Home , ATİK , GÖÇMENLERE HUKUK, ADALET VE ÖZGÜRLÜK!

GÖÇMENLERE HUKUK, ADALET VE ÖZGÜRLÜK!

ATİK | 17 – 12 – 2012 | 18 Aralık 1990 tarihi,  Birleşmiş Milletler kurultayında, “Uluslararası Göçmen İşçi ve Ailelerin Haklarını Koruma Bildirgesi”nin resmen kararlaştırıldığı gün olarak tarihe geçti. 2000 yılında ise yine Birleşmiş Milletler tarafından 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü olarak ilan edildi. Bu bildirge imzalandığından beri geçen son yirmi yılın genel bir değerlendirmesi yapıldığında,  göçmen haklarında kısmi iyileşmeler olsa da, esasen göçmen işçilere ve ailelerine yönelik yasalarda, yürütme icraatlarında ve uygulamalarında haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliklerin dehşet verici boyutlarda Dünya çapında sürmekte olduğunu görmemek için bakar kör olmak gerekiyor. Üstelik,  bir çok ülke, bu bildirgeyi kendi parlamentolarında halen onaylamadıkları için, uluslararası ve yasal bir yaptırım gücü olarak uygulanamıyor. Örneğin; Almanya ratifikasyon sürecini işletmemekle 20 yıldır engel olmakta hala ısrar ediyor. BM içinde zengin, güçlü ve etkili konumdaki göç alan devletler, göç veren devletleri ve bu ülkelerden göçmenlerin emeğini ve değerlerini sömürmeye, onları yasaklarla baskılamaya ve diskriminize etmeye devam ediyorlar.

Uluslararası mali ve iktisadi krizin derinleştiği ve yaygınlaştığı günümüz süreçlerinde göçmen emekçiler ve aileleri, bunalımların faturasının en fazla kesildiği kesim olarak daha fazla eziliyorlar. Uluslararası tekelci kapitalizm, kalkınma ve kriz süreçlerinde düşük ücretli göçmen emeği hem bir rekabet gücü, hem de işçi sınıfını bölme ve parçalama yöntemi olarak kullanmayı sürdürüyor. Emperyalist mali sermaye güçlerinin emrine amade hükümetler artık yeşil kart, mavi kart gibi yeni politikalarla beden emeği yerine daha çok zihin emeğini küresel düzlemde mobilize etmeyi, göçmenleştirmeyi istiyorlar. Metropol ülkelerde ‚pahalı‘ gördükleri vasıflı zihinsel emeğin karşısına, çok daha ucuz transfer edilen vasıflı zihinsel göçmen emeği çıkararak, orta sınıflara dahil emekçileri de parçalıyorlar. Bütün bunlar uluslararası sermayenin aşırı meta üretimi ve aşırı sermaye birikimi krizlerine bağlı olarak, uluslararası işbölümünün esnekleştirilmesi, yeniden yapılandırılması ve rekabet kartlarının yeniden karılmasına paralel gündemleşiyor.

Uluslararası Göç Örgütü verilerine bakılırsa, 7 Milyara yaklaşan dünya nüfusu içinde her 7 insandan biri doğduğu ülkeden göç etmiş, göçmen veya göçmen kökenli yurttaş durumundadır. Dünya çapında göçmen sayısı 2011 verilerine göre 215 milyonu aşmış durumda, bu durum her yıl katlanarak büyüyor. Göçmenlerin, göçmen kökenli yurttaşların, sığınmacıların, mültecilerin ve dokümansız insanların sayısı çığ gibi büyüyor. Hakim güçlerin sömürü, baskı, savaş ve sosyal yıkım politikaları insanları yığınlar halinde göç serüvenine itiyor. Kentsel dönüşüm projeleri, tarımsal entegrasyon politikaları ve emperyalist talan politikalarının en son örneğinde olduğu gibi, ‘Uluslararası göçmenler gününü kutlarken’, Ege denizindeki Midilli adası açıklarında göçmenleri taşıyan bir teknenin batması sonucu sayısı 20’e yakın Iraklı göçmenin cesedi bulunurken, 7 kişinin de aranmasına devam edilmektedir. Sağ kurtulan göçmenin tanıklığına göre, teknede aralarında çocukların da olduğu 27’si Iraklı göçmen 28 kişi bulunuyordu. Çok sayıda göçmen Yunanistan’a, oradan da diğer Avrupa ülkelerine geçmek üzere çıktıkları bu yolda hayatlarını kaybetmeleri, bir kader değil haksız emperyalist savaş ve talan politikalarının bir ürünüdür.

Ezelden beri daha refah, daha rahat ve daha güvenlikli bir yaşam arayışı olarak yapılan göçler, gelinen aşamada ‚aç kurtlar sofrasına düşmek‘ gibi tehlikeli bir durum gösteriyor. AB, ABD, Japonya gibi devletler militarist iç ve dış güvenlik politikalarıyla sınırlarını aşılmaz kıldığından beri, sığınma serüvenindeki binlerce göçmen ve çocukları açık denizlerde, kuytuluklarda, insanlık dışı koşullarda hayatlarını kaybediyorlar. Avrupa Birliği sınır güvenlik kurumu Frontex, sınır güvenliği militarizmi uygulamalarıyla insanlık suçu işlemeyi sürdürüyor ve uluslararası kamuoyu bunları seyrediyor.

Diğer yandan, dokümansız, belgesiz göçmenler bütün göçmenler içinde en zayıf halkayı oluşturuyor. Onlar haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliklerin en katmerlisine maruz kalıyor. Göçmen, taşeron, kiralık ve kaçak işçilik gibi enformel modern köleci emek sömürüsünü ürettiğinden beri, sermaye güçleri karlarına kar katmaya,  emekçiler daha fazla sefilleşmeye ve insanlık onuru hiçe sayılmaya devam ediliyor. Göçmenlere karşı ayrımcılık, horlanma çekilmez boyutlar alıyor. Irkçı, göçmen fobili neo-faşist zihniyetler ise bu göçmen karşıtlığını örtülü veya açıktan imha ve katliam saldırganlıklarıyla boyutlandırıyorlar. Dünya göçmenler gününde ve diğer günlerde bizlere düşen görev; işçilerin, emekçilerin, halkların birliğini, dostluğunu ve dayanışmasını daha fazla güçlendirerek cevap olmaktır.

Göçmen hakları da insan hakkıdır!

18 Aralik Göcmenler