Anasayfa , Köşe Yazıları , "İmparator"Un Obama'sı[*]

"İmparator"Un Obama'sı[*]

temeldemirer “Her kukuletalı
keşiş değildir.”[1] 

Soruyorlar… “Obama ABD’nin Gorbaçov’u olabilir mi?”[2]

Diyorlar… “Obama kovboy hukukuna son versin”![3]

Ardında da “iddia” ediyorlar… “Obama sayesinde değişim, reform ve ilerleme gibi sözcükler yeniden sola geçti. O bir mesih değil ama XXI. yüzyılın ‘Yeni Düzeni’ni kurabilir”![4]

Nuray Mert’ın deyişiyle, “Buldumcuk Pollyanna kesilen”lerin yaygaraları, Amerika’da Obama’nın başkan seçilmesinden kaynaklanıyor…

Gelin bunlara göz atalım…

ABD’NİN HÂLİ

ABD’nin hâlinin hiç iç açıcı olmadığını bilmeyen, duymayan, görmeyen var mı?

Evet, Obama’nın “zaferi”yle, ABD İmparatorluğunun bu hâli arasında, bire bir ilişki vardır; altı öncelikle ve özellikle çizilmesi gereken, tamı tamına budur…

İşte öne çıkan veriler…

ABD hegemonyası gerilerken; dostlarında karşısına almaya başladı; böylelikle de, İslâm konusunda olduğu üzere müthiş bir deşifrasyon ve kaçınılmaz tepkiyle yüzleşmek zorunda kaldı…

ABD İmparatorluğunun saldırganlığı karaya oturdu; Irak ve Afganistan’da olduğu üzere “yenilmezlik” mitleri yerle yeksan olmakla kalmadı; kara deliği de büyüdükçe büyüdü…

ABD’nin Irak ve Afganistan savaşları da dahil askeri operasyonlarının maliyetinin, 2001 yılından bu yana 904 milyar dolara ulaştığı açıklandı. Bu konuda hazırlanan bir rapora göre, ülke dışına gönderilen asker sayısında büyük indirimler yapılsa bile, bu giderler 2018 yılına kadar 1.7 trilyon doları aşabilecek.

Yedi yılı aşkın bir süredir devam eden işgallerle iki ülkede yaklaşık 1 trilyon dolarlık tahribat yaratan ABD, eylül ortalarında konut kredileri kriziyle baş gösteren ve hızlı bir şekilde dünyayı etkileyen küresel krizle de yaklaşık 4 trilyon dolarlık tahribata neden oldu.

Musib Naimi’nin, “Amerika’nın Altın Çağı bitti, isyan dönemi başladı,” diye haykırdığı kesitte ABD İmparatorluğu geriliyor…

Yani Bush’un evdeki hesabı çarşıya uymadı…

Elbette bunun sonucu ve kaçınamayacağı gerçekler oldu; Ali Külebi’nin ifade ettiği üzere: “ABD’nin politikaları, yalnızca kendi ekonomisinin değil, dünyada bir anlayışın da çöküşünü getirdi. Bush iktidarı döneminde Irak’taki olumsuzlukların yanı sıra ABD’de sağlık sigortası olmayanların sayısı 8 milyondan 47 milyona yükseldi. Ülke çapında zenginlerle fakirler arasındaki uçurum bugüne kadar uygulanmış olan vergi politikalarıyla daha da açılmıştır. Devlet borçlanması Bush yönetiminde iki misli artarak 10 trilyon dolara çıkmıştır.”

Burada bir parantez açıp, anımsatalım: Amerikan halkı ağızda zehir tadı bırakan Bush şarabından bıktı usandı. Şimdi bir çırpıda “Obama” demesinin nedeni, Bektaşi dedesi misali, “Daha kötüsü olamaz ya” düşüncesidir.

