Home , Köşe Yazıları , Avrupa İşçi Sınıfı Ve Yunanistan’da Kitle Grevleri: Bir Adım Daha İleri…!

Avrupa İşçi Sınıfı Ve Yunanistan’da Kitle Grevleri: Bir Adım Daha İleri…!

VOLKAN YARAŞIR | 25 – 05 – 2011 | Yunanistan işçi sınıfı 2011 yılının ikinci genel grevini ve son 15 ayın 11. genel grevini gerçekleştirdi. Bu eylemler Fransa işçi sınıfının 1.5 ay gibi kısa bir zamanda yaptığı 6 genel grevler birlikte, Avrupa işçi sınıfı tarihinin en önemli pratikleri olarak dikkat çekti.

Yunanistan işçi sınıfı kamu harcamalarında yapılacak kısıtlamaları içeren yasanın, parlamentoda gündeme getirilmesi üzerine yeniden ayağa kalktı.

Genel greve öğretmenler, liman işçileri, deniz ulaşımı, hastane çalışanları ve devletin çeşitli kurumlarında çalışanlar etkin bir şekilde katıldı. 24 saat süren grev, Yunanistan’ı bütünüyle felç etti. Özellikle başta Atina’da ve diğer metropollerde hayat durdu.

Greve Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu-ADEDY, Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu-GSEE ve Yunanistan Komünist Partisi’nin etkisindeki Tüm İşçilerin Militan Cephesi-PAME katıldı.

Gerçekleşen genel grev Yunanistan’ın içinde ve AB bünyesinde önemli tartışmalara neden oldu. Almanya Başbakanı Merkel, Yunanistan’ın yardım alabilmesi için kendisine sunulan programı kesintisiz hayata geçirme zorunluluğundan bahsetti. Yani örtük bir şekilde Yunanistan egemenlerine “sosyal problem istemiyoruz” dedi.

IMF’in açıklamaları da ilginçti. IMF, Yunanistan’daki mali krizin AB’nin çekirdek (emperyalist çekirdek) ülkelerini etkileyebileceği uyarısında bulundu. Mali krizin periferiden, çekirdeğe sıçrama ihtimaline vurgu yaptı.

Bu gelişmeler üzerine Yunanistan ekonomi bakanı 6 milyar €’luk “kemer sıkma” paketi hazırladıklarını bildirdi. IMF denetçileri Yunanistan hükümetine 110 milyar €’luk “destek” paketinin üçüncü diliminin serbest bırakılması için bütçe açığı düzenlemelerinin ve özelleştirmelerin hızla yapılmasını gerektiğini söyledi. Yunanistan’ın AB, AB Merkez Bankası ve IMF direktiflerine uygun adımlar atabilmesi için geçen yıl GSYH’nin %10.5’i olan bütçe açığını, 2011 yılında GSYH’nin %7.6’sına indirmesi gerekiyor. IMF yetkilileri bunun başarılabilmesi için “yapısal reformların”, yani sosyal yıkım ve radikal özelleştirmelerin gerçekleştirilmesi zorunluluğu üzerinde durdu.

Yunanistan’ın borcu 340 milyar €’ya ulaşmış durumda. 2012 yılında borcunu çevirme riski bulunuyor. Borçlarını yeniden yapılandırma ve acilen 100 milyar €’luk finansal “desteğe” ihtiyacı var. Bu yöndeki herhangi bir tıkanma Yunanistan ekonomisini bütünüyle felç edebilir.

Bu yıkıcı süreç özellikle Almanya’nın emperyal iştahını kabartıyor. Almanya, Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi yönünde son derece pervasızca davranıyor. Merkel’in açıklamalarını da bu bağlamda okumak gerekiyor. Merkel, aslında diplomatik bir tehditte bulunuyor. Benzer bir tehdidi Portekiz mali krize girdiğinde yapmıştı. Alman kapitalizmi AB’nin yeniden dizaynı için giderek daha da agresifleşti. Birinci periferiyi saran mali krizi emperyal atakları için kullandı ve kullanıyor. Almanya’nın agresyon politikaları özünde hegemonyanın yeniden inşasına ve AB’nin daha homojenleştirilmesine hizmet ediyor.

