Anasayfa , Diğer Köşe Yazıları , Devlet Kürtleri Öldürürken ‘KCK ‘YI Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

Devlet Kürtleri Öldürürken ‘KCK ‘YI Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?


HASAN AKSU | 17 – 08 – 2015 |
Geçmişten günümüze  demokrasi güçleri arasında  iki yol , iki bakış açısı , iki çizgi ,, iki ayrı ideolojik dünya görüşü  arasında mücadele kıyasıya devam etmektedir. Stratejik  ve taktik mücadele biçimleri üzerinde  belirlemeler yapılır, politik hat  hatlar belirlenir. Ona uygun  döneme uygun çağrılar yapılır. Buraya kadar her şey normal. Çünkü her grup ve birey  kendi dünya görüşünü açıklamakta özgürdür.  Farklılıklar anlamında bunda bir sakınca yoktur, olmaması da gerekiyor. Demokrasi ve sosyalizm güçlerini diğer gerici -faşist güçlerden ayıran en temel özelliklerden  birisidir.

 

Tabi ki, emperyalizme, faşizme karşı yürütülen demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin içinde bulunduğu durum, düşmanın durumu  bölgemizin durumu her yönlü iyi değerlendirilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durum iyi okunmalıdır. Eğer ki, iyi okunma olmazsa  her iki yönlü yanılgıda yenilgiye ve yıkıma götürebilir  demokrasi güçlerini.

 

Tamda bu noktada, hele ki savaş   şartlarında (bugün bölgemizde ve ülkemizde fiili savaş  koşulları uygulanmaktadır.)  Yapılan çağrılar daha da ciddiyet  göstermektedir. İyi bir entelektüel olabilirsiniz, iyi bir yazar -yorumcu, tahlilci de olabilirsiniz. Ama bir savaşın strateji  ve taktiklerini belirlemek akıl hocalığı yapmakla olmaz, olmuyor da. Yapacağınız çağrı  KCK ‘yi hele ki düzene adapte etmek, reformist bir platformda edilgen hale getirmek olur ki  niyet ne olursa olsun bu  Kürdistan  devriminin yolunu saptırmaktır. Ve   Kürdistan  devrimini geleceği belirsiz olan  bir tarihe ertelemek, sınıf uzlaşmacılığını  esas almak olur ki , işte ‘demirden  kapılar ‘çelikten suyunu almadığından çürümüş  olur  geleceğimizin yönünü , yolunu saptırır. O zamanda  entelektüel söylem  soyut kalır, gerçekle bir bağlantı kuramaz.

Burada durumdan vazife çıkarmanın bir  anlamı  yoktur.   Sübjektif niyetle gerçek çakıştığında  her kim olursak olalım, sükût olmayı bilmeli, akıl hocalığına soyunarak  ukalalık yapılmamalı. Savaş koşullarında  yaşanan şartlar  bilinmeli ki olağanüstü bir durumdur. Dışarıdan yol göstericilikle olmuyor anlık politik tavır ve pratik eylemlilik gerektiriyor. Kalkıp  grev kırıcılığa soyunmanın   Kürtleri düzene adapte ederek  ehlileştirmeye çalışmak   Kürdistan devrimine niyet ne olursa olsun çelme atmaktır. Bu teslimiyetçi teorilerin yenilir içilir bir tarafı kalmadı. Tarihin çöplüğünde  bir taraf durmakta yer yer demokrasi ve devrim güçlerine karşı kullanılmaktadır.

 

Günümüzde  Ortadoğu, Kürdistan  ve  Türkiye’de  yönetenler  eskisi gibi yönetemez durumda, yönetilenler artık kendilerini yönetenleri istememekte, köklü bir hoşnutsuzluk    göstermektedirler. Eskiye oranla sübjektif  güçlerin durumu daha iyi ve örgütlü  hatta toplumun önemli bir kesiminin desteğini almaktadır. Antiemperyalist, anti sömürgeci ve antifaşist  güçlerin örgütlülüğü ve birlikte ittifakları ciddi  ilerlemeler  gösteriyor. Bu gayet açık  ve nettir. Bu gerçeği görmemek  Kürdistan ve Türkiye devrimine  sekte vurmaktır. Devrimci silahlı güçlerin önüne set çekmektir. Bir anlamda Türk faşist devletinin  istediği rotada hareket ederek düzen sınırları içerisinde  ehlileştirilmektir. Bunun adı devrim güçlerini tasfiye etmektir.

 

Savaş siyasetin  başka araçlarla devam ettirilmesidir. Demokrasinin bütün şartlarının yok edildiği, var olan demokratik hak ve özgürlüklerin  kırıntılarının dahi yok  edilerek , ‘kırk katır mı yoksa kırk satır mı’ diyerek faşist devlet mantığının hâkim olduğu, dayatıldığı bir noktadayız.  Açık ki, siyaset yapmanın bütün yolları kapatılmıştır. Siyaset sanatı burada yeni duruma ve döneme müdahale ederek taktik değişikliğe gider. Siyaset yapmanın bütün yolları tıkanıyorsa  düşmanın  istediği  platform da yer alınamaz. Baş  düşmanlarımızın anlayacağı dilde   mücadele şekillerine başvurmamız gerekmektedir.  Buda siyasetin  şiddet yoluyla devamı anlamına gelmektedir. Kriz  döneminde  siyasi, iktisadi, toplumsal  ve yönetsel   çarkın  artık yürütülemeyeceği  ortaya çıkan bir  gerçekliktir. Burada  devrimcilerin  görevi devrim yapmayla  karşı karşıya  geldikleri gerçeğini  ortaya çıkmaktadır.

 

Tamda bu   önemli  siyasal, politik manevrada tasfiyeciliğe, teslimiyetçiliğe, devletin dayattığı yasalcılığa ,’ateşkesi gerilla yapsın, geri çekilsin, zorunlu kalmadıkça eylemler yapmasın ‘ mantığına açık tavır alınmalı, bu uzlaşmacı, reformist  -teslimiyetçi anlayışlar mahkûm edilmelidir.

 

Faşizm sana her türlü zulmü, katliamı, baskı ve  köleliği  müstahak görecek  ve sen buna razı olacaksın, bunun adı da ‘yasal alanda kazanılan mevzileri  koruma ‘ olacak. ‘ Demirden kapılar’ kendini akıllı, kendi dışındaki devrim güçlerini  geri zekâlı sanmaktadır. Bu nedenle olacak ki, KCK içerisinde sorun yaratmaya çalışmakta, KCK’yı bölme, parçalama, kendi aklıyla ‘yönetmeye’ çalışmaktadır.  Bilinmeli ki, o çokbilmişlik dönemi kapandı. Artık savaş içerisinde enginleşen  hiçbir  devrimci güç  buna müsaade etmez ve pirimde vermez.

 

KCK Bugünkü duruşuyla devrim ve demokrasi  mücadelesinde önemli sıçramalar yaratacak konumdadır. Marksistlerin, Maoistlern bu mücadele içerinde tam bağımsızlık  ve demokrasi mücadelesini  yükseltmek için   sınıf mücadelesinin denizine tüm benlikleriyle atılmaları, üstlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmelidir.