Anasayfa , Ece Temelkuran , İşte belge, işte tavır! Kız çocuğumuz yalnız değildir…

İşte belge, işte tavır! Kız çocuğumuz yalnız değildir…

ECE TEMELKURAN | 12 – 12 – 2010 | Dün bu köşede okuduğunuz röportaj için yaptığımız konuşma bitmişti. 19 yaşındaki, kaşık kadar kız, gözünün feri sönmüş, hem nasıl sönmüş olarak, hâlâ sancılanan karnını tutuyordu. Ayağa pek kalkamıyordu. Sormaya utanarak sordum, utandığımı da söyledim. Ama bu memlekette kimilerinin ne çiğ olabileceğini bildiğim için… Neyse sordum işte:
“Yarın senin için, ‘Hamile kızın eylemde ne işi var?’ diye soranlar olacaktır. Cevap vermek ister misin şimdiden?”
Polis tekmeleriyle bebeğini daha 19 yaşında düşüren kız çocuğu şöyle dedi:
“Hamile insan hakkını arayamaz mı? Hamile olunca eve kapanmak mı gerekir? Hamile olunca ben düşüncelerimden vazgeçmeliyim, öyle mi?”
Cevabı buydu. Bunu dünkü röportaja yazmadım. Çünkü bu soruyu sormuş olduğumu yazmaya bile utandım. Fakat dün gazetelere bakınca görüyorum ki kelli felli köşe yazarı sanılan kimileri, utanmadan sıkılmadan, koca sütunlarını bu alçakça soruya ayırmışlar: Hamile kızın orada ne işi varmış? Gitmeseymiş, falanmış filanmış.
Siz bir kız çocuğunu döve döve karnındaki bebeğini düşürten polisi değil de o kız çocuğunu haksız çıkarmaya karar vermişseniz… Düşünüyorum da sizi nasıl utandırabilirim? Utandıramam. Sizin artık kalbiniz, aklınız, vicdanınız mühürlü.

POLİSİN ‘İNTİKAMI’
Gelelim ikinci meseleye. Polis teşkilatı, küçücük kıza karşı bir operasyon başlattı. Kız çocuğunun yüzünün göründüğü fotoğrafları basına dağıtıp “Bize karşı zor kullandı” diyorlar. El insaf! 1.50 metre boyunda, hamile ve yaklaşık 45 kilo bir kız çocuğundan söz ediyoruz. Bakmaya kıyamayacağınız bir çocuk! Bunu geçiyorum ve haber kısmına geliyorum. Polis, “Bebek bizim yüzümüzden düşmedi” diyor, “Düşük darba bağlı değil” iddiasındalar. Hemen söyleyeyim. Kız çocuğu, dövüldüğü gün, saat 14.00 civarında Taksim İlkyardım Hastanesi’ne giriş yaptı. Saat 14.16′da ilk B-HCG tahlili yapıldı. Hamilelik hormonudur. 14.16′daki B-HCG düzeyi 18.870 idi. Kanaması sürüyordu. Aynı test 18.50′de yapıldı, B-HCG düzeyi 16.212′ye düşmüştü. Kız çocuğu hastanede kaldı ve sabah 05.34′te test tekrarlandı. B-HCG düzeyi 10.974 idi. Bu, bebeğin karnında öldüğünü gösteriyordu. Bebek alındı. Kısacası, kız çocuğumuz bebeğini darptan sonra düşürdü. Meraklısına belgesi bu sayfadadır!
Bu raporun altında Taksim İlkyardım Hastanesi Uzman Dr. N.Özden Serin‘in imzası var. Ayrıca dün kız çocuğumuz, Türkiye İnsan Hakları Vakfı doktoru Yeşim İşleyen‘e muayene oldu ve darba bağlı düşük olduğu orada da tespit edildi. Rapor bugün açıklanacak. Dün, aynı zamanda
savcılığa şikâyet yapılırken yandaki tahlil sonuçları sunuldu.

