ATİF |04-03-2016| Binlerce kilometre yol kat ederek Batı Avrupa’ya sığınmaya çalışan mültecilerin dramı bir insanlık dramı olarak devam etmektedir. Emperyalist savaşların ve işgallerin sonucu olarak yollara düşen milyonlarca insan çetin koşullara rağmen Batı Avrupa’ya göç etmeye devam ediyor. Mülteci akını yollarda adeta bir kırıma dönüştü. Ölümüne yolculuk tüm ağır şartlara rağmen devam ediyor. Makedonya, Sırbistan, Slovenya vb. sınırlarında bekletilen binlerce mülteciden olan bir Afgan mültecinin ağzından sarf edilen şu sözler konuyu özetlemektedir; “Ya Batı Avrupa’ya varacağız yada öleceğiz, ancak geri dönmeyeceğiz.”
Evet; Almanya’ya varabilmek için ölümü göze alan ve hayatta kalmayı başaranlar, çok istedikleri ülkeye vardılar. Ancak sorunlar bitmedi. Onları bekleyen bir tehlike vardır ki, Alman devletinin tarihinde yüzleşmediği bir tehlikedir bu; IRKÇILIK ve FAŞİZM!
Mülteci yurtları yakılmakta, mülteciler fiziki saldırıya uğramakta, medya olanca gücüyle mültecileri teşhir etmekte ve neredeyse tüm sorunların kaynağı olarak onlar hedef tahtasına oturtulmaktadırlar. Heimatschutz (Memleket koruculuğu) adı altında faşist ve ırkçı yapılanmalar yerli halkı mültecilere karşı kışkırtmaktadır.
Köln ve Hamburg gibi şehirlerde olduğu gibi kriminal olaylar bahane edilerek tüm mülteciler ve göçmenler kriminalize edilmektektedirler. Mülteciler basın aracılığıyla adeta “tecavüzcüler ordusu” şeklinde topluma kanıksatılmaya çalışılmaktadır.
Mültecileri kriminal çeteleri şeklinde gösteren Alman basınının göstermediği şey ise ırkçılığın son yıllarda daha kriminal bir hal aldığı ve toplum içinde yaygınlaştırıldığıdır. Sadece 2015 yılında göçmenlere ve mültecilere yönelik yapılan ırkçı ve faşist saldırıların sayısı 1.239 olarak Pro Asyl tarafından kayıtlara geçmiştir. Ancak Almanya Kriminal Dairesi (BKA) bu sayıları azaltarak 1.029 olarak göstermiştir.
Ayrıca, Alman istihbaratının ve Anayasa koruma dairesinin de ırkçılıkla mücadele sicili bozuktur. NSU faşist yapılanmasına bizzat devlet kurumlarınca destek verildiği artık ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bugünlerde yaşanan ırkçı saldırılar NSU cinayetlerini aratacak duruma evirilme potansiyeli oldukça güçlüdür. Artık neredeyse kendiliğinden onlarca çeteler teşvik edilmekte ve basın üzerinden yönlendirilerek mültecilere ve göçmenlere gözdağı verilmek istenmektedir. Alman halkı mültecilerle karşı karşıya getirilmektedir. Halkı ırkçı kurumlarda örgütlemek için AfD ve PEGIDA gibi örgütlenmeler öne çıkarılmakta ve sorunun asıl kaynakları saklanmaktadır. Sorunun ciddiyetini özetlemesi açısından şu belirleme gerçeklik dahilindedir; dün bir NSU ile ortaya çıkan faşist yapılanma, önümüzdeki günlerde onlarca NSU ile karşımıza çıkabilecektir. Alman sermayesinin tüm çabaları bu yönlüdür.
Irkçı ve faşist yapılanmaların taban bulmasını engellemeyen Alman devleti, bilakis bu yapıların gelişmesine katkı sunmaktadır. Onların her türlü etkinlikleri, her türlü kışkırtmaları yüzlerce polis koruması altında gerçekleşmekte; devrimciler, demokratlar ve antifaşistler ise darp edilmekte ve kovuşturmalara uğramaktadırlar. Mültecilere yardım edenler ölüm tehditleri almakta, mülteci yurtları yakılmaktadır. Son olarak Sachsen eyaletinde mültecilerin yerleştirileceği bir yurdun yakılması ve etrafta toplanan ırkçıların söndürme engelleme çabaları buna örnektedir. Gene son dönemlerde bir çok eyalette mülteci yurtlarının kurşunlanması, Villingen’de el bombası atılması diğer örneklerdendir. Irkçılar, bu saldırılarını büyüteceklerini artık medya üzerinden açık açık dile getirmekte ve buna karşı mekanizmalar yeterince harekete geçmemektedir.
