“Teknoloji insanın doğayla uğraşma biçimini, hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan üretim sürecini gösterir; ve böylece sosyal ilişkilerinin oluşum biçimini ve bunlardan kaynaklanan düşünsel kavramları açığa vurur.” Capital I: 372
Yer kürenin tüm kıtalarında, dev medya tekelleri aracılığıyla, insanlığa yönelik ideolojik saldırılarla bilinçler üzerinde daha güçlü bir hegemonya kurulmak isteniyor. Uluslararası sermaye kendisini yeniden örgütleyip üretirken, ideolojik hegemonyasını sağlama aracı olarak kullandığı medya bu reorganizasyon da önemli rol oynuyor. Topluma egemen güçler, medya ile kitleleri manipüle edip onların rızasını yeniden-yeniden üreterek, manipüle ettiği ‘bilginin’ kontrolünü sağlayarak, kitlelerin iradesi üzerinde baskın bir hegemonya oluşturuyor. Medya (iletişim-bilişim teknolojisi vb.) egemen sınıfların, kitlelere rağmen iktidarını sürdürmede, dünya görüşümüzü ve toplumsal aklı şekillendirmede, düşünce ve davranış biçimimizin temel kaynağı haline gelip onlara yön vermede, düşüncelerini yaymada, küre-i arzı yönetmede kullanılan önemli bir ideolojik araçtır.
Bu araçlar içerisinde öne çıkan ve teknolojiye yön veren on şirket[1] ile dünyanın kolektif aklını oluşturan ve yön verenlerin altı büyük medya[2] şirketinden oluştuğunu biliyor muyuz? Yani dünyanın neyi izleyip, neyi okuyacağı, neyi giyinip neyi dinleyeceğine karar veren, dünyanın %96’sını kontrol eden altı dev şirket!
Sermaye cephesinde durum böyleyken, ezilenler cephesinde medyaya bakış açısı, ele alış ve kullanış şekli önceki bölümlerde ifade ettiğimiz şekliyle ne yazık ki vahim bir haldedir. Bunca gelişen bilişim-iletişim teknolojisine karşın, kitleler iletişimsiz haldedir. Bu, sermayenin kitleler arasında ördüğü görünmez ‘iletişimsizlik’ ağıdır! Sanal alanda bu durumdan kurtulmanın yolu (ki bu kaçınılmaz olarak pratik alana da yansıyacaktır) kendisine “devrimci-demokrat-sol-sosyalist” diyen çevrelerin reelde bir araya gelme ve oluşturma iradesi göster(e)medikleri “birliği” sanal âlem üzerinde bir araya gelerek göstermesi olabilir. Hiçbir alanda “birlikte” hareket edemeyenlerin “birlikte” ilk atacakları adım sanal âlem olabilir. Yarım asırdır birbirlerine bir şans vermeyenler, sanalda bu şansı verebilir! Bu ‘küçük’ adım, gelecekte daha iyi, daha güçlü birliklere vesile olabilir. Kolektif aklın bilinci ve bilgeliği ile her çevre kendi yönlendirdiği ve “muhalif, sol, sosyalist, demokrat” sıfatlarıyla yaftaladığı, özünde ise adeta küçük aşiret ve tarikat statüsüne dönüşmüş kesimlere hitap eden sitelerin tasfiye edilerek, daha akılcı, perspektifleri, misyon ve vizyonları olan, yelpazesi daha geniş, daha nitelikli, daha etkin ve etkileyici bir sanal alan mücadelesi verilebilir. Bu satırları okuyan sizlerin “bir araya gelmek imkânsız” diyen mırıldanışlarını duyar gibiyim. Neden? Çünkü sistem bizleri/algımızı bir-araya gelmemizin imkânsızlığıyla kodladı. Yarım asırdır da bu yüzden bir araya gelinmiyor. Bir aradakiler de hâlâ bölünüyor/ayrılıyor. Kim ne derse desin, ayrılıkların, bir araya gelmeyişlerin hepsi sistemin algılarımızı yönetiyor oluşundan ve ona hizmet etmesinden öte bir durum değildir.