Bu bağlamda “Obama ABD’nin imajının düzelmesine katkıda bulundu,”[5][1] yanılsamasının çevreyi etkilediği gerçeğini inkâr edemeyiz…

Züheyr Kusaybati’nin, “Amerikalılar 11 Eylül sendromundan Obama’yla çıkacak,”[6][2] dediği tabloda denilebilir ki Bush yönetiminin ABD’yi sürüklediği hâl, Obama’nın öne çık(artıl)masında önemli olmuştur.

Muhafazakârlığın müthiş güçlü, köklü ve kapsayıcı olduğu ABD ve “rüya” diye pazarlanan kapitalist hak(sızlık)lar cehennemine gelince…

KAPİTALİST HAK(SIZLIK)LAR CEHENNEMİ

Çarpıcı bir örnekle başlayalım: Bir araştırmaya göre Amerika genelinde 47 milyon insanın (nüfusun yüzde 16’sı) sağlık sigortası yok, bunların 8.2 milyonu 0-18 yaş grubu, 8 milyonu ise 18-24 yaş grubunda. 37 milyon insan yoksulluk içinde yaşarken bunların 14 milyonu resmi yoksulluk sınırının yüzde 50’sinden az bir gelire sahip! Sadece New York’ta her gün 2 milyona yakın insana yemek dağıtılıyor! Nüfusun yüzde 3.2’si sabıkalı (6.9 milyon) ve bunların 2.32 milyonu cezaevinde!

Ekonomik verilerle devam edelim…

Kömür sobası talebinin 30 yılın en üst seviyesine çıktığı küresel mali krizin merkez üssü ABD’de kömür kullanımı da hızlı bir artış eğiliminde. Ülkede 210 bin haneye kömür girdi!

ABD’de ekonomik kriz, askerlik görevine başvuruların sayısında ciddi artışlara neden oluyor. The New York Times’ın haberine göre, ekonomide yaşanan kriz ve artan işsizlik oranları neticesinde sivil alanda iş imkânının sınırlı olduğu ve bu ortamda orduya daha fazla katılım talebinin geldiği ifade ediliyor. Sürekli iş imkânı, düzenli maaş gibi olanaklar ekonomik kriz ortamında daha fazla ABD’linin orduya katılmasına neden oluyor. Yedek asker olarak Amerikan ordusuna kaydedilenler hedeflenen seviyenin yüzde 16 üzerine çıktı!

Ekonomik teröre eklenmesi gereken, siyasal terörün bir parçası olan “büyük gözaltı”dır…

Örneğin ABD’de teröristlerin ve terörizmle ilgili olduğundan şüphelenilenlerin yer aldığı takip listesinde 1 milyondan fazla ismin bulunduğu açıklandı… Amerikan Yurttaş Hakları Birliği’nin (ACLU) “ABD Adalet Bakanlığının Başmüfettişi, Terör Takip Merkezi’nin veri bankasında 2007’nin Nisan ayında 700 binden fazla isim bulunduğunu ve bu sayının ayda ortalama 20 bin arttığını bildirdi” denildi. Açıklamada, “Buna göre, listede şu an bir milyondan fazla isim bulunuyor” ifadesi yer aldı!

Sonra Obama’nın da hiçbir derde deva olamayacağı cinsiyetçi/ ayrımcı/ ırkçı yapısallıklar…

Ya ırkçılık? “Amerikan toplum kültüründe, kara Afrikalıya ilişkin ilkel ve aşağılayıcı imgenin toplumun çoğunluğu tarafından aşıldığı, Obama’nın başkan seçilmesiyle kanıtlandı. Obama başkan seçildikten sonra karısı ve iki çocuğu ile televizyonların önüne çıktı. Çok iyi biliyorum ki bu beyaz Amerikalıların kolay kabul edeceği bir görüntü değildir. Nitekim şimdiden yeni başkana ölüm tehditleri geliyor!”[7]

Uzmanlar, Barack Obama’nın başkan seçilmesinin ABD’de ırkçılık olaylarını arttırdığını düşünüyor.