Finans-kapitalin karşı devrim mahiyetindeki atakları, en başta Yunanistan işçi sınıfı tarafından net bir karşılık buldu. İşçi sınıfı son derece güçlü bir mobilizasyonla sokakları işgal etti. Avrupa işçi sınıfının ön cephesi olarak konumlandı. Halen de bu konumunu sürdürüyor. Yunanistan işçi sınıfının önümüzdeki dönem eğilimleri ve yönelimleri önem taşıyacak. Finans kapital için Yunanistan barikatının aşılması, Avrupa işçi sınıfına yönelik daha yoğun ve daha rafine saldırıların önünü açacaktır.

Yunanistan işçi sınıfının mücadelesi kritik bir eşiğe girdi. Bu vurgu son genel grevden ve bu grevin özelliklerinden kaynaklanmıyor. Bugüne kadar gerçekleşen genel grevler ve yaygın sektörel grevler işçi sınıfının ruhunu silahlandırdı. Moral düzeyini yükseltti ve muazzam birikimler sağladı. Bu birikimler tarihsel deneyimlerle kaynaştı. Kapitalizmin yapısal krizinin Yunanistan özelinde son derece keskin ve sert yaşanması işçi sınıfının öfke ve kinini tetikledi.

İşçi sınıfı sendikal korporatizm ve bürokrasiyle kuşatılmasına rağmen bu çemberi tekrar tekrar kırabildi. Bürokrasi bu gelişmeyi engellemek için özel sektörde ve kamuda çalışan işçilerin birbirleriyle bağını koparmaya çalıştı. İzolasyon politikaları uyguladı. Bu taktikler eylemlerin başında sonuç alıcı oldu. Fakat son grevlerde blokajların kırıldığı görüldü. Sınıfın geniş kesimleri eylemlere yaygın olarak katıldı.

Bu arada karşı devrim niteliğindeki yasaların parlamentodan geçmesi, sınıfı demoralize etmedi. Sınıf diriliğini ve mücadele gücünü korudu. Hızla sokakla bütünleşti. Birbirini aşan radikal eylemler ortaya koydu.

Yunanistan işçi sınıfı bu yönleriyle finans-kapitalin Avrupa işçi sınıfına yönelik sistematik karşı devrim saldırılarına karşı, dalgakıran işlevi gördü. Yarattığı kolektif ruh haliyle ve direnciyle özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzasını sarstı ve muazzam bir aura yarattı. Sınıf hareketinin dalgasal yükselişine yol açtı. Dalga, Avrupa kıtasında, özellikle Akdeniz havzasında zamanın ruhunu (pesimizmi, sinizmi) dağıttı. Sokağın gücü, rengi ve radikalliği ruhu yeniden şekillendirdi.

RİSKLER VE İMKANLAR

Yunanistan işçi hareketinin gösterdiği yüksek performans, önümüzdeki dönemde bir dizi risk ve imkanı içinde barındırıyor. Sınıf mücadelesinin muhteşem diyalektiği, bütün yönleriyle kavrandığında mana taşır.

Risk faktörlerinin başında, sınıfın genel grev yorgunluğu içine düşmesi gelmektedir. Yunanistan işçi sınıfı bugüne kadar sendikal bürokrasinin ablukasını kırdı. Ama somut bazı sonuçların elde edilememesi ve finans-kapitalin sistematik saldırıları, sınıfı demoralize edebilir ve başarısızlık duygusunu yaygınlaştırabilir. Sendikal bürokrasinin en önemli meziyetlerinden biri hoşnutsuzluğu yönetmesidir. Eylem yorgunluğu ve takatsizlik sendikal bürokrasiyi besleyebilir. Bürokrasi, hoşnutsuzluğu kontrol ettikçe ve reaksiyonları sönümlendirdiği oranda hegemonyasını yeniden inşa eder. Fransa’da sendikal bürokrasinin izlediği yöntemler Yunansitan’da da gündeme gelebilir. Senkronize genel grevlerden sonra Fransa’nın ikinci büyük sendikal örgütlenmesi olan CFDT, emeklilik yasasının parlamentodan geçmesi üzerine, yapılacak başka birşey yok manasında “bu mücadeleyi bırakıp, çalışmalarımızı başka alanlarda yürütmeliyiz” açıklamasını yapmıştı ve sınıfı alanlardan ve sokaklardan çekmeye çalıştı. Fransa’da sendikal bürokrasinin bu adımları sınıf içinde yarılmalara ve demoralizasyona neden oldu.

