Home , Volkan Yaraşır , DÜNYA EKOMONOMİSİNDE SENKRONİZE YAVAŞLAMA, YENİ VE YIKICI FİNANSAL TSUNAMİ RİSKİ

DÜNYA EKOMONOMİSİNDE SENKRONİZE YAVAŞLAMA, YENİ VE YIKICI FİNANSAL TSUNAMİ RİSKİ

VOLKAN YARAŞIR | 17 – 12 – 2012 | Kapitalizmin yapısal krizi bir dizi iç evrim geçirerek derinleşiyor. Son 4  yıllık, süreç yaşananların bir finans çalkantısı yada finansal bir med-cezir olmadığını burjuva iktisadın hemen hemen her ekolüne gösterdi. Bu arada kapitalist devletlerin ( canlandırma paketi, borç miktarlarının yumuşatılması ve benzeri) palyatif hamlelerinin işlevsizliği hızla ortaya çıktı.

Krizin yapısal ve sistemik karakteri küresel düzeyde yaşanan gelişmelerle, daha da netleşiyor.

Dünya ekonomisi teknik olarak ‘büyük durgunluk’ diye de tanımlanan, yapısal krizin şiddetli sonuçlarını yaşıyor. Ekonominin geleceği belirsiz durumda. Küresel finans kapitalin kurumlarının bütünü bu durumu kabul ediyor ve olası ‘tehlikenin’ boyutuna vurgu yapıyor. Yine neo-keynesyen gelenekten gelen bazı iktisatçılar 2000’li yıllarının ilk çeyreğine kadar sistemin krizden çıkma ihtimalinin zayıflığından bahsediyor. Hatta 1873 ve 1929 bunalımlarına göndermelerle ‘ uzun depresyon’ tanımlamaları dahi yapılıyor.

Yapısal krizin derinleşmesi sürüyor. Dünya ekonomisi senkronize bir yavaşlama içinde. Senkronun hızı ve gücü şiddetlendi. Senkronizasyon, önümüzdeki dönemde her düzeydeki enfeksiyonun ve salgının yayılmasını kolaylaştırıcı, hatta hızlandırıcı bir işlev görebilir.

Özellikle Avrupa’yı saran zombi bankacılık krizi dikkatle izlenmelidir. Krizin kontrolden çıkması ( biraz da İspanya ve İtalya ekonomilerinin seyrine bağlı bir şekilde) enfeksiyonun şiddetini artıracağı gibi, krizin ABD bankacılık sistemine sıçramasına yol açabilir. IMF dikkatleri ABD ye çekerek, bu yönde ciddi uyarılarda bulundu.

ÇİN EKONOMİSİ SENKRONİZE YAVAŞLIYOR, JAPONYA’DA MALİ KRİZ

Kriz metropollerde durgunluk ve durgunluğun derinleşmesi şeklinde kendini dışa vuruyor. ABD , Çin , AB ( Almanya dahil) Hindistan , Brezilya, Güney Afrika ,Avustralya ekonomileri senkronize bir yavaşlama içine girdi.

Dünyanın ekonomik performansını gösteren bu ülkelerde üretim ve yatırım alanlarında ciddi düşüşler yaşanıyor.

Çin, 2012 yılında sanayi üretiminde önemli oranda bir düşüş içine girdi. Benzer bir gelişme uzun yıllardan beri istikrarlı ve yüksek performanslı yıllık büyüme oranlarında da görüldü. Çin’in yıllık reel büyüme oranında nispi düşüş yaşandı. Çin’in ekonomik vizyonlarından biri olan perakende satışlarında önemli kabul edilebilecek düşüşler yaşanıyor. Ayrıca banka kredi sisteminde ani gerilemeler dikkat çekiyor. Çin ekonomisinde yaşanan bu senkronize yavaşlama büyük bunalımların karakteristik yansımalarından biri olarak değerlendirilebilir.

Bugün çok fazla tartışılmayan ve öne çıkmayan Japonya ekonomisi de son derece kritik bir dönemin içinden geçiyor.

