“İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”-Sabahattin Ali-
9 Eylül! Bu tarihsel gün; hem ABD hapishanelerinde, hem Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Tutsaklarla Dayanışma Komisyonları’nın dilinde; hem de Almanya’nın Münih kentinde, Türkiye’li ATİK aktivisti tutsakların mahkeme kapıları önünde ortak ses olarak çınlayacak!
Tarih bir kez daha: Dünyanın dört bir yanındakilerin, belki de birbirinin sesinden habersizce İNSANLIK ONURU’nu koruma anının ortaklaşmasına tanıklık edecek.
Belki çok uzak gelecek hepimize şimdi aktaracaklarımız.
Belki; “Türkiye’yle ne alakası var böylesi tutsak direnişlerinin – hapishane gerçekliklerinin” diyeceğiz.
Tek tip elbiseler, tutsakların mecburen çalıştırılması… Bunlar çok uzak gelecek bize belki.
Onlarca yıl direnilen, Tek Tip Elbise’nin giydirilemediği, zorla çalışma şartının ağıza dahi aldırılmadığı, bundan dolayıdır ki; nice katliamlara, Ölüm Oruçları’na, sayısız firara-direnişe tanıklık eden Türkiye Zindanları Tarihi!
Ve evet dünyanın en gelişmiş ülkelerinin neredeyse yarım asır önce tasarladığı, kendi ülkelerinde uyguladığı bir Hapishane Modeli’ydi: F TİPLERİ!
Dr.Banu Büyükavcı’nın Temmuz ayında Münih’teki duruşmasında ifade ettiği gibi: “‘Orada işkence, insan hakları ihlali, ağır işkence uygulamaları yok’ denilen bir ülkede, Almanya’da izolasyona tabi tutuldum. 23 Saat boyunca tek hücrede yaşamakla, günde sadece bir saat havalandırmaya çıkmakla, yemek getiren görevliler dışında hiçkimseyi görmemekle cezalandırıldım. (Sağlık kontrolleri, ziyaretçiler ve avukat görüşü dışında). Bir yere götürülmem gerektiğinde, koridorda herhangi bir tutsakla karşılaştığımda dahi; bana sırtlarını dönmeye zorlandıklarını gördüm. Onlara selam vermek, onlarla gözgöze gelmek; yani bir insan görmek dahi yasaktı”.
Ya da Türkiye zindanlarında, ‘görmediği zulüm – direniş tarihi kalmamış’ desek abartı olmayacak bir ismin, 16 aydır tam bir izolasyonda tutulan Müslüm Elma’nın Almanya Mahkemeleri’nde söylediği gibi: “Duymuyor musun? Görmüyor musun Berlin? Duyuyorsun ve de çok iyi biliyorsun Berlin. Herşeyden haberin var. Ve suç ortağısınız. Bugünkü yapılanları kabul etmek ve özür dilemek için bir 100 yıl daha geçsin diye mi bekleyeceksiniz?”
***
9 Eylül 2016 New York’un Attica bölgesindeki tutsakların modern köleler olarak çalıştırılmaya karşı isyanlarının 45. yıldönümü.
Bu sebeple Nisan ayında, tüm dünyaya ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm tutsaklara, halklara; “Grev ve Eylem Günü” organize etme çağrısı yapıldı. Bu çağrı Avrupa ülkelerinde de; “Ülkemizdeki tutsaklar da özel sektörün sömürü çarkında. ABD’deki 65.000 tutsağın 45.000’inin özel şirketler tarafından sömürülmesi, modern köleliğin tutsaklara dayatılması koca bir ibret belgesi” denilerek sahiplenilecek. Çeşitli kurumlar bu eylem gününde tutsaklarla dayanışma içerisinde olacaklar.
Attica’daki direnişçi tutsaklar 9 Eylül çağrılarının haklı kanıtı olarak:
Kitleler halindeki yoğun tutuklamaların devam edişini, Hapishane Endüstrisi içerisinde zorunlu haksız çalıştırılmalarını, hapishane dışında bulunan her 8 erkekten birinin eski bir tutsak olduğunu ve bunların hala sınırlandırılmış haklar içerisinde yaşayışlarını gösteriyorlar.
Burada biriken öfkenin yığınla sebebi içerisinden birkaç tanesini sıralarsak:
- Çok az ücretle zorunlu çalışma.
- Ortalığı kasıp kavuran Hepatit C gibi hastalıklara karşı tıbbi önlemlerin alınmaması-tedavilerin yapılmaması.
- Tam bir izolasyon içerisinde ve insanlık dışı barınma koşulları.
- Politik olarak itaat etmeyenlere uygulanan ağırlaştırılmış cezalar ve ses kesmeyi salık veren yasalar.
