat gibi, çeşitli alanalrda belirli bir görüş ve metodu temsil eden, bilimsel bir akım, iddialı bir düşünce tarzı olduğu kadar, aynı zamanda bir ihtilal stratejisi ve taktiğidir de. Bundan da ötede, okumasını bilene, okuduklarını bulunduğu toplumsal nesnel koşullarla buluşturmasını ve uyarlama kabiliyetini gösterenlere ve insanlığa, geleceğin adeta falını söyleyen, bir kehanet sanatıdır.

Engels’in Marks’ın mezarı başında yaptığı konuşmanın son sözcükleri saplandı aklıma; „Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!“ Engels’in bu anlamlı son sözlerinin ardından geçen koca 126 yıla karşın Karl Marks ve bilimi hala yaşıyor ve hiç şüphesiz ki sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya kuruluncaya dekte yaşamaya devam edecek!.. Engels’in son olarak Marks’a veda ettiği bu anlamlı konuşmasına yer vermeden geçmek olmaz! Ölümsüzleşmesinin 126.yıl dönümünde ve 191.yaş gününde küçük bir anekdot şeklinde de olsa Engels’in Marks’ın arkasından Highgate Mezarlığı’nda söylediği son sözlerini yalnızca bu sayfaya değil, aklımıza, bilincimize ve yüreğimize not düşelim:

KARL MARX’IN MEZARI BAŞINDA YAPILAN KONUŞMA:

14 Mart günü, öğleden sonra üçe çeyrek kala, yaşayan düşünürlerin en büyüğü artık düşünmez oldu. Ancak iki dakika yalnız bıraktıktan sonra, odaya girince, onu koltuğunda rahat-rahat, ama sonsuzluğa dek, uyumuş bulduk.
Avrupa ve Amerika militan proletaryasının bu adamda yitirmiş bulunduğu şey, tarihsel bilimin bu adamda yitirmiş bulunduğu şey, ölçülemez. Bu devin ölümü ile bırakılan boşluk, kendini duyumsatmakta gecikmeyecek.
Nasıl ki Darwin organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marx da insan tarihinin gelişme yasasını, yani insanların, siyaset, bilim, sanat, din, vb. ile uğraşabilmelerinden önce, ilkin yemeleri, içmeleri, barınmaları ve giyinmeleri gerektiği; bunun sonucu, maddi ilksel yaşama araçlarının üretimi ve, böylece, bir halk ya da bir dönemin her iktisadi gelişme derecesinin, devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerin, sanatın ve hatta sözkonusu insanların dinsel fikirlerinin üzerinde gelişmiş bulundukları temeli oluşturdukları ve, buna göre, bütün bunların şimdiye değin yapıldığı gibi değil, ama tersine, bu temele dayanarak açıklamak gerektiği yolundaki, daha önce ideolojik bir saçmalıklar yığını altında üstü örtülmüş bulunan o temel olguyu buldu.
Ama hepsi bu değil. Marx günümüz kapitalist üretim tarzı ile onun sonucu olan burjuva toplumun özel hareket yasasını da buldu. Artı-değerin bulunması, sonunda, bu konuyu aydınlattı; oysa, burjuva iktisatçıların olduğu kadar sosyalist eleştiricilerin de daha önceki bütün araştırmaları, karanlıklar içinde yitip gitmişlerdi.
Bu türlü iki bulgu koca bir yaşam için yeterdi. Kendisine böyle bir tek buluş yapma nasip olana ne mutlu! Ama Marx araştırmada bulunduğu her alanda (bu alanların sayısı çoktur ve bir teki bile yüzeysel irdelemelerin konusu olmamıştır), hatta matematik alanında bile, özgün buluşlar yaptı.
Bilim adamı olarak, buydu. Ama onun etkinliğinde asıl önemli olan, hiç de bu değildi. Marx için bilim, tarihi etkinliğe geçiren bir güç, devrimci bir güçtü. Pratik uygulamasının düşünülmesi belki de olanaksız olan herhangi bir teorik bilimdeki bir bulgudan duyabileceği sevinç ne denli katıksız olursa olsun, sanayi için, ya da genel olarak tarihsel gelişme için doğrudan doğruya devrimci bir önem taşıyan bir bulgu sözkonusu olduğu zaman duyduğu sevinç bambaşkaydı. Böylece Marx, elektrik alanındaki bulguların gelişmesini ve, daha şu son günlerde, Marcel Deprez’in çalışmalarını çok dikkatli bir biçimde izliyordu.
Çünkü Marx, her şeyden önce bir devrimciydi. Kapitalist toplum ile onun yaratmış bulunduğu devlet kurumlarının yıkılmasına şu ya da bu biçimde katkıda bulunmak, kendi öz durumunun ve gereksinmelerinin bilincini, kendi kurtuluş koşullarının bilincini kendisine ilk onun vermiş bulunduğu modern proletaryanın kurtuluşuna yardımda bulunmak, onun gerçek yönelimi işte buydu. Savaşım onun en sevdiği alandı. Ender görülür bir tutku, bir direngenlik ve bir başarı ile savaştı o. 1842’de birinci Rheinische Zeitung’a, 1844’te Paris’teki Worwärts’a, 1847’de Brüksel’deki Deutsche-Brüsseler-Zeitung’a, 1848-1849’da Neue Rheinische Zeitung’a 1852’den 1861’e değin New York Tribune’e katkı, ayrıca, bir sürü kavga broşürünün yayınlanması, tüm yapıtının doruğu olan büyük Uluslararası Emekçiler Derneğinin kuruluşuna değin Paris, Brüksel ve Londra’da çalışma, işte, eğer başka hiçbir şey yapmasaydı bile, yapıcısının gurur duyabileceği sonuçlar.
Marx, işte bu yüzden zamanının en sevilmeyen ve en çok kara çalınan adamı oldu. Mutlakiyetçi olduğu kadar cumhuriyetçi hükümetler de kovdular onu; tutucu burjuvalar ile aşırı demokratlar onu kara çalma ve kargışlara boğmakta birbirleri ile yarışıyorlardı. O bütün bunları, hiç aldırmaksızın, örümcek ağları gibi yolunun dışına atıyor ve ancak çok zorunlu durumlarda yanıtlıyordu. Sibirya madenlerinden Kaliforniya’ya değin, Avrupa ve Amerika’nın her yanına dağılmış, tüm dünyanın milyonlarca devrimci militanı tarafından ululanmış, sevilmiş ve aklanmış olarak öldü o. Ve ben çekinmeden söyleyebilirim ki, onun birçok karşı-düşüncede olan hasmı olabilirdi, ama kişisel düşmanı pek o kadar yoktu.
Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!

