Home , Köşe Yazıları , Haft-i Tir’de ne oldu? – Ragıp Zarakolu

Haft-i Tir’de ne oldu? – Ragıp Zarakolu

28 Haziran 1981 günü İslami Cumhuriyet Partisi merkezinde bir bomba patladı ve 73 parti yönetici toplu kıyıma uğradı.

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’de bir de facto içsavaş sürerken ve Demirel başkanlığında bir  çeşit yeni Milli Cephe hükümeti kurulurken, Afganistan’da bir hükümet darbesi ile bir “ilerlemeci” hükümet kuruluyor, 31 Mart 1979 tarihinde (ilginç bir tarih çakışması)  düzenlenen bir “referandum” ile İran İslam Cumhuriyeti ilan olunuyordu.

Daha o günlerde, modern giyimli kadınlara yönelik saldırılar başladı. Yükselen bu yeni dalgaya ilk kitlesel tepki de kadınlardan geldi, sol ve liberal kesimler henüz izle gör politikası izlerken.

Nedense erkekler kadınlar üzerinden hesaplaşmayı seviyor. 28 Şubatçılar başı örtülü bayanlara üniversiteyi yasaklarken de, siyasal misyonun yükünü kadınlar taşıyor; islamist beyler ise takiyye ile ceket pantolon dolanmaya devam ediyorlardı.

Humeyni 1 Nisanı “Allah Hükümetinin” ilk günü olarak tanımladı ve Mayıs ayında kedine yakın 5 din adamı ile birlikte “İslam Halk Partisini” kurdu. 24 Ekim 1979’da yeni Anayasa referanduma sunuldu. Anayasa mahkemesine yer yoktu. Anayasa Mahkemesinin işlevini 5 kişiden oluşan “velayat-e faqih” yani bir çeşit islam hukuku bilgeleri kurulu üstlenecekti. Bu süreç devam ederken 4 Kasım da öğrenciler ABD elçiliğini ele geçirdi ve 444 gün devam edecek olan rehineler krizi başladı. Yeni Anayasa Aralık ayında yürürlüğe girdi ve Cumhurbaşkanından da üst lider konumunda dini lider Humeyni, bir çeşit Halife ya da Papa misyonu üstlendi.

Sadece yüzeysel anti emperyalizme odaklanan Sol ise, islami teokratik bir rejimin adım adım inşa edildiği bu süreçte, ABD karşıtlığı nedeniyle Hümeyni’ye görece sempatik, tarafsız bir konum takınmıştı. Daha sonra İran komünist partisi (TUDEH) liderlerinin idamı TV’den naklen verilecekti. Af örgütü bir yıl içinde 1000’in üstünde idamın gerçekleştirildiğini açıkladı. (“Yeni Türkiye”nin düşü!)

25 Ocak 1980 tarihinde Beni-Sadr, bir çeşit İran’ın Abdullah Gül’ü olarak İslam Cumhuriyeti Başkanı olarak seçildi. Henüz siyasal islam hakimiyetini tam olarak sağlıyamamıştı. Artık “Başkanlık” sistemi başlamıştı, Mart ayındaki ilk parlamento seçimlerinde İslami Cumhuriyet Partisi çoğunluğu aldı ama parlamentoda Özgürlük Hareketi başta bir çok parti de yer almaktaydı. Ama hemen aynı ay 21 Mart da İslam Kültür Devrimi başlatıldı. Humeyni Cihad ilan ederek üniversitelerin İslamlaştırılması sürecini başlattı. 20 bin akademisyen kovuldu.

Türkiye’de iki yıla yayılan süreç, İran’da “Kültür Devrimi” diye nitelenerek bir anda gerçekleştirildi.

22 Eylül’ 1980’de Saddam’ın İran’a saldırması ile başlayan 8 yıllık savaş, Humeyni’nin islami otoriter rejimi kalıcılaştırmasını, zaten zayıflamış olan İran ordusunu islami esaslar üzerinde yeniden inşa etmesini, zaten var olan milis güçlerini iyice hakim kılmasını sağladı. (Suriye ve Kürt savaşı da halen bizde bu amaçla kullanıl mııyor mu?)

İran halkının çoğunluğunun seçtiği görece ılımlı Başkan Ben-i Sadr hakkında 1981 Haziranında soruşturma açıldı ve ülkeden kaçmak zorunda bırakıldı. İslami Halk Partisi dışında bütün partiler kapatıldı. (6 yıl sonra 1987 Mayısında ise Humeyni parti içindeki hiziplerin çekişmesi nedeniyle İslami Halk Partisini de dağıtacaktı. )

Abdullah Gül ve Davutoğlu henüz ülkeden ayrılma zorunda kalmadı, ama yandaş basının yoğun saldırısı altında.

Irak Savaşı yanında, İran Devriminin önemli güçlerinden biri olan Halkın Mücahitleri örgütünün başvurduğu şiddet eylemleri, sonuç almadığı gibi yeni islami rejimin kendini güçlendirmesine bir anlamda katkı sundu.

Ancak şiddeti başlatan tarafın, Hizbullah ve devrim muhafızları olduğunu, bunların rejimin otoriterleşmesine yönelik kitlesel protesto gösterilerine ölçüsüz bir şiddetle saldırdığını da hatırlatmakta yarar var.

İntihar eylemciliği değil ama bombalı saldırı tarzında eylemlilik de İran devrimi sonrasında yeni moda olarak yükselmeye başladı. Amerikalılar birkaç yıl sonra karargahları bombalanınca apar topar Lübnan’ı terk edeceklerdi.

Evren cuntasının 90 gün gözaltı ve kitlesel tutuklamalar ile iktidarını iyice pekiştirdiği sırada, 28 Haziran 1981 günü İslami Cumhuriyet Partisi merkezinde bir bomba patladı ve 73 parti yönetici toplu kıyıma uğradı. İslami adalet kurumunun başı Ayetullah Muhammed Beheşti, dört bakan ve 27 milletvekili de vardı.

Bu tarih bugün İran’da kutsal bir gündür ve Haft-i Tir  diye anılır, anıtı da vardır. İran takvimine göre 28 Haziran 1981’in karşılığı  7 Tir 1360’dır. (Bu arada Takvim değişmiş, İran 600 yıl öncesine dönmüştü. Biz de geçen yıl yaz saati değişikliği ile, Orta Doğu, daha doğrusu İslam coğrafyası ile uyum sağlamadık mı?)

Haft-i Tir’in kutsanması ile, 15 Temmuz’un kutsanması arasında bir benzerlik yok mu? (Bu arada, her darbe gibi, 27 Mayıs da bunu yapmaya çalışmamış ve elde yeteri kadar “şehit” olmayınca, “gençleri mezbaha da kıyma yaptılar yalanını uydurmamış mıydı. 15 Temmuzcular başarılı olsaydı, bunun kendi cephelerinden bir benzerini yapmayacaklar mıydı?)

Ve 19. Yy. anarşistlerinden sonra, devletin başını hedef alan en başarılı eylemlerinden biri gerçekleştirildi.

Yine insanlık tarihinin önemli kutsal günlerinden biri olan 15 Ağustos’da Beni Sadr’ın yerine Devlet Başkanı seçilen Muhammed Ali Recai, Haft_i Tir’den 2 ay sonra, üstelik Başbakan Muhammed Cevad Bahonar ile birlikte havaya uçuruldu.

Ama teokratik yeni devletin asıl başı olan Humeyni sapa sağlam yerindeydi ve gidenlerin yerini dolduracak kadrolaşma çoktan sağlanmıştı.

Ve bundan sonra asıl islami devlet terörü hızlandı ve insanlar sokaklarda salkım saçak vinçlere asıldılar.

Korku cumhuriyeti iyice pekişti.

İran’ın istenmeyenleri, kentliler, çağdaş eğitimliler kitlesel olarak bu korku cumhuriyetini terk etmeye başladılar.

Meraklısına Not: Daha 80’li yıllarda yayınladığımız, Bahman Nirumand’ın “İran’da Soluyor Çiçekler” adlı tanıklığı, bu gelişimleri İran solunun gözüyle anlatır. Öte yandan Prof. Dr. Serpil Üşür Sancar’ın 90’lı yılların başında çıkan “İran Devrimi, Din, Antiemperyalizm ve Sol” adlı akademik derlemesi de bu sürecin algılanmasına katkı sunuyor.

  • Aug. 15 – Mohammad Ali Raja’i became president, but was assassinated on Aug. 30 in a bombing that also killed Prime Minister Mohammad Javad Bahonar.
  • Oct. 2 – The third presidential election in 21 months – and the second in 10 weeks – was held. Ayatollah Ali Khamenei was elected president for the first of two four-year terms.
  • Oct. 31 – Mir Hossein Mousavi was appointed prime minister. 1982
  • April 10 – Former Foreign Minister Sadegh Ghotbzadeh and more than 1,000 others were arrested for plotting to assassinate Ayatollah Khomeini. He confessed on television. Grand Ayatollah Mohammad Shariatmadari, who advocated separating mosque and state, was implicated by Ghotbzadeh under torture and stripped of his religious rank. Ghotbzadeh was executed in September.
  • Dec. 15 – Ayatollah Khomeini outlined an eight-point human rights platform and warned the judiciary and Revolutionary Guards against abusing individual rights in arrests, searches and seizures. On Dec. 22, he said, “We should not engage in oppression. We should not investigate what is going on in people’s homes.” On Dec. 28, the Tehran and Qom prosecutors were dismissed. On Jan. 1, 1983, further purges of revolutionary tribunals were undertaken.