BASINDAN |16-03-2016| 10 devrimcinin tutuklanmasına neden olan ATİK operasyonlarının gizli dosyasındaki skandala Yeni Özgür Politika ulaştı: Alman soruşturma makamlarının ‘terör örgütleri listesi’nde olmayan TKP/ML’yi ‘terörist’ olarak nitelemesi, Türk Emniyeti’nin gönderdiği bilgi notlarına dayanıyor. Notları gönderen Emniyet Müdürleri Cemaat’ten tutuklu; yardım eden savcılar ise firari!
Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu’na (ATİK) yönelik Almanya merkezli gerçekleştirilen “terör operasyonunun” 20 bin sayfalık gizli dosyasındaki skandala Yeni Özgür Politika ulaştı. Alman soruşturma makamlarının TKP/ML’nin “terör örgütü”, ATİK’in de onun “paravan örgütü” olduğu tezini üretmesini sağlayan bilgi notları, Türk Emniyet Müdürleri Yurt Atayün ve Ömer Köse tarafından gönderilmiş. İkili, şu anda Türkiye’de Cemaat’e yönelik terör soruşturmasından dolayı tutuklu bulunuyor. Bilgi notlarını hazırlamakla görevlendirilmiş üç savcı ise halen firari.
Almanya’da 15 Nisan 2015’te start verilen ve 10 ATİK üye ve yöneticisinin halen süren tutukluluğuna neden olan operasyonun 20 bin sayfalık gizli dava dosyasında, Alman yargısının Türk devletiyle işbirliğini ortaya koyan iki bilgi notu bulunuyor. Bilgi notlarını Türk Emniyeti adına hazırlayan Yurt Atayün ve Ömer Köse ise halen “Fetullahçı Terör Örgütü üyesi olmak” veya “casusluk” suçlamasıyla tutuklu.
Yurt Atayün’ün bilgi notu
Bilgi notlarından birincisi, “İstanbul Valiliği – Emniyet Müdürlüğü” imzasıyla, Alman soruşturma makamlarının “adli yardım talebine” karşılık 27 Eylül 2010’da, dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü olan Yurt Atayün tarafından hazırlanmış. “B.05.1.EGM.4.34-46702-17587” sayı numarasıyla dosyada bulunan bilgi notunda birçok isim, haklarında hiçbir mahkeme kararı bulunmamasına rağmen “TKP/ML üyeliğiyle” suçlanıyor.
Bilgi notunda Atayün, TKP/ML’nin Merkez Komite (MK) ve Yurtdışı Büro (YDB) üyelerini sıralıyor. Atayün, haklarında hiçbir mahkeme kararı olmayan H.Ş., T.K., Y.İ., C.S.O., E.G., C.R., H.D., B.K. ve M.Ç. ile ATİK operasyonunda tutuklanan M.E. ve S.A.U.’yu “TKP/ML Merkez Komite üyeleri” olarak takdim ediyor; bunlardan H.Ş.’nin ayrıca Genel Sekreter olduğunu iddia ediyor.
Ömer Köse’nin bilgi notu
İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nden Alman soruşturma makamlarına gönderilen ikinci bilgi notu ise, o dönemde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli üçüncü sınıf bir emniyet müdürü olan Ömer Köse’nin imzasını taşıyor. 25 Eylül 2013 tarihli ve “B.05.1.EGM.4.34-46702 (12422) / 51833” sayı numaralı notun hedefindeki en belirgin isim ise, ATİK’in önemli, “sözcü” mahiyetinde çalışan bir yöneticisi.
Ömer Köse, ATİK’in “TKP/ML’nin yurtdışı yapılanması” olduğunu öne sürüyor. Akabinde konfederasyonun 5 Haziran 2011’de Frankfurt’ta gerçekleştirdiği 21. Genel Konseyi’nde S.G.’nin sorumlu düzeye getirildiği belirtiliyor. Devam eden sayfalarda ise ATİK’e bağlı derneklerin adres ve bilgileri sıralanıyor.