Sendikal bürokrasinin Yunanistan işçi sınıfı üzerine azımsanamayacak bir ağırlığı bulunuyor. Bugün açısından sokak sınıfa büyük birikimler sağlasa da, aynı sokak sendikal bürokrasinin güdümünde bir enerji boşaltma alanına da dönüşebilir.

Yunanistan işçi sınıfının içine düşebileceği bu ters dalga, hızlı bir geri çekilmeye ve suskunluğa yol açabilir. Finans-kapitalin ağır ve sistematik saldırıları geri çekilmeyi, yenilgiye kadar götürebilir.

Sınıfın açığa çıkmış devrimci enerjisini bir mecrada toplayacak ve onu kristalize edecek siyasal öncünün yokluğu, burjuvazinin hegemonyasını ve tahakkümünü kurmasını kolaylaştırıcı bir faktör olarak öne çıkabilir. Bu arada sendikal bürokrasinin gerçekleştireceği manevralar ve hamleler de bu süreci derinleştirecektir.

Bugüne kadar genel grevlerde sınıf, sektörel bölünmeleri yeterince aşamadı. Finans-kapitalin topyekun saldırısına karşı görkemli ve dalgasal genel grevler gerçekleştirse de, bu grevler uzun süreli ve sonuç alıcı pratiklere dönüşmedi veya dönüşemedi. Bizzat sendikal bürokrasi sınıfın uzun soluklu genel grev gerçekleştirmesinin önündeki temel engel oldu. Sendikal bürokrasi sistemi rahatsız edecek ve inisiyatifini kıracak gelişmeler karşısında başından itibaren blokajlı bir tavır sergiledi. Bürokrasinin esneme kabiliyeti, eylemlerin sistem dışına çıkmasını engelledi. Sınıf içinde sektörel çıkarlar tahrik edilerek, eylemler lokalize edilmeye çalışıldı.

Sendikal bürokrasi olağanüstü esneme ve manevra yapma kabiliyeti göstererek, Yunanistan’ı saran, devrimci atmosferi bozmaya çalıştı. Hareketin sistem dışı potansiyeli farklı taktiklerle eritildi ve ufku daraltıldı.

Sınıf hareketinin grev yorgunluğu içine girmesi ya da inisiyatif kırılmaları dalganın geri çekilmesine yol açabilir. Bu durum Avrupa işçi sınıfı mücadelesini kaçınılmaz olarak etkileyecektir. Finans-kapital, ön cephenin çökmesiyle saldırılarını daha da yoğunlaştıracaktır.

İMKANLAR

Bu negatif boyut, diyalektiğin bir yönüdür. Fakat diyalektik işçi hareketinin muhteşem zenginliğine ve yükselişine de yol açabilir.

Genel grev, kitle grevleri işçi sınıfının büyük ayağa kalkışlarını ve sınıfın siyasal şekillenişini simgeler. Kitle grevleri devrimin mayalandığı toplumsal pratiklerdir. İşçi sınıfının sistemden kopuşunun ve hızla şekillenmesinin önünü açar.

