Home , Avrupa , Londra’da da 12 Eylül Lanetlendi

Londra’da da 12 Eylül Lanetlendi

LONDRA | 16 – 09 – 2010 | 12 Eylül 2010 tarihin kara sayfalarında yerini alışının 30. Yılında Londra’da ATİK-Londra Komitesi, AvEG-KON , İngiltere Alevi Kültür Merkezi, Yüz çiçek Açsın Kültür Merkezi, ve FED-BİR kurumları tarafından örgütlenen bir panel ile lanetlendi!

12 Eylül Askere Faşist Cuntasının (AFC) etkileri bugün hala derinden hissedilirken, FED-BİR tarafından sunulan 12 Eylül ve Kürtler, ATİK Londra Komitesi tarafından sunulan 12 Eylül İşçi Sınıfı ve Sendikalar-Kültür Sanat, AvEG-KON tarafından sunulan 12 Eylül ve Cezaevleri-Kadınlar, İngiltere Alevi Kültür Merkezi tarafından sunulan 12 Eylül ve Aleviler ve Yüz çiçek Açsın Kültür Merkezi tarafından sunulan 12 Eylül Genel Hukuku ve Göçmenler başlıkları altında cuntanın dünden bugüne etkilerini masaya yatırdı.

Devrim ve Demokrasi Şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşu ardından Divan’ın yaptığı açılış konuşmasından sonra sunumlara geçildi.

12 Eylül ve Kürtler sunumu yapan FED-BİR temsilcisi AFC’nın 79’dan alt yapısını başlattığı darbenin gerçekleştiği ilk 13 ilin 11’nin Kürt illeri olduğuna vurgu yaparak başladı. ABD’nin onay ve desteği ile gerçekleşen bu darbenin aslında Türkiye’deki devrimci güçleri engellemek için gerçekleştiğini dile getiren temsilci bu darbenin aslında bungünleri dahi planlayarak yapıldığını, bugün toplumu yozlaştırmak ve bitirmek için kullanılan her şeyin AFC’nın etkileri olduğuna değindi. AFC uygulamalarının sadece bireyler üzerinde değil tüm bir toplum üzerinde travma yarattığının altını çizen temsilci, sözlerine bireyler üzerinden bir toplum hedef alındı, bastırılmaya çalışıldı diyerek devam etti. İnsanların nasıl koruculaştırıldıklarını, kendi evlatlarının ihbarcıları olduklarını anlatan temsilci Diyarbakır zindanına ilişkin notlara değindi. Köy yıkımlarının, göçün, kültürel yozlaşmanın, vs, doğa tahribatına kadar AFC tarafından gerçekleştirilen kültürel,toplumsal, fiziksel ve doğa katliamı olduğunu belirten temsilci sözlerine bugün tutsak bulunan yaklaşık 4000 çocuğun tutuklanmalarının AFC uzantısı, AFC zihniyetinin devamı olduğuna vurga yaparak son verdi.

12 Eylül İşçi Sınıfı ve Sendikalar-Kültür Sanat başlıklı sunumu yapan ATİK Londra Komitesi Temsilcisi sözlerine yine 12 Eylül ile bağlıntılı olan ve 30. Yılıda gerçekleşen referanduma ve buradaki tutumun net, tavrın ise boykot olması gerektiğine vurgu yaparak başladı. Ardından emeği temsil eden güçlerin nasıl Osmanlıdan bu yana bastırılmaya çalışıldığına dikkat çeken temsilci tarihten bir çok örnek ile işçi sınıfının tarihsel rolüne ve durumuna vurgu yaptı. Bu süreç içerisinde en ciddi yanılgının ve tehlikenin sınıf çizgisinde sapma ve siyasette liberalleşme olduğunun altını çizen temsilci sözlerine 12 Eylülün aslında ikili hedef doğrultusunda hem yıpranan Kemalizmin taşlarını yeniden yerine oturtmak hem de emperyalistlerin çıkarlarını korumak amaçlı olduğunu belirterek devam etti. Devlet otoritesinin azaldığı, devrimci otoritenin yükseldiği, halk ayaklanmalarının, işçi örgütlenmelerinin güçlendiği bir dönemde böylesi bir askeri darbe ile kontrolü ele geçirmeye çalıştıklarını belirten temsilci, 15-16 Haziran direnişinden, Kemal Türklerin idamına, DİSK tutuklanmalarına, işçi sınıfı ve direnişler noktasında bir çok örnek sundu. 12 Eylül’ün en büyük tahribatı işçi sınıfı üzerinde yarattığının altını çizen temsilci, bu tahribatın en büyük kayıplarının da fiziksel değil düşünsel olarak yaşandığını ve etkilerinin bugün hala hissedildiğini dilegetirerek sözlerini tamamladı.

