Münih Davası | 23.08.2020 | 20 yıl Türkiye’de, 5,5 yıl Almanya’de cezaevinde ömür geçiren enternasyonalist devrimci Müslüm Elma ile söyleşi…
Tekçi zihniyet, inkârcı, imhacı, sömüren sisteme karşı mücadele edenler, her yer ve zamanda bunun cezasını çok ağır ödediler, ödüyorlar. Hele geldiğimiz kendi ülkemizin sisteminin mağduru olan bizler, bu yüzden çekilen acıları çok iyi biliriz. ‘‘kim bu ülkede devrim mücadelesi verdiği için tutuklanıp, işkence görmedi? ’diye sorsak; parmağını havaya kaldıran kimse kalmaz herhâlde…Hal böyle olunca, devrimcilerin birbirini anlaması, verilen mücadelede ortak bazda buluşması da kaçınılmaz oluyor. Bu ortak mücadelenin etrafında buluşulması her gün artarken, çekilen acıların meyve verme zamanı da geldi artık denilebilir…
Cezaevlerini anımsadığımız veya konuştuğumuz zaman muhakkak beden, duygu ve düşüncelerimizde ilk önce bir sarsılma olur bunu görsel biçimde fark etmesek de. Mesela ben çok kısa bir gözaltı ve tutukluluk süreci geçirmeme rağmen bırakıldıktan sonra evimdeki bütün kapıları sökmek istedim. Anahtar şakırtısı duymak işkence gibi gelirdi. Üç yıl boyunca hiç gerekmediği halde kalkıp kapıyı açıp yine kapatıyordum. Kapımı birilerinin anahtar tomarı ile bir süreliğine açması travması… Bu en az yaşanabilecek travmalardan bir tanesi. Halbuki Diyarbakır Zindanlarında 12 Eylül sürecini yaşayanlar hangi işkencenin travmasını; post travmasını acaba kaç yıl boyunca yaşıyorlar? Bizler bu arkadaş, yoldaş, hevallerimizi ne kadar dinledik, anladık, anlamaya çalıştık acaba? Acımak için değil, onların verdiği onurlu mücadeleyi anlamak için. işte bu amaç ile kalemimin yettiğince bu tür konuları işlemeye çalışıyorum. Aaa sen de mi siyasi tutukluydun? Sen de mi benim gibi işkenceler gördün? Gel o zaman bunları karşılıklı konuşalım! diye kaç kişiye ulaşabildik şimdiye kadar? Öyleyse, zaman kaybetmeyelim ve hemen başlayalım etrafımızdakilerle diyalog ve empati geliştirmeye…
Bu yazımın konusu 12 Eylül süreci dahil, 20 yıl Türkiye, 5 yıl, 4 ay Almanya cezaevinde ömür geçiren enternasyonal devrimci Müslüm Elma olacak. Daha önce tutukluluk ve mahkeme sürecine dair haberler yapmıştım. Ama şimdi cezaevinden çıktıktan 12 gün sonra, 9 Ağustos’ta kendisiyle yaptığım kısa söyleşiyi işlemek istiyorum.
Açlık grevleri zorunluluktur ve tercih değildir!
Açlık grevi arkadaşım Mustafa Karasu
12 Eylül sürecinin işkencehanelerinden yalnız katliamlar değil, devrimcilerin direnişi ve birleştirici mücadelesi öne çıktı. Farklı siyasi görüşlerden olan devrimciler birbirlerini yalnız bırakmadılar. Ölümü paylaşmak gibi birleşen bir bütünlüğe büründük. Uzun yıllar birbirimize emek vermiş ve ölümü dahi paylaşan devrimciler olarak ilkeli olmalı ama ilkel olmamalıyız. Bizlere o zindanlarda aylarca yapılan soruşturma ve işkencelerle devletin köleliği dayatıldı. Yani gurur ve onursuzluğu sevk etmek. O soruşturma, işkencelerde bir sınıf çatışması, ezen ile ezilenin mücadelesi vardı. Bizler farklı siyasi görüşlerimizi, birlikteki onurlu ortak mücadelemizde buluşturduk. Çünkü bu sistem karşısında hepimiz ötekiydik ve mağdurduk…
işkence uzmanlarının siyasi tutsaklara zulmü
O işkence tezgahlarında inanılmaz bir şekilde uzmanca tespitler sonucu işkencelere maruz kalıyorduk. Bu işkenceler insan bedeninin en hassas organlarına uygulanıyordu. Mesela dudakta yapılan işkence bunlardan biriydi. Dudak çok hassas bir organımız olduğu için sigarayı yakıp, dudak kenarlarımızı sigara ateşiyle yakıyorlardı. Bu acıyı kelimeyle tarif etmek imkansız. Daha sonra bu yakılan yerler yara olup, iltihaplanıyordu. Bu iltihap ve yaraların kabukları ister istemez ağız yoluyla mide ve barsaklarımıza akıyordu. Zincirleme bir işkence ve hastalığın devamı…işte bu tür işkence ve açlık grevleri sürecini Mustafa Karasu arkadaşla birlikte yaşadık. O kadar zor süreçler geçirdik ki, fizikken hem Karasu arkadaşım hem de ben ikişer defa ölümden döndük. Tabii diğer arkadaşlar da… Bu ağır işkenceler ve ölüm orucu neticeleri ile çoğumuz ‘’ Wernicke-Korsakoff Sendromu(Fiziksel ve davranış bozukluğu)’’ rahatsızlıkları da yaşadık. Tabii o süreci yaşayanlar bilir. İşkenceci başı Esat Oktay Yıldıran ve 80 dönemi.. Esat Oktay Yıldıran, bana bir gün gelip, ’senin için bir çare buldum’ dedi ve bulduğu çare gereği beni alıp, Tüberkülozlu hastaların olduğu koğuşa götürdü. Maksat benim de Tüberküloza yakalanıp, ölmemdi. O koğuşta 6 ay tutuldum. Yani o sürecin ve Esat Oktay Yıldıranın sınır tanımayan zulümlerini yaşadık. O yüzden 28 Temmuz’da Münih cezaevinden çıktığım zaman ilk konuşmamda Diyarbakır Cezaevi arkadaşım Mustafa Karasu’ya selamlarımı yolladım.
