Anasayfa , Köşe Yazıları , Bir Şehir Efsanesinden Bir Rant Masalına[*]

Bir Şehir Efsanesinden Bir Rant Masalına[*]

SİBEL ÖZBUDUN | 09 – 04 – 2011 |

“Günlük yaşamın bir hapishane olarak

görülmediği tek bir din yoktur…”[1]

Tartışma malûm. Tayyip Erdoğan, Kars ziyareti sırasında, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılarak Ermenistan sınırı yakınlarına yerleştirilen “İnsanlık Anıtı” konusunda “incelikli” düşüncelerini serdetmesiyle başladı her şey:“Hasan Harakani’nin türbesinin yanına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler. Oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanımız görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da göreceğiz. O bölgeyi de gayet güzel bir park hâline belediye getirecektir.”[2]

Elhak, Başbakan lâfını sakınanlardan değil; Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın “öyle demek istemediydi, gecekonduları kastettiydi,” tevillerini yekten yalanlamada gecikmedi:

“(‘Ucube’ ifadesini) Heykel için kullandım. Oradaki olayı değerlendirenler, TV’lere çıkanlar, o heykeli ve yeri gidip görmemişler. Belediye Başkanı sıfatıyla söylüyorum. Heykelin olduğu yerde tarihi eserler var. Heykelin içeriği ile ilgilenmiyorum. Heykelin ne olduğunu az çok bilirim. Heykel ile ilgili takdir yetkisi kullanmak için illa güzel sanatlar mezunu olmak şart değil.”[3]

Değildi tabii. Siz bakmayın, bu ülkenin en yetkin ve en “lanetli” heykeltıraşlarından Mehmet Aksoy’un “Heykel sanatı form diliyle konuşur. Bu dili öğrenmek, alfabesini, kodlarını çözmek bir kültür ve görgü işidir. Bir uğraşı ve eğitimi gerektirir. Politik arenanın çirkinliği, her şeyin politik rant sağlayan bir meta olarak algılanması ve maalesef sanatın da acımasızca ve kaba bir şekilde bu arenaya çekilmek istenmesi, Türkiye sanatı ve sanat kültürü adına bir kayıp, bir düşmanlıktır,” diye nefes tüketmesine; ya da Başbakanı kendi işine bakmaya, “İşsizlik sorununu hâllet”meye, Kars’taki besicilik işini hâllet”meye, “hayvancılık işini hâllet”meye, “okul sorununu çöz”meye, “çiftçinin ürününü dalında çürütme”meye, “aracıların, tefecilerin eline bırakma”maya, “kanalizasyon problemlerini çöz”meye, “doğaya sahip çık”maya, “doğayı parsel parsel satma”maya[4] çağırmasına. Seçim sath-ı mailine girilmişti; mesele sokaktaki adamla Başbakan arasındaydı, “entel-danteller”e, “hayatlarında iki koyun gütmemişler”e halt etmek düşerdi.

Sokaktaki adamın ise heykel sanatına “yamuk” bakmakla maruf olduğu, bir sır değil. Bakın Oğuz Erten, Atatürk dışındaki modern heykellerin kamusal alanda sergilenmeye başladığı 1973 yılından bu yana, açık havada sergilenen heykellerin “başına gelenlerin dökümünü nasıl veriyor:[5]

* Metin Haseki tarafından yapılan ve Gümüşsuyu Parkı’na konan bakır heykel, dikilmesinin üzerinden bir hafta geçmeden çalınır. (1973)

* Gürdal Duyar’ın Karaköy’e konulmak üzere yaptığı ‘Güzel İstanbul’ isimli işi müstehcen bulunur, dönemin Selamet Partili İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk “Türk anasına hakarettir” der ve valilik tarafından kaldırılır. Bu heykeli daha sonra Yıldız Parkı’ndaki ağaçların arasına koyarlar. (1973)

* Muzaffer Ertoran’ın Tophane Parkı’na dikilen ‘İşçi’ heykeli yavaş yavaş kırılıp dökülür. 2009’da Hafriyat grubu, duyarsızlığa işaret etmek için heykeli çalmaya kalkar ama mahalleliye yakalanır!

