Anasayfa , Haberler , DHKC: ‘Cezalandırmaya kendi irademizle karar verdik’

DHKC: ‘Cezalandırmaya kendi irademizle karar verdik’

azizustelTÜRKİYE | 23 – 01 – 2009 | Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Star gazetesi yazarı Aziz Üstel’in köse yazısına cevap niteliğinde bir açıklama yayımlayarak, Nihat Erim’in cezalandırmasının Ergenekon tarafından yönlendirildiği, silahların da bu çevrelerce sunulduğu söylemlerini yalanladı. Elektronik posta üzerinden yapılan açıklamada bu yalanların tekrarlanıp durulması ahlaksızlık olarak nitelendirildi.

Aziz Üstel’in 11 Ocak günü Star’da yazdığı köşe yazısında eski başbakan Nihat Erim’in cezalandırılması ‘bitip tükenmek bilmeyen bir tezgahlar zincirinin’ bir örneği olduğu ve ‘Aynı silahın öğleden önce solun bir eyleminde, öğleden sonra sağın eyleminde kullanıldığı’ cümleleri geçiyor. Aynı zamanda Üstel yazısında ‘Deniz Gezmiş’in intikamını almak amacıyla’ yapılmış bir eylem belirlemesinde bulunuyor. DHKC ise tüm bu söylemlerin yalan ve çarpıtmacı olduğunu açıklıyor:

“Ergenekon silahları Gladyo’dan kalmaymış… Güldürmeyin beni!” başlıklı 11 Ocak tarihli yazınızda hareketimizin 12 Eylül öncesi eylemlerinden Nihat Erim’in cezalandırılması eyleminden söz ederek, bu eylemi “bitip tükenmek bilmeyen bir tezgahlar zincirinin” bir örneği olarak sunuyorsunuz.

Olaylara, gelişmelere komplo teorileriyle bakmak, gerçekleri araştırmak ve olayların nedenleri, niçinleri üzerine kafa yormaktan daha çekicidir ve kuşkusuz daha kolaycı bir yoldur. Orada herşey bir satranç tahtasındaki gibi kolaydır.

Ama hayat öyle değildir. Sınıflar mücadelesi öyle değildir.

Yazınızda belirtildiği gibi, “Ergenekon silahlarının Gladyo’dan kalma” olduğu iddiası komiktir. Peki doğru nedir? Doğru, kontrgerilla bünyesindeki tüm yasal ve yasadışı silahlar, halka karşı sürmekte olan savaşın silahlarıdır.

İkincisi, bu silahların nice faili meçhul cinayette kullanılmış olması da ihtimal dahilindedir. Ancak bu sizin sandığınız ve yazdığınız gibi, devrimciler tarafından gerçekleştirilen eylemlerde kullanılmış olması ihtimalini içermez.

Böyle bir ihtimal, asla söz konusu değildir.

Ve bugüne kadar da olmamıştır.

“Aynı silahın öğleden önce solun bir eyleminde, öğleden sonra sağın eyleminde kullanıldığı” gibi, onyıllardır kullanıla kullanıla herkesin adeta “gerçek” muamelesi yaptığı yalanlara dair, ne polisin elinde, ne yargıda, ne de başka bir yerde, hiçbir belge, kanıt yoktur. Olması da mümkün değildir, çünkü böyle bir şey yaşanmamıştır.

Devrimci Hareket, eski Başbakan Nihat Erim’in cezalandırılması eylemine kendi iradesiyle karar vermiş, kendi savaşçıları ve silahlarıyla eylemi gerçekleştirmiştir. Olan budur.

Sizin yazınızda yaptığınız benzetme de, yukarıdaki gerçek sanılan yalan gibi yıllardır tekrarlanagelen bir çarpıtmadır.

12 Eylül gelince eylemlerin bir gecede kesildiği ve tüm militanların da toplandığı da çok tekrarlanan bir yalandır.

12 Eylül’ün ardından mücadelenin önceki düzeyinde sürdürülemediği açıktır. Ama bunun açıklaması da, komplo teorilerinde değil, sınıflar mücadelesinin yasalarında, devrim ve karşı-devrim arasındaki güç dengelerindedir.