Solun 50 yıllık koca zaman diliminde, bölünüp-parçalanması yalnızca niceliksel olmamıştır. Bu parçalanış, gövdedeki küçülme,mevcudiyetteki küçük-dar-plansız-hedefsiz, günü kurtarma ve dar pratik ölçütlerindeki üretimsizlik, düşünsel ufkun opaque’leşmesi (donma) hâlini bilimsel derinliğin ise sığlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, toplumsal gelişim ve dönüşümün çıtasının altında kalınarak, kitlelerin örgütlenmesi, süreçlerin ustaca yönetilmesi, sistemin her türlü saldırısına bilimsel temelde yanıt verilerek saldırıların boşa çıkarılması mümkün olmuyor. İşin bu yönüne kafa yormak çaba sarf etmek yerine, gruplar kendisini tarihsel, toplumsal, siyasal ve politik gelişmeler karşısında tek yanlılığa ve sığlığa mahkûm ederek, kitlelerin değil kendi grupsal çıkarlarıyla hareket etmeye devam ediyor. Bu nicel ve nitel daralma, dosta da düşmana da yalnızca körkütük saldırı biçimleri üretmeye sürükleyecek zihinsel körleşmeye neden oluyor.
Dönüp yarım asırlık geçmişe tarafsız bir gözle bakalım: Türkiyeli sol akımlar kitleleri yan yana getirmek için değil, ayrılığın, bölünmenin, birbirini sevmenin ve dayanışmanın değil, kin ve düşmanlık gütmenin zemininde kaldılar. Buna kimileri “kimi beceriksiz yöneticilerin suçu” veya “yönlendirmelerle oldu” diyebilir. Ne denir, nasıl yorumlanırsa yorumlansın, ortada yarım asırlık koca bir gerçek var: Sol kendisi bir araya gelmeyip yüzlerce parçaya bölündüğü gibi kitleleri de bir araya getirmedi, ayrıştırdı! Yarım asırlık tarihe baktığımızda görüyoruz ki, kitlelerin özlem ve ihtiyaç duyduğu bir toplumsal yapıya değil, aksine böylesi bir toplumsal yapıya izin vermek istemeyen sisteme hizmet edilen bir tarihle karşı karşıyayız. Dolayısıyla da Türkiye Devrimci Hareketi için tarihin bu değerlendirme kimilerince sübjektif, kimilerince toptancı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Tam aksini iddia edeceklerin argümanlarını görmek ise önemlidir!
Zira solun bir bütünü, mevcut gerçekliğiyle kurumları yönetme anlayışı, başarısız bir dükkân işletmecisi mantığı ile yapılmaktadır. Çıkarılan dergi-gazetelerden tutalım da sanal âlemdeki web siteleri, forum sayfaları da bu anlayıştan besleniyor ve kaçınılmaz sonu yaşıyor. Bu durum sol-sosyalist güçleri kitlelerden koparıp yalnızlaştırdığı gibi anakronikleşen (tarih dışına itilen-çağı geçmiş-eski) bir nesneye dönüştürüyor. Bu duruma realist bakılmadığı için yarım asırdır bir ilerleme sağlanamadığı gibi, hepsinin durumu her gün daha da geriye-tükenişe doğru evriliyor. Bu evrimsel gerçek uzun zamanın (yarım asrın) boyutsuzluğuyla birleşince, düşüncede yüzeysellik, bilgide eklektik, bedende ruhsuzluk, inançta kararsızlık hâkimiyetini kuruyor. Bu nesnel ve acı durumu analiz edip değiştirmek yerine, statükoyu korumak ve sürdürmek için bilgelikle değil, aksine büyük bir inatla türlü tuhaf antlar içiliyor. Bilimsellikten kopup tarikatlaşan bu anlayış, kitleler için “kullanım süresi çoktan geçmiş” oluşumlar olarak görülmeye ve uzak durulmaya neden oluyor.
Bunca yazı dizisi boyunca yazdıklarım kimileri tarafından ‘teknolojinin kritiği’ yapılıyor olarak algılanabilir. Oysa kritiğini yapmaya çalıştığım şey teknolojinin değil, onun bizler tarafından kullanımındaki bilinçsiz, hatalı ve olumsuz yanlarıdır. Peki, ama mevcut olumsuz durumun yerine ne konulabilir? Bunun ilk adımı, insanların ihtiyaçlarını kapsayan, yaşamın her alanında kendisine dönük sistematik olarak sürdürülen ideolojik kuşatmalar karşısında, gerçeğe ve bilimselliğe dayalı, dar grupçu, kuru ajitasyon ve propagandadan uzak, bilinçlerde farkındalıklar yaratacak donanımlı bir siber karşı koyuş ünitesi oluşturulmalıdır. Çünkü insani temel haklar; öncelikle bireyin temel haklarına saldırılara karşı kendisini savunmasını mümkün kılar. O halde insanlar, günümüzde insani temel haklara saldırının örgütlü gücünü oluşturan devlet aygıtına karşı kendi temel haklarını savunma hakkını kullanmalıdır.