Notun bir başka bölümünde ise ATİK üyelerinin Dersim’de düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne katılması, “örgütü finanse etme çalışması” olarak aktarılıyor. Aynı sayfada ayrıca, örgütün “öne çıkan üyeleri” oldukları iddia edilenlerin listesi bulunuyor. Devamında, bu isimlere isnat edilen eylemler, tek tek sıralanıyor. Fakat bunların hiçbiri, herhangi bir somut kaynağa ya da delile dayandırılmıyor. Bilgilerin elde edildiği istihbari sürece dair de tek açıklama bulunmuyor.
Bilgi notunda, Avrupa’da bulunan bazı isimler, Türkiye’de yapılan ya da devam eden ve ardından Almanya’da iltica hakkı almalarına neden olan mahkemeleri referans gösterilerek “terörist” olarak damgalanıyor. Ancak halen ATİK operasyonu kapsamında tutuklu bulunan S.A.’yla ilgili not, özel bir enteresanlık da taşıyor. S.A. hakkında hiçbir soruşturma, dava dosyası ve istihbari bilgiye ulaşamayan Emniyet Müdürü Köse, çareyi öğrencilik yıllarındaki sosyal ve kültürel etkinliklere başvurmakta buluyor! Bilgi notu, Türkiye yasaları uyarınca faaliyet yürüten ve kapatılmayan bir öğrenci derneğinin çalışmalarını, “terör örgütü faaliyeti” olarak damgalıyor.
Yurt Atayün ve Ömer Köse kimdir?
AKP ile Cemaat’in ülkenin reorganizasyonu ve özel savaşa dayanan ortaklıkları bittikten sonra başlatılan “Fetullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) soruşturması, özellikle Emniyet içinde örgütlenen Cemaat kadrolarının tutuklanmasıyla devam etmişti. İşte bu operasyonda tutuklanan ve halen cezaevinde bulunan Cemaat kadrolarından biri de Yurt Atayün.
Atayün, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü’yken, başta Ergenekon ve Balyoz operasyonları olmak üzere, birçok siyasi operasyona imzasını attı. Devrimciler ve Kürtler ise Yurt Atayün’ün “özel” düşmanlarıydı. Hem KCK ve Devrimci Karargah operasyonlarında yer aldı; hem de Oslo’da Türk devletiyle Kürt Özgürlük Hareketi arasında yürütülen görüşmelerin karşısında durdu. Hatta Oslo Görüşmeleri’ni yürüten MİT mensupları hakkında soruşturma açma hazırlığındaydı ki, 9 Şubat 2012’de hem Emniyet Müdürlüğü hem de polislik görevlerinden alındı.
17-25 Aralık 2013’te gerçekleştirilen yolsuzluk soruşturması ardından sertleşen iktidar kavgasının nihayetinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 2014’ün Mart ayında Cemaat’i “paralel devlet yapılanması“ olarak tarif etti ve “terör” kapsamına aldı. Bu karar ardından operasyonlar birbirini izledi. Bu operasyonların en önemlilerinden biri de, Yurt Atayün’ün tutuklanmasıyla sonuçlandı. Atayün’ün tutuklanması, şimdilerde AKP hükümetiyle ittifak halinde Kürt savaşını yürüten ulusalcı devlet kadrolarına da verilmiş bir mesajdı.
Ömer Köse de aynı…
Alman soruşturma makamlarına 2013 yılında “çok detaylı” bilgiler aktaran Ömer Köse’nin mahiyeti ve akıbeti de Atayün’den farklı değil. Atayün’ün ardından İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevini üstlenen Köse, 21 Mart 2014 tarihinde görevden alındı, 30 Temmuz 2014 tarihinde ise tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Suçlama: “FETÖ Terör Örgütü için casusluk, hukuka aykırı olarak kişisel verileri ele geçirme ve resmi evrakta sahtecilik.”
Köse, cezaevinden bile devrimcileri ve Kürtleri hedef alan açıklamalar yapmayı sürdürüyor.
Üç savcı
Türk soruşturma makamları tarafından Alman makamlarına TKP/ML ve ATİK hakkında “bilgi notu” hazırlamak üzere görevlendirilen üç de savcı bulunuyor: Fikret Seçen, Cihan Kansız ve Ramazan Saban. Üç savcının Atayün ve Köse’nin bilgi notlarına katkısının ne düzeyde olduğunu bilmek mümkün değil. Fakat onların akıbeti de iki Emniyet Müdürü’nden farksız. FETÖ kapsamında soruşturulan savcılar, an itibariyle firar etmiş bulunuyorlar.