Toplumda oluşturulmaya çalışılan histeri ortamına Merkel hükümetinden destek gelmektedir. Sertleştirilen iltica yasasıyla birlikte, mültecilerin kaderi görevli memurların adeta keyfine bırakılmıştır. Bu yasa, aile birleşimine engel teşkil ettiği gibi, güvenli ülke tanımını genişleterek savaşın hüküm sürdüğü ülkelere mültecilerin sınır dışı edilmelerini gündeme getirmektedir. Onlarca yıl mücadele edilerek kazanılan iltica hakkı, Merkel hükümeti tarafından budanmaya devam edilmekte, bir insan hakkı olan sığınma hakkı gasp edilmektedir. Ayrıca yeni yasal düzenlemelerle birlikte insan hak ve özgürlüklerinin olmadığı, her gün insanların düşüncelerinden dolayı katledildikleri bir çok ülke “güvenlikli ülke” statüsüne alınarak, o ülkelerden gelen mülteciler geri gönderilmeye çalışılmaktadırlar. Yeni çıkarılan İltica Yasası 2 (Asylgesetz II) ile birlikte aileler dağıtılmakta, Hükümet ortakları ceza yasası ile iltica yasası bulamacı üzerinden ırkçı ve faşistlerin adeta sözcüsü haline dönüşmektedirler.
“Siz savaşı durdurun biz zaten gelmeyiz.” Bir Suriyeli mülteci çocuğun dile getirdiği gerçeklik, Devletler nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Aksine savaşlara, işgal ve talana devam edilmekte, mültecilere yollar dar edilmekte ve buraya gelenlerin ise adeta ırkçılara ve faşistlere hedef haline getirilmektedir. Hemen hemen her gün bir ırkçı saldırı söz konusudur. Saldırılar bununla sınırlı kalmayacaktır elbet. Önümüzdeki günlerde özellikle Almanya’nın doğusunda, özellikle Saksonya eyaletinde mültecilerin can güvenliklerini tehlikeye düşürecek saldırıların planlanacağını, ırkçılar bağıra bağıra deklere etmektedirler. Toplum, tüm araçlar kullanılarak bir politik atmosfer etrafında şekillendirilmek ve yönlendirilmek istenmektedir. Amaçlanan şey, toplumun büyük kesiminin mültecileri sahiplenmesini engellemek, onların dışlanmasını sağlamaktır. Bu yöntemle sorunun gerçek kaynağı saklanarak, yapay bir kaynak zihinlere empoze edilmektedir.
Almanya’da yaşanan sorunların kaynağı mülteciler değildir ve olamazlarda. Emperyalist Devletlerin ve bölgedeki işbirlikçilerinin savaş politikaları, sorunların ana kaynağıdır. Ortadoğu’da süren savaştan Alman sermayesi silah satışı yaparak nemalanmaktadır. Faşist Türk devletine ve gerici Suudi rejimine sürekli silah satımı yapan Almanya, ‘esasta IŞİD’i desteklemiş’ olmaktadır, zira silahların varacakları yer IŞİD olmuştur.
Bununla yetinmeyen Alman devleti 129 a/b yasası ile emperyalist politikalara, ırkçılığa ve faşizme karşı duran ATİK üyelerini, devrimcileri ve Kürt politikacıları tutuklamakta ve yargılamak istemektedir. Mültecilerin engellemesi karşılığında Alman devleti Türk devletine sadece maddi yardım değil, aynı zamanda Kürdistan’da süren katliamlara da siyasi destek vermektedir. Kürdistan’da ve Türkiye’de süren katliamların bir siyasi ortağı da Alman devletidir.
Almanya’da yaratılmaya çalışılan histeri ortamına karşı tüm demokrat, ırkçı karşıtı ve antifaşist kamuoyunun yapacakları olmalıdır. Sadece bu insanlık dramını ele alıp sorunun kaynağını ortaya koymak yetmemektedir. Tüm demokrat ve ilerici güçlere çağrımız, bu saldırılara karşı birlikte aktif mücadele etmektir. Geniş platformlarla birlikte hareket edilmeli ve kirli politika deşifre edilmelidir. Mültecileri sahiplenmek, insanlık görevimizdir. Tüm araçlar kullanılarak oluşturulmaya çalışılan histeri ortamı ancak böyle kırılabilir.
- İltica hakkı, İnsan hakkıdır ve korunmalıdır!
- II. İltica yasası (Asylgesetz II) kaldırılmalıdır!
- 129 a/b yasası kaldırılmalıdır!
Faşizme ve Irkçılığa karşı ortak mücadeleyi güçlendirelim!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!