Yazdığınızın gerçek olmadığının bir belgesi olması bakımından şu kadarını belirtelim ki; Devrimci Sol, cuntanın gelişinden sonra altı ay kadar silahlı mücadelesini çeşitli düzeylerde sürdürmüştür.

Bu dönemde, onlarca bombalama gerçekleştirilmiş, işkenceci polisler cezalandırılmış, 2 Şubat 1981’deki İzmir Kemeraltı Karakol baskınında olduğu gibi, devlet kurumlarına yönelik eylemler yapılmış ve 6 Şubat 1981’de de İstanbul Emniyet Müdür Muavini Mahmut DİKLER cezalandırılmıştır. “Herşeye kadir” sandığınız, bir gecede herkesi “toparladığını!” sandığınız cunta bu eylemleri önleyememişti örneğin.

Kısacası, hiçbir belge, kanıt olmaksızın bu yalanları, çarpıtmaları tekrarlayıp durmak, ahlaksızlıktır. Emperyalizm ve işbirlikçi yönetimler, halka karşı sürdürdükleri savaşta, her türlü alçaklığa, komploya, tezgaha başvurabilirler; ama sınıflar mücadelesinin kendisi bir komplo, bir tezgah değildir. Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmelere bu ucuz teorilerden çıkıp bakarsanız, hem gelişmeleri daha iyi anlar ve anlatır ve aynı zamanda, vatanlarının bağımsızlığı, halklarının özgürlüğü için mücadele eden devrimcileri haksız yere zan altında bırakmamış olursunuz.

Devrimcilere atılan iftiraları tekrarlamak, kimseye bir şey kazandırmaz.

Tam tersine, onları, iftira atıp ispatlayamayarak alçak durumuna düşenlerle aynı konuma sokar. *

İkinci olarak, yazınızda, Nihat Erim eyleminin “Deniz Gezmiş’in intikamını almak amacıyla” yapıldığını belirtmişsiniz. Bu da eksik bir bilgidir. Bu eylem, Nihat Erim’in tek tek suçlarına karşı olmakla birlikte, hem bir dönemle, 12 Mart cuntasıyla hesaplaşma, hem yaşanan sürece iradi müdahaleyi amaçlayan bir eylemdir.

Aşağıda Nihat Erim’i cezalandıran savaşçılarımızın Erim’in cesedi üzerine bıraktıkları bildiri metnimizi gönderiyoruz:

“Nihat ERİM, DEVRİMCİ SOL tarafından cezalandırıldı.

Oligarşi MHP destekli AP hükümeti vasıtasıyla tüm yurt çapında devrimcilere ve halkımıza karşı bir saldırıyı bütün vahşetiyle sürdürüyor. Açıkça katliam planları hazırlanıyor, işkencehanelerde devrimciler katlediliyor, kurşunlanıp sokak kenarlarında bırakılıyor. Çorum katliam planı daha önceki Kahramanmaraş katliamının aynısıydı. Bu plan tüm yurtta uygulanıyor, hem de bizzat DEMİREL’in kumandanlığında.

Nihat ERİM de tıpkı faşist işkenceci DEMİREL ve TÜRKEŞ’ler gibi oligarşinin köpekliğini yapan eli kanlı işkenceci bir faşisttir.

Onun eli Mahir ÇAYAN’ların, Hüseyin CEVAHİR’lerin kanına bulanmıştır.

Nihat ERİM, Deniz GEZMİŞ’lerin idam sehpalarını onaylamıştır. Kısaca o 12 Mart döneminin eli kanlı bir işkencecisidir. Bugün de DEMİREL’lerin, TÜRKEŞ’lerin kanlı katliam planlarının sadık bir destekçisidir. Oligarşinin üst düzeyde faşist kadrolarından biridir.

DEMİREL’in kumandanlığındaki faşist katliam planlarını, örneğin Çorum, Amasya, Ordu, Sivas vs. katliam planlarını protesto etmek için, 12 Mart döneminin eli kanlı bir işkencecisinin şahsında tüm işkenceleri protesto etmek için Nihat ERİM’i cezalandırdık. Faşist katliamlara, işkencelere karşı tek çare halkın örgütlü gücüyle birleşmiş devrimci şiddettir.

DEMİREL ve TÜRKEŞ’lerin sonu da Şah gibi, SOMOZA gibi, Gün SAZAK gibi, Nihat ERİM gibi olacaktır.”