HAMİLE KIZIN ORADA NE İŞİ VAR?
Gelelim şimdi baştaki soruya: “Hamile kızın eylemde ne işi var?!”
Bunu, yukarıdaki köşe yazarları gibi polisi haklı çıkarmak için değil, ama içi acıdığı için soran insanlar da var, biliyorum. Sözüm onlaradır: İnsanız, şaşarız. İnsan psikolojisinin tuhaf, yanlış bir oyunudur: Çaresiz, berbat olaylarda kurbanla özdeşim kurmak istemeyiz. Çünkü bu, çekilmez, acılı bir durumdur. Bir biçimde kurbanın bunu hak etmiş olduğunu düşünerek rahatlamak ister insanın kafası. O yüzden şöyle deriz:
Kürt çocuklar da taş atmasaydı!
TAYAD’lılar da direnmeseydi!
Dövülenler de sosyalist olmasaydı!
Yahudiler de öyle yapmasalardı!
Yoksullar da çok çocuk yapmasaydı!
Onlar da 1 Mayıs’a gitmeseydi!
Hamile kızlar da sokağa çıkmasaydı!
Vesaire vesaire… Çünkü kurbanın çaresizliğini paylaşmak istemez insan, insan beyni çaresizlik durumundan kaçar. Ama insan aklının bu “ergenlik hastalığı” zamanla geçmelidir. Yetişkin olunca bugünün meselesinin şu olduğunu biliriz: Polis kız çocuğunu niye dövdü?
Kız çocuğu, “Hamileyim! Vurmayın!” demesine rağmen niye karnına karnına vurdu? Bizim meselemiz bugün budur. Başka bir şey değildir. Bizim meselemiz bugün, bir kız çocuğunun yalnız bırakılmamasıdır. Koca bir Emniyet Teşkilatı ona karşı bir savaş açmışken ona kendini yalnız hissettirmemektir.

Fotoğrafların hikâyesi
EMNİYET, kız çocuğunun fotoğraflarını basına dağıttı. Bugün eğer bazı vicdandan, akıldan ve ahlaktan nasibini almamış basın yayın organları bu fotoğrafı yayınlamaya kalkarsa diye önceden yazayım:
Kız çocuğu bu fotoğraflarda sanki elinde sopa varmış da polislere saldırmış gibi görünüyor. Minnacık kız elinde 50 santimlik bayrak sopasıyla robocoplara saldırsa ne olur zaten de, yine de hikâyeyi yazayım. Önceki günkü röportajda kız çocuğu anlatmıştı:
“Benim elimde bayrak vardı. Polis, bayrağı elimden almaya çalıştı. Fakat bayrakla sopa ayrılınca polis sendeledi. Sendeleyince de sinirlendi ve bana o zaman saldırmaya başladılar.”

———–

Düşük yapan kız çocuğuna devam / Emniyet: Biz mağduruz!

Düşük yapan kız çocuğu röportajından sonra beni arayan Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Altınok, “Biz mağduruz” diyor. Olayla ilgili “manidar” bulduğu şeyler var. Örneğin, kız çocuğunun eylemden birkaç saat sonra hastaneye gitmesi. Ama röportajdan biliyoruz ki kız çocuğu, biber gazından ve sancıdan baygınlık geçiriyor. Hiç paraları olmadığı için bir arkadaşının Taksim’den gelmesini bekliyor ve trafik zaman alıyor.
Emniyet Müdür Yardımcısı Altınok‘un anlattıklarına göre, kız çocuğu hamile olduğunu bilmiyor, ona doktorlar söylüyor. Doktorun bunu kıza söylediğine kanıt olarak da Altınok, polisin tutanaklarını gösteriyor. Bu, şu yüzden önemli: Eğer öyle ise kız çocuğu polise eylem sırasında, “Hamileyim, vurmayın!” demiş olamaz. Oysa hastane doktorları, kız geldiğinde hamileliğini hemen söylediğini ve rapora geçtiğini Habertürk’e ifade ettiler.
Altınok‘un sözünü ettiği hastanedeki polis tutanağı meselesine gelince… Anlattığı gibi bu olaydan 30 saat haberleri olmuyor. Kız çocuğu, röportajın yayınlanmamış kısmında şunu anlatmıştı:
“Bir polis memuru muayene boyunca yanımdaydı. Nüfus cüzdanımı alıp beni gözaltına almak istedi ama arkadaşlarım izin vermedi. Polis memuru muayene boyunca yanımdaydı.”
Altınok‘un anlatımıyla bu durum çelişiyor. Çünkü o gün olayı takip eden Habertürk istihbarat ekibi şunu soruyor:
“Polisin biz sorunca haberleri oldu. Bu tutanak ne zaman tutuldu?”
Darp izi olmadığına dair doktor raporu konusuna gelince, daha sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfı Kadın Doğum Sorumlu Doktoru Yeşim İşleyen‘in bulgularına göre bebek darp sonucu düşmüş.
Emniyet’in görüntülerini de izledik. Görüntüler Emniyet’i değil, kızın anlatımını onaylıyor.
Şimdilik durum budur.