Yunanistan’daki genel grev dalgaları, içinde büyük bir yıkıcı güç barındırıyor. Bugün kontrollü gelişen bu süreç, gelecekte altüst edici sonuçlar yaratabilir. Sınıfsal öfke ve kin infilak edebilir. Beklenmedik ve inanılmaz gelişmeler yaşanabilir. Yunanistan’da 2008 yılından beri büyük toplumsal anaforlar yaşandı. Bazen 1.5-2 ay devlet, otoritesini yitirdi. Birçok kentte “iktidarsızlık” durumu yaşandı. Sokaklar özgürleşti. Kitleler özgürlüğü soludu. Kapitalist krizin sınıfsal antagonizmayı keskinleştirmesi öfke ve kini kolektifleştirdi. Bu süreç aynı zamanda kitlelerin yaratıcı gücünü ortaya çıkardı. Yunanistan işçi sınıfının 15 aylık bir dönemde, 10’un üzerinde genel grev gerçekleştirme kapasitesi muazzam bir pratik olarak dikkat çekti. Bu eylemler yarattığı yoğunlaşmayla, Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi, hiç beklenilmeyen ve hesap edilmeyen gelişmelerin önünü açabilir. Bu yoğunlaşma en başta sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkardığı gibi, sokakları fethetmeye yönelebilir. Sınıflar mücadelesinin giderek sertleşmesi ve yakıcı ihtiyaçları, Tunus benzeri özörgütlenme pratiklerine yol açabilir. Öte yandan olağanüstü devrimci ayağa kalkışların yaşanması olasıdır.

2010 yılının birikimleriyle, 2011 yılında yaşanan iki genel grev, Yunanistan işçi sınıfının bu potansiyelleri taşıdığını göstermektedir.

Bugün Portekiz’in mali kriz sarmalı içine girmesi, ardından İspanya’da, Belçika’da ve İtalya’da beklenen mali krizler, Avrupa’da sınıf mücadelesinin sertleşeceğine delalettir. Bu aynı zamanda sınıfsal antagonizmanın keskinleşmesi ve derinleşmesi anlamına gelmektedir.

AB’nin özellikleri ve sermayenin küreselleşmesinin ulaştığı boyut, her düzeyde lokalizasyonları inceltti. Yunanistan’da yaşanan bir genel grev artık, AB’nin bütününde ve özellikle Akdeniz havzasında sarsıcı sonuçlar yaratıyor. Havzada bulunan başka bir ülkede gerçekleşecek benzer gelişmeler de Yunanistan’ı sarsacak ve etkileyecektir.

Avrupa kıtasında ve özellikle Akdeniz havzasında (mali krizlerin yaygınlaşmasıyla birlikte) devrimci enerji birikmektedir.

Bu enerji büyük işçi hareketlerinin habercisidir ve içine girdiğimiz olağanüstü dönemin göstergesidir.

Yunanistan işçi sınıfının uzun soluklu genel grevler gerçekleştirebilmesi, sonuç alıcı noktalara ulaşması, finans kapitali dize getirmesi, bir boyutuyla da Akdeniz havzası ve AB bölgesindeki işçi mücalelerindeki gelişmelere bağlıdır. Birbirini etkileyen, tetikleyen ve sürükleyen bu süreç, Avrupa işçi hareketinde muazzam yükselişlere yol açabilir.

Bugün Yunanistan devrimci solu parçalı ve dağınık haline rağmen bu süreçte yeniden yapılanabilir, reorganize olabilir. Devrimci özne ihtiyacının yakıcılığı, Yunanistan işçi sınıfının önündeki en önemli problemdir. Bu soruna bağlı aynı derecede önemli bir ihtiyaç da sınıfın ve komünist hareketin enternasyonal boyuttaki zaafiyetleridir.

Kıtayı saran büyük işçi hareketleri, Kuzey Afrika’daki ihtilalci dalga, bu iki temel yakıcı ihtiyacın altını birkez daha çizdi.

Sınıf hareketi ve devrimci sol güçler buna cevap verdiği ölçüde ihtilalci bir karaktere bürünebilir.

Bölgesel ve kıtasal düzeyde ihtilalin ruhunun kendini hissettirdiği koşullarda Yunanistan işçi sınıfı, yaratıcı ve yıkıcı gücüyle yeni kitle grevleri gerçekleştiriyor.

Şimdi bir adım daha ileri gitme zamanı. Daha uzun soluklu, daha yıkıcı genel grevleri gerçekleştirme zamanı.

VOLKAN YARAŞIR