OSMAN BULUGİL | 28 – 10 – 2010 | Türkiye’de spor medyasında hemen her gün karşımıza çıkanları şoven milliyetçiliğin bir parçası olarak ele alıdğımızda durumun aslında bir İngiliz, bir Alman ya da bir İtalyan basınından çok da farklı olmadığını görebiliyoruz.
Basının milliyetçiliği yeniden üretiyor olmasına öncelikle bir sorunsal meselesi olarak bakmamız gerekiyor. Söylemlerinin karşıtını koymak bile milliyetçilik sorunsalına dahil olmayı getiriyor.
Örneğin Galatsaray’a “Avrupa Fatihi” nitelemesini artık gündelik hayatta insanların dilinde yeiden üretilen bu sorunsalın bir parçası olarak ele almamız gerekiyor. Mesele fatihi olup/olmadığı değil, bu nitelendirmenin milliyetçilik sorunsalına dahil olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu ve bunun gibi birçok nitelemeyi ya da söylemi her gün spor medyasının tv, gazete vs.’lerinde görebilirsiniz.
Başka bir tarafıyla durumu Avrupayla beraber değerlendirmeye çalışırsak birçok yönden benzerlikler karşımıza çıktığını görebiliyoruz.
Futbol yoluyla şoven milliyetçiliğin fotoğrafını çok da uzun olmayan bir süre önce Yugoslavya’nın parçalanması sırasında izlemiştik (EURO 2000 elemelerinde Yugoslavya-Hırvatistan maçını hatırlayabiliriz). Bu yönüyle biraz da Türkiye’de yaşananlara dikkat çekelim: Diyarbakırspor ve Türkiye Ligi. Anadolu’dan bir şampiyon ama bu şampiyonluk sadece sahadaki yönüyle değil.
Resmî ideolojinin bir göstergesi olarak okuyabileceğimiz, çemberin dışına atılanın sadece bir kulüp mü olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Diyarbakırspor’u sadece sahadaki oyunuyla değerlendirmek, resmî ideolojinin kendini en iyi gizlediği noktalardan birisi olsa gerek. Bu açıdan Diyarbakırspor’a yardım gecesi düzenlenmesini başka bir tarafıyla ele aldığımızda bu bize, sahiplenme ve koruma (!) kavramlarıyla iktidarın, nasıl şoven bir milliyetçilik yaptığını ve bunu da, o “gülen” yüzleriyle nasıl gizlediklerini gösteriyor.
Statlarda ırkçılık eylemelerine birçok Avrupa ülkesinde rastlayabilirsiniz. Özellikle Afrika kökenli oyunculara karşı maymun sesleri çıkarma ya da taklidini yapma, sözlü saldırılar vb. şeklinde cereyan eden eylemlere İspanya’da, İngiltere’de, İtalya’da, Almanya’da statlarda görebiliyoruz.
Görünürde FARE (Football Against Racism in Europe) Avrupa ülkeleri bu saldırılara karşı yasal önlemler almaya çalışıyor. 2001’den itibaren FARE, FİFA ile işbirliğiyle içinde.
Sürecin toplumsal ilişkilerden bağımsız olamdığını vurgulamamız gerekiyor. Bunun yanı sıra bazı ülkelerde tarihsel olarak süregelen yabancı düşmanlığına yatkın grupların daha da güçlenmesine ve özellikle göçmenlerin ötekileştirilmesine yol açıyor. Kapitalizmin en ileri aşamasının yaşandığı Batı Avrupa’da, toplumlarda artan ırkçılık eylemeleri ve bunun statlara yansımasını sistemin gelişiminden ayrı değerlendiremeyiz.
Bu noktada FARE ve FİFA’nın yaptıklarını da, birkaç kişiden oluşan bir grubun yaptığı ırkçı eylemler olarak algılamak ve onlara para cezası ya da statlara girmeme cezası vererek ırkçı eylemleri yeniden üretmekten ibarettir.