UFUK BERDAN | 26 – 01 – 2011 | Bu yazı biraz tarihsel bir hatırlama dersi gibi gelebilir bazılarına ama, olsun yine de geçmişten günümüze doğru bir köprü kurma adına ve okullarda okutulmayan bazı tarihsel bilgililerini özellikle genç insanlarla paylaşma niyetiyle bu derlemeyi yazmak istedim. Geçmişi bilmeyenin geleceği olmaz derler ya…O niyetle yani…
Anadolu ve Mezopotamya kökenli ilerici genç insanların özellikle bilmesi gereken tarihsel bilgilerden küçük bir demet bunlar. Bu ve buna benzer bilgilere artık internetin digital ortamında ulaşmak çok basit. Ancak şimdiki çağdaş bilişim oratamında önemli olan bilgiye ulaşmak değil, bütün bilgiler içinden en gerçek ve en doğru bilgiyi süzebilmektir…
İlkin Anadolu kavramıyla başlayalım bilgi edinimine. Anadolu kelimesi, Yunanca‘da „Doğu“ anlamına gelen ή άνατολή (anatole) kelimesinden türemiştir. Bu sözcük ise, „doğmak, yükselmek“ anlamına gelen Yunanca άνατέλλειν (anatellein) fiilinden gelir. Anatolia yani „Doğu ülkesi“ tarihsel belgelerde Latince ‘Asia Minor-Ön Asya‘ veya Yunanca ‘Mikrá Asia-Kücük Asya‘ gibi isimlerle de anılmıştır. Anatolia ilk defa 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon) için kullandığı bir coğrafi kavramdır.
Anadolu toprakları, arkeolojik bulguların gösterdiği üzre, Cilalı Taş Devri‘nden beri kavimlere, şehir devletlerine, zengin uygarlıklara ve büyük imparatorluklara ev sahipliği yapmıştır. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma, Selçuklu, Moğol ve Osmanlı gibi onlarca medeniyet ve imparatorluklar burayı mesken eylemişler.
Çok tanrılı dönemlerde dahi bir çok uygarlıklara mesken olması nedeniyle eskiden kalma bir ifade olarak Anadolu bölgesi “Bin Tanri İli’ adıyla da anılmıştır. Bağımsız tarih araştırmacıları özellikle Sümer ve Hitit uygarlıklarının Anadolu’da sanıldığından çok daha fazla kültürel etkileri olduğunu dillendirmektedirler.
Türk tarih dersleri tarih bilgisini Uygurlarla başlatır, Moğol boylarıyla sürdürür, selçuklularla boyutlandırır, Osmanlı ile yüceltir ve Kemalizmle abartır. İlkokuldan üniversiteye hep aynı şövenist teraneler anlatılır. Oysa bağımsız tarih araştırmalarının sunduğu belgeler veya resmi (türk) tarih dersleri dışında başka ülkelerin verdiği bilgiler karşılaştırıldığında görülürki, hiç te öğretilenler gerçeği bütünlüklü yansıtmıyor. Hatta çoğu zaman bilinçlice tarih çarpıtılıyor. Egemenler tarihi bilinçlice çarpıtıyorlar ki, günü kotarabilsinler ve geleceği istedikleri gibi yönelendirebilsinler. Neyse…devam edelim bilgi paylaşımına…
Gerçekten kültürler ve uygarlıklar mozaiğidir Anadolu. Yüzlerce kültürü, inancı, etnik topluluğu, dili ve lehçeyi barındırmıştır veya onlarcasına da kaynak olmuştur. İndo-Germen dillerin, Eski Yunanca’nın, hatta Latince’nin kökenlerinin Anadolu-Mezopotamya geniş coğrafyası üzerine geliştiği yönlü bir çok dil bilim tezleri vardır. Yine yüzlerce kültüre, inanca kapı aralamıştır bu coğrafya. Ayrıca, çok ilginçtir, bugün dahi Rusya, Kafkasya, Doğu Asya ve Balkan ülkelerinde Anatoli(a) yaygın ve tercih edilen bir erkek veya bayan ismidir.
Gelgelelim Kürt ulusal özgürlük mücadelesiyle daha çok gündemleşen Mezopotamya kavramına…Yunanca Μεσοποταμία Mesopotamia, Arami ve Süryanice Beth Nahrin; Arapça Bilād mā bain an-Nahrain ve Kürtçe Mezopotamya olarak adlandırlan bölge ise tarıma oldukça verimli toprakları ve bol güneçli uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçler almıştır.
