Home , Köşe Yazıları , İngiltere’nin kopuşu ve Avro Bölgesi’nde merkezileşme eğilimi – Dr. Mustafa Peköz

İngiltere’nin kopuşu ve Avro Bölgesi’nde merkezileşme eğilimi – Dr. Mustafa Peköz

İngiltere’nin birlikten ayrılma kararı vermiş olması, AB-Avro Bölgesi’nde merkezileşme eğilimlerini güçlendirecektir. Londra’da ise sorunlar beklenilenden daha fazla derinleşecektir

brexit_puzzle_dagilma

İngiltere’nin AB’den ayrılmasının sadece AB içinde değil aynı zamanda uluslararası ilişkilerde de bir krize yol açtığı söylenebilir.  Ortaya çıkan tablonun AB’nin uluslararası stratejisi ve etki gücü bakımından ortaya çıkaracağı sorunlara paralel olarak özellikle İngiltere’nin ekonomik, politik ve uluslararası gücü bakımından çok daha karmaşık sorunlara yol açacağı kesindir.

İngiltere, AB içerisinde her zaman bir ‘prens’ gibi davrandı ve kendisini hemen her dönem AB merkezinde soyutladı. Bu yaklaşımın arka planında kendisini geçmişte dünyayı yöneten “Büyük Britanya İmparatorluğu” olarak görmesi vardı. Bugün dünyanın önemli küresel güçleri olan ABD, Kanada ve Avustralya gibi devletlerin İngiliz İmparatorluğu’nun tarihsel kökenlerinden gelmiş olmaları İngilizlerin kendilerini hemen her dönem ayrıcalıklı kılmasını sağlayan bakış açıları oluşturuyordu. Bu nedenle İngiltere, AB’nin ekonomik, politik ve uluslararası ilişkileriyle uyumlu/bütünlüklü bir strateji izlemek yerine ayırt edici kimliğini hep hissettiren bir politik çizgide ısrar etti. Dünya küresel ekonomik sistem üzerinde belirli bir ayrıcalığı olan Londra’nın bankacılık ve borsa sistemini AB’nin ekonomik yapılanmasından ayrı tutmaya özel bir önem verdi. Bankacılık sistemini AB’nin merkez bankasına uyumlu hale getirmekten özenle kaçındı. AB borsa merkezinin Frankfurt’a taşınmasına karşı çıktı ve Londra’nın bu konudaki özel ayrıcalığında ısrar etti. Avro para sistemine özellikle dahil olmadı. Aynı şekilde vize uygulamasında kendisini Avro Bölgesi dışında tutmaya özen gösterdi. Böylelikle İngiltere hiçbir dönem kendisini AB’nin bir parçası olarak görmedi ve AB sınırları içerisinde kalarak her koşulda ayrıcalıklı bir güç olduğunu hissettirdi. İngiltere’nin AB’den ayrılmasına yönelik yapılan referandum önümüzdeki dönemde İngiltere’nin ekonomik politik ve uluslararası ilişkilerini çok daha ciddi oranda etkileyecektir. Mutlak bağlayıcılığı olmayan referandumun uygulamaya konulması önümüzdeki süreçte özellikle İngiltere bakımından çok daha ciddi sorunlara yol açacaktır. AB’nin Brüksel yöneticilerinin açıklamaları, önümüzdeki birkaç aydan sonra ortaya çıkacak politik tablo bakımından fikir vermektedir. Bunlardan öncelikli olarak dikkat çekeceğimiz birkaç nokta bulunuyor.

Birincisi, İngiltere’nin AB içerisinde özellikle ekonomik ve uluslararası ilişkilerdeki ayrıcalıklı statüsü bitecek ve Londra’nın ekonomik durumu bundan ciddi oranda etkilenecektir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, AB’den ayrılma kararı veren İngiltere’nin kredi notunu negatif olarak açıklarken “ülkenin ekonomik ve mali performansı üzerindeki belirsizliklerin uzamasına neden olarak baskı” oluşturacağını ve kararın “İngiltere’nin kredi notu ve derecelendirilen diğer kuruluşlar için negatif etki göstereceğini” belirtti.

İkincisi, uluslararası ilişkilerde etkin bir gücü olan Londra’nın AB ile birlikte artan etkisinde belirgin bir kırılma yaşanacaktır. Ada ile AB ülkeleri arasındaki stratejik ilişkilerde meydana gelecek olan kırılma özellikle İngiltere’nin bölgesel ilişkilere yönelik müdahale gücünde olumsuz bir etki yaratacaktır. Bunun Ortadoğu’da etkili olan İngiltere’nin bölgesel siyasetinde bir zayıflamaya yol açması mümkündür. İçte ekonomik ve politik krizi derinleşme olasılığı olan Londra’nın bölgesel rekabette ve savaşta bugünküne benzer bir etkiyi sürdürmesi oldukça zor olabilir. AB’nin avantajlarını kaybetmiş Londra’nın, küresel siyasette gerilediği hissi önümüzdeki süreçte artacaktır.

Üçüncü ve belki de en önemli noktalardan biri de ‘Birleşik Krallık’ denen bölgenin dağılmaya açık hale gelmiş olmasıdır. Büyük Britanya; İngiltere, İskoçya, Galler ve Güney İrlanda bölgesi olarak tanımlanır. Bu ülkelerden birinin ayrılması Büyük Britanya’nın dağılması anlamına geliyor. Önümüzdeki süreçte özellikle İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın Britanya topluluğundan kopması süreci hızlanabilir. Dikkat edilirse İrlanda bölgesinde AB’de kalmak isteyenlerin oranı %56, İskoçya’da ise %62 civarındadır. Britanya sınırları içerisinde görünen bu iki ülkenin AB’ye katılması için yeni bir süreç başlatmaları mümkün görünüyor. İskoçya Başbakanı, düzenlediği basın toplantısında Brexit kararının ardından ülkesinin ikinci kez bağımsızlık referandumuna gidebileceğini açıkladı. “İskoçya’da yaşayan AB üyesi ülkelerinin vatandaşlarına sesleniyorum. İskoçya sizin de evinizdir ve katkılarınız her zaman değerlidir” diyen Sturgeon, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “İskoçya’nın iradesi dışında AB dışına itilmesi tablosuyla karşı karşıyayız. Bu demokratik açıdan kabul edilemez. Referandum sonuçları, İskoçya’nın 2014’teki bağımsızlık referandumu sırasındaki tabloyu radikal biçimde değiştirmiştir. Atacağımız adımları gelecek günlerde gözden geçireceğiz.” Aynı şekilde iki İrlanda’nın birleşmesine yönelik politik çalışmalar daha da hız kazanacaktır.

Sorunun diğer yanı ise AB’nin geleceğini ilgilendiriyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması hiç şüphesiz ki bir krizdir. Şu iki noktaya dikkat çekmek gerekir: Sorunun bir yanı AB’nin 27 devletten oluşmasıdır, diğer yanı ise Avro Bölgesi’dir. AB’nin ekonomik, politik ve askeri güç ilişkilerinde stratejik merkezi Avro Bölgesi oluşturuyor. Bu bakımdan geniş bir alana yayılan AB sınırları ile kendi içerisinde etkin olan Avro Bölgesi olarak iki ayrı bölgeden bahsetmek mümkün. AB’nin özellikle ekonomik gücünü, uluslararası ilişkilerini belirleyen ve etkin olan Avro Bölgesi’dir. Bölgenin ekonomik gücüne yön veren Almanya’dır. Politik olarak da özelikle Almanya-Fransa ittifakı ön plandadır. Bu nedenle İngiltere’nin AB’den ayrılması kararı, Avro Bölgesi’ni sanıldığı kadar ciddi etkilemeyecektir.

Peki, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı vermiş olması özellikle Avro Bölgesi için ne gibi etkiler yaratabilir? Geçmişte olduğu gibi Avrupa Anayasası’nın birkaç ülkede referanduma sunulup reddedilmesine yol açmasının yarattığı kriz, Avro Bölgesi’nin merkezileşmesine yol açmıştı. Aynı şekilde İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla özellikle Almanya-Fransa ittifakının etki gücü daha da artacak ve Avro Bölgesi’nin ekonomik-politik etki gücündeki merkezileşme çok daha üst boyutta hissedilecektir. Özellikle 2017-2018 yılları arasında Avro Bölgesi devletlerinin yetkilerinin bir kısmını Brüksel merkezine devretmeye başlamalarıyla Avro Bölgesi’nin gücü çok daha fazla artacaktır.

Yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında AB’nin Brüksel bürokrasisinin İngiltere’nin ayrılığına hazır olduğu ve Avro Bölge liderlerinin de önceden ön hazırlıklar yaptıkları anlaşılıyor. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz; Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile yapmış olduğu görüşmede “İngiltere hükümeti, süreç ne kadar acılı olursa olsun İngiliz halkının bu kararını en kısa zamanda uygulamalı. Gecikmeler belirsizliği gereksiz şekilde uzatır” dedi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın İngiltere’nin AB’den çıkışının olabildiğince “kısa sürmesi” gerektiğine dikkat çekmesi, AB ilişkilerinde sorun yaratan Londra’nın birliğin dışına düşmüş olmasının pozitif bir sürece dönüştürülmesine yardım edecektir. Bir başka nokta da, AB ile ABD arasında müzakereleri süren Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın (TTIP) Londra’ya yansıması beklenenden daha etkili olacak ve AB ekonomisinin dışında kalmış sterlinin dünya ekonomisindeki yeri zayıflayacaktır. Bütün bu verilerden özellikle Avro Bölgesi liderlerinin İngiltere’nin birlikten ayrılmasına karşı hazırlıklı oldukları anlaşılıyor.

Dünya kapitalist sisteminin merkezi olan AB’nin sürekli artma eğiliminde olan ekonomik, sosyal ve politik sorunları nedeniyle ortaya çıkan tepkilerinin aşırı sağcı partilerde somutlaşmış olması, önümüzdeki sürecin çok daha sancılı geçeceğini gösteriyor. AB’nin stratejistlerinin ve politik yöneticilerinin, İngiltere’nin kopuşunu çok yönlü analiz ederek bir kısım önlemleri almaları kaçınılmaz olacaktır.

Söz konusu önlemler, hiç şüphesiz ki halkların ekonomik, sosyal ve politik çıkarlarını koruyacak nitelikte olmayacaktır. Kapitalist dünyanın stratejik üslerinden biri olan Avro Bölgesi’nin korunması ve geliştirilmesine hizmet edecektir.

AB’nin her krizinde merkezileşme, daha üst boyutta artmaktadır. Bu nedenle İngiltere’nin birlikten ayrılma kararı vermiş olması, AB-Avro Bölgesi’nde merkezileşme eğilimlerini güçlendirecektir. Avro Bölgesi’nde bir dağılma söz konusu olmayacaktır. Böyle bir eğilimin ortaya çıkması sadece halkların toplumsal mücadelesiyle mümkündür.

Londra’da ise sorunlar beklenilenden daha fazla derinleşecektir. Özellikle İskoçya ve İrlanda sorunu iç politik krizin merkezini oluşturacaktır. Bu bakımdan Londra yönetimi, AB çıkış sürecini hızla uygulamaya koymak yerine sürece yaymayı tercih edebilirler. Böylelikle yeni bir referandumun gündeme gelmesi sürpriz sayılmamalıdır.