GÖRÜŞME KAYDI
ALTINOK– Ece Hanım o konuda yayın yasağı da konuldu biliyorsunuz. O konuyla ilgili açıklanmamış bilgileri izah etmek istiyorum.
E.T. – Yayın yasağı var diyorsunuz ama arkadaşlarınız fotoğrafları ve görüntüleri dağıttılar.
– Nasıl?
– Emniyet, kızın görüntülerini dağıttı bugün.
– Ama akşamüzeri de kız televizyona çıktı.
– Yayın yasağından söz ediyorsunuz da teşkilat da böyle bir servis yaptı, onu demek istiyorum.
– Sonuçta TV’de yayınlanmaması lazım. Kız “Beni darp ettiler” diyor. Biz de “Darp etmedik. Görüntüler var” diyoruz. Biz suçlanıyoruz burada. Mağdur durumdayız. Nasıl ispat edeceğiz? Tabii ki görüntülerle. “Beni darp ettiler” desin, biz çekilelim kenara. Onu mu istiyorsunuz?
– Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
– Yapmak istediğimiz bir şey yok. Ben sadece sizin o röportajınızdaki bilgilerin doğru olmadığını, tutanaklar, raporlar, görüntülerle ispatlamak istiyorum.
– Peki o görüntülere dayanarak mı söylüyorsunuz yoksa başka bir şeyler daha mı var?
– Doktor raporu var, doktorla görüşen arkadaşlarımızın tuttuğu tutanak var.
– Hangi rapor acaba?
– Hemen söyleyeyim. Kıza, saat 19.00′da verilen raporda “Gebelik ve darp ifadesi olan, karın ağrısı ifadesi olan -kızın ifadesi bu- kızın yapılan muayenesinde darp izine rastlanmadığı”… O bayanın gebe olduğunu doktor söylüyor yani.
– Darp izine rastlanmadığına dair rapordan bahsediyorsunuz değil mi?
– Tabii ki.
– Taksim İlkyardım’da alınan rapor.
– Gayet tabii. Genel adli muayene raporu. Ece Hanım, bu rapora ne zaman ulaşıyoruz? Olay cumartesi günü saat 10.30-11.00 civarında oluyor. Olaydan sonra 14.15′te hastaneye bu bayan gidiyor. Kendisine hamile olduğunu söylediğini doktor bize ifade ediyor. Bu da bizim tutanağımızda var. Bu bilgiyi aldıktan sonra bayan hastaneden ayrılıyor. Ne emniyete gidiyor, ne hastane polisine gidiyor, ne de savcılığa gidiyor. Olayın üzerinden 72 saat geçtikten sonra adliyeye geliyor. Kendisi gelmiyor da avukatı geliyor.
– Kabul edersiniz ki, düşük yapmış bir kız, ben gördüm, kıpırdayamıyordu yerinden. Sizin tutanaklarınızda mı var doktorun kendisine hamile olduğunu söylediği?
– Tabii ki.
– Yani hastanede polisler vardı. Doğru mu?
– Her hastanenin girişinde acilde bir memurumuz vardır.
– Acildeki memur mu?
– Şimdi bakın. Biz bu olayı ne zaman öğreniyoruz. Olay cumartesi günü oluyor. Saat 19.00′da bu rapor veriliyor. Kız ortalıkta yok. Pazar günü geçiyor. Pazartesi günü saat 14.00 civarında yani 48 sonra bir arkadaşım beni haberdar ediyor. Açtık, baktık, kim var orada? Sonra dedik ki, “Bu nereye gitmiş olabilir?” Hastaneye ekip gönderdik. Hastanede görüntüler var. O görüntüleri inceledikten sonra bizim gözaltı yaptığımız Kabataş’taki görüntülerden böyle bir ismi bulamadık. Sonra kızın oturduğu yerdeki ayakkabının kırmızılığından çıkarak 30 saat sonra ulaşabildik.
– Sizin tutanaklardaki “Kıza hamile olduğunu ben söyledim” diyen doktorun ismi nedir acaba?
– İsmine bir bakayım. Aslında doktor önemli değil. Sonuçta bu bayanın tahlillerden sonra hamile olduğu anlaşılıyor. Kimin dediği önemli değil. Doktorun söylemesi önemli değil. Tabii ki sonuçta kürtaj olacaksa birisi mutlaka söyleyecek buna. Önemli olan bu bayanın, “Ben darbe yedim, bundan dolayı düşük yaptım, hamileyim, yerdeyim, vurmayın dedim” demesi. Benim elimdeki görüntüde polisle yan yana gelme olayı yok bu kızın.