Bu savcılardan Cihan Kansız ve Fikret Seçen, Zekeriya Öz’ün ardından Ergenekon soruşturmasını yürütmekle görevlendirilmiş; Ramazan Saban, ise 3. Yargı Paketi ardından özel yetkilerle donatılan ve “süper savcılar” olarak adlandırılan savcılardan biri olmuştu. Üçü de dönemlerinde devletin tüm kapılarını açabilen, diledikleri soruşturmayı her türlü devlet olanağına yaslanarak yürütebilen isimlerdi.
Ne olmuştu?
Almanya merkezli olarak 15 Nisan 2015’te başlatılan “ATİK operasyonları” kapsamında Almanya’da 7, Yunanistan’da 2, İsviçre’de 1 ve Fransa’da 1 kişi tutuklandı. Yunanistan’da tutuklanan iki kişi, “Almanya’nın sunduğu deliller inandırıcı bulunmadığı için” beraat ettirildi; ancak Deniz Pektaş, Fransa’da hakkında tutuklama kararı bulunduğu için Fransa’ya gönderildi; Fransa ise Pektaş’ı Almanya’ya gönderdi.
Tutuklananlara isnat edilen suç, “TKP/ML terör örgütüne üye olmak.”
TKP/ML, Türkiye ve Kürdistanlıların yakından tanıdığı bir örgüt. İbrahim Kaypakkaya önderliğinde 14 Nisan 1972’de kurulan örgüt, tarihinde milyonlarca insanı harekete geçirdi; önemli eylemlere imza attı. Örgüt, Türkiye’nin “yarı feodal yarı sömürge” bir ülke olduğunu düşünüyor; sistemin değiştirilmesinin tek yolu olarak ise “halk savaşını” öneriyor. Bu doğrultuda partiye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO), 72’den bu yana silahlı eylemler düzenliyor.
Pek tabii ki örgüt, Türk devletinin “terör örgütleri listesinde” de yer alıyor. Mütemadiyen yapılan baskınlarda örgütle ilişkili olduğu iddia edilen insanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Avrupa’da ise TKP/ML, “terör örgütleri listesinde” değil. Bu nedenle kendi imzasıyla etkinlikler düzenleyebiliyor, eylemlere bayraklarıyla katılabiliyor, ülkedeki örgütüne destek toplayabiliyor. Türkiye’de olsa “örgüte müzahir” sayılarak kriminalize edilecek dernekler ise neredeyse 40 yıldır faaliyetlerini, kimi zaman resmi kurumlarla “proje işbirlikleri” de yaparak sürdürüyor. TKP/ML’yle ilişkili oldukları iddia edilerek hapis cezalarına çarptırılan birçok insan, Avrupa ülkelerinde “mülteci” statüsünde yaşıyor; bazıları ise yaşadıkları ülkenin vatandaşı.
RAF davasından sonra en büyüğü
* ATİK davasının dosyası, ekleriyle birlikte 20 bin sayfadan fazla tutuyor. Dosya üzerinde gizlilik kararı var ve içeriğine yalnızca avukatlar, sanıklar ve mahkeme heyeti ulaşabiliyor.
* İddianame 248 sayfa.
* Dava, Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) yargılandığı dava ardından, Almanya tarihinin en büyük toplu “terör” yargılaması.
* RAF davasından sonraki en uzun dosya ile en uzun takibat, ATİK davasınınki… Takibat, 2007 yılında yapılan operasyonlarla başlıyor; 2012 yılında Adalet Bakanlığı kararıyla sistematik hale geliyor; 2015 Nisan ayına kadar her türlü yöntemle (ortam dinlemesi, telefon dinlemesi, yakın takip, uzak takip, fotoğraflama…) sürdürülüyor.
* Dava duruşmalarının Mayıs ayı ortalarında, tahminen 13 Mayıs’ta başlaması bekleniyor. Ancak henüz netleşmiş bir tarih yok.