* Füsun Onur’un Fındıklı Parkı’na dikilen 50. yıl heykeli belediye ekipleri tarafından park düzenlemesi sırasında kaldırılır. (1985)

* Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek Mehmet Aksoy’un ‘Periler Ülkesinde’ yapıtı için “Ben böyle sanatın içine tükürürüm” deyip yapıtı kaldırtır. (1994)

* 1993 yılında Adem Yılmaz’ın yaptığı Taksim Gezi Parkı merdivenlerine yerleştirilen, içinde mor taşlardan oluşturulmuş cam bir fanus ile kaplı heykelin defalarca camları kırılır, tinercilere yuva olur ve sonunda belediye tarafından kaldırılır. (2005)

* 1993 yılında Tünel Meydanı’na dikilen Ayşe Erkmen’e ait ‘Açık Sütun’ üzerinde kaplı olan maddenin ateşe verilmesiyle tahrip edilir. Yenilenmesi için Erkmen’in epey mücadele etmesi gerekir. (2005)

* Demre’de Rus heykeltıraş Gregory Potosky tarafından yapılan ve 2000’de Noel Baba Meydanı’na yerleştirilen bronz heykel, ‘benzemiyor’ diye kaldırıldı ve yerine bakalitten yapılmış, kırmızı urbalı Noel Baba kondu. (2005)

* Kayseri Melikgazi Belediyesi’nde bulunan Keloğlan heykelinin kavalının çalınması üzerine belediye Keloğlan’a su borusundan kaval yapar. (2006)

* Beşiktaş’taki Barbaros Anıtı’nın leventlerinden birine ait kılıç çalınır. (2006)

* Aşiyan Parkı’ndaki Orhan Veli anıtındaki bronz martılardan biri çalınır. (2006)

* Maltepe’de Adnan Kahveci’ye ait büstün önce gözlüğü çalınır sonra büst ortadan kaybolur. (2006)

* Cihangir’de karikatürist Oğuz Aral’ın polyesterden yapılma heykelini birileri ateşe verir… (2008)

* Kemer Belediye Başkanı, Zafer Sarı’ya ait ‘Aşk Yağmuru’ isimli heykeli müstehcen bulup meydandan depoya kaldırtır. (2009)

* Ümit Öztürk’ün Yeşilköy’e dikilen İstanbul heykeli yıkılır. Sanatçı mahkemeye gidince bir gecede, belediye tarafından yeniden yapılır! (2009)[6]

Sokaktaki adamın kör noktalarına dayandırılan bir popülizmin, muğlak, ikircimli dinsel argüman ve telmihlerle desteklenmesi ise büsbütün sakıncalı bir durum oluşturuyor.

Başbakan, seçimler yaklaştıkça “muhafazakâr-dindar” seçmen kitlelerin gayet net okuyacağı örtük mesajları yoğunlaştırdığı gözlemlenmekte: içki satışlarını zora koşan ve/fakat “anayasal, gençlerin alkol ve zararlı alışkanlıklardan korunması görevi”ne dayandırdığı düzenlemeler, bu kalemden. Türbanın kamuda kullanılmasını Anayasa Mahkemesi’ne havale etmek de öyle.