Ülkenin güneyinde yoksulluğa karşı mücadele yürüten, “Southern Poverty Law Center”ın müdürü Mark Potok’a göre, olaylar seçim kampanyalarının son haftalarında artmaya başladı ve Obama’nın seçimleri kazanmasıyla daha geniş bir alana yayıldı ve siyah Amerikan vatandaşlarını tehdit eder hâle geldi.

Kaliforniya Üniversitesi’nden profesör Brian Levin de seçimlerden bu yana ırkçılık olaylarının arttığı görüşünü paylaştı. “Elimizde kesin bilgiler yok ama seçimlerden bu yana nefrete dayanan suçlarda ciddi bir artış meydana geldiğini söyleyebilirim” diyen Levin, beyaz ırkın üstünlüğünü savunan internet sitelerinin gitgide daha çok ziyaretçi toplamasına dikkati çekti.

Özetle ve mevcut hâliyle “kapitalist hak(sızlık)lar” cehennemi olarak nitelenmeyi hak eden ABD emperyalizmi, aynı zamanda da çürüyen bir imparatorluktur…

ABD imparatorluğu çürüyor, kokuyor…

Çürüyen ABD imparatorluğu, Guantanamo ve Bargam örneklerinde görüldüğü üzere tarihin tanık olduğu en büyük işkencecidir…

Ve nihayet her alanda gerileyen ABD, saldırganlığının deşifrasyonuyla birlikte müthiş bir imaj kaybı yaşamıştır…

Şimdi soralım: Ulaşılan koordinatlardan tek sorumlu/ suçlu (gaflarıya maruf!) Bush mu? Elbette değil!

Evet, “IQ”sü tartışmalı Bush Neo-Con gericiliğin öne çıkan figürü, ancak politika figürlerle “yargılanıp”/ “kavranamaz” değil mi?

Andrew J. Bacevich’in haklı saptamasındaki üzere: “Amerikalılar ve dünya Bush’un halefinden özellikle de dış politika alanında büyük bir değişim beklerken, politikaları bizzat başkanın değil hükümetlerin ve lobilerin belirlediği unutuluyor!”[8]

“OBAMA ÇIĞIRTKANLIKLARI”

Bu gerçeği unutan ve unutturmak isteyenler, “Obamania”dan malûl Obama çığırtkanlarıdır!

İşte, insana parmak ısırtan Cengiz Çandar’ın çığırtkanlıkları…

 “… ‘Amerikan Rüyası’nın geri dönüşü…” “Hem ilk ‘siyah’ Başkanı, hem de ilk Başkanı. Amerika çökmek bir yana; tam da açılan bu ‘yeni dönem’e uyma yeteneği gösteren, ‘değişebilen’ bir ‘İmparatorluk’ olduğu için bir ‘siyah’ Başkan seçti…” “Yes, we can: İnsanlığın zafer gecesi!”

“Acaba dünden itibaren [20 Ocak 2009-b.n] XXI.Yüzyıl başladı, XXI. Yüzyıl’a girdik diyebilir miyiz? (…) Pekâlâ Barack Obama’nın Beyaz Saray’a Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak girdiği anı da XXI.Yüzyıl’ın başlangıç anı olarak kaydedebiliriz. Obama’nın derisinin rengi o kadar önemli mi? Evet. (…)

Siyah Barack Hussein Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşmesi tam da bu anlamda “Yeni Amerika”nın habercisi, bir “Yeni Dünya”nın başlangıcı… (…)Barack Hussein Obama, küresel değişim dinamiğinin simgeleşmiş ismidir. Siyah teniyle Beyaz Saray’a yerleşti. XXI. Yüzyıl’a girdik…”[9]

Örnek çok olsa da, uzatmaya gerek yok; çünkü kazın ayağı hiç de “Obamania”dan malûl zihniyetlerin tasavvurundaki üzere değildir…

Günlük gazetelerin manşetlerini anımsayın! Bir sevinç, bir umut rüzgârı es(tiril)iyordu gazetelerin birinci sayfalarında….