Japonya , dünya ekonomisinin en borçlu ülkeleri arasında yer alıyor. Net devlet borçları, GSMH’nın %135’ni  geçti. Japonya bu görünümüyle en çok Yunanistan’a benziyor. Kamu borç yükü hızla artıyor. Bütçe açıkları kontrolsüz bir boyuta evriliyor. Doğu Asya krizi sonrası uzun bir durgunluk dönemine giren Japonya, 2008 sonrasında toparlanma şansı bulamadı. Bugün Japonya, dünya ekonomisini alt üst edecek bir krizin eşiğinde. Japonya ekonomisi alarm veriyor. 2013 yılında Japonya’da bir mali krizin patlama olasılığı yükseliyor. Dünya ekonomisinde japonya’nın yeri düşünüldüğünde böylesi bir gelişmenin, küresel düzeyde yıkıcı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.

ABD EKONOMİSİ RİSK ALTINDA

ABD ve Almanya 2007-2011 arasında büyüme trendi gösteren iki ülke oldu. 2012 de iki ülkenin büyümesinde nispi düşüşler yaşandı.

ABD ekonomisi yavaşlıyor. ABD yüksek bütçe açığı ve ciddi mali problemler yaşıyor. II. Dönem Obama iktidarının önündeki en önemli ekonomik problem olarak, bu faktörler duruyor. ABD bugüne kadar doların senyoraj ilişkisinden ve küresel ekonominin merkezi olma avantajlarından yararlandı.

2008’de finansal çöküş devletin kapitalist işleyişi sağlayan temel bir aktör olarak devreye sokulmasıyla engellendi. Trilyonlarca dolar tekellere, bankalara, sigorta şirketlerine aktarıldı. Krizin yıkıcı sonuçları bir düzeyde kontrol altına alındı. FED – Amerikan Merkez Bankası parasal genişleme politikaları, likidite enjeksiyonlarıyla yıkıcı sonuçlardan ekonomiyi şimdilik koruyabildi.

Bu süreçte özellikle jeo-politik ataklarla enerji, petrol ve silah endüstrisinin önünü açan gelişmeler yaşandı. Yeni jeo-politik yönelimler bir yandan hegemonyanın restorasyonunu sağlama amacı güderken, diğer yandan ekonomik problemlerin çözümü olarak devreye sokuldu. ABD’nin Asya pasifik yönelimi, Orta doğuda olası İran savaşı, Afrika’da Libya, Kongo, Somali dahil gerçekleştirilen askeri operasyonlar bu içerikte ele alınmalıdır. Bir nevi bu gelişmeler Rosa Luxemburg’un deyimiyle ‘düzeltici savaşların’ aktüel biçim alışıdır.

Ne var ki ABD’nin bütçe açığının kontrolsüz yükselişi, mali kırılganlığının artması şiddetli bir kriz riskini beraberinde getiriyor. Özellikle Avrupa’yı saran ve enfekte olması yüksek bir olasılığa dönüşen zombi bankacılık krizinin ABD’ye yansımasına, 2013 yılını son derece riskli kılıyor. ABD ekonomisinin yavaşlaması derinleşiyor. Çin , Japonya , AB’den gelecek olası finansal dalgalanmalar ABD ekonomisini alt üst edebilir. Japonya’nın yaşayacağı olası mali kriz,ayrıca Çin ekonomisinin büyüme oranında şiddetli düşüş ve ekonomide görünen senkronize yavaşlamanın sürmesi ABD ekonomisini şiddetle sarsacaktır. FED, bankaların elindeki batık borçları hiçbir blokaj koymadan alarak, karşılığında likidite enjekte ediyor. FED ayda 40 milyar dolar likidite enjeksiyonu yapıyor. FED, bu uygulamayı ‘ekonominin toparlanması’ ve işsizlik oranında bir düzeyde düşüşün sağlanmasına kadar sürdüreceğini açıkladı. Bu ‘uzun soluklu’ operasyon bile ABD ekonomisin yaşadığı riski ortaya koymaktadır.

