Home , Çeviri , BAŞKA BİR ÜRETİM MÜMKÜN! Hindistan’da Doğal Bir Atölye

BAŞKA BİR ÜRETİM MÜMKÜN! Hindistan’da Doğal Bir Atölye

Colours of Nature boyama evinde Vijayakumar Varathan, bir kova indigo hazırlamakla meşgul. 51 yaşında olan Vijayakumar, kemikleri çıkmış zayıf vücuduyla bitkilerden yapılan doğal renklendiricileri hazırlamak ve ateş yakmak için koşuşturuyor. 15 yıldır burada çalışıyor. Varathan 30 yaşına kadar aynı bölgede geleneksel bir giyim fabrikasında kimyasal madde karıştırıyordu. Çalıştığı fabrikada, bugün bile halen etkileri devam eden, cilt katmanlarının soyulmasına neden olan bir hastalığa yakalandı. “Çok kötü oldu” diyor, bölük pörçük İngilizcesiyle; “Ama başka bir seçeneğim yoktu” diye anlatıyor.

Geleneksel tekstil üretiminin hem bu alanda çalışanlar hem de onların toprakları için getirdiği zorluklar var. Neredeyse her aşamada sorunlar mevcut; çiftçilerin bütçesini zorlayan ve tarımı ele geçirmiş olan genetiği değiştirilmiş tohumlar, pamuk tarlalarında kullanılan böcek ilaçları, boyalarda kullanılan sert kimyasallar, nehirleri kirleten zehirli atıklar ve tarlalara atılan kimyasal olarak işlenmiş kıyafetler. Bu sorunlar, piyasanın “hızlı moda” olarak bilinen ve ucuz üretim ile kullan at zihniyetini teşvik eden düşük fiyatlı, hızlı dönüşlü segmentinde daha şiddetli yaşanıyor.

Organik tarıma, doğal boyalara ve alışveriş yapanları satın aldıklarının etkilerini düşünmeye sevk eden şeffaf bir tedarik zincirine yatırım yapan küçük işletmelerin öncülüğünü yaptığı yeni bir akım da var. Ürünlerini internet üzerinden ve küçük trendy butiklerden Target mağazasına kadar sayıları şu an az olsa da hızla artan ABD mağazalarında satıyorlar. Bu mağazalar arasında organik pamuktan iç çamaşırı ve ev kıyafetleri üreten Colorado merkezli PACT; organik pamuklu çarşaf, battaniye ve havlu satan New Jersey merkezli Boll and Branch ve Los Angeles’taki iki şirket, kenevir ve organik pamuktan yapılmış tişört satan Jungmaven ve giysileri dünya çapında doğal boyalardan ve liflerden yapılan Industry of All Nations var.

Sürdürülebilir üretime dayanan bu yeni şirketlerin kalbi olan Hindistan, dünyada Çin’in ardından ikinci sıradaki en büyük tekstil üreticisi. Tekstil imalatı burada 35 milyondan fazla kişiyi (Varathan ve Colours of Nature’daki iş arkadaşları dahil) istihdam eden yıllık 108 milyar dolarlık bir iş.

‘Temiz’ giyim

Boyama evinin içi, tezeğe yakın bir kokusu olan fermente indigo kokuyor. Erkekler bir köşede dizlerinin üzerinde çömelip daha koyu, daha yoğun bir ton elde etmek için art arda tişörtleri kovaya daldırıyor. Renklendirilmiş giysiler bir ipin üzerine serilmek üzere geleneksel kıyafetleri içindeki kadınlara uzatılıyor. Tişörtler, indigo oksijenle temas ettiğinde yeşilden maviye dönüşüyor. Çeşitli mavi tonlarında düzinelerce ürün, güneşli bir tarlada sıra sıra kurumaya bırakılıyor.

Juan Gerscovich, “Bütün giysilerimizin böyle üretildiğini bir düşünün: daldır ve kurut. Hiç kimyasala gerek yok. Cevap için yüzümüzü dünyaya dönmemiz yeterli,” diyor.

