Home , Avrupa , Sendikal mücadele göçmen emekçileri bekliyor

Sendikal mücadele göçmen emekçileri bekliyor

ALMANYA | 03 – 02 – 2011 | ’Göçmen emekçilerin, bulundukları ülkelerde sendikal yaşama aktif ve çok kültürlü, çok renkli, eşitlikçi ve özgürlükçü bir katılımla göçmenlik tartışmalarına da sınıf müdahalesinde bulunmaları lazım. Demokrasinin işlemesi ve işçilerin, emekçilerin bir aracı haline gelmesi için bu gerekli. Göçmenlik ve entegrasyon tartışmalarını, burjuvaların ve elitlerin elinden alıp emekçilerin meselesi haline getirmek gerekiyor.‘

1980 yılı Haziran ayından beri Almanya’nın Dortmund kentinde yaşayan 46 yaşındaki sendikacı Selahattin Yıldırım, Çorumlu bir ailenin çocuğu. Baba tarafı Kürt anne tarafı Türk olan Yıldırım’ın kendi deyimiyle bir yanı dağlarda kurşuna dizilirken, bir yanı da Anadolu’da asker ağıdı yakıyor. Yıldırım, Almanya’da göçmenlik ve entegrasyon sorununda emekçilerin rol alması gerektiğini vurguluyor.

Yıldırım, Dortmund’da Alman Gıda İşçileri Sendikası’nda (Nahrung-Genuss-Gaststätten-NGG) örgütlenme alanında uzman… Aynı zamanda çeşitli uluslararası emek örgütlerinin uluslararası dayanışma faaliyetlerine katılıyor. İlk olarak 18 yaşında DGB sendikası gençlik koluna katılan ve daha sonra DGB bünyesinde çalışmalar yürüten Yıldırım, IG Metal Sendikası üyeliği ve daha sonra Gıda İşçileri Sendikası (NGG)’de 26 yıldır çalışmalar yürütüyor. Selahattin Yıldırım ile Almanya’daki sendikacılık ve sendikal çalışmalar üzerine görüştük.

Üyesi olduğunuz Gıda İşçileri Sendikası hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ben Alman Gıda İşçileri Sendikası Dortmund Bölge Şubesi’nde çalışma yürütmekteyim. Dortmund Bölge Şubemizin yaklaşık 5000 üyesi var. Bu daha çok ‘preker’ dediğimiz sözleşmeli, taşeronlaştırlmış düşük ücretli, ekmek, et, otelcilik, içecek sektöründe örgütlenmektedir. Dolayısıyla gıda sektörü olması sebebiyle giderek Almanya’da büyümekte olan Türkiyelilerin gıda sektörüne (imalat, dağıtım vb) denk düşen sendika olmaktadır. Bizim şubemizi diğerlerinden ayıran bir temel özelliği de 20 yıldan beri Türkiye’de hem demokrasi hem de barış meselesine çok aktif taraf durmuş olmasıdır. Bu, bizim şubeyi Almanya’da neredeyse örnek şube konumuna getirmektedir.

Sendikalı olmanın avantajları nelerdir?

Sendikal örgütlü olmanın avantajları neyse sendikalı olmanın avantajları da odur. Özellikle modern ve gelişmiş büyük işletmelerde işverenlerle toplu pazarlık hakkının, ücretler, çalışma süreleri, çalışma koşulları, iş güvenliği, işçi sağlığı, ücret dengelemeleri konusunda bugün Almanya’daki standartların kesin olarak sebebi sendikal mücadelelerin ve sendikal örgütlülüğün var olmasıdır.

Tüm bu avantajlarına rağmen istatistiklere göre Almanya’da sendikalı sayısında bir düşüş gözlemleniyor. Sizce bunun nedenleri nelerdir?

Bunun temel iki sebebi var. Birincisi özellikle global üretim, taşeronlaşma, ucuz iş gücü, kiralık işçi, güvensiz, güvencesiz çalışma gibi bunlardan gelen bir neden var. İklincisi ise, sendikaların üye kazanması ve üyeleriyle bütünleşmesi konusundaki henüz aşamadkıları zaafiyetleri ile açıklanabilir. Yani sendikalara ne kadar çok sahip çıkılırsa sendika o kadar senin sendikandır, sahip çıkılmadığı zaman senin sendikan olmayabiliyor.

İşçilerin sendikalardan beklentileri yeterince karşılanabiliyor mu?

Bu biraz göreceli. Daha önce de söyledim, ne kadar sahip çıkarsak o kadar beklentiler karşılanabilir. Yani sendikaları, sadece sendikaya üye olup girmekle yetinmek yanlış bir düşüncedir. Bu anlayış, çoğu kez de sendika üst bürokrasisinin keyfiyetine bırakılmış bir anlayış olur. Ama onları sendika üst bürokrasisinin keyfiyetinden kurtarmak, inisiyatifinden almak içinde üye olunduğu zaman sendikanın aktif bir üyesi, bir militanı, bir aktivisti olunca; o zaman sendika bizim için işe yara hale gelir. Yoksa üst yönetimin sendikası olur.

‘Göçmenlere yönelik çalışmalar zayıflıyor’

Sendikaların yabancı işçilere, göçmenlere yönelik özel önlemleri, bir politikaları var mı? Varsa örnekleri neler ve bunlar yeterli mi?

Eskiye göre daha azalmış durumda. Şu anda Kamu Hizmetleri Sendikası Ver.di’nin maden işçileri ve metal işçileri sendikalarının göçmen komisyonları var ve göçmen konferansları yapılmakta. Ancak bu 80 ve 90’lı yıllara göre sürekli azalan bir etkinlik. Burada işçi hareketