Dr. Mustafa Peköz -15-12-2014- 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ iddiasıyla AKP ve özellikle Erdoğan’a ve yakın çevresine yönelik başlatılan operasyonların üzerinde bir yıl geçmesine rağmen, İslamcı politik güçler arasındaki iktidar savaşı kesintisizce devam ediyor. Gülen Cemaati medyasını kapsayan operasyon, iktidar içi rekabet ve çatışmanın çok daha artarak devam edeceğini gösteriyor.
AKP ve Gülen Cemaati savaşı olarak bilinen ve her türlü yöntemin kullanıldığı iktidarda güç olma savaşının politik arka planı çok daha derin ve kapsamlıdır. Cemaat-AKP rekabeti, sadece birkaç kişi ve grubun iktidarda söz sahibi olmasının çok ötesinde, Türkiye’nin gelecekte bölgesel ilişkilerdeki konumlanışıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan Türkiye’nin iç politik dengelerini belirleyecek olan savaşın asıl aktörleri küresel güçlerdir. Bu savaşı yakında takip eden ve buna uygun stratejiler belirleyen uluslararası güçlerin oluşturduğu politikalar kesintisizce işliyor.
17 ve 25 Aralık operasyonları Türkiye’nin iç politik dengelerindeki ittifak ilişkilerini de önemli oranda değiştirdi. Sistem içi güç ilişkileri yeniden şekillendi. Erdoğan merkezli AKP iktidarı, tehlikenin farkına vararak, özellikle ordu ile yeni bir ittifak oluşturdu. Devletin bütün hücrelerinde örgütlenmiş olan Gülen Cemaati’ne karşı ayakta kalmanın tek yolunun, generallerle ittifak kurmak olduğunu gören Erdoğan, iç politikayı gerilim stratejisi üzerinden sürdürmeye devam edecektir. Erdoğan, bu operasyonla Gülen Cemaatini ‘uluslararası bir terör örgütü’ gibi göstererek hem Cemaat’i tasfiye etmek için ‘yasal’ bir zemin oluşturmak istiyor, hem de generallerin istemine de yanıt vererek elini güçlendirmeyi hedefliyor.
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi sanıldığının tersine Erdoğan’ı güç merkezi yapmadı. Cumhurbaşkanı olarak AKP’nin günlük politik ilişkilerini yönetmeye çalışsa da eskisi gibi hareket etme ve denetimi elde tutma politikasını uygulayamaz. Cumhurbaşkanı olarak ‘dokunulmaz’ bir statü kazanan Erdoğan’ın politik geleceği güvende değildir. Erdoğan bütün gücünü kullanmasına rağmen Gülen Cemaati’ne karşı yürüttüğü savaşta istediği sonucu elde edemedi.
Erdoğan istediği sonucu elde edemiyor
Devletin farklı kurumlarında ve özellikle polis ve yargıda binlerce kişinin görev yerleri değiştirilmesine, görevden alınmasına ve hatta bir kısmının tutuklanmasına rağmen, Cemaat’in devlet içerisindeki gücünü tasfiye etmeye başaramadı. Erdoğan, AKP üzerindeki bütün psikolojik gücünü kullanmasına rağmen, istenilen sonucu elde edemiyor. Söz konusu medya operasyonunun çok daha kapsamlı olması beklenirken, belli bir düzeyde tutulması, aynı zamanda Erdoğan’ın gücünün sınırlarını da belirliyor.
Cumhurbaşkanı politik geleceğini sağlama almak için birkaç koldan Cemaat’e karşı savaş açmış durumda. Emniyette ve yargıda cemaate yönelik tasfiyeye yöneldi. Burada bir kısım operasyonlar yapmasına rağmen istenilen sonucu elde edemedi. Örneğin hem devlet kurumlarında, hem de AKP içinde alınan çok gizli kararların Cemaat’e akışını durdurmayı başaramadı. Polislere yönelik yapılan operasyonlarda da istenilen sonucu elde edemedi. Birçok yasal düzenlemeye rağmen Cemaat’in yargıdaki gücünü henüz kıramadı.
Milli Eğitim’in bütün kurumlarında örgütlü olan Cemaat’in tasfiyesine yönelik çok sayıda yasa çıkartılmasına rağmen, Cemaat’in varlığı halen ciddi oranda hissediliyor. Ayrıca ekonomik bakımdan ciddi bir rant kaynağı olan ve toplumsal ilişkileri sağlamada önemli bir araç işlevi gören dershaneler konusunda da istenilen sonucu elde edemedi.
Şimşek ve Babacan’ın direnci
Cemaatin ekonomik gücünü oluşturan ve çok önemli bir potansiyele sahip BankAsya’nın tasfiyesi AKP ve özellikle Erdoğan için stratejik bir hamle olacaktı. Ancak başta ekonomiyi ve maliyeyi kontrol altında tutan Şimşek ve Babacan gibi AKP’li bakanların direnişiyle Erdoğan’ın bu hamlesi boşa çıktı. Cemaate yakın şirketler maliyenin kıskacında olmalarına rağmen, ekonomik güçlerini çok ciddi oranda koruyorlar.
Cemaatin birçok kadrosu AKP’nin yönetici kademelerinde tasfiye edilmesine rağmen, halen içte örgütsel bir güçtür. Bu nedenle Erdoğan, AKP’nin kadrosal gücünden çok kendisine bağlı bir ekip oluşturarak, Cemaat’le savaşı sürdürüyor.
Cemaat’in deşifre etmedikleri
Erdoğan, Cemaat karşısında istenilen sonucun elde edilmemesinden çok ciddi oranda tedirgin oluyor. Cumhurbaşkanlığı sarayında güç gösterisine yönelen Erdoğan’ın öncelikli hedefinde Cemaat’in bulunması çok anormal bir durum değil. Cemaat, 12 yıldır, birçok bakanın, Erdoğan ve ailesinin belge ve bilgileri arşivlemiş bulunuyor. Bu belgelere ulaşmaya çalışan ama yeterince başarılı olamayan Erdoğan’ın en büyük kaygısı, kendisine ve yakın çevresine yönelik çok özel bilgilerin Cemaat tarafından her an piyasaya sunulabilme olasılığıdır. Önemli bilgileri elinde tutan Cemaat’in bugüne kadar bunları deşifre etmemiş olmasının iki nedeni var: Birincisi ABD’nin bunun rüşvet ve yolsuzluklarla sınırlı bir operasyon olarak kalmasını istemesi, ikincisi Cemaat’in elindeki belgeleri Erdoğan ile pazarlıkta koz olarak kullanmak istemesidir.
Erdoğan, AKP içerisinde çok önemli bir güç ama her istediğini yaptıracak düzeyde değildir. Davutoğlu’nun Erdoğan çizgisinde hareket eden bir görüntü çizmesin esasen biçimseldir. ‘Paralel devlet’ gibi tehditler savurması, böylesi bir stratejiyi özümsemiş olmasından çok AKP içerisindeki dengeleri henüz kendi lehine dönüştürememesinden kaynaklanıyor.
Hamleler, sözler, niyetler
Cumhurbaşkanı’nın özel ısrarı ve çabasıyla, Gülen medyasına yönelik yapılan operasyon birkaç yönde ele alınabilir:
– Özellikle tarihin 17 Aralık’a yakın bir gün olması bir tesadüf olmayıp, bilinçli bir tercih olarak ön plana çıkartıldı. Erdoğan ve yakın çevresi, bir bakıma Cemaat’ten rövanş aldığı imajını vererek güç gösterisi yaptı. Gülen’in Erdoğan ile şartlı ‘barışma’ önerisine karşı, tersen Erdoğan tavizsiz davranacağı mesajını vererek psikolojik savaşta bir adım önde olmak istiyor.
– Yolsuzluk ve rüşvet dosyası, AKP’nin bütün çabalarına rağmen yargının gündeminde duruyor. Adalet Bakanlığı, davayı kapatmak için bütün olanaklarını kullanıyor, ancak dava dosyasının Anayasa Mahkemesi’ne gelme olasılığı, çok daha zorlu bir süreci oluşturabilir.
– Muhalefet, 17-25 Aralık günlerini, özellikle Erdoğan’a karşı çok yönlü bir kampanyaya dönüştürmek için bir hazırlık yapıyor. Toplum üzerinde etkili olmayı yeterince başaramayan Davutoğlu, yolsuzluk iddiaları karşısında ciddi oranda zorlanacak gibi görünüyor. Ayrıca Bülent Arınç’ın hükümet sözcüsü olarak bazı bakanlar tarafından ‘rüşvet, adam kayırma’ gibi durumların söz konusu olduğunu açıklamış olması, Erdoğan’ı zorda bırakmaya yönelik dolaylı bir adım olarak algılandı. Gülen Medyası’nı hedefleyen operasyon, muhalefetin örgütlemek istediği kampanyayı boşa çıkartmasına yönelik ciddi bir hamledir.
– 17-25 Aralık ‘Rüşvet ve Yolsuzluk’ operasyonu, uluslararası alanda Erdoğan’ın prestijini çok önemli oranda sarstı. Özellikle davanın etkisizleştirilmesi için yargıda yapılmak istenen anti-demokratik yasaların arka planında AKP ve Erdoğan’ı korumaya yönelik olduğu iddiası uluslararası politik ilişkilerde ve medyada kabul görüyor. ABD ve AB tarafından hazırlanan raporlarda, Türkiye’de anti-demokratik yasaların gündemleştirilmesine dikkat çekilmesi, Erdoğan’a yönelik olumsuz algıyı güçlendiriyor. Erdoğan, bu olumsuz süreci geride bırakmak, uluslararası alanda yeniden etkili olmak için, Cemaat’e yönelik operasyonlara meşru bir zemin hazırlamaya çalışıyor.