Burada bir değil, onlarca alternatif ve çözüm önerisi sunmak mümkün. Ancak önerilecek her bir şey, gerçek anlamda iddiası ve derdi olanlar tarafından gerçekleştirilebilir. Bu şekilde görünenler tarafından değil!
Eşit, sömürüsüz, sınıfsız bir toplum kurma iddiası olanların, kitlelere sözü olanların, hiçbir kişisel ve grupsal hesap ve kaygısı olmayan ve gütmeyenlerin yapacağı şey, aşiret ve klan tarzından çıkarak, amiplere bölünmekten kurtularak, grupsal çıkarlar taşımayarak, kitlelerin çıkarını esas almaktır. Her şeye karşın hâlâ “Ben şu konuda farklı düşünüyorum!” diyerek yan yana gelmeye ayak direyenlerin iddiasından da samimiyetinden de şüphe duyulması gerekir. Dikkat ediniz, buradaki önermemiz kimsenin “ideolojik birlik” yapması değil, altını dolduramadıkları “ideolojik farklılıklarını” koruyarak yan yana gelmesidir. “Farklı düşündüğünü” söyleyen hiçbir oluşum ve birey, kendilerine süre verildiğinde “farklı düşündüklerini” söyledikleri çevrelere ilişkin bir saat dahi kesintisiz konuşup farklılığını bilimsel olarak ortaya koyamaz/koyamıyor! Ama “farklı düşünüyoruz” demeyi ve ayrı durmayı ihmal etmiyorlar. İddia ediyoruz, Türkiye Devrimci Hareketi’nin toplamındaki yüzlerce bölünmenin-ayrılığın yalnızca bir elin parmak sayısı kadarından başka hiçbiri ideolojik kökenli bir ayrım taşımıyor!
Türkiyeli sol-sosyalist-demokrat cephenin belirtiğimiz nitelikte bir sanal medya ağı örgütlemesi, sadece sistemle mücadele etmesini sağlamayacak, bireysel egolar, etiketler, çıkarlar güdenlerin, kitleleri manipüle edip güvensizlik ve bilgi kirliliği yayanların, insanları soğutup uzağa itenlerin, umutsuzluk-yılgınlık yayanların, çok ‘başlılığın’ ve dolayısıyla sistemin Truva atlarının da önü alınacaktır. Keza bu durum, dost güçlerin bir araya gelmesini, sanal alandaki cephe örgütlemesini de birlikte getirecek, “küçük olsun benim olsun” türünden grupçu, küçük burjuva, özel mülkiyetçi anlayışının da yıkılmasına dönük atılmış önemli bir adım olacaktır. Küresel çapta örgütlü sermayeye, tek merkezden yönetilen devlet aygıtına ve saldırılarına karşı en azından lokal düzeyde de olsa Türkiyeli sol güçlerin bu vb. noktalarda ortaklaşması, birlikte hareket etmesi elzemdir.
Egemenlerin ideolojik saldırılarına, kitleleri zehirlemelerine, güçlü bir sanal cephe oluşturularak aynı şekilde karşı koyulabilir. Bunu yaparken de, bugün olduğu gibi yaşamın gerçekliğinden, sosyal pratikten bir kopuş ile değil, sanal alanı reel alandan bağımsız ele almadan, baş ve serçe parmak arasındaki diyalektiğin uyumuyla ete kemiğe büründürerek yapmalıdır.
İlk adım sanal âlemde güçlü bir mevzi oluşturmaktır. Ardından var olan internet TV’ler, radyolar yan yana gelerek daha nitelikli ve kapsayıcı olanları kurulur. Çok dilli yayınlar yapılır. Sistemin sansürlediği, engellediği ve üstünü kapattığı her olumsuzluk bu güçlü mevziler tarafından layıkıyla teşhir edilerek yanıt verilir. Kitlelerin dezenformasyonla bilincinin bulanıklaştırıldığı, deformasyonla kimyasının bozulduğu, manipülasyonla yönlendirilmesi de kısmen de olsa engellenir. Kitleler doğrudan güvenilir ve gerçek bilgiyi alır. Aksi halde, bu kadar sistemli, planlı, programlı ve profesyonelce tek merkezden yönetilen örgütlü güçlere karşı, başarısız bakkal dükkânı mantığıyla işletilen sitelerle karşı koyulamayacağı gün gibi açıktır. Yaşamın yalın gerçeği yarım asırdır bölünerek nereye varıldığını göstermiştir. Ya bir araya gelip örgütlenecek var olacağız ya da bölünüp-küçülüp marjinalleşip yok olacağız!..
Bitti…