Home , Köşe Yazıları , Egemenlerin yenilgisi ve toplumsal bölünmüşlüğün tescili

Egemenlerin yenilgisi ve toplumsal bölünmüşlüğün tescili

MURAT ÇAKIR | 16 – 09 – 2010 | Yarından itibaren bugün yapılan referandumun değerlendirmelerini ve manipülatif haberciliğin örneklerini devamla görmek olanaklı olacak. Muhakkak ki yaygın medyada yer alacak olan yorumlar, egemen cephenin hangi tarafında konumlanıldıysa, ona göre biçimlenecektir. Hatta şimdiden hangi cephenin, hangi yorumda bulunabileceğini de, televizyonlardaki haber programlarına katılanların söylediklerinden çıkartmak olanaklıdır.

Bu yazının kaleme alındığı saatte (Türkiye saati ile 21:45) Anayasa değişiklik paketi için yapılan halkoylamasında, seçmenlerin yaklaşık yüzde 58’i evet, yüzde 42’si de hayır oyunu kullandı. Katılım ise yüzde 70’in üzerinde oldu. Ancak salt bu sonuçlar, referandumun doğru okunabilmesi için yeterli değildir, çünkü Kürt hareketinin boykot kampanyası da değerlendirme içerisine alınmalıdır. Boykota bilinçli katılımın büyük olması, genelinde Kürt hareketi, özelinde siyasî parti olarak BDP için büyük bir başarı olarak görülmelidir.

Peki bütünsel olarak bakıldığında, referandumun sonuçları nasıl değerlendirilebilir? Öncelikle küçük bir farkla evet oylarının kazanması, özünde egemen cephenin her iki tarafı içinde bir yenilgi olarak değerlendirilmelidir. Yani Türkiye’deki karar vericilerin ne AKP ile uzlaşan ve bütünleşen kesimleri, ne de CHP-MHP ekseninde birleşen kesimleri istedikleri sonuçları elde edebilmişlerdir. Yüksek oranlı evet oyunun çıkmaması, AKP’nin oyun alanını daraltmış, Kılıçdaroğlu liderliğindeki cephenin de tasfiyesini engellemiştir.

Sonuç itibariyle yarından itibaren hem AKP’nin Kürt karşıtı çizgisi zayıflayacak, hem de egemen cephenin diğer tarafındaki CHP’de Kılıçdaroğlu çizgisi güçlenecek ve böylelikle, sadece söylem temelinde dahi olsa, demokratikleşmenin gerekliliğine uygun vurgulamalar güçlenecektir. Bu da radikal demokratlara daha geniş hareket olanakları yaratacaktır. Seçmen nezdinde 12 Eylül Anayasa’sı saygınlığını yitirmiş ve yeni bir demokratik anayasanın gerekli olduğu gerçeği meşrulaşmıştır. Bu durum, egemen cephenin taktik değişimine gitmesini zorlayacak ve bunun sonucunda da Kürt hareketine ve Kürt hareketi ile önkoşulsuz bütünleşmesini kanıtlayan radikal demokrat akımlara yeni mevzilerin kazanılmasına yarayan bir toplumsal iklimi oluşturma olanağı yaratacaktır.

Referandum sonuçları, egemen cephenin her iki kanadının yenilgisinin yanısıra, Türkiye’deki sol ve sosyalist hareketin kimi çevreleri için de ciddî bir yenilgi anlamını taşımaktadır. Kürt hareketini kimi zaman otoriter, kimi zaman küçümseyici, ama her seferinde »efendici« bir dille »evet«, »yetmez, ama evet« veya »hayır« pozisyonuna çekmek isteyen sol ve sosyalist güçlerin, egemen cepheye eklemlendikleri ve bu şekilde önemli bir demokrasi sınavında yetersiz not aldıkları tespiti vicdansız olmayacaktır. Maalesef bu güçler esas olan ile talî olan, yani ezilenlerin ve emekçilerin gücünü katlama konusunda siyasî rüştlerini kanıtlayamamışlardır. Sol ve sosyalist güçlerin bu kesimleri aldıkları pozisyonlarla, Kürt coğrafyasında milyonların katıldığı bir demokrasi hareketinden kendi kendilerini dışlamışlardır. Referandum sonuçlarını doğru tahlil edip, şimdi radikal demokrasi cephesini kurmada üstelenecekleri roller üzerine düşünmeleri için 13 Eylül ve sonrası iyi bir fırsat verecektir. Ancak bunun içinde sadece bir haftaları kalmıştır, çünkü barış ve savaş sorusu 20 Eylül’den itibaren gündeme oturacaktır.