Industry of All Nations’ın kurucuları Gerscovich ve kardeşi Fernando, her yıl birkaç ay boyunca ürünlerinin geldiği Hindistan, Latin Amerika ve bazen de Afrika’daki toplulukları ziyaret ediyorlar ve son durakları her zaman Auroville’deki Colours of Nature oluyor. Boyama atölyesi, şirketin güney Hindistan’da temiz nehirleri, okyanusları, toprağı ve havayı destekleyen “Temiz Giysiler Projesi” olarak adlandırdığı projenin esas unsuru. Kendi şirketinin ürettiği giysilerden birini, indigo boyalı dokuma pamuk kumaş ve organik pamuktan hareketli beyaz bir gömlek giymiş olan Juan, yere kazılan bir çukurun içine yerleştirilmiş 250 galonluk bir indigo kovasının üzerinde duruyor. Bu büyük deliklerden iki düzine kadar var; her birinde yaklaşık 25 kilo pamuk boyanabiliyor.

Juan bu şekilde üretilen giysilerin ucuza gelmediğini kabul ediyor. Industry of All Nations’ın tişörtleri Los Angeles’ın Venice mahallesindeki perakende mağazalarında 40 dolardan başlayan fiyatlara satılıyor. Ama diğer organik üreticiler gibi o da bu giysinin yüksek maliyetinin ideal olarak, satın aldıkları şeyin çevresel etkilerine ciddi önem veren tüketicilere tercüme olacağını söylüyor. “Alışveriş önemsiz, kafa yorulmaya değmez bir şey sayılıyor ama aslında bir bireyin gerçekleştirdiği en önemli faaliyetlerden biri,” diyor: “Alışveriş, oy vermeye eşdeğer.”

Şirketi 2010 yılında kuran Gerscoviches, 1993’te Colours of Nature’ı kuran Jesus Ciriza Larraona ile ortak bir gelecek gördü ve iş ortaklığına gitti. Bir İspanyol olan Larraona, işyerinin bulunduğu yere çok yakın yaşıyor ve doğal boyama sanatı konusunda tutkulu bir öğrenci olmuş. “Bu, Mısırlılardan beri süregelen bir uygulama” diyor. “Peki neden ortadan kayboldu?” Cevabı bulmak zor değil: Sentetik boyaların kullanımı daha hızlı ve kolay ve daha daha fazla renk üretiyorlar. Doğal boyalar – başta indigo olmak üzere kök boyası (kırmızı bir ton üretiyor), akasya (kahverengi) ve mirobalanın (sarı) yanı sıra şellak gibi reçineler ve demir dahil mineraller (siyah veya gri) – daha fazla zaman alıyor ve daha yoğun emek gerektiriyor. Ama kimyasal boyaların çok büyük zararı var. Klorlu ağartmadan arilaminler gibi bilinen kanserojenlere dek işçilerin sağlığına zararlı bileşenler içerebiliyorlar. Ve doğru düzgün işlenmezlerse su kaynaklarını da kirletebiliyorlar.

Mohan Sudaran Eswaran’ı işletme modelini değiştirmeye iten şey bu olmuş. Hindistan’ın tekstil merkezi Tirupur’da 12 yıl Amerikalı ve Avrupalı markalar için giysi üreten bir şirketi yönetmiş; kumaşlar geleneksel boyalarla boyanıyormuş ve kumaşlar genellikle organik değilmiş. “İşim iyiydi” diyor: “Ayda 6 binden fazla parça satıyordum ve 150’den fazla çalışanım vardı.”

Ama tekstil sanayiinin Tirupur’dan geçen Noyyal Nehrine neler yaptığını görünce kahrolmuş. – Ne hayvanlar ne de sulama için kullanılabilen yeşil ve köpüklü bir su yolu. “O nehir eskiden temizdi, kenarında oynayabiliyordum. Şimdi bakamıyorum bile. Ne için? Üç beş dolar para! Bin yıldır akan bir nehre bunu yapamayız.”

Bu yüzden altı yıl önce Knitwin Fashion adlı yeni bir şirket kurmuş. Şirket organik pamuktan Industry of All Nations için Colours of Nature işbirliği ile boyanan giysiler üretiyor.

Değişim konusunda ilk başta kuşku duysa da Eswaran, organik sektörünün düşük miktarlarda yüksek kar marjları ile karlı olabileceğini görmüş. “Önceden iş yüksek miktarlara ve küçük kar marjlarına dayanıyordu. Şimdi tam tersi geçerli,” diyor.

