Diyarbakır|16.05.2017|– Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Ferhat Kurtay’ın 35 yıl önce Diyarbakır Hapishane`sinde Dörtlerle aynı koğuşta kalan Recep Şeftalidalı, “Dörtler köleliği kabul etmedi. Bedenlerinde yaktıkları ateşle karanlığa aydınlık, özgürlüğe umut oldular” dedi.
Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesinin akıllarda kalan en büyük vahşeti Diyarbakır Cezaevi’nde yaşandı. Darbenin ardından PKK’nin öncü kadrolarının da getirildiği cezaevinde, devrimci kadroları teslim almak ve itirafçılığı yaygınlaştırmak için her türlü işkence uygulandı. Ancak devrimcilerin sergilediği direnişle bu boşa çıkarıldı. Diyarbakır Cezaevi’nde 33’üncü koğuşta kalan Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin, 16 Mayıs’ı 17 Mayıs’a bağlayan 1982 gecesinde zulme karşı bedenlerini ateş çemberi yaptı.
‘EYLEM DOĞRU ANLAŞILMALI’
Diyarbakır Hapishane`sindeki 33’üncü koğuştan „Ateşi gürleştirin, su döken ihanetçidir“ haykırışıyla birlikte direniş ateşini bedenleriyle gürleştiren Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin, yaktıkları ateşle cezaevinde yaşanan zulme inat ayağa kalkışın öncüleri oldu. Dört devrimci eylem öncesi kaleme aldıkları notta şunları ifade etti: “Bu eylem, mutlaka halka ulaştırılmalı. Eylem, Mazlum arkadaşın eyleminin devamıdır. Bizler Mazlum’un ardıllarıyız, eylem doğru anlaşılmalı. İhanet, teslimiyet ve baskılara karşı konulan bir eylemdir.“
Tarihe “Dörtlerin Gecesi” olarak geçen eylemin olduğu dönemde 33’üncü koğuşa geçildiği ilk günden eylemin gerçekleştiği güne kadar Kurtay, Öner, Anyık ve Zengin ile aynı hücrede kalan Recep Şeftalidalı, yaşananları anlattı. Hapihaneye girdikten sonra 23 gün boyunca hücrelerde Esat Oktay Yıldıran’ın ağır işkencelerine maruz kaldıklarını dile getiren Şeftalidalı, ağır işkence, hakaretler sonucunda 35 kişinin rastgele seçilerek E bloğu 33’üncü koğuşa alındığını söyledi. Geçtikleri koğuşta Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin, TİKKO üyesi Müslüm Elma, bir dönem Kızıltepe Belediye başkanlığını yapan Ferhan Türk’ün olduğunu anlatan Şeftalidalı, küçük bir yerde 136 kişi kaldıklarını ve hiçbir şekilde sorun yaşamadan komünlerini kurduklarını ifade etti.
‘FERHAT’IN BÜYÜK BİR ETKİSİ VARDI’
Şeftalidalı, “Cezaevinde Esat Oktay’ın onca işkence, saldırı ve baskılarına rağmen koğuşta Ferhat Kurtay’ın büyük bir etkisi ve ağırlığı vardı. Dörtler sayesinde Esat Oktay’ın tüm çabalarına rağmen itirafçı çıkmadı. Koğuşta büyük bir etkileşim, eğitim, komün, sahiplenme anlayışı vardı. Ferhat Kurtay, Dörtlerle birlikte bir ‘Gönüllüler Timi’ kurmuşlardı. Karavana denildiğinde, işkenceler yapıldığında, çöpleri çıkarma, kantine gitme durumu olduğunda sürekli bu ekip işleri yapıyordu. Çünkü bunlar yapıldığında büyük işkenceler, saldırlar ve baskılar oluyordu. Düşünün ki bu arkadaşlar işkenceye rağmen, saldırılara, Esat Okay’ın Co’suna (köpek) inat gönüllü olup koğuştakileri koruyordu. O gönüllü arkadaşlar duruşlarıyla da Esat Okay’a karşı nasıl korkusuz olduklarını gösterdiler” dedi.