AB’NİN 5 ZAYIF HALKASI

2008 sonrası AB’nin pereferisinde kapitalist devletlerin, krize yönelik ilk refleksi bankaların, tekellerin, sigorta şirketlerinin borçlarını üstlenmek oldu. Bütçenin bütün olanakları bu yönde seferber edildi. Kapitalist devlet bu adımdan sonra üstlendiği yükü, emekçi yığınlardan çıkarmaya başladı. Radikal kemer sıkma politikalarıyla emekçi yığınlardan olağanüstü değer transferi yapıldı. Kemer sıkma politikalarıyla elde edilen kaynaklar ya bankaların borçlarının kapatılmasında kullanıldı, ya da  dış borç ödemelerine aktarıldı.

Troyka AB’nin perefirisine kriz reçetesi dayattı. Troykanın yaptırımları radikal kemer sıkma politikalarıyla, kendini dışa vurdu. Ne var ki krizin altında yatan yapısal sorunlara  ( yani üretim ve karlılık sorununa ) yanıt üretilemedi. Üretilmesi de eşyanın tabiatına aykırıydı  Hatta kriz yeni bir evreye geçerek, bir iç senkron biçiminde kamu borç krizi ve zombi bankacılık krizi olarak derinleşti. Birbirini etkileyen, tetikleyen, besleyen bir karaktere büründü.

Troykanın yıkıcı yaptırımlar uyguladığı Yunanistan, kriz sarmalından çıkamadı. 2009’dan beri hayata geçirilen kemer sıkma politikaları, bırakın bütçe açığını kapatmayı, daha da artmasına yol açtı.

Yunanistan ekonomisi son 4 yıl içersinde artan bir şekilde küçüldü.

İrlanda’nın durumu da hiç iç açıcı değil. Krize yönelik troykanın önlem paketi İrlanda’da radikal bir şekilde hayata geçirildi. Sendikalar bu süreçte sınıfa  ihanet ederek, tepkileri nötrleştirdi. İşçi sınıfı büyük bir saldırıya maruz kaldı.

Troykanın ‘Reform’ adı altında ekonomide yapılmasını istediği revizyonlar ve kemer sıkma politikaları İrlanda’yı uçurumun kenarına getirdi. Bütün iddialı laflara rağmen iç pazar hızla daraldı, ihracatta yüksek düşüşler gündeme geldi, yoksulluk ve işsizlik yaygınlaştı.

İrlanda ekonomisi çöküş aşamasına geldi. Portekiz’inde durumu Yunanistan ve İrlanda’dan farklı değil. Benzer uygulamalar Portekiz’de yıkıcı sonuçlar doğurdu. Kamu borç krizi ve zombi bankacılık krizi Portekiz’i kriz odaklarından biri haline dönüştürdü.

Troyka  İzlanda’da aynı yöntemleri izledi. Ülkenin ekonomisi büyük sarsıntılar geçirdi. İzlanda’nın ekonomik sorunları derinleşti AB’nin Akdeniz havzasını saran depresyon dalgası İspanya ve İtalya’yı etkisi altına aldı.

Troyka İspanya ve İtalya’ya, benzer kemer sıkma politikalarını dayattı. Teknokrat ve proto-faşist hükümetler kemer sıkma politikalarını radikal bir şekilde hayata geçiriyor. Bu iki ülke kamu borç krizi ve zombi bankacılık krizinin yeni odaklarına dönüşmeye başladı. AB’de artık beş zayıf halka bulunuyor. Bu halkalara Doğu Avrupa ülkelerinden yeni halkaların eklenmesi de kaçınılmaz gibi gözüküyor.

Öte yandan AB’de işsizlik oranı olağan üstü bir noktaya yükseldi. Ağustos 2012 Eurostate verilerine göre, AB’de işsizlik oranı %10.4 ulaştı. Yani 25 milyonu geçti. Bir yıl gibi kısa zamanda 2 milyon kişi işsizler ordusuna eklendi. Bu oranın yıl sonunda %12’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. İspanya’da işsizlik oranı %25’i geçti. Yunanistan’da ki durumda son derece ciddi. %20 olarak açıklanan işsizlik oranı hızla yükseliyor, Portekiz’de bu oran %16’ya , İrlanda’da ise %15’e yükseldi. Bu tablo AB’yi bir sınıfsal öfke ve reaksiyon coğrafyasına dönüştürüyor.