İşinde değişikliğe giden bir başka iş adamı KMA Exports Başkanı Anbalagan Manikam. Şirketi her yıl Tamil Nadu eyaletindeki 500’den fazla çiftlikten sağlanan 500 ton indigo satıyor. Bunların bazıları organik tarım uygulamalarına geçiş için süreci başlatmış. Manikam yeterince tekstil ve giyim üreticisinden talep gelirse daha fazla doğal indigo üretebileceğini söylüyor: “İngido için daha fazla talebe ihtiyacımız var. Talep artarsa bitkiyi boyama için toza ve kalıba dönüştüren daha fazla ünite inşa edebiliriz ve kimyasal boyalardan daha da uzaklaşabiliriz.”

Ama boyama üretim sürecinin yalnızca bir parçası. Giyim malzemesinin kendisi, esasen de pamuk, çiftçiler için ayrı bir tehdit unsuru. Daha on yıl önce Hintli çiftçiler mahsullerinin yüzde 80’ini bir yıl önce yetiştirdikleri pamuktan elde edilen tohumları kullanarak ekiyorlardı. Ama genetiği değiştirilmiş (GDO) tohumların icadı ile bu gelenek de piyasadan silinmiş. GDO çeşitleri başlarda çiftçilerin aklını çelmiş çünkü doğal tohumlardan daha fazla mahsul veriyormuş ve yaban otlarına da dayanıyorlarmış.

Ama doğal pamuk tohumlarını ekmeyi bir kez bırakınca bu türler yerel tarımdan silinmiş. Bugün Hint pamuğunun yüzde 90’dan fazlası GDO’lu tohumlardan geliyor, bu da çiftçileri borç batağına sürüklüyor, bir tarım aktivisti olan Vandana Shiva’ya göre. GDO’lu tohumlar pahalı ve GDO’lu bitkiler kendi başlarına yetişen tohumlar üretmediklerinden her ekim döneminde yeni tohumlar alınması gerekiyor. Dahası GDO’lu pamuk tarlalarında böcek ilaçları da kullanılıyor.

2004’ten bu yana bir kooperatifte örgütlenen ve bugün sayıları 35 bini aşmış bulunan Hintli çiftçiler, organik pamuk ve adil ticareti temel alıyor ve kimyasalları terk ederek GDO’lu olmayan pamuk tohumlarından yeni bir tohum bankası oluşturuyor. Chetna Co-op adlı kooperatif, bu çiftçileri alıcılarla buluşturuyor, onları daha iyi tarım uygulamaları konusunda eğitiyor ve kendi finansmanlarını nasıl yönetecekleri konusunda bilgilendiriyor. Bugün kooperatif, tekstil ürünlerini 16 küçük ila orta ölçekli markaya satıyor. Bunların birçoğu ABD ve Avrupa’da. Örneğin Denver merkezli PACT giyim, tamamen kooperatifin organik pamuğundan üretilmiş tişörtler, iç çamaşırları ve ev giyimi üretiyor. Bu yılın Mayıs ayında marka, ABD’deki 460 Target mağazasına da ulaştı.

SÖMÜRÜ, KAN VE ZEHİRDİR giyindiğimiz

“Made in Bangladesh” yazan etiketin hikayesini merak ettiniz mi hiç? Kim üretiyor, her gün giydiğiniz tişörtü, pantolonu? Söyleyelim: Çok büyük ihtimalle, ayda yalnızca 28 Euro aylık ücret karşılığında, endüstriyel kimyasallarla hastalanıp ölerek, bazıları henüz çocuk yaşta Uzak Asyalı işçiler… Üstelik o kimyasallar, giyenin ve tüm dünyanın sağlığına da zarar veriyor.

1 Pantolon 30 €, işçinin maaşı 28 €

Uzak Asya’daki tekstil işçilerinin yaşadıkları denilince akla gelen ilk ülkelerden biri, her zaman Bangladeş olur. Ülkede 2013 yılının Nisan ayında Batılı markalar için üretim yapan bir fabrika çökmüş, bin 130 işçi yaşamını yitirmişti.

Bangladeş, Batılı markaların en çok tercih ettiği ülke. Sebebiyse, ucuz işgücü ve güvencesiz çalışmanın yaygınlığı. 4 milyon Bangladeşli, insanca olmayan koşullarda, hepimizin satın aldığı tekstil ürünlerinin imalatında çalışıyor. Sivil toplum kuruluşu Ropa Limpia’nın (Temiz Giysiler) ülkede yaptığı araştırmalar, vahameti gözler önüne seriyor.