“Tarihi mirası koruma” gerekçesine dayandırılan son heykel yıkma tartışmaları da benzer bir ikircimi haiz. Malûm, Başbakana göre “Caminin kubbesi ile heykelin bulunduğu tepenin yüksekliği adeta eşit. Üzerine bir de 48 metrelik heykel var. Tarihi eseri gölgeleyecek bir inşaata izin veremezsiniz.”[7] Buradaki “açık” mesaj, gayet yasal: tarihi mirası korumak”. “Örtük” mesaj ise, anıtın yakınlarındaki tarihi alanda kutsal bir şahsiyetin, Seyyid Hasan el Harakanî’nin türbesi ve camiinin bulunduğu, kutsal mekânların (“dinen günah” olan) heykellerle kirletilmesine izin verilmeyeceği yolunda… Dindar Karslıların (ve de dindar Çankırılıların, Trabzonluların, Afyonluların) bunu böyle okuduğuna kuşku yok…

Bu durum, gündelik yaşamımıza biçim veren referansların giderek dinselleşti(ril)diğinin bir başka örneği. Dergâhta, şeyhinin dizinin dibinde yetişmiş bir “edeb”i sivil yaşamda hegemonikleştirme teşebbüsleri.

Bu tip vak’alarla bundan böyle daha sık karşılaşacağımız anlaşılıyor. Bu nedenle, bu “çok katmanlı demogoji”yi burada teşrih (ve “teşhir”!) etmekte fayda var.

Öncelikle, şaşırtıcı gelebilir ama, Başbakan’ın söylediği yerde, Harakanî’nin türbesi yok! Çünkü, Seyit Harakanî’nin mezarı, (Kazvinî’den nakleden) İslâm Ansiklopedisi’ne göre, kendi memleketinde, yani Bistâm (Horasan yakınları) civarındaki Harakân’da. (Kazvinî’nin Aşârü’l-bilâd’ı, s. 363.) Yine İslâm Ansiklopedisi’ne göre XIV. yüzyılda Bistam’ı ziyaret eden İbn-i Batuta da aynı şeyi söylüyor.

“Ya Kars’taki ne,” mi? Şu:

“Evliya Çelebi, Kars Kalesi’nin III. Murad devrinde devrinde Lala Mustafa Paşa tarafından tamir edildiğini anlatırken bir askerin paşaya aktardığı rüyasını nakleder. Buna göre asker paşaya, rüyasında gördüğü yaşlı bir zatın kendisinin Ebü’l-Hasan el-Harakânî olduğunu ve makamının burada bulunduğunu söylediğini, kendisinden ayağını bastığı yeri kazmasını istediğini anlatmış, bunun üzerine 100 işçi yeri kazmaya başlamış ve üzerinde, ‘Menem şehîd ü saîd Harakânî’ ibaresi yazılı dört köşe bir somaki mermer bulunmuştur. Gaziler mermeri tekbir ve tevhidle kaldırınca kabir ortaya çıkmıştır. Yaralı pazusuna sarılı makrame ile sırtındaki hırkasının bile henüz çürümediği görülmüş; vücudunun sağ tarafındaki yarası hâlâ kanamakta imiş. Gaziler yine tekbirle kabri kapamışlar. Kalenin içine ilk olarak Lala Mustafa Paşa tarafından Ebü’l- Hasan el-Harakânî adına bir tekke ile bir cami inşa ettirilmiştir (Seyahatname, 11,330). Evliya Çelebi’nin anlattığı bu olay, daha sonra yaygınlık kazanarak Kars ve çevresinde Harakânî’nin Kars’ın fethine katıldığı ve burada şehid olduğu şeklinde bir inancın doğmasına yol açmıştır. Kars’ta onun adını taşıyan bir dernek kurulmuş, Nûrü’l-ulûm adlı eser bu dernek tarafından tercüme ettirilerek yayımlanmıştır.”[8]