Operasyon Cemaat’i ne düzeyde etkiler?
Gülen medyasına yönelik yapılan operasyonlar, esasen AKP ve Erdoğan aleyhine gelişen bu sürecin gündemde düşürülmesine yönelik bir hamledir. Cumhurbaşkanı’nın bütün amacı, AKP merkezli İslamcı rejimin hangi düzeyde kirlendiğini kanıtlarıyla ortaya çıkaran 17 ve 25 Aralık operasyonlarının bütünüyle etkisizleştirilmesini sağlamaktır. Özellikle Gülen medyasının kendi çıkarları için bunu çok daha kapsamlı kullanacağı ve gündemde tutacağı bilindiği için operasyon bu sürece denk getirildi.
Peki, bu operasyon Cemaat’e nasıl bir etki yaratabilir.
Esasen karşılıklı bir denge oluşturma operasyonu olduğu için Cemaat’te ciddi olumsuz bir etki yaratmayacaktır. Gözaltına alınanların önemli bir kısmının serbest bırakılacağı da biliniyor. Mesele tutuklamaktan çok, güç ilişkilerinin yeniden test edilmesi ve karşılıklı yeni hamlelerin atılmasına zemin hazırlamaktır.
Cemaat, rüşvet ve yolsuzluğa karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle ‘saldırıya uğradığını ve mağdur’ olduğunu iç ve uluslararası kamuoyunda gündemleştirecektir. Böylelikle yıllarca mağdur edebiyatı yapan cumhurbaşkanının bu rolünü tersen Gülen kullanacaktır. Medya operasyonu Cemaat tabanı arasında çok daha güçlü bir ittifak ve sahiplenme duygusunu ön plana çıkartabilir, böylelikle Cemaat içerisinde oluşan istikrarsızlık tersten daha üst düzeyde bir çıkışa yol açabilir.
Karşı hamle olasılığı
Cemaat’in karşı hamle yapma olasılığı çok daha fazla artıyor. Elinde bulundurduğu belgelerden birkaçını açıklayarak karşı hamle yapıp Erdoğan’ı zorda bırakmaya yönelebilir.
AKP tarafından organize edilen operasyonu başka biçimlerde de okumak gerekir.
Dün AKP-Cemaat ittifakına dayanan ve bütün İslamcı medya tarafından desteklenen KCK’den Ergenekon davasına kadar süren operasyonlarda çok sayıda gazeteci, yazar, aydın gözaltına alındı ve tutuklandı. Yüzlerce gazeteci düşüncelerinden dolayı tutuklandıklarında özellikle Gülen medyası, bunları ya terörist-bölücü ya da darbeci olarak lanse etti. Bu politikasını ısrarla sürdürdü ve toplumda oluşturulan algı nedeniyle halklar arasındaki çatışmayı bir bakıma körükledi.
Bugün AKP-Gülen Cemaati arasındaki ittifak bozuldu ve çatışma başladı. Bu kez iktidar gücü olan AKP’nin hedef tahtasında, dünün ittifak güçlerinden Gülen medyası bulunuyor. Gülen medyasını hedef alan operasyonlar, kapitalist İslamcı medyası içerisindeki çatışma ve rekabeti ifade ediyor. Bu bakımdan Cemaat medyasına yönelik yapılan operasyon, ‘özgür basına’ yönelik yapılan bir saldırı olmayıp çıkar ilişkilerinin zorunlu ve kaçınılmaz bir sonucudur.
Gülen-Erdoğan savaşının bir yönünü medya oluşturmasına rağmen, bir dönem Cemaat’in, şimdi de AKP’nin medyaya yönelik hiçbir operasyonu meşru görülmemelidir. AKP iktidarının çıkartmaya başladığı bütün yasalar esasen sisteme muhalif olan toplumun farklı katmanları üzerindeki baskıların arttırılmasına yöneliktir.
Gülen medyası, geçmişte ilerici, demokratik ve Kürt medyasında görev alan gazetecileri, yazarları ‘bölücü-terörist’ gösterip hedef tahtasına oturtmasına rağmen, Zaman Gazetesi, Bugün, Taraf, Samanyolu vs gibi medya kuruluşlarında çalışan, yayın yönetmenliği ve yazarlık yapan, haber sunan bir kısım insanlara yönelik yapılan operasyonlara karşı çıkılmalıdır.
İktidar güç ilişkilerine göre belirlenen medya ilişkilerine karşı, evrensel gazetecilik ilkeleri her yerde savunulmalıdır. İki taraf arasındaki iktidar çatışmasında hiçbir şekilde taraf olmadan, basının bütünüyle özgür olmasını sağlamaya yönelik politika geliştirilmeli ve desteklenmelidir.