Anasayfa , Köşe Yazıları , İtalya ve İspanya mali kriz sarmalında…

İtalya ve İspanya mali kriz sarmalında…

VOLKAN YARAŞIR | 19 – 07 – 2011 |

Artık tek bir zayıf halka yok!

AB bölgesinde devletlerin mali/borç krizi hızla yayılıyor. Kriz senkronize bir şekilde giderek daha yıkıcı ve sarsıcı olmaya başladı. Önce Yunanistan’ı saran ve iflasına yol açan kriz sarmalı bir müddet sonra etkisini Portekiz ve İrlanda’da gösterdi. Portekiz ve İrlanda toksik bankacılık merkezi olarak hızla çöküş ve iflasın eşiğine geldi.

AB, AB Merkez Bankası ve IMF, krizin kontrollü bir seyir izlemesi için adımlar attı. Emperyal müdahalelerini bu seyre uygun gerçekleştirmek istedi. Ne var ki “kontrol” giderek yitirildi. İtalya ve İspanya’daki gelişmeler bunun somut göstergeleri oldu. İtalya ve İspanya mali kriz içine girdi. İtalya Avrupa’nın üçüncü, İspanya ise beşinci büyük ekonomik gücü. Bir anlamda AB’nin iki kilit ve önemli ülkesi.

Finans kapitalin bugün ulaştığı entegrasyon ve hareket serbestliği küresel düzeyde lokalizasyonları hızla inceltiyor, bu da krizin bir yandan etki ve yayılma gücünü arttırıyor, diğer yandan yıkıcı sonuçlarını küreselleştiriyor.

Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’da yaşanan devletlerin mali krizi, bir ölçüde AB bölgesinde sınırlı kalan sorunlara yol açmıştı. İtalya ve İspanya’nın ardından Belçika’nın da bu sarmala dahil olması, yalnızca AB bölgesinde değil, küresel düzeyde tahmin edilenden çok daha büyük sarsıntılara ve çöküşlere yol açabilir. Farklı senkronları tetikleyebilir.

Devletlerin mali krizi kapitalizmin yapısal krizinin yeni bir evresiydi. İtalya ve İspanya’nın içine girdiği süreç, ardından Obama’nın borç çevrimini sağlamak için borçlanma limitini yükseltmek istemesi, kredi kuruluşlarının ABD’nin kredi notunu düşürmesi dünya çapında devletlerin mali krizinin derinleştiğini gösteriyor. Krizin senkron gücünün arttığını işaretliyor. İtalya, İspanya ve ABD’deki mali krizler ve bu krizlerin derinleşmesi “büyük depresyonun” öncü sarsıntıları olarak değerlendirilebilir. Örneğin, ABD’de Obama iktidarını zorlayan mali kriz ve siyasi anlamdaki aktüel gelişmeler, ABD’nin devlet tahvillerinin hızla değer kaybetmesine yol açtı. Bu durum, ABD tahvillerine yatırım yapan, başta Çin’i (1.1 trilyon dolar) ve Japonya’yı (882 milyar dolar) etkiledi. Bu noktada sarsıntının derinleşmesi, küresel finansal çöküşleri tetikleyebilir.

İtalya’nın 1.9 trilyon euroluk kamu borcu var. İtalya borçlarını çeviremez ve ödeyemez bir noktaya geldi. İtalya’nın devlet tahvilleri, yani toksit kağıtları, 1.6 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam, Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya’nın devlet tahvillerinin toplamından daha fazla bir rakamı ifade ediyor. Bu durum her an İtalya’da banka sisteminin çöküşüne neden olabilir. Bu tahvilleri taşıyan diğer ülke bankalarının da büyük sorunlar yaşamasına yol açabilir. İtalya’nın devlet ve özel şirket tahvillerini elinde en çok bulunduran bankaların başında Fransız bankaları geliyor. 400 trilyon dolara yakın tahvil bulunduran bu bankalar büyük risklerle karşı karşıya. Devletlerin mali krizinin bu özelilkleri, krizin bulaşma, yayılma, sarsma potansiyellerini yoğunlaştırıyor.

AB borç krizinin “kontrolü” için 440 milyar euroluk bütçeye sahip Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması’nı kurmuştu. Ama sadece İtalya’nın yaşayacağı çöküş, mekanizmanın iflası anlamına geliyor. Mekanizma bundan dolayı yetki ve esneklik kabiliyetini arttırmak ve finansal potansiyelini yükseltmek için acil tedbirler almaya başladı.