Bir başka deyişle, Başbakan bize bir “şehir efsanesi”ni, gerçekmiş gibi anlatmaktadır. “İnsanlık Anıtı”nın yakınındaki (ki bu mesafenin 2 km.den fazla olduğu kaydedilmekte), kamulaştırılma sırasında bulunan, “Harakanî’nin türbesi” değil, onun ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra, bir rüyadan hareketle adına yapılmış bir cami ve bir tekkedir. Türbe efsanesi, (pek çok “şehir efsanesi” gibi) olasılıkla Kars eşrafı tarafından, kente “itibar kazandırmak” amacıyla benimsenmiş ve sürdürülmektedir. Öyle anlaşılıyor ki bugün bu efsanenin baş sürdürücüsü, kentin “sivil toplum kuruluşları”ndan Şehit Ebu’l Hasan El Harakani Derneği’dir.[9]

Başbakan da, “Burada Hasan Harakani Hazretlerinin hemen yanı başına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler. Oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanı görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da göreceğiz. O çevreyi nasıl istimlak ederek, kamulaştırarak tertemiz pırıl pırıl hâle getirdiysek, o bölgeyi gayet güzel bir park hâline belediyemiz süratle getirecektir,”[10] sözlerini sarf ederken bu “kolektif yalan”a ortak olmaktadır.

Dinsel motifler ile kentsel rantın ilginç bir kanaviçesi, değil mi?

“Kars’lı solduyulu yurttaşlar”, Başbakan’a açık mektuplarında, “Açtığınız heykel tartışmasının ‘kentsel dönüşüm’ adı altında büyük bir rant planının ilk aşaması olduğunu düşünüyoruz,”[11] diyorlar.

Sizce yanılıyorlar mı?

 

16 Ocak 2011 10:07:20, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Patika Dergisi, Yıl:21, No:73, Nisan-Mayıs-Haziran 2011…

[1] Eugene Ionesco.

[2] “İnsanlık Anıtı Yıkılıyor”, Gazeteport, 9 Ocak 2011, http://www.gazeteport.com.tr/GUNCEL/NEWS/GP_832346.

[3] Enis Berberoğlu, “Heykele Ucube Dedim”, Hürriyet, 13 Ocak 2011, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16750441.asp

[4] “Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un Başbakan Erdoğan’a Yanıtı: ‘Barış Öneren Heykel Yıkılır mı?’…”, Cumhuriyet, 11 Ocak 2011, s.7.

[5] Oğuz Erten, “Türkiye Heykellerinin Bahtsız Tarihi”, Radikal Hayat, 12 Ocak 2011, s.9.

[6] Öte yandan, Kars’ın bu çağdaş “ikonoklazma” konusunda İstanbul’dan geri kalmadığı da görülüyor. En azından şimdilerde Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”nı yıkmaya soyunan AKP’li belediye başkanı Nevzat Akkuş’un. Nakledilir ki, Akkuş’un göreve gelir gelmez ilk icraatlarından biri, “belediye binası önünde bulunan iki kadın heykeli ile Şehit Hulusi Aytekin Caddesi üzerindeki çıplak kadın heykelini kaldırtmak” olmuş. Başkan hızını alamamış olmalı ki, bunun ardından Murat Alınak tarafından yapılan ve Kars’ı simgelediği söylenen kaz heykelini de depoya taşıtmış.

[7] Enis Berberoğlu, “Heykele Ucube Dedim”, Hürriyet, 13 Ocak 2011, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16750441.asp

[8] “Ebu’l-Hasen el-Harakânî Rh.A Hazretleri”, http://www.dervisan.com/silsile/07harakani/harakani.html

[9] Derneğin, 12 Eylül Referandumu’nda “Evet” oyu için çalıştığını eklemeye gerek var mı? Bkz. Öner Erek, “Kars’ta Kanaat Önderleri ‘Evet’ İçin Bir Araya Geldi”, Zaman, 06.09.2010, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1024574.

[10] “Hasan Harakani Hazretlerinin Yanında Ucube Sanat!!!”, http://www.ayorum.com/haber_oku.asp?haber=2324#

[11] “Erdoğan’a Kars’tan Mektup Var”, Sol, 13 Ocak 2011. http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/erdogana-karstan-mektup-var-haberi-38015