Başlıklar “demokrasi” ve “özgürlük” üzerine…

“Amerikan İhtilali”, “Küresel Umut”, “Demokrasi Güzel Şey”, “Amerika’nın Karaoğlanı”, “Tarih Yazdı”, “Ohbama”…

Obama’nın rengine ve çekilciliğine bakıp küresel ekonomideki dengesizlik, sömürü düzeni emperyalizmin dayatmacılığı bitecek mi?

Umuda yolculuğa çıkmak değil, umudu yakalamak, yaşamı gökkuşağı rengine çevirmek, bombaları durdurmak, yoksulluğu önlemek!..

O denli kolay mı sanılıyor?

Galiba Obama’nın rengine bakıp “kapitalizmin” bittiği, sosyalist devrimin yaşama geçtiği sanılıyor!

Görmezden gelenlerin dikkatine sunmadan geçmeyelim: Obama ile ABD politikalarının değişmesini bekleyenlerin, yanılacağını tarihsel deneyimler gösteriyor. ABD’nin başkanları yalnız ve yalnız ABD’nin çıkarlarını ne gerekiyorsa o araçla savunur. Obama’yı zorlayacak konuların başında krize sürüklenmiş ekonomi ve başarısız işgaller geliyor…

Ancak her şeye karşın şunu da görüyoruz… ABD’nin yeni başkanı Obama’nın seçim sloganı olan “değişim”, açıklanan dış politika ve güvenlik ekibiyle değişim geçirmiş gibi görünüyor. Obama’nın seçilmesinden etkilenen Ortadoğu kamuoyu da, gelişmelerle umutlarını hızla yitiriyor…

Mesela… Yeni ABD liderinin ‘merkezci’ ekip seçimi, sol çevreleri düş kırıklığına uğrattı: OpenLeft (Açık Sol) sitesinin yazarlarından Chris Bowers ise “Akıl almaz bir düş kırıklığı yaşıyorum. Ülkede yönetim seçenekleri arasında yalnızca sağcı Cumhuriyetçiler ile merkezci Demokrat-Cumhuriyetçi karışımı mı olacak? Neden gerçek bir demokrat yönetime sahip olamıyoruz? Neden Obama’nın kabinesinde ona soldan danışmanlık yapacak bir tek kişi bile yok?” şeklinde görüş bildiriyor.

Kendilerini “solun bayrak gemisi” olarak tanımlayan The Nation dergisinin yazarları ise Obama’nın ulusal güvenlik ekibini “şahin sürüsü”, ekonomi ekibini ise “piyasalara neo-liberal itaati getirmek isteyen geri dönüştürülmüş Clintonculuğun yardımcıları” olarak tanımlıyor!

 Ayrıca Bağımsızlık yerine özerklik talep etse de Çin’i ikna edemeyen Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama da, ABD’nin “değişim” sloganıyla dünyada barış umutlarını canlandıran yeni başkanı Barack Obama’dan “umutsuz”…

Görünen o ki değişecek olan ABD’nin dış politikası değil, bizzat Obama’nın “değişim” politikası ve hatta belki de Obama’nın kendisi olursa kimseler şaşırmasın…

“SİYAHİ OLMAK”

Obama’nın “siyahi renk tonu” hiçbir şeyi değiştirip, çözümleyemez…

“Teni siyahi, maskesi beyaz”[10] Obama’nın oturacağı Saray “Beyaz”dır ve siyahi köleler tarafından inşa edilmiştir…

Obama’nın “siyahi olmak”lığına ve “dedikleri”ne çok bel bağlansa da; eski ABD Dışişleri Bakanı Condeleezza Rice, dış politikada Obama yönetiminin Bush yönetiminden farklı olmayacağını kaydederken; Obama, bir siyah adamdan bir Mesih çıkarma ihtiyacı olarak ve de çöken sisteme bir kurtarıcı sıfatıyla imal edilmiştir…

“Teninin siyahi olması”na gelince; Savunma Bakanı Colin Powel da; önce Ulusal Güvenlik Baş Danışman ve ardından da Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice da “siyah tenli”ydi… Bu neyi ifade etti, neye yaradı?