2013’te ölen bin 130 işçi, ayda yaklaşık 28 Euro alıyordu. Ülkedeki fabrikaların neredeyse tamamında, çocuklar da çalışıyor ve günlük ortalama 0,88 Euro yevmiye alıyorlar. Bu işçiler, endüstriyel kimyasalların üretimde yoğun biçimde kullanılmasından dolayı kısa sürede hastalanıyor ve çoğu bu hastalıklardan dolayı ölüyor.

Sivil toplum örgütlerinin “insanlığın felaketi/skandalı” olarak nitelendirdiği bu kölelik koşullarından faydalanan firmalar arasında, Inditex, Primark, Tommy Hilfiger, Timberland, H&M, Marks & Spencer, Diesel ve C&A gibi tanınmış markalar da bulunuyor.

Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Taşlıçay Köyü’nde, neredeyse her evde bir “silikozis” hastası var. Köylüler, kısa süre önce yasaklanan “kot taşlama” işinde, ekseriyetle İstanbul’un “merdiven altı“ atölyelerinde kaptılar bu hastalığı. Kot taşlama (veya kumlama), yoğun tepkiler sonrasında Türkiye’de yasaklandı; fakat Uzak Asya’da halen aynı yöntemle kot taşlama devam ediyor. Fotoğrafta da Bangladeş’teki bir atölyede, hiçbir sağlık tedbiri olmadan, Avrupa’da satılacak kotları beyazlatan bir işçi görünüyor.

Greenpeace International, 2012 yılında “Zehirli Giysiler: Modada büyük hile” başlıklı bir rapor yayımladı. Uzun erimli çalışmalarla hazırlandığı belirtilen raporda, hepimizin tanıdığı, ürünlerini kullandığı tekstil markalarının ürünleri, insana ve doğaya zararlı maddeler açısından inceleniyordu. Sonuçta dünyaca ünlü giyim markalarının tamamının ürünlerinde zehirli kimyasallar bulundu.

Greenpeace’in araştırdığı markalar şunlardı: Armani, Benetton, Blazek, C&A, Calvin Klein, Diesel, Esprit, Gap, H&M, Jack & Jones, Levi’s, Mango, Marks & Spencer, Metersbonwe, Only, Tommy Hilfiger, Vancl, Vero Moda, Victoria’a Secret, Zara.

Araştırma kapsamında markaların 27 ülkedeki yetkili satıcılarından 141 parça kıyafet satın alındı. Bu parçalar, etiketlerinde belirtildiği üzere, birçoğu Güney Yarımküre’de yer alan en az 18 ayrı ülkede imal edilmişti. Fakat net üretim yeri konusunda hiçbir firma şeffaf davranmamıştı ve tam adresler belirlenemedi. Erkek, kadın ve çocuklar için tasarlanan kot pantolon, pantolon, tişört, elbise ve iç çamaşırı gibi kıyafetler, hem yapay hem de gerçek lifler kullanılarak üretilmiş. Örneklerden 31 tanesinde plastisol boya bulundu ve örnekler teste tabi tutuldu.

İncelemeler sonucunda örneklerden dördünde yüksek derecede zehirli ftalat ve ikisinde bazı azoik boyaların kullanımından ortaya çıkan kanserojen maddeler tespit edildi. 89 parça üründe ise zararlı NFE (nonil fenol etoksilat) tespit edildi. Yine teste tabi tutulan ürünlerin tamamında, çeşitli düzeylerde zararlı endüstriyel kimyasal madde bulundu. Özellikle C&A, Mango, Levi’s, Calvin Klein, Zara, Metersbonwe, Jack & Jones ve Marks & Spencer ürünlerinde NFE yoğunluğu çok fazlaydı. Zara’nın ürünlerinde ayrıca kanserojen madde de tespit edildi.

(NFE’ler bir kez doğaya bırakıldıklarında kalıcı ve biyobirikimli lduğu bilinen, hormon aksatıcı özelliğe sahip zehirli bir madde olan nonil fenol olarak çözünüyor.)

Greenpeace’in araştırması, ülkelerdeki NFE’li ürün yüzdesini de ortaya koyuyordu. Almanya, Lübnan, Tayvan ve Norveç’te incelenen ürünlerin yüzde 100’ü; Türkiye’dekilerin yüzde 75’i; İsveç, İtalya ve İsviçre’dekilerin yüzde 50’si NFE içeriyor. Hollanda, Finlandiya ve Hong Kong’tan incelenen ürünlerin hiçbirinde ise NFE’ye rastlanmadı.

(The Washington Post’tan çeviren; Serap Şen – Kaynak: YÖP Dizi Araştırma Servisi)