Referandumun, eğer galibiyetten söz edecek olursak, tek galibi Kürt halkıdır. Kürt halkı ve kurumları, bu referandumda siyasî öngörüleri, taktikleri ve halka dayanan mücadele biçimleriyle haklılıklarını kanıtlamışlardır. Mehmet Altan gibi aklı başında bir bilim adamının dahi, henüz sonuçlar tam olarak gelmeden »Diyarbakır’da tüm tehditlere, baskılara ve yıldırmalara rağmen seçmenin yüzde 35’inin sandığa gitmesi, Güneydoğu’da bir kırılmaya işaret eder« biçimindeki yorumu, yarından itibaren Kürt hareketine ve BDP’ne yönelik manipülatif demagojik saldırıların düzeyinin ne denli olacağını götermektedir. Mehmet Altan’ın, ateşkes döneminde yapılan operasyonlara, bölgedeki tutuklamalara, baskı ve polis şiddetine, topyekün medyatik saldırılara rağmen, BDP’nin başarısını küçümsemeye çalışması, liberal kesimin basiretsizliğine ve vicdansızlığına işaret etmektedir. Liberal kesimin sözcüleri, ülkenin demokratikleşmesi ve barışın tesis edilmesi konusunda güvenilecek aktör olma konumlarını yitirmişlerdir.

Her ne kadar referandum sonrasında demokratikleşme çabaları için daha uygun bir ortamın oluşması söz konusu olsa da, gene ciddî bir toplumsal tehlike söz konusudur. Aynen son yerel seçimlerde görüldüğü gibi, bu referandum da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan toplumun üçe bölünmüşlüğünü tescil etmiştir. Neredeyse yarı yarıya olan »evet« ve »hayır« oylarıyla Kürt halkının başarılı boykotu, toplumun üçe bölünmüşlüğünün ülke geleceği açısından taşıdığı tehdit unsurlarının küçümsenmemesi gerektiğini göstermektedir.

Boykot ile birlikte Kürt coğrafyasındaki demokratik özerklik hareketi güç kazanmıştır. Egemenler, siyaseten başarı kazanan Kürt hareketinin bundan sonra atacağı her adıma bir biçimde karşılık vermek zorunda kalacaklardır. Boykot, »muhatap« sorusunu yanıtlamış, Kürtlerin ezici çoğunluğunu temsil eden BDP’ni, Kürt halkı adına parlamenter düzeyde konuşma hakkına sahip tek parti konumuna getirmiştir. Şimdi Fırat’ın Batı’sındaki demokrasi güçleri için şapkayı önüne koyup düşünme zamanı gelmiştir. Ya, tüm ülke için demokratik özerklikle Demokratik Cumhuriyet mücadelesinin saflarında yer alınacaktır, ya da egemen cephenin taraflarından birisinin politik sularının girdabına katılınacaktır. Referandum sonrasında üçüncü bir yol kalmamıştır.

Referandum, halka dayanan, halk kitleleri ile birlikte ve onların doğrudan kontrolü altında olan hareketlerin, devlet aygıtının, uluslarası güçlerin ve ayırımcı, ırkçı, milliyetçi saldırıların tüm baskısına rağmen başarılı olabileceğini kanıtlamıştır. Demokratik Cumhuriyet treni artık yola koyulmuştur. Treni kaçıranlar, tarih sayfalarında nasıl anılacakları düşünerek bundan sonraki adımlarını atmalıdırlar.

Fırat’ın Batısı nihaî kararını vermeli, güneşin Doğu’dan doğduğu gerçeğine artık gözlerini kapatmamalıdır.