Hep terörist denildi bize
Ben de birçok devrimci gibi 12 Eylül darbe süreciyle tutuklandım. Diyarbakır Bağlar semtindeki cezaevinde kaldım. Almanya’daki 5 yıl, 4 ay tutukluluk sürecimle birlikte yaklaşık olarak toplam 25 yıl ömrüm cezaevlerinde geçti. Almanya hakimleri bilinçli olarak sağcı eylemlerin yoğunlaştığı 2015 sürecinin de verisi olarak, bizi tutukladılar. Onun için tamamen siyasi olan bu tutuklanmamızın savunması da siyasi çerçevede yürütüldü. Hiç bir zaman dar çerçevede bir TKP-ML savunması olmadı. Çünkü sömürülen işçiler, Kürt halkına uygulanan zulüm, Kürdistan’ın gaspı ve kadın cinsine uygulanan kölelik ortak savunma gereğimizdir. Mahkemeye her girişimizde yumruğumuzu havaya kaldırarak giriyorduk. Avukatlarımız da son mütalaalarında bizim verdiğimiz mücadelenin davasına inanarak, sonuçlara değil, nedenlere bakarak davaya bakmalıyız dediler. Bu davayı etkileyen 2 şey vardı. Birincisi, dışarda çeşitli eylemlerle yapılan dayanışmanın enternasyonal düzeye varması; ikincisi de savunmanın siyasi bir davaya bürünmesi. Mesela hücreden duruşma salonuna enternasyonal marşı söyleyerek girmemiz militan bir duruştu. Çünkü maksat bu sistemle hesaplaşmaktı. Devrimci olma gereği olarak bu ceza verme tartışmasında Avukat – Hakim belirleyenler olmayacaktı. O yüzden de 15 yıl talep edilen ceza 6 yıl, 6 ay ile kaldı. Tabii davaya itiraz edildi ve şu anda temyiz mahkemesinde.
Müslüm Elma gibi enternasyonal devrimciler nasıl anlatılabilir ki?
‘’BOYUN EĞİLMEZ!’’ onun nezdinde sadece bir slogandan ibaret değildir
İnsan Müslüm Elma gibi devrimciler hakkında yazmak isterken, onların verdiği mücadele ve çektikleri acıları anlatacak kelimeleri bulmakta zorlanıyor. Müslüm Elma, 1960 yılında Dersim’de Kürt ve Alevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Yürüttüğü siyasi çalışmalarından dolayı üniversiteyi(Gaziantep eğitim enstitüsü) terk etmek zorunda kalır. Onun hayatı, Türk devletinin komünistlere ve Kürt halkına yönelik baskıcı ve zalim tutumuna karşı bir ayna tutmakla geçer.
Ömrünün 25 yılını cezaevlerinde geçiren enternasyonal devrimci Müslüm Elma Şu anda Almanya’da siyasi mülteci olarak tanınmış olsa da, siyasi duruşundan dolayı mültecilik hakkı veren ülkede de 5 yıl, 4 ay hapiste kaldı. Bazı insanlar geçmişte yaşamış oldukları ve şu andaki duruşlarıyla, özgürlüğe dair tarihe güçlü izler bırakırlar. Verdikleri bir ömür uzunluğundaki güçlü değer ve iddiaları kendisini özgürlüğün insanı olarak gelecek kuşaklara da anımsatır. Hak, adalet, eşitlik ve adaletli özgürlük onların maddi değeri ve mülkiyet anlayışıdır. Maddiyete dayanan çürük ve kapitalizmin aldatıcı sahtekarlığına yüzlerini asla dönmezler. Onun için onlar yoksul ve ezilenlerin yoldaşıdır. Müslüm Elma, Almanya ve Türkiye’nin işbirliği ile 15 Nisan 2015 tarihinde Almanya, Yunanistan, İsviçre, Fransa’da eşzamanlı yapılan bir operasyonda 9 arkadaşı ile gözaltına alındı. Bütün bu ülkelerden gözaltına alınan toplam 10 kişi Almanya’ya teslim edildi. Ancak duruşma 17 Haziran 2016 tarihinde Münih Eyalet mahkemesinde başladı. Alman ceza yasasının 129 a/b maddesine dayanılarak yapılan duruşmalar sonunda, Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist üyesi ve yöneticisi olmakla suçlanan tutuklular peyde pey serbest bırakılırken, Müslüm Elma ise cezaevinde tutularak, yargılanmasına devam edilir. 234 kere duruşması yapılan Müslüm Elma’nın yargılanması 28 Temmuz 2020’de 6,5 yıllık ceza hükmüyle sonuçlanır…
Müslüm Elma’nın ilk tutsaklığı 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün ilk günlerine rastlıyor. 25 Eylül 1980’de Diyarbakır’da gözaltına alınıyor. Altı ayı aşkın bir süre Diyarbakır, Antep, Adana, Elazığ illeri dolaştırılmak suretiyle ağır işkencelerden geçirilir. İşkenceli sorgu sürecinin ardından Diyarbakır’ın ünlü 5 Nolu Hapishanesi ilk durağı ve Mustafa Karasu dahil diğer siyasi tutsaklarla 1991’e kadar yaşadığı yer oluyor.