ALMANYA RESESYONA GİRİYOR

Almanya 2012’de ihracata yönelik büyüme stratejisiyle ve Avrupa pazarının dışına açılarak yaptığı hamlelerle büyüme trendini koruyabildi. Kıtayı saran ekonomik daralma (özellikle otomotiv sektöründe) Almanya’yı etkileyebilir. Bochum’da  Opel fabrikasının kapatılması otomotiv sektöründeki problemlerin şiddetle artacağına delalettir.Benzer gelişmeler metal ve metalürji sektörlerinde de yaşanabilir. Bir düzeyde devlet sübvansiyonlarıyla sektörlerdeki sorunlar bugüne kadar aşılabildi ama krizin yıkıcı etkileri, Alman devletinin bu hamleleri yapmasını engelleyebilir.

Avrupa’nın pereferisi senkronize bir şekilde kamu borç krizi ve bankacılık krizi yaşıyor.Bu double kriz birbirini etkiliyor, tetikliyor ve derinleştiriyor. AB’nin pereferisini saran depresyon, AB’nin çekirdek ülkelerini sarsacak boyuta yükseliyor. Özellikle İspanya’nın Avrupa’nın 4. büyük ,İtalya’nın 3. büyük ekonomisi olması AB için 2013 yılını kritik bir yıl haline getiriyor .

Pereferinin senkronize çöküşleri, devlet iflasları, zombi bankacılık salgını AB’yi kapitalist krizin odağına dönüştürüyor. Bu gelişmeler Almanya ve Fransa’da sarsıcı sonuçlar yaratabilir. AB ekonomisi genel olarak resesyon içinde. Almanya’nın bu ‘genelleşmiş’ resesyon anaforundan kurtulması giderek imkansızlaşıyor. Ayrıca başta Macaristan olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinde kriz riskinin artması da sorunları depreştiriyor.

ÇEVRE ÜLKELERİNDE EKONOMİK YAVAŞLAMA DERİNLEŞİYOR

Çevre ülkeleri kapitalizmin yapısal krizinden şiddetle etkilendi. Çevre ülkelerinin genelinde 2007-2011 arasında büyüme oranlarında yavaşlama görüldü.

Kapitalist sistemin  II.kuşak ülkeleri diye tanımlayabileceğimiz Hindistan ve Güney Kore’nin büyüme oranları %0’lar da seyrediyor. BRİC ülkeleri de yavaşlama içine girdi. Bazı preferi ülkelerinde ise ciddi tıkanma ve istikrarsızlık yaşanıyor. Pereferideki yavaşlama derinleşiyor.

Türkiye gibi bazı ülkeler bu süreçte tam bir off-shore veya küresel finans kapitalin üssü konumuna gelerek, krize ‘yanıt’ üretmeye çalıştı. Spekülatif sermayenin akımlarına sahne olan bu ülkelerin ekonomileri yüksek kırılganlık özelliği taşıyor. Ancak dış kaynaklara narkotik bağımlılık içinde ekonomileri dönüyor. Dış kaynak bağımlılığı, spekülatif sermaye akımları, ekonomide yavaşlama ve bir dizi küresel faktör çevre ülkelerinde ekonomik kırılganlığı ekstrem bir noktaya yükseltiyor. Çeşitli ‘operasyonlarla’ ötelenen krizin yıkıcı enerjisi bu ülkelerde hızla birikiyor. Bu konumda ki bir çok  çevre ülkesi yaşanacak büyük finansal tsunamiler karşısında çöküş ve iflaslar yaşaması kaçınılmazdır.

Kapitalizm yapısal krizi derinleşiyor. 2008 yılına  benzer yeni ve yıkıcı finansal tsunaminin 2013’te yaşanma olasılığı artıyor.