Krizin iki yönü

Kriz sürecinin bir yönü AB’nin emperyal çekirdeği olan Fransa ve özellikle Almanya’nın AB’yi yeniden yapılandırma hedefidir. Almanya bu amaçla, birinci periferiyi saran mali krizleri bir sıçrama noktası olarak değerlendiriyor. Krizin yarattığı yıkımın üzerinden birinci periferide ekonomik ve siyasi nüfuz alanını yayıyor ve birinci periferiyi yeniden sömürgeleştiriyor.

Bugün açısından finans kapital Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın iflaslarına hazırlanmış durumda. Bu ülkelerde Fransız ve Alman bankaları risklerini hızla azaltan önlemler almaya başladı. Yine bu ülkelere yeni sömürgecilik politikaları dayatıldı. Örneğin Yunanistan’ın “seçici iflas” talebi özünde borçların yeniden yapılandırılması, yeni sömürgeleştirme politikalarının daha derinden ve doğrudan hayata geçirilmesi anlamı taşıyor. Benzer iflasları İrlanda ve Portekiz de yaşayabilir. Hatta bu dalganın İspanya ve İtalya’yı sarması da mümkündür. Finans kapital sermayenin yoğunlaşma ve merkezileşme yasalarına uygun olarak hareket ediyor. Mali krizin yarattığı yıkımlar üzerinden hegemonyasını yeniden tahsis ediyor. Bu süreç bir yanıyla da AB’nin daha homojenleşmesinin ifadesi olarak işliyor. AB, özellikle Almanya’nın güdümünde emperyal özneler arası rekabete/savaşlara hazır hale geliyor.

Bu sürecin bir başka yönü ise Avrupa işçi sınıfına yönelik yeni karşıdevrim stratejisidir. İtalya’da Berlusconi hükümetinin aldığı 40 milyar euroluk tasarruf tedbirleri bunun son halkasıdır. Yeni sosyal yıkım programları anlamına gelen bu gelişmeler Avrupa işçi sınıfına yönelik sistematik saldırıları içermektedir. Yunanistan’daki iflas süreci, İrlanda ve Portekiz’deki benzer gelişmeler, İtalya ve İspanya’daki mali krizler Avrupa’da sınıflar mücadelesini giderek şiddetlendirecek ve sınıfsal antagonizmayı keskinleştirecek gelişmelerdir.

Avrupa işçi sınıfı 2008 sonrasında muazzam pratikler gerçekleştirdi. Fransa’da senkronize genel grevler, Yunanistan’da genel grev dalgaları, İngiltere’de koordineli grevler, büyük kitle gösterileri ve meydan işgalleri gerçekleşti. Şimdi Avrupa’da sınıf mücadelesi yeni bir momente giriyor. Devletlerin mali krizinin derinleşmesiyle birlikte Avrupa işçi sınıfının dalgasal eylemlerinin zeminleri doğuyor. İtalya’dan İspanya’ya, Portekiz’den Yunanistan’a, İrlanda’dan İngiltere’ye kadar artık her coğrafya büyük sınıfsal gerilimlerin ve patlamaların coğrafyasına döndü.

Artık tek zayıf halka yok

Avrupa işçi sınıfı yarattığı yeni pratiklerle beslenerek kavgaya hazırlanıyor. Yunanistan işçi sınıfı Avrupa işçi sınıfının öncülüğünü yaparak genel grev dalgaları yarattı. Aynı zamanda sistemin en önemli simgesel odaklarından biri olan parlamentoyu kuşattı. Sokakların iktidarını eline geçirdi. Bu süreç, sınıfın siyasal öncü ihtiyacını bütün yakıcılığıyla hissettirdi. Yunanistan işçi sınıfının, Avrupa işçi sınıfının yeni pratiklerine ve desteğine ihtiyacı var. Aynı şekilde, Avrupa işçi sınıfı da Yunanistan işçi sınıfının yeni pratikleriyle beslenecek. Artık AB’nin tek bir zayıf halkası yok. Yunanistan’ın yanında Portekiz, İrlanda hatta İspanya ve İtalya AB’nin yeni zayıf halkalarıdır. Artık herhangi bir halkanın kırılması kıta düzeyinde olağanüstü gelişmelerin önünü açabilir. Bunun için üç temel şey gerekiyor: Sınıfın enerjisini yoğunlaştırıp kristalize edecek bir siyasal öncünün yaratılması, işçi hareketinin enternasyonal birliğinin sağlanması ve komünist hareketin enternasyonal birliğinin inşaası… İçine girilen moment ve sınıf hareketinin bugüne kadar yarattığı birikim bu sorunları aşabilecek potansiyelleri de içinde barındırıyor. Unutulmasın, zayıf halkaların artmasıyla birlikte sınıf hareketinin yükseliş olanakları da artmıştır.