Mezopotamya’da aynı Anadolu’da olduğu gibi , birçok farklı uygarlık, kültür ve halkın kaynaştığı bir bölge olmuştur. Bu nedenle medeniyetler kaynağı olarak anılmıştır. Çok ciddi bir uygarlık ve medeniyet gelişimlerine sahne olmuştur bu bölge. Bu tarih ve felsefe insanlarının yazıtları sayesinde mitolojik bir isim olarak günümüze kadar ulaşmıştır bu bilgi. Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler, Aramiler ve Asurlular gibi dünyanın en köklü medeniyetlerine ve sahipliği yapmıştır Mezopotamya.
Bilinen ilk okur-yazar topluluklara ev sahipliği yapmış bu bölge ve bu sebeplerden dolayı ‘Medeniyetler Beşiği’ olarak da anılmıştır. Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan belirli bir siyasi coğrafya olmamış ve herhangi bir resmiyette sınırları belirlenmiş böylesine bir bölge aslında yoktur. Yunan tarihçileri ve filozofları yazıtlarında ve söylevlerinde sadece bu bölgeyi ‘Mezopotamya’ olarak anmışlardır.
Mezopotamya‘da Anadolu’da da olduğu gibi; çok yoğun göç alan bir bölge olarak; siyasi iktidarlar belirli bir kalıcı çizgi izleyememiş ve bu durum diğer taraftan da kültürel ve teknolojik anlamda kır ve kent toplumlarının gelişimini de körüklemiştir. En son buz devrinin sonlarına doğru, hâlâ hüküm süren buzul veya buzul arası iklim koşullarından kaçmak için insanlar topluluklar halinde güneye doğru göç etmişlerdir. Bu dönemlere dair Kuzey Irak’ta ve çevre bölgelerde çeşitli yerleşim alanları göze çarpar. Daha sonra iklimin tarım için uygun hale gelmesiyle kuru tarım başladığı gibi yerleşim birimleri de oluşmaya başlamıştır.
Tarımın ilk olarak burada gelişmesi ve köy yaşamının başlangıcından yazının ortaya çıkışına kadarki dönemin ünlü yerleşim bölgelerine örnek olarak Samarra, Halaf ve Hasuna verilebilir. İnsanlığın vahşi doğaya bağlı yabanıl yaşamdan toprağa bağlı yerleşik yaşama geçiş bölgesi Mezopotamya’ya dahil olan Urfa ve çevresidir.
Dicle (Tigris) ve Fırat (Euphrat) arasında olduğu için Mezopotamya, Almanca’da ‘Zweistromland’ yani ‘İki Akım Ülkesi’ denilen kavramla da anılmaktadır. Bu kavramı ilk olarak tanıtan etkili isim Yunan-Makedon Hükümdarı Büyük İskender olmuştur. Mezopotamya Büyük İskender’in iştahını kabartmış ve Mezopotamya’nın geçilmez denilen dağlarını aşarak ta Hindistan’a kadar geniş bir bölgeyi fethetmiştir.
Köyleşme ve kentleşme kültürünün en eski bulguları Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. O dönemlerde her kent aynı zamanda çok ayrı bir kültür demekti. Bu kentlerin ortak yönü toplu ve müstakil konutların ortaya çıkışıdır. Yine de konutların mimari tarzı kentten kente ciddi değişiklikleri ve teknik açıdan ise birbirinden çok farklı mimari zenginlikleri barındırmaktadır.. M.Ö. 5500-M.Ö. 5000 tarihleri arası Mezopotamya’da en etkin kültürler kuzeyde Halaf ve güneyde de Ubaid (Obeyd) olarak bilinir.
Kürdistan‘ın dört parçası binlerce yıldır bu bölgenin kültürel zenginliğinden beslense de, Kürtlerin zoraki parçalanmışlığı ve esaret altın alınması nedeniyledir biraz da galiba, bu bölgenin insanlık tarihi açısından önemi sürekli inkar edilmiştir.
Ne Türkiye, ne Irak, ne Suriye, ne de İran devletleri Kürdistan coğrafyasının bu müthiş tarihsel medeniyet mirasını halklarına öğretmişler. Hepsi de resmi inkar siyasetleri nedeniyle gerçekleri çarpıtmışlar ve binlerce yıllık tarihi yalan, yanlış veya tek yanlı anlatmışlardır.
(devam edecek)