‘BÜYÜK BİR EYLEMDİ’
Dörtlerin çok büyük bir eyleme imza attığını dile getiren Şeftalidalı, eylemin büyük bir titizlikle hazırlandığını ve son ana kadar eylemden kimsenin haberi olmadığını ifade etti. Şeftalidalı, Dörtlerin gerçekleştirdiği eylemi şöyle anlattı: “33’üncü koğuşta her şeye rağmen 2 saatte bir nöbet tutuyorduk. Eylemin yapıldığı gün 16 Mayıs’ı 17 Mayıs’a bağlayan gecedir. Nöbet listesinde 23.00-01.00’de benim, İsmail ve Orhan’ın isimleri vardı. Nöbetimizi tutup sonraki grubu çağırmak için kağıda baktım. Listede Ferhat, Necmi, Mahmut ve Eşref’in isimleri vardı 01.00-03.00 nöbetinde. Bu nöbet listesi de özellikle seçilmişti. Saat 01.00’e 10 kala ben arkadaşları çağırmaya gittiğimde Ferhat arkadaş ranzada oturup bir şeyler yazıyordu. Onları nöbete çağırdık, sonra biz yatağımıza gittik. Yatağımda derin bir uykudayken birden ‘Kahrolsun sömürgecilik’, ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganları yükseldi. Bir yandan sloganlar bir yandan duman ve gürleşen ateş vardı. Arkadaşlar eylemlerini her şeyi hazırladıkları bir anda yaptılar” diye anlattı.
‘SU DÖKMEK İHANETTİR’
Eylemin yapıldığı alanda ateşin büyük bir alev topuna döndüğünü dile getiren Şeftalidalı, cezaevinde Esat Oktay Yıldıran’ın suları sık sık kestiği ve kirlettiği için her şeye rağmen 20 litrelik su bidonlarını istiflediklerini ve bu suları arkadaşlarını söndürmek için aldıklarını belirtti. Şeftalidalı su dökmeye başladıklarında Ferhat Kurtay’ın hala yaşadığını gördüklerini ve “Arkadaşlar su dökmeyin bu bir eylemdir. Su dökmek ihanettir” deyip, zafer işareti yaptığını dile getirdi.
Şeftalidalı, “Ateşi söndürmedik. Sonrasında arkadaşları battaniyelere sardık. Ferhat arkadaş yaşıyordu; ama diğer arkadaşlar yaşamını yitirmişti. Cizreli Selim Dindar vardı koğuşumuzda. Ve sesi çok güzeldi her zaman Ferhat Kurtay bize türküler söyle deyip, saatlerce onu dinlerdik. O gün de Selim hoca Ferhat Kurtay’ı kucağına aldık. Ferhat Kurtay da ‘Mamoste sevdalikam’ parçasını söyle dedi. O an bile Ferhat Kurtay’ın direnişi, kararlığı sürüyordu. Ölümden korkmuyordu. Direniyordu. Çünkü ne yaptığını çok iyi bilen biriydi” dedi.