* Dosyada Avrupa sınırları içinde işlenmiş bir “suça” delillere dayanan atıf yok. Türk Emniyeti’nin gönderdiği liste de ülkedeki TKP/ML eylemlerini kapsıyor. Avukatların deyimiyle: “Avrupa’da işlenen tek suç, Müslüm Elma’nın pasaportsuz sınır geçmesi.”
Türkiye tahliye etti, Almanya hapsetti
Operasyonda tutuklananlardan Müslüm Elma, 12 Eylül Darbesi ardından Amed Zindanı’nda yatmış, işkencelere göğüs germiş, buna rağmen mücadeleden bir an bile geri durmayarak kah içerde kah dışarda direnmeyi sürdürmüş, hayatının yirmi iki yılını hapishanelerde geçirmiş bir devrimci. Türkiye’de hapisliği, Adli Tıp Kurumu’nun verdiği hasta raporu nedeniyle tahliyeyle sona ermiş; Elma, tedavisi için Almanya’ya gelmek zorunda kalmıştı. Fakat ne gam! Almanya’da da durum değişmedi! Hayatını hapishanelerde geçiren Müslüm Elma, bu kez de Alman devleti eliyle hapse atıldı. Elma, Kempten’de, tek başına bir hücrede adeta yaşam mücadelesi veriyor. İşkencelere rağmen insan kalmakta direnen bu devrimciye Alman devleti, “tehlikeli bir terörist” ve “örgüt lideri” sıfatlarını yakıştırıyor.
Operasyonda tutuklanan Almanya vatandaşı Haydar Bern, 65 yaşının üzerinde, kalp ve tansiyon hastası. Mehmet Yeşilçalı da 12 Eylül mağdurlarından, Amed ve Sağmalcılar’da işkenceler eşliğinde 15 yılı aşkın hapis yatmış. Seyit Ali Uğur, 92’de gözaltına alınıp Türk polisinin işkencelerine maruz kalmış, F Tipi’ne konulmuş, ölüm orucuna katılmış, sağlığı bozulduğu için Adli Tıp raporuyla tahliye edilmiş. Sami Solmaz, 94’te Türk polisinin işkencesinden geçmiş, 2000’de süresiz açlık grevinde sağlığı bozularak tahliye edilmiş. Erhan Aktürk, Türkiye’de gördüğü siyasi baskılardan dolayı 90’ların başında Almanya’ya iltica etmiş.
25 hücreyi o yalnız kalsın diye boşalttılar!
* Operasyon kapsamında tutuklanan bütün devrimciler, tek kişilik hücrelerde kalıyor. İlk 6 ayı ise hapishanedeki gardiyanlardan başka tek bir kişiyle bile görüşmelerine izin verilmeden geçirdiler. Şimdi sınırlı saatlerde diğer mahkumlarla görüşmelerine izin veriliyor. Gerekçe, “tehlikeli terörist” olmaları.
* Erhan Aktürk Nürnberg’deki cezaevine getirildiğinde bir kattaki 25 hücrenin tamamı boşaltılıyor, Aktürk tek başına o kata yerleştiriliyor. Aktürk, 6 ay boyunca bağırsa sesini ulaştırabileceği tek kişi bile olmadan hapis yattı.
* Tutsakların aynı dosyadan tutuklu olanlara mektup göndermesi bile yasak.
* Gönderdikleri ve aldıkları mektuplarda politik değerlendirmeler olmasına izin verilmiyor, birçok defa içerik kısıtlanıyor. Müslüm Elma’nın avukatının gönderdiği Türkiye’deki gazete kupürleri bile Savcılıkça engellendi. Gerekçe: “Sol bir yazı.”
* Avukat görüşleri de dahil olmak üzere bütün görüşler, cam ardından telefonla gerçekleştiriliyor. Aile ve arkadaş görüşlerine bir polis de eşlik ediyor. Tutsaklardan Almanca konuşmaları isteniyor. Konuşamıyorlarsa bir de tercüman bulunduruluyor.
* Tutsaklara yalnızca gazetemiz Yeni Özgür Politika veriliyor. Türkiye’deki devrimci, muhalif gazetelerin cezaevlerine girişi yasak.