12 Eylül ve Aleviler başlığını sunan İngiltere Alevi Kültür Merkezi Temsilcisi keşke yaşanan zulm 12 Eylül ile sınırlı kalsaydı, Aleviler için hergün 12 Eylül, hergün Kerbela, Maraş, Çorum, Sivas diyerek sözlerine başladı. Ardından 1000 yıldır tek muhalefet olarak belirttiği Alevilerin cumhuriyete eşitlik için dört elle sarıldıklarını, ancak kimsenin hoşuna gitmeyen bu felsefenin cumhuriyetinde hoşuna gitmediğini ve kurulduğu ilk günlerden itibaren Alevilere saldırılarını başlattığını belirttikten sonra, Koçgiriden, Dersime ve bir çok diğer örnek ile devam etti. 12 Eylül döneminde Alevilerin maruz kaldıkları şiddet, baskı ve zulme dikkat çeken temsilci, bu zulmün Aleviler üzerinde yüzyıllardır süregeldiğini dilegetirdi. Alevilerin sistem tarafından bilinçli olark ötekileştirildiğine vurgu yapan temsilci alevileri düşmana kaptırmayın diyerek devrimcilere seslendi. Düşmanın aynı olduğunu belirten temsilci, dün ne kadar birlikte hareket edememiş olsakta bugün Kürtler, Aleviler, devrimciler ve tüm demokratlar birleşmek zorundadır dedi. Kürt ve alevi düşmanlığı üzerine kurulan egemenliği sarsılan egemenlere karşı birlikte harekete çağrı yaparak sözlerine son verdi.

12 Eylül ve Cezaevleri-kadınlar başlığını anlatan AvEG-KON temsilcisi sözlerine 12 Eylül hep cezaevleri olarak tanındı ve anıldı, çünkü Türkiye ve Kürdistan kocaman bir cezaevine dönüştürülmüştü diyerek başladı sözlerine. 12 Eylül AFC’da cezaevleri koşullarını ve bu sürecin bir işkence süreci olduğunu vurgulayan temsilci, tüm bu uygulamaların bir izolasyon politikası olduğunu ve her direnişin işkence ile karşılık bulduğunu belirtti. Ancak, bir çok direniş ile tutsaklar zindan psikolojisini yıkmaya çalışdı diyen temsilci sözlerine 12 Eylül anlatılırken kadın tarihi çok fazla yazılmadı dedi. Sözlerine, oysa kadınlar çok daha fazlasına maruz kalıyordu, çünkü toplumun bu en geri görülen, en aşağılanan kesimi kadınlar devlete kafa tutuyordu, bu onlarda daha büyük bir hazımsızlık yaratıyor, kadınlarını başını ezmek istiyorlardı. Sadece işkence değil, taciz ve tecavüz de vardı. Sadece tutsak kadınlara değil tutsak yakını kadınlara da aynı yöntemler tutsakları çözdürmek ve psikolojik baskı yapmak için kullanılıyordu. Susturulan kadın sadece devletin değil toplumun şiddetiyle de susturuldu, konuşamadı, yaşadıklarını anlatamadı ve yalnızlaştırıldı diyerek devam etti. 12 Eylül AFC’na ilişkin bir devlet belgesinde en çok direnenlerin kadınlar olduğunu ve bunların başının ezilmesi gerektiğini belirttiğini söyleyen temsilci sözlerini zihinlerde kurulan cezaevleri son yıllarda yıkılmaya ve sorgulanmaya başladı diyerek tamamladı.

12 Eylül ve Genel Hukuk ve Göçmenler sunumunu gerçekleştiren Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi temsilcisi sözleine yine aynı süreçte sürgün edilen Yılmaz Güney’i anarak başladı. 12 Eylül’de yaşanan göçün zorunlu göç hatta bir sürgün olduğunu dile getiren temsilci dönemin hukuksuzluğuna da değindi. Bugün hala halklar üzerinde bu baskıların sürdüğüne, ya zorla yerlerinden edildiklerine ya da bulundukları yerlerde asimile edilmek istediklerine dikkat çeken temsilci devrimcilerin bu sürece hazırlıksız yakalanarak ciddi kayıplar verdiğini vurguladı. Bir çok kadrosunun ve aktivistinin yaşam haklarının ellerinden alındığı, yaşam koşullarını ortadan kaldırıldığı için ülkeden çıkmak zorundu kaldı ve göç böylelikle devrimci harekete de girdi diyerek sürdürdüğü sözlerini yine Yılmaz Güney’den sürgüne ilişkin sözlerle sona erdirdi.

Panelin ikinci bölümünde gerçekleşen soru-cevap bölümü kitlenen oldukça ilgisini gördü. Görüş bildiren ve panelistlere sorularını yönelten katılımcılar panelistlerin cevaplarından sonra böylesi ortak tartışma platformlarının daha sık gerçekleşmesi gerektiğini, özellikle Kürt, Devrimci ve Alevi kitlesinin bir araya gelmesini başaran bu panel devamını dilediklerini dile getirdi. Oldukça verimli geçen toplantı Divan’ın yaptığı kısa bir kapanış konuşmasından sonra sonlandırıldı.