Anasayfa , Köşe Yazıları , Ercan Kanar , “Zat-ı Aliniz” Vatandaşlığa Da Hele Hele Vatansızlığa Da Hiç Layık Değil

“Zat-ı Aliniz” Vatandaşlığa Da Hele Hele Vatansızlığa Da Hiç Layık Değil

ercankanarERCAN KANAR |11-04-2016| Tüm özgürlükçü, muhalif kişileri ve düşünceleri düşman gören saraydaki zat, “terör örgütü” yandaşlarının vatandaşlıktan çıkartılması gerektiğini buyurmuş.

O’na göre devletin kirli savaşını, insanlığa karşı suçlarını eleştiren, sivillerin hedef alınmasını, en ağır silahlarla sivil yerleşim alanlarının tarumar edilmesini eleştiren herkes “terör örgütü yandaşı”. Vicdanlı akademisyenler, özgür gazeteciler, halkların haklarının cesur temsilcisi avukatlar ve kuruluşları, ezilenlerden yana politika üreten siyasetçiler “terör örgütü yandaşı”.

Bunların hepsi vatandaşlıktan çıkarılsın buyuruyor, dalkavuklar da bu konuda hemen çalışma başlatacağız diyor.

Zatın buyruğunu ilk okuduğumda dilimin ucuna geldi, az kalsın “Asıl zat-ı âlinizin vatandaşlıktan çıkarılması gerek” diyecektim. Sonra düşündüm, vatansızlara hakaret olur.

Çünkü vatansızlık en insani kavramlardandır. Felsefi olarak anlamı derindir. Keşke hepimiz vatansız olsak.

Irkçılıktan, milliyetçilikten, ulusalcılıktan, vatanseverlikten arınsak. Tüm kâinatı ve tüm insanları arkadaş kabul eden evren sever olsak.

Faşist Nazi hukukunun akıl hocası Carl Schmith’in yolunda yürüyen AKP iktidarı; kanunların yerine kararnamelerle, kaçak saraylının fermanlarıyla yönetme yolunda hızla yol alırken, şimdi de Hitler döneminde muhaliflere uygulanan vatandaşlıktan çıkarma faşistliğini gündeme getiriyor.

Hitler döneminde vatandaşlıktan çıkarıp sınır dışı etmek muhaliflere karşı sürekli uygulanan silah olarak kullanıldı. Sosyalistler, komünistler, aydınlar, sanatçılar, bilim insanları, başta Yahudiler olmak üzere değişik etnik kökenliler vatandaşlıktan çıkarıldı.

Bu yüz karası uygulamadan ders alan Almanya, 8 Mart 1849’da kabul edilen Yeni Anayasa’nın 16. maddesinde şu hükmü düzenledi: “Hiç kimse Alman vatandaşlığından çıkarılamaz.” ikinci fıkrada da şu düzenlemeyi yaptı: “Hiçbir Alman yurttaşı sınır dışı edilemez.” dendi. Ayrıca bu maddelerin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceği vurgulandı.

Çok kötü bir süreçteyiz. Kaçınılmaz sonundan korkan iktidar başı ve avaneleri yeni faşist yasalarla, yasa dışı kararnamelerle ve fermanlarla tahtını korumaya çalışıyor. İnsanlığa karşı suç ve savaş suçunu sonuna kadar işlemeye devam edeceğini ilan ediyor.

1990’lı yıllarda Erbakan’ın partisinin İstanbul il başkanıyken katıldığı panellerde (İnsan Hakları Haftası’nda bir panelde beraberdik) Kürt Sorunu için ‘Federasyon dahi tartışılmalı’ diyen saraylı bugün ‘Kürt sorunu yok’ diyor.

Muhalefetteyken 3Y ile alternatifiz diyen (yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara karşı mücadele etmek) AKP iktidarı; coğrafyayı yolsuzluklar, yoksulluklar, yasaklar cehennemine çevirdi.

Temmuz’dan bu yana ölen 1500 kişinin, 100’e yakın çocuğun ve tüm insanların kanı üzerinden politika yaparak ‘daha da çok şehide ihtiyacımız var’ diyerek; Ortadoğu tipi faşizmin örneğini dünyaya gösteriyor.

Azerbaycan tipi faşist başkanlığa özenen zat; özel güvenlik bölgelerindeki devlet vahşetini belgeleyen avukat kuruluşlarını hedef alıyor. Özgür, demokrat avukatlık tarihi en baskılı dönemini AKP iktidarı döneminde yaşıyor. Cumhuriyet tarihinin aydınlara ve avukatlara yönelik en vahşi saldırı süreci AKP iktidarının sözde ustalık yılları. Bir ülkenin özgürlükler aynasındaki sınavı en basitinden cezaevleri ile ölçülür.

Institute of Criminal Policy Research (Kriminal Politikalar Araştırma Enstitüsü)’nın 2016 ülke ve bölgedeki cezaevi araştırma verilerine göre; Türkiye cezaevlerindeki insan sayısı, ülkedeki nüfus artışından 2,5 kat daha hızlı büyümüş. 2002’de cezaevlerinde 59.400 kişi varken, 2015 sonunda bu sayı 179.600’e çıkmış. 2002’de yaşayan her 100.000 kişinin 85’i tutuklu veya hükümlü olarak cezaevindeyken, 2015’te bu oran 228 olmuş.

Sadece 2015’te cezaevi nüfusu 20.000 artmış. Şu anda cezaevinde tutuklu oranı %40. Cumhurbaşkanı olamayan devlet başkanı kendisini eleştirenlerin tutuklu yargılanmasını emrediyor. Yani mevcut tutuklu oranı onu tatmin etmiyor. Kişi başına gelir düşerken cezaevindeki nüfus oranı A.B.D’deki cezaevi nüfus oranına yaklaşıyor.

2015’te Fransa’da cezaevindeki insan oranı 114/100.000, Yunanistan’da 90, Rusya’da 2000’de 729 iken 2016’da 442, ABD’de 1980 de 220 iken, 2015’de 698. A.B.D hapishanelerinde 2.200.000 kişi yatıyor. Bunların yalnız %20si tutuklu. Şu anda Türkiye’de 355 cezaevi faaliyette. Toplam kapasite 165.000. Mevcut nüfus bundan 15.000 fazla ve artıyor. Bu iktidar döneminde en gelişen ‘sanayi’ Cezaevi Sanayisi oldu.

Faşist yasalara bir yenisi daha sessiz sedasız eklendi. ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ çok vahim fişleme yasası olarak sessiz sedasız meclisten geçti. Ne yazık ki tüm muhalefet partileri de uydular. Artık her türlü özelimiz isteğimizin dışında MİT’e, yabancı kurumlara, üçüncü kişilere en başta her sene devlet başkanına servis edilecek. Kişisel verilerin korunması hakkında kurulan Kurulun da 3 üyesi cumhurbaşkanınca, 4 üyesi de başbakanca atanacak.

1933 Almanya’sı 2010-2016 Türkiye’sinde hortladı.

Ama korkunun ecele faydası yok. Günün birinde er geç, mutlaka insanlığa karşı suçlardan, savaş suçlarından, barışa karşı suçlardan yargılanacaklar. (Kaynak: Demokrat Haber)