Hayır, hayır Obama, Martin Luther King ya da Malcolm X falan değil…

“Malcolm X’i bilir misiniz?

Amerika’nın en deli fişek zencisiydi Malcolm X…

Hitabeti bir öfke sanatı olarak değil, kurşun sıkma sanatı olarak kullanırdı…

‘Amerikan rüyası’ demez, ‘Amerikan kâbusu’ derdi…

‘Beyaz adam’la asla uzlaşmaz, uzlaşan zencilere de öfke duyardı…

Harlem sokaklarındaki zenci çocukların adamıydı…

Georgia’da pamuk tarlalarında çalıştırılan yoksul zencilerin adamıydı…

New York’ta zencilerin yaptıkları ilk gururlu ve delikanlı eylemi o örgütlemişti…

Günlerden bir gün…

Liderinin karıya kıza sarkan aşağılık bir adam olduğunu fark etti…

‘Yapsa da liderimizdir’ falan diyerek alçalmadı…

Fırlatıp attı adamı, bütün ilişkisini kesti…

Sonra?

Mekke’ye gitti, ‘hacı’ oldu…

Ve sene 1964…

Bir konferans sırasında 16 kurşunla can verdi…

Amerika’nın bütün zencilerinin kalbine gömüldü…

Öldüğünde meteliksizdi…

Malcolm X, beyazlarla uzlaşmaya giren zencilerden nefret ederdi…

Bir televizyon programında, kendisini ‘Çok sertsin… Çok öfkelisin…’ diye eleştiren ‘uzlaşmacı zenci’ye şu unutulmaz cevabı vermişti:

‘İki çeşit zenci vardır: Tarla zencisi, ev zencisi…

Ev zencisi, efendisinin gönüllü hizmetçisidir…

Efendisini o kadar benimser ki, efendisi hasta olsa ‘Hasta mıyız patron?’ diye sorar…

Efendisinin evinde yangın çıksa, söndürmek için ilk ev zencisi koşar… Efendisinin artıklarını yer, eski elbiselerini giyer…

Tarla zencisi ise efendisine hizmette gönülsüzdür…

Efendisine karşı hep öfkelidir…

Kaytarmaya bayılır…

Bulduğu ilk fırsatta kaçar…

Ben tam bir tarla zencisiyim.’

1964 yılında ‘tarla zencisi’ Malcolm X’i 16 kurşunla delik deşik edip yere seren Amerika, 2008 yılında ‘ev zencisi’ Obama’yı ‘başkan’ yaptı…”[11]

Evet Obama bu, tam da böyle…

OBAMA GERÇEĞİ

“…’Değişim’, yaşadığımız çağı anlatan sözcüklerden birisi. Obama, tüm seçim stratejisini bu vaat üzerine kurarak, Amerika’nın seçilmiş başkanı oldu…

Ne var ki, Obama başkanlık seçiminden zaferle çıkınca iş değişti…

Senatör Clinton, Obama tarafından dışişleri bakanlığına aday gösterildi…

Tuhaf doğrusu… Clinton değil miydi Obama’nın İran, Küba ve Kuzey Kore ile koşulsuz görüşme planına karşı çıkan? Clinton değil miydi Obama’nın deneyimsiz olduğunu söyleyerek, onun seçilmesi hâlinde Amerika’nın güvenlik içinde olamayacağını ima eden? Peki, Obama değil miydi bir insanın Beyaz Saray’da başkan eşi olarak yaşamış olmasının, dış politikada deneyimli olduğu anlamına gelmeyeceğini söyleyen?

Öyleyse, ne oldu da durum değişti? İşte bu noktada, kimileri, ideolojilerin buharlaştığı bir çağda, çözümün pragmatist politikalarda görüldüğünü söylüyor.

Kapitalizmin felsefi temellerinden doğan pragmatizm (yararcılık), bu kavramı geliştiren felsefecilerden William James’e göre, felsefe olmaktan çok bir metot, düşünceyi doğurduğu sonuca ve başarısına göre ölçen bir yöntemdir.”