Friedrich Engels
Karl Marx’ın
Mezarı Başında Yapılan Konuşma
Highgate Mezarlığı, Londra
17 Mart 1883“[6]

İngilizce olarak yapılan bu konuşma, beş gün sonra Almanca olarak, 22 mart 1883 günlü social-demokrat’ın 13. sayısında yayınlanmıştır. Marks’ın cenaze törenin Engels ve Liebknecht dışında Charles Longuet ve Paul Lafargue de katılmış, Liebknecht Almanca, Longuet Fransızca birer konuşma yapmış, Fransa ve İspanya’daki işçi partilerinden gelen iki telgrafın okunması ve Engels’in yukarıda aktardığımız İngilizce konuşmasıyla da toplam 11 kişi bulunan cenaze töreni tamamlanmıştır. Highgate Mezarlığı, Londra Mezartaşı Büyük Britanya Komünist Partisi tarafından, özgün haline de saygı gösterilerek alçak gönüllü bir mimariyle, 1954 yılında bir anıt haline getirilmiştir. 1970′de el yapımı bir bombayla bu anıtı yok etmek amacıyla yapılan bir girişim başarısız olmuştur. Öyle ki, Marks, mezarına tahammül edilemeyecek düzeyde acı çektirmektedir burjuvaziye!

 Son söz yerine; dünyanın sosyal çehresini temelden değiştiren altüst oluşların/devrimlerin ve Marksist teorinin hemen her alanda geliştirilmesinin sembolüdür Karl Marks. Onun düşlerinin ve tezlerinin yalın formülü olan Rosa Luxemburg’un ifadeleriyle; „Tek bir halk olacak yalnızca: her ırk ve dilden emekçiler. Tek bir yasa olacak: tüm insanların eşitliği. Tek bir amaç olacak yalnız: herkes için zenginlik ve ilerleme!“[7] Marks, insanlığın toplumsal yaşamı ve doğayı tanımadaki bütün kazanımlarını,geçmiş tarihin doğru ve ileri olan her şeyi özümlemiştir. 191.doğum günü olan Marks bugünde fikirleriyle yaşıyor ve savaşıyor! 


[1] Karl Marx (1835)

[2] Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Partisi Manifestosu ve Komünizmin Temel İlkeleri / İnter yayınları. Sf: 37.

[3] Uzun Yürüyüş, Eylül 2005

[4] Engels tarafından 1877 Haziranı ortalarında yazılmıştır. 1878’de Brunswick’te çıkan Volks-Kalender yıllığında yayımlanmıştır.

[5] F.Engels. 5 Kasım 1886. Kapital I.Cilt’de İngilizce’ye Önsöz bölümünden.

[6] Friedrich Engels. Highgate Mezarlığı, Londra 17 Mart 1883. İngilizce yapılan konuşma. Marks-Engels: Seçme Yapıtlar, Cilt: 3, Sol Yayınları, 1979

[7] Rosa Luxemburg, Spartakistler Ne İstiyor?, Belge Yay., Birinci Baskı, s.117

H.GÜRER
5 Mayıs 2009 /Cenevre