Home , Köşe Yazıları , Yeni KADIN’dan | ERKeklik Krizi

Yeni KADIN’dan | ERKeklik Krizi

Üretim ilişkilerinin etkisi ile toplumsal cinsiyet ayrımcılığının çeşitlenip, “geliştiği”, çoğaldığı ve toplumsal alanda etki gücünün arttığı geçmişten günümüze tarih çizgisinde, Kadın`a yönelik şiddet katmerleşerek devam ediyor.

Bunun yanı sıra egemenlerin, sermayelerini hep daha fazla büyütebilmek için ezilen sınıf üzerindeki baskı ve sömürü politikalarını, hedeflerine uygun bir şekilde hayata geçirebilmek için çeşitli yöntemler ve araçlar kullanırlar. Bu yöntemlerden yalnızca biri olan, dinsel inançların yaygınlaşması ile, dine bağlı oluşturulan gerici ve bölücü anlayışlar, erkek egemen anlayışla pekiştirilerek, geliştirilerek kadına şiddet olarak yöneldi dünyanın bütün coğrafyalarında. Kadına yönelen bu ERK`ek şiddeti sistemli bir saldırıdır bu nedenle de özü politiktir.

Bütün bu politikalarını engelsiz hayata geçirebilmek içinse, ERKek egemen sistem bu politikalara uyum sağlayacak bir toplum yaratabilmek için, buna uygun yasaları, eğitimi ve medyasıyla toplumsal yaşamın her alanına nüfuz ettiği militarizasyon süreci sonucunda militarist bir toplum yaratır. Bu süreçte de yine kapitalizm, kadın üzerinden yürüttüğü cinsiyet ayrımcı politikalarla yükselir.

Duyduk duymadık demeyin, kadın katliamları devam ediyor!

Duyduğumuz yada duyamadığımız yüzlerce şiddet ve ölümle sonuçlanan haberlere hergün alıştırılıyoruz. Kadına yönelik şiddetin ve kadın katliamlarının artarak devam etmesi, neden önlenmiyor yada önlenmesi için herhangi bir uygulamaya gidilmiyor sorusuna en iyi cevap olarak, toplumu teslim almanın, kadınları teslim almaktan geçtiğini söylememiz abartı olmayacaktır.

Egemen sistemin toplumu teslim almak için kullandığı militarizasyon ilk etapta kadını teslim alır ki; en güçlü halka kırılsın. Bu sebepledir ki; “Militarizmin tüm topluma yayılmasında, kadınlar araç olarak kullanılır. Çünkü toplumsal kültür kadın üzerinden yayılıp, kalıcılaştırılır. Bu nedenle kadınlar, toplumun şekillendirilmesinde egemenler için çok kilit ve sembol noktadadır ve toplumun şekillenişini belirleyen yasalar, kadın bedeni üzerinden üretilen politikalar eşliğinde yasallaştırılır. Kadınları kapatırlar, yasaklarlar, giydiği kıyafetin tarzını, kaç çocuk doğuracağını belirlerler, toplumdaki hareket tarzının sınırlarını çizerler vb.. vb.. kendi denetimlerindeki mülkleri gibi kullanmaya çalışırlar. Çünkü kadınlar denetim altına alındıklarında, tüm toplum denetlenebilir ve sistem kurallarını hayata geçirmiş olur. Dolayısıyla egemenlerin kendi çıkarları doğrultusunda yaygınlaştırmaya çalıştıkları toplumsal kültürel şekillenişin karşısındaki en önemli teminat kadınlardır.

Bu sebeple egemenler kadın katliamlarını önlemek için değil, egemenliklerini daha kalıcı hale getirebilmek, kendilerini sürekli yenileyebilmek için kadınları malzeme olarak kullanıp, kadın üzerinden yasalar çıkarırlar.

Kadın Katliamları Önlenemiyor mu?

Cinsiyet ayrımcı politikalarla dünyanın tüm ülkelerinde kadınlar şiddete mahkum ediliyorken, bu durum sözde burjuva demokrasisinin hakim olduğu ülkelerde de çok fazla farklılık arz etmiyor. Örneğin çok eskileri araştırmaya gerek dahi duymadan Almanya`da ERK`ek şiddeti ile kaybettiğimiz Saray Güven ve onunla birlikte tesadüfen bulunan kadınlar hala belleklerimizde. Malesef ki, bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyerek günlerce aranan Saray Güven gibi haberlere dahi yansımayan kadın katliamları güncelliğini koruyor.

Almanya 2018’e yine bir kadın katliamı haberi ile girdi, ama bir iki gazetenin dışında haber bile olmadı, kamuya yansımadı bile birçok kadın katliamı ve kadına yönelik şiddet gibi…  Bremen’in Osterholz bölgesinde, 27 yaşındaki bir kadın, yılbaşı gecesi saat 3.30 sularında eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Çok demokrasi havarisi kesilen Avrupa ülkelerinden Almanya’da her yıl 100.000’i aşkın kadının eşleri tarafından şiddete maruz kaldığını kaçımız biliyoruz acaba? Sadece 2016’da Almanya’da 316 kadının öldürüldüğünü Federal Kadın Bakanlığı açıkladı. Ama ne yazık ki; bu korkunç rakam bile, Federal Kadın Bakanı Dr Katarina Barley’in de belirttiği gibi; buz dağının sadece görünen yüzü… Bu ürkütücü gerçeklik maalesef diğer Avrupa ülkelerinde de çok farklı değil.

Peki o zaman soruyoruz, her gün dünya`da en az beş kadın öldürüldüğü halde, demokrasi savunucusu ülkeler veya meşhur medeni kanunlar, devletin hukukçuları, kolluk kuvvetleri neden yaşanan kadın cinayetlerini durdura mıyor yada durdurmak mı istemiyor?

TC. Anayasasının Medeni Kanunları der ki, “hiçbir şekilde kadın veya erkek olsun kimsenin malına, canına, aile, şeref ve haysiyetine karşı tecavüz, saldırı vb. mukavemette bulunulamaz.” Bu sözlerin yazılı olduğu ülkenin anayasasında yüzlerce kadın şiddete maruz kalıyor ve katlediliyor.

Araştırmalarda gösteriyor ki; şiddete maruz kalan yada katledilen kadınların çoğunun faili kocası, eski kocası, erkek arkadaşı veya eski erkek arkadaşı. Yine geri bıraktırılmış ülkelerde, sözde töre yada namus adı altında katledilen kadınların failleri ise ailedeki erkekler (babası, oğlu, erkek kardeşi, damadı, kayınpederi) veya akraba. Tüm bu örnekler ve veriler gösteriyor ki; yaşanan kadına yönelik şiddet ve katliamlar, ERKek egemen sistemin cinsiyet ayrımcı politikalarından beslenmektedir.

Kapitalist sistem, ezilenler üzerindeki baskı ve sömürüyü gönüllü olarak ortadan kaldırmayacağı gibi, kendisini besleyen en önemli dinamiklerden biri olan ataerkiyi de çözümlemeyecektir.

Bu nedenledir ki; kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet; ancak kadınların mücadelesi ve özsavunmayı yaşamın her alanında uygulanır hale getirebilmesi ile asgariye indirilebilinecektir.