Bu kapsamda irdelenmesi gereken Obama gerçeği mi?

Birincisi: Yasir El Zeatire’in deyişiyle, “Bush’un tüm dünyada yarattığı nefret nedeniyle, Obama’nın imajını düzeltmesi ABD için bir iç ihtiyaç hâline geldi.”[12]

İkincisi: Obama’nın silah tekelleri ve petrol devleriyle arasının iyi olduğu, bu nedenle de “az Cumhuriyetçi olmadığı” yorumları da eksik değil. ABD’nin çıkarlarını daha akıllıca koruyacağı, bu konuda Cumhuriyetçilerden geri kalmayacağı saptaması yapılıyor.

Üçüncüsü: “Obama yeni bir başlangıç mı?” konusuna ilişkin olarak, Hans-Joachim Neubauer’in, “Obama’nın başkanlığı nasıl olacak?” sorusunu Noam Chomsky şöyle yanıtlıyor: “Amerikan seçimleri, marketing operasyonlarıdır. Reklam endüstrisi, her yıl seçim kampanyaları için bir ödül verir. 2008 yılında bu ödülü, Obama’nın kampanyası aldı. Seçimler, kozmetik satan şirketler tarafından organize edilir. Diş macunu ya da başkan – araçlar benzerdir…”[13]

Dördüncüsü: Başkanlık yarışındaki Obama ve Başkan Obama.. farklı “olgular”dır…

Kaldı ki Recep Maraşlı’nın, “ABD’nin özellikle dünya politikalarında çok büyük bir değişim olması söz konusu değildir. Bu bakımdan Obama’ya “siyasal” manada bir devrimci misyon yüklemek büyük bir yanılgı olur,” saptamasını şunlar doğruluyor.

Ve nihayet soruna ilişkin olarak şimdi de şu sorularla/ yanıtları anımsayalım:

– Obama bugüne kadar, ‘Amerikan emperyalizmini’ eleştirdi mi? Bunu değiştirmek istediğini söyledi mi?

– Obama Batı kapitalizminin dünyaya zarar verdiğini, kendisinin buna karşı çıktığını ifade etti mi?

– Azgelişmiş ülkelerin Amerika’nın askeri ve siyasi baskısı altında ezildiğini ve buna çözüm arayacağını ortaya koydu mu?

Kısacası, Obama “sömürgeci sistemi değiştirmek istediğini” söyledi mi? Hayır söylemedi…

OBAMA’YI BEKLEYEN(LER)

The New York Times: “Amerikalılar artık umutlu…”

Financial Times: “Sırf ABD değil, dünya için de başlangıç…”

The Boston Globe: “… ‘Obama Vakti’ nihayet geldi…”

Kuds ül Arabi: “Obama demokrasiyi akladı…”

Los Angeles Times: “Gerçekçilik dönemi başlıyor…”

Düstur: “Obama’nın yemin töreni demokrasi ve eşitlik için büyük bir gündü. ABD’nin Müslümanlarla kurduğu ilişkiler de nihayet değişecek…”

The Washington Post: “Yeni başkanın en büyük sermayesi, özgüveni…” yaygaraları arasında Thomas A. Schweich’in, “Sivil yönetim Pentagon işgali altında” saptamasının geçerli olduğu bir siyasal iklimde Obama’yı bekleyen(ler) ne mi?

Bunların başında kriz ile Ortadoğu ve Afganistan ile Pakistan geliyor…

Jeff Jacoby’un deyişiyle, “Halefinden yumuşak görünmesine rağmen, Obama da gerektiğinde Amerikan çıkarları için güç kullanacak…”[14]

Krizden Ortadoğu’ya uzanan soru(n)lara, bir de ABD hegemonyasının tartışılır olması eklenmeli… 

“III. BUSH DÖNEMİ” Mİ?

 Buraya kadar izaha çalıştığımız tabloda ilk soru/ yanıt şu: Obama kimin zaferi?

Obama’nın kimlerin ihtiyacı olduğu ve bu ihtiyacın hangi koşullar sebebiyle oluştuğu değerlendirilmeden, gelişmelerin doğru kavranması mümkün değildir…

Obama gerçekte yoksullar için değil egemen sınıflar için bir kurtarıcıdır…

Obama’nın psikolojik olarak dünya kamuoyunda bir makyaj operasyonu yapacağını kabul edelim…

Bu dönemin derdine derman olarak imal edilen Obama “Akıllı güç” olarak lanse ediliyor…

Söz konusu niteleme şahsında -dış politikada- şu sonuçları çıkarmak mümkün:

1-) “Rakipsiz ABD hegemonyası” ve “özel yazgı, misyonuna” inançta hiçbir değişiklik yok…

2-) Bunun adı: “smart power/akıllı güç” …

3-) “Akıllı güç” hangi önceliklerle belirlenecek? Çizme’nin ünlü jeo-strateji uzmanı Carlo Jean; bu bağlamda çok çarpıcı bir yazı yazdı. General kökenli Jean, öncelik listesinin başına Afganistan’ı koyuyor. Planı malum; Irak’tan çektiği güçleri Afganistan’a göndermek… ABD-NATO birliklerine lojistik desteğin Pakistan’dan geçtiğini ve cihatçı güçler tehdidi altındaki Pakistan’ın geleceğinin de belirsiz olduğuna işaret eden Jean; Afganistan’daki güçleri güvenceye almanın tek yolunun “Rusya”dan geçtiğini söylüyor!…

“İran”ı -Ortadoğu’dan ayrı bir başlıkta- 4. sırada ele alıyor.

Bu durumda unutulmaması gereken temel saptama, “Obama’nın ‘Kral Biziz’ Diplomasisi”nin sürdürücüsü olduğudur…

Gerçekten de birçok yorumcu Obama yönetiminin, geçmişten bir kopuş olmaktan daha çok, Bush yönetiminin son döneminin bir devamı olmasını bekliyordu. Obama’nın ekonomi yönetim ve ulusal güvenlik/savunma kadrosu belirginleştiğinde, bu beklentiler de fazlasıyla gerçekleşti.

Obama’nın Ulusal Güvenlik Kabinesi’ne Bush’un Irak Savaşı kararını destekleyen isimleri toplaması, “Obama çark etti” yorumlarına neden oldu.

Sunday Telegraph gazetesi, Obama’nın Dışişleri Bakanlığı’na Hillary Clinton’u, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na eski NATO Komutanı James Jones’u getirmesinin sol çevrelerde hayal kırıklığı yarattığına dikkat çekti.

“OpenLeft.com” internet sitesinin yöneticisi Chris Bowers da “Bu tamamen merkez sağ bir yönetim oldu. Solcular bütün atamaların dışında tutuluyor,” diyor.

 Her şey ortada: Gelişmeler, yeni başkanın dış politikasının, öncekinin bir devamı olacağını gösteriyorken; Jonathan Freedland ekliyor: “Obama terörle savaşı yeniden Kaide’ye odaklamak istiyor ve örgüt üyelerini gerekirse Pakistan’da avlamak konusunda sesi Bush’tan daha fazla çıkıyor”![15]

Yani, “siyah” Obama “III. Bush Dönemi mi?” denilebilecek bir ufka yelken açılıyor…

O hâlde hatırlayalım…

Langston Hughes’ın dizelerinde, “Karaların yeri neresi/ Bu atlı karıncada;/ Binmek istiyorum, söyleyin bana/ Güneyde bir kasabada/ Beyazlarla karalar/ Oturamaz yan yana/ Güneyde trenlerde/ Zenci vagonu ayrı/ Otobüste yerimiz en arkada/ Ama atlı karıncada/ Yok ki arka sıra/ Hangi ata bineyim/ Benim derim kara” diye betimlendiği gerçeğin hâlâ yaşandığı ABD için “Beyaz adam savaştı, biz öldük,” demişti Malcom X; Afrikalı Yerli Tuiavi’nın, “Ey beyaz adam, bize ışığı vaat ettin ama kendi karanlığını getirdin,” sözünü anımsatırcasına…