‘DİRENİRSEK YAŞAYACAĞIZ’
Eylem yapıldıktan sonra hapishane idaresinin saatlerce korkudan koğuşa gelemediğini dile getiren Şeftalidalı, o dönemde Esat Oktay’ın hapishanede olmadığını, saatler sonra yerine bakan Üsteğmen Ali Osman Aydın ile birlikte 30 kişinin koğuşa girip, battaniyelere sarılı arkadaşlarını götürdüklerini anlattı. Ferhat Kurtay’ın götürüldüğü sırada hala yaşadığını ve götürülürken zafer işareti yapıp slogan attığını ifade eden Şeftalidalı, bir gün sonra Ferhat Kurtay’ın yaşamını yitirdiği bilgisini aldıklarını söyledi. Şeftalidalı, eylem hakkında şunları anlattı: “Dörtlerin eylemi öyle sıradan ya da öylesine yapılmış bir eylem değildir. Ferhat Kurtay ve diğerleri her şeyin farkındaydı. Yoksa zaten Kurtay, 7 gün sonra tahliye edilecekti. Mazlum Doğan’ın şahadet haberi de bize gelmişti. Cezaevinde başlayan direnişte de direnişe katılanlar arasındaydı. Dörtler de Mazlum Doğan’ın dediği gibi, ‚Direnmek yaşamaktır‘ sözüne uygun davrandılar. Dörtler, ‚Direnmezsek ölürüz, direnirsek yaşayacağız‘ dediler ve sonuna kadar direniş sözü verdiler. Eylemin ne kadar büyük olduğu yıllar geçse de görüyoruz. O arkadaşların koğuş üzerinde büyük etkileri vardı.”
‘DİRENENLER ÖZGÜRDÜ’
Dörtlerin koğuşta herkesi örgütlemeye dönük eğitim programlarını hazırladıklarını dile getiren Şeftalidalı, komünler, örgütlenme ve direnişi büyütmeye dönük çok büyük çabaları olduklarını, hala kendi yaşamı üzerinde etkileri olduğunu anlattı. Şeftalidalı, “Hapishanede o günden bu güne içeride ve dışarıda mücadele devam ediyor. Genç olmalarına rağmen daha fedakardılar. Dörtler mücadeleden, direnişten asla geri atım atmazdı. O koşullarda insan kendini özgür hissetmezse, kendine yaşıyorum diyemezdi. Ama o vahşete rağmen direnenler özgürdüler. Çünkü köleliği kabul etmediler. Esat Oktay Yıldıran’ın karanlık cezaevinde bedenlerinde yaktıkları ateşle karanlığa aydınlık, özgürlüğe umut oldular. Yıllar geçse de direniş, mücadele bitmedi, devam ediyor“ diye konuştu.
‘TESLİMİYET İÇİNDE DİRENİŞ ORTAYA ÇIKTI’
Diyarbakır Hapishane’sinde sistematik bir işkencenin olduğunu, bunun amacının da Kürt halkının gelişen özgürlük mücadelesini yok etmeye dönük olduğunu dile getiren 78’ler Derneği Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdulgani Alkan ise, 1980’lerden itibaren hapishanesinin dolduğunu, işkencelerin var olduğunu, ancak bunlara karşı ilk etapta nasıl direneceklerini bilmediğini söyledi. Alkan, “Hapishanede direniş kültürü yoktu. Karşı koyma nasıl olacak bilmiyorduk. Neyle tehdit ediliyorduk ölümle, biz de ölümden korkulmayacağını ortaya koyduk. Teslimiyet içinde direniş ortaya çıktı. Mazlum Doğan’ın eylemi sıradan bir karşılık vermek değildir. Mazlum’un kendini 3 kibrit çöpüyle yakması diriliştir ve aynı zamanda 12 Eylül’ün darbe yemesidir. Dörtlerin eylemi de çok ciddi bir eylemdir. Bu eylemden sonra da 14 Temmuz direnişi oldu. Yakılan kıvılcım artık bir ateş topuna dönüşmüştü. Esat Oktay’ın sürekli ‘Ya cenazeniz çıkacak ya da benim istediğim gibi çıkacaksınız’ söylemi de boş çıktı. Bu eylemler toplumsal bir sonuç aldı. Direnişi büyüttü, kavgayı sürdürmek eylemi oldu” diye konuştu.
‘O GÜNLERDEN BU GÜNLERE DİRENİŞ MİRAS KALDI’
Hapishanede direniş eylemleriyle yıllardır anıldığını ve ortaya konulan eylemlerin teslimiyet içinde nasıl bir direniş ortaya konulduğunu da gösterdiğini dile getiren Alkan, Ferhat Kurtay’ın, “Kürtler hiçbir zaman özgürlüğün, bağımsızlığın tadını görmediler ki rahat ölsünler” dediğini aktardı. Alkan, teslimiyetin de direnişin de ne olduğunu çok iyi kavradıklarını ve onun için hiçbir zaman geri adım atılmadığını söyledi. Alkan, “Ortaya konulan direnişlerle hapishanede artık teslimiyet bir kader olmadı. Direniş mirası oldu. Herkes direniş saflarını seçti. Diyarbakır Hapishane’sinde yaşananlar içerde de dışarıda da harekete geçirdi. Bugünkü hapishane de o günküler gibi ağır işkenceler yapılıyor ama asla teslimiyet, geri adım konuşulmuyor. Tüm bunlar da o dönemin mirasıdır. O günlerden bu günlere bir direniş geleneği sürüyor. Onun için ne olursa olsun mücadele sürüyor” dedi.
FERHAT KURTAY
Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Aluköy (Xurs) köyünde 1949 yılında dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Kızıltepe ve Mardin’de tamamladı. Trabzon’da Mühendislik Fakültesi’nde Elektrik Mühendisliği bölümünü okuduğu sırada devrimci düşüncelerle tanıştı. Daha sonra Mardin’de bir süre mühendislik yaptı. Bu sırada 1978’de kuruluşunu ilan eden PKK kadrolarıyla tanıştı. Bu tanışma daha sonra aktif çalışmalara dönüştü. PKK’nin Mardin bölge örgütlenmesinde hazırlık komitelerinin oluşumunda görev aldı. Merkezi yayın organlarının dağıtımını üstlendi. 23 Kasım 1979’te bir ihbar sonucu M. Hayri Durmuş ile birlikte kaldıkları evde yakalanarak tutuklandı. Diyarbakır Hapishane’sinde ilk Kürtçe gazeteyi çıkardı.
NECMİ ÖNER
Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Önceleri Devrimci Doğu Kültür Dernekleri (DDKD) sempatisi olmasına rağmen PKK’nin ilçede çalışma yürüten kadrolarıyla tanışmasının ardından bu kadrolardan etkilenmeye ve çalışmaların içerisinde yer almaya başladı. İlçede gençlik içerisindeki çalışmalarıyla hareketin kitleselleşmesinde önemli rol oynadı. Yakalanmadan kısa bir süre önce, yerel hazırlık komitesinde gençlik sorumluluğuna getirildi. Okulda çıkan bir olaydan dolayı 1979 yılında tutuklandı.
EŞREF ANYIK
Urfa Viranşehir’in bir köyünde 1960’ta dünyaya geldi. Ailesinin yoksul olmasından dolayı sadece ilkokulu okuyabildi. Ailesinin durumundan dolayı küçük yaşlarda çalışmaya başlayan Anyık, ailesiyle birlikte Adana’da mevsimlik işçi olarak çalıştı. Yine Türkiye metropollerinde çeşitlik işlerde çalıştı. Anyık, özellikle Hilvan mücadelesinin yarattığı etki ile PKK saflarında yerini aldı. Hilvan’da Süleymanlara karşı başlatılan silahlı mücadelede bir çatışma sırasında yakalandı.
MAHMUT ZENGİN
Aslen Siverekli olmasına karşı, dedesinin Hilvan’da ikamet etmesinden ötürü yaşamanın büyük bölümünü burada geçirdi. İlk ve ortaokulu burada okudu. 1978’de Süleymanlara karşı geliştirilen silahlı mücadeleye sempati duyarak “Apcu”ların yanında yerini aldı. İlk önce gençlik faaliyetlerinde yer aldı. Kitle çalışması ve propaganda gibi alanlarda da faaliyetlere katıldı. Hilvan ve Siverek kırsalında Süleymanlar ve Bucaklara karşı geliştirilen silahlı mücadelenin içerisinde yer aldı. Bu çatışmaların birinde 7 Temmuz 1979’da yakalanarak, Diyarbakır Hapishane’sine konuldu. (dihaber)