Politik ortaklığa hukuki kılıf: 129 a-b
Almanya’da yürürlükte olan Ceza Yasası’nın 129. maddesinin a bendi, ülke içinde, b bendi ise ülke dışında işlenen “terör suçlarını” kapsıyor. Maddenin a bendi, dünyanın bütün ülkelerinde benzerleri bulunan bir “terörle mücadele kanunu”; ama b bendi, sıklıkla hukuk skandallarıyla anılan ülkelerde bile benzerine zor rastlanacak cinsten.
129b, yurtdışındaki bir “terör örgütü” adına dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda suç işleyenlerin Almanya’da soruşturulması ve ceza almasını düzenliyor. Madde kapsamında yargılanmak için bahse konu örgütün herhangi bir “terör örgütleri listesine” dahil olması, bahse konu fiilin ise herhagi bir mahkeme tarafından mahkum edilmiş olması gerekmiyor. Almanya, suç işlendiği iddia edilen ülkedeki (sözgelimi Türkiye’deki) olaylarla ilgili detaylı bir soruşturma yürütemeyeceğine göre, geriye “suçluyu”, “teröristi” tespit etmek için iki yöntem kalıyor: Afaki, genel değerlendirmeler ya da ilgili ülkenin istihbarat raporu! Bu iki yöntemin de uluslararası hukuk normlarıyla ilgisi yok.
ATİK operasyonlarında Alman devletinin, özellikle de bu dava kapsamında taraflılığı açık olan Türk Emniyeti tarafından yazılmış bilgi notlarını dayanak yapması, 129b’nin nasıl hukuk skandallarına yol açabileceğinin iyi bir örneği.
129b ile Almanya, herhangi bir ülkeyle arasındaki husumet veya dostluğun tahkimatında Yargı’yı da devreye koymuş oluyor.
Mahkemede değil sokakta kazanılır
Süleyman Gürcan, ATİK’in bir önceki genel başkanı, şimdiyse Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi (UPOTUDAK) yöneticisi… Davayla en fazla ilgilenen isimlerden biri.
Gürcan, ATİK operasyonlarının da “Türk-Alman ortak yapımı” olduğunu söylüyor ve Almanya Federal Parlamentosu’nun Sol Partili milletvekili Ulla Jelpke’nin Aralık ayında verdiği soru önergesine gelen yanıtı hatırlatıyor. Ulla Jelpke hükümete “Türkiye’yle yapılan görüşmelerde Almanya’da faaliyet yürüten Türkiyeli örgütler gündeme geldi mi” diye sormuş; Adalet Bakanı ise cevaben, “Terörle mücadeleye ilişkin görüşmelerde PKK ve diğer örgütler sürekli gündeme gelmektedir” demişti. Ayrıca Adalet Bakanlığı, TKP/ML’nin dışında MLKP, MKP ve Devrimci Karargah hakkında da soruşturmanın sürdürüldüğü bilgisini vermişti.
ATİK davasına ilişkin bilgiler veren ve hukuksuzluklara dikkat çeken Gürcan, “Avukatlar da hep aynı şeyi söylüyor: Bu dava, mahkeme salonunda değil sokakta kazanılır. Çünkü politik bir dava, hukuki bir yanı yok. Kamuoyu oluşturulması gerekiyor. Türkiyeli ve Kürdistanlı bütün göçmen kurumlarının ortak hareket etme kararı var” diyor.
Bu kapsamda Demokratik Güç Birliği Platformu (DGBP) bileşenlerinin çıkardığı bir kampanya takvimi var. 18 Mart Uluslararası Politik Tutsaklar Günü’nde başlatılacak kampanya kapsamında yapılabilen bütün kentlerde informasyon masaları kurulacak, yürüyüş ve mitingler düzenlenecek. Almanya dışındaki ülkelerde ise Almanya Konsoloslukları önünde 129a-b yasası kapsamında yapılan operasyonlar protesto edilecek.
Gürcan, 15 Nisan’da, ATİK operasyonlarının birinci yıldönümünde ise birçok kentte eylemler düzenleneceği, 16 Nisan’da ise Nürnberg’de merkezi bir yürüyüş yapılacağı bilgisini veriyor ve herkesi yapılacak eylemlere güçlü biçimde katılmaya çağırıyor.