Ancak biriken öfkenin en önemli sebebi; Hapishane Endüstrisi içerisindeki modern köleliğin, işçi oranlarıyla birlikte hesaplandığında, Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük 3. şubesini oluşturması!
Ve bu öfkedir ki; son 6 yıldır tutsakları sürekli – toplu direniş örgütlemeye götürüyor! 2013’te gerçekleşen ve 30.000 tutsağın katıldığı 60 günlük Açlık Grevi; bu öfkenin kabarışının sadece bir örneği.
Tüm bu direnişlerde, uluslararası dayanışmalarda Mumia Abu Jamal: ABD’deki Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezaları’na, yani hapishanelerden tabutla çıkılabilmesine karşı bir sembol. Gazeteci, yazar ve Kara Panter Hareketi Aktivisti Mumia Abu Jamal 1981 yılı sonu itibariyle tutuklanan, bir polisin öldürülmesiyle itham edilen; 1995’ten bu yana Ağır Müebbet Hapis Cezası’na hüküm giymiş, neredeyse 40 yıldır tutsak olan bir sembol. Mumia Abu Jamal, yıllarca hapishane koşullarının mümkün kıldığı ölçüde, içeride de politik faaliyetlerine devam eder. Röportajları uluslararası radyolarda, gazetelerde yayınlanır. Almanya’da Junge Welt gazetesi ve Rote Hilfe (kızıl yardım-hapishanelerle dayanışma organizasyonu) onu “Tüm Dünyada Ölüm Cezasına Hayır! Hapishanede Ölümlere Hayır!” şiarı altında sürekli kamuoyuna duyurmaya çalışır.
***
Peki hapishane koşulları sadece ABD’de mi böyle?
Hayır! Neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde aynı koşullardan ve bu koşulların ağırlaşmasından bahsedilebilir. Almanya’da da ABD’deki bu örgütlenme modeli örnek alınarak, 90’lı yıllardan itibaren hapishanelerde sendikal örgütlenme yaratılmaya çalışılır. 2014’ten itibaren neredeyse Almanya’nın her bölgesindeki tutsağa, sendikalaşma hedefiyle ulaşılır. ABD’deki 65.000 tutsağın 45.000’inin özel şirketler tarafından sömürülmesi gerçekliği ibret gösterilerek: Tutsakların asgari ücret, sosyal güvenlik ve sendika hakkı talep edilmeye başlanılır. Ve her yıl ABD’deki direnişçi sesleri takibedilip; onlarla da sürekli dayanışmaya başlanılır.
***
Binlerce tutsaktan birkaç tanesinin sesi aracılığıyla da olsa, hepsiyle, daha hangi koşullara-nelere direnmek zorunda olacaklarla; sevgiyle bir kez daha buluşalım. Şebnem Korur Fincancı’nın ‘Utanç’ yazısında dediği gibi; ölüm, hapis, işkence…kavramlarına karşı insanlığın en değerli yetilerinden birisi olan utanma yetimizi yitirmeyelim. İNSANIN İNSANA YAPTIĞI ZULME ALIŞMAYALIM…
-“Diğer koğuşlarda bulunan hiçbir arkadaşın bir başka arkadaşı görme, duyma imkanı kalmadı. Hemen yan taraftaki arkadaşların sesini duysak da konuşmalarımız avazımızın yettiği kadar…Acıdan kentler yaratmaya çalışanlara inat gülebilmeliyiz diye düşünüyorum…”-Ağır Müebbet Hapis Cezası’yla hükümlü Zeynep Avcı-
-“Üç ay süre ile deseler de, sanki bundan sonra Olağanüstü Hal’in ‘olağanlaşarak’ yaşanacağı dönemin kapısını ardına kadar açmış oldular.
Öyle görünüyor ki, “cin lambadan çıktı” ve artık akşamdan sabaha nelerle karşılaşacağımızı kestirebilmek zor. Bir süredir içerisi ve dışarısı arasındaki çizgi epey incelmeye başlamıştı. Bu süreçle birlikte neredeyse ortadan kalktı demek yanlış olmaz sanırım. Gerçi bizler açısından değişen pek fazla bir şey de yok. Nerede olursak olalım, içerde ya da dışarda her koşul ve şart altında direnmeye devam edeceğiz.”-Hasta Tutsaklar’dan Resul Kocatürk-
-Hücre ve gece\ Sabahçı voltalara eklenince\ Bir küfür gibi dolanıyor dilime\ Bildiğim tüm mahpushane türküleri\ Artık\ Ne “üç ağaç incir”\ Ne “mermerden direk”\ Geceyi dinliyorum\ Gülümseyerek –Hasta Tutsaklar’dan Erol Zavar, Mahpusun Ağaçları Solgun, 2005-
GÖRÜLMÜŞTÜR EKİBİ