1 Kasım seçim sonuçlarıyla AKP iktidarının 4’üncü dönemi başladı. AKP aldığı yüksek oy oranıyla yeni bir meşruiyet zemini kurmaya çalışıyor. Özellikle “istikrara” yapılan vurgu dikkat çekiyor. Zaten aynı argümantasyon 7 Haziranla, 1 Kasım arasında çok sık duyulmuştu. Savaş konseptinin yine “istikrar” vurgusuyla hayata geçirilmesi şaşırtıcı değil.
Fakat AKP iktidarı, siyasal ve ekonomik kırılganlığın hızla artacağı bir döneme giriyor. Bu noktada FED’in faiz artırımı kritik bir eşik olarak değerlendirilebilir. FED’in bu kararının çevre ülkelerde yıkıcı sonuçlar yaratması bekleniyor. Özellikle Türkiye en riskli ülke olarak öne çıktı.
Dış kaynağa narkotik bağımlılığı olan, yüksek dış borç ve cari açığı bulunan Türkiye’nin, sermaye kaçışları ve küresel likidite daralması karşısında “istikrarının” hızla aşınması kaçınılmazdır. Ayrıca iç politik ve jeo- politik risk faktörlerin ( Rusya’yla yaşanan gerginlik, Suriye’de iç savaşın seyri gibi ) arttığı bir konjonktürde sorunlar hızla derinleşebilir.
KRONİK KIRILGANLIK
Türkiye’nin 405 milyar dolar dış borcu var. Dış borcun büyük bir kısmı özel sektöre ait. Ve bu borçların önemli bir oranını kısa vadeli borçlar oluşturuyor. Ayrıca Türkiye’nin 45 milyar dolar gibi yüksek bir cari açığı bulunuyor. Uluslararası konjonktüre bağlı, sanal büyüme hamleleri artık yerini düşük büyümeye bıraktı. Dış kaynağa yapısal bağımlılık ekonominin temel problemi olarak dikkat çekiyor.
FED’in parasal genişleme politikalarına son vermesi genelleşmiş/global likidite azlığına yol açtı. Türkiye bu süreçten en şiddetli etkilenen ülke olarak öne çıktı. Para politikalarındaki bu farklılaşma ya da sermayenin güvenli pazarlara yönelmesi döviz şoklarına yol açtı. Şokların döviz krizine dönüşme olasılığı yükseldi.
FED, ekim ayında yapacağını ilan ettiği faiz artırma girişimini öteledi. Faiz artırımı 16 Aralık’ta gerçekleşti. 2016 yılında 0.25 oranında 4 faiz artırımı daha bekleniyor. FED’in faiz artırımı finansal salınımlara yol açtı. Süreç şiddetli sermaye kaçışlara neden olabilir, yeni döviz şoklarını beraberinde getirebilir. Özellikle 2016 yılında gerçekleşecek faiz artırımları son derece ciddi sorunlara yol açabilir. En başta dış kaynak bulma zorlaşacak ve dış borçların maliyeti yükselecektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu eşik ülkeler, yani “yeni” kırılgan 5’li FED’in finansal kararlarından şiddetli etkilenmesi kaçınılmazdır.
KRİZ, HERŞEYİ ALT ÜST EDER
Önümüzdeki aylar AKP iktidarı için son derece önemli olacak. Özellikle FED’in faiz artırımı kararı tetikleyici bir işlev görebilir. Bugün ekonomide yaşanan belirsizlik ve durağanlık, hızla katastrofik gelişmelere dönüşebilir. Uluslararası finans kapitalin farklı kurumları Türkiye’yi en riskli ülke olarak değerlendirmesi boşuna değildir.
FED’in yeni kararlarıyla ekonomide yaşanan çoklu kırılganlık, senkronize bir krizin önünü açabilir. Ciddi sermaye çıkışları bu sürecin başlangıcı olacaktır. Bu gelişmeyi ardışık döviz şokları izleyebilir. Şokların döviz krizine dönüşme olasılığı yükseliyor(böylesi bir kriz, bankacılık- Fitch ilk defa bankaları dış borçlarıyla ilgili uyarması dikkat çekicidir- ve emlak krizini tetikleyebilir). Özellikle 2016 yılı, ilk aylarından itibaren ciddi riskler taşıyacak. Bu durum borç çevrimini kıracak sonuçlar bile yaratabilir. Ekonomide şiddetli alt üst oluşların ya da ani çöküş olasılığının arttığı bir konjonktüre girdik.
Bu konjonktür ayrıca iç politik ve jeo-politik risk faktörleriyle besleniyor. Savaş konsepti, Suriye iç savaşının seyri, izlenen (yeni Irak politikası, yeni Sünni bloğu yaratma çabaları ve Musul’a asker gönderme gibi) agresyon politikaları ve sonuçları Türkiye ekonomisini yıkımın eşiğine getirebilir. Bu sürecin siyasi boyuttaki etkilerinin de yıkıcı olması kaçınılmazdır.
FED’in faiz artırımınlarının yaratacağı finansal türbülans ve farklı dış şoklar ve Suriye’de ve Irak’taki iç savaş ve iç savaşın gelişim seyri Türkiye açısından bir dönüm noktası haline gelebilir.
Volkan Yaraşır