Kapitalist devletlerin para basarak batık şirket, bankalar ve sigorta şirketlerini kurtararak aşmaya çalıştığı kriz ağırlaşarak sürüyor. Kapitalist devletlerin kemer sıkma politikaları, parasal genişleme hamleleri ve likidite enjeksiyonları çözümsüzlükten başka bir şey üretmiyor. Palyatif çözüm yolları yapısal sorunları daha da derinleştiriyor. Krizin ‘ evrimleşmesine’ yol açıyor. Kamu borç krizinin, zombi bankacılıkla iç içe geçmesi ve küresel boyutta enfeksiyon riski bu sürecin yansımalarıdır.

KATASTROF YADA KÜRESEL İSYAN

Japonya’nın mali kriz sarmalı içine girme olasılığı yükseliyor. Çin ekonomisinin senkronize yavaşlaması başlı başına küresel risk oluşturuyor. AB  genelinde derinleşen resesyon, 5 zayıf halka da krizin depresif karaktere bürünmesi, ABD’de kamu borçlarının kontrolsüz yükselişi ve mali kırılganlığın artması, zombi bankacılık salgının ABD’yi etkileme olasılığı, çevre ülkelerin ekonomilerindeki yavaşlama, bazı ülkelerde ise ciddi tıkanma ve istikrarsızlık önümüzdeki dönemde katastrofik sonuçlar yaratacaktır.

İçine girilen yüksek konjonktür, ‘düzeltici savaşlarının’ ve sınıfa yönelik karşı devrimci stratejilerin yoğunlaştığı bir dönemin kapılarını aralamaktadır.

Kapitalizm yapısal krizine ve sonuçlarına karşı, küresel düzeyde öfke ve isyan hareketleri giderek yükseliyor. Avrupa kıtası son yarım asrın en büyük sınıf ve kitle hareketlerine sahne oluyor. Genel grev senkronları yanında, grevler, büyük kitle gösterileri, sokak savaşları, meydan işgalleri, parlamento blokajları gibi eylemler giderek yayılıyor. Özellikle Yunanistan’da düşük yoğunluklu bir ayaklanma yaşanıyor. Yunanistan’ı İspanya ve Portekiz takip ediyor. Asturias maden işçileri muazzam sokak savaşlarıyla, ana arter blokajlarıyla Avrupa işçi sınıfının radikalleşmesini simgeliyor. Benzer gelişmeler İtalya’da ve İspanya’da yaşanabilir. Hatta tüm kıta büyük sınıf ve kitle hareketleri yanında, sokak savaşlarına sahne olabilir. İçinde bulunduğumuz süreç olağanüstü gelişmelere gebe bir süreçtir.

Son iki ayda, Hindistan’da 50 milyon kişinin katıldığı tarihin en büyük genel grevlerinden biri gerçekleşti. Endonezya’da 2 milyon işçinin katıldığı genel grev yapıldı. Arjantin, milyonlarca işçinin katıldığı genel grevle sarsıldı. Mısır işçileri ve emekçileri Tahrir meydanını yeniden ayaklanma alanına dönüştürüyor. Kolombiya’da FARC ülkenin 3/1’ni denetiminde tutuyor. Nepal’da (eleştirilerimizi saklı tutarak) kendi özgünlüğünde ikili iktidar yaşanıyor. Filipinlerde ülkenin 3/1 Yeni Halk Ordusu denetimi altında. FKP ülkenin en önemli siyasal gücü haline gelmiş durumda. Mayo-Uno milyonlarca işçiyi harekete geçiriyor. Hindistan’da HKP-ML ülkede yüzlerce eyaleti denetimlerde tutuyor. Uzak Asya’dan, Kuzey Afrika’ya, Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya kadar bütün coğrafyalar sınıf ve kitle hareketlerine sahne oluyor.

Kapitalizmin yapısal krizi sınıfsal antagonizmayı küresel düzeyde şiddetlendiriyor. 2013 yılı bir çok momentin iç içe geçtiği ve olağanüstü gelişmelerin yaşanacağı bir yıl olacaktır. Artık her coğrafya sınıfsal öfke ve isyan patlamalarına gebedir. Küresel öfke birikmeye devam ediyor.

Volkan YARAŞIR 

15. 12. 2012