Obama bu tür gerçeklerin bir parçası değil; izale edicisidir…

Bu konuda John Updike, “Ün, kişinin yüzünü yok eden bir maskedir,” derken, Onbama’nın “popülerliği”nden söz ediyor sanki…

Tıpkı “Önemli olan sözler değil, davranışlardır,” diyen Robert Hall’in uyarısındaki üzere… 

5 Şubat 2009 20:39:40, Ankara.

 N O T L A R

[*] Sosyalist Mezopotamya, No:24, Nisan 2009…

[1] W. Shakespeare.

[2] Bülent Tanla, “Obama ABD’nin Gorbaçov’u Olabilir mi?”, Cumhuriyet, 6 Kasım 2008, s.2.

[3] Ralph Nader, “Obama Kovboy Hukukuna Son Versin”, conunterpunch internet sitesi, 13 Kasım 2008.

[4] Laurent Joffrin, “Yeni Bir ‘Yeni Düzen’ Umudu”, Libération, 6 Kasım 2008.

[5] Münir Şefik, “Seçime Değişim İhtiyacı Damga Vurdu”, El Arap, 10 Kasım 2008.

[6] Züheyr Kusaybati, “Amerikalılar 11 Eylül Sendromundan Obama’yla Çıkacak”, Hayat, 6 Kasım 2008.

[7] Doğan Kuban, “Michelle Obama Neyi Temsil Ediyor?”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, Yıl:22, No:1133, 5 Aralık 2008, s.15.

[8] Andrew J. Bacevich, “Yeni Başkandan Değişim Beklemeyin”, Los Angeles Times, 24 Ağustos 2008.

[9] Cengiz Çandar, “… ‘Amerikan Rüyası’nın Geri Dönüşü…”, Radikal, 23 Ocak 2009, s.13… Cengiz Çandar, “Obama Tartışmaları…”, Radikal, 9 Kasım 2008, s.14… Cengiz Çandar, “Yes, We Can: İnsanlığın Zafer Gecesi!”, Radikal, 6 Kasım 2008, s.8… Cengiz Çandar, “Siyah Obama Beyaz Saray’da: XXI. Yüzyıl Dün Başladı…”, Radikal, 21 Ocak 2009, s.11.

[10] Fransız sömürgesi Martinik doğumlu, antikolonyalist Frantz Fanon’un, ilk kez, 1952’de yayımlanan kendisi kadar ünlü kitabının başlığı buydu (Black Skin White Masks/Peau Noire, Masques Blanc).

[11] Ahmet Hakan, “Bir Ev Zencisi: Obama”, Hürriyet, 7 Kasım 2008, s.4.

[12] Yasir El Zeatire, “McCain Ortadoğu’ya Uzun Vadede Daha Hayırlı Gelir”, Düstur, 30 Ekim 2008.

[13] Rheinischer Merkur Nr. 3, 15 Ocak 2009 (Almanya’da yayınlanan haftalık siyasi bir dergi), http://www.rheinischer-merkur.de/index.php?id=32125, Almanca’dan çeviren: Kâzım Özdoğan.

[14] Jeff Jacoby, “Yeni Başkanın Dünyayla Balayı Fazla Uzun Sürmeyecek”, The Boston Globe, 9 Kasım 2008.

[15] Jonathan Freedland, “Obama da Şahin Kesilirse Şaşırmayın”, The Guardian, 12 Kasım 2008. 


[1] Münir Şefik, “Seçime Değişim İhtiyacı Damga Vurdu”, El Arap, 10 Kasım 2008.

[2] Züheyr Kusaybati, “Amerikalılar 11 Eylül Sendromundan Obama’yla Çıkacak”, Hayat, 6 Kasım 2008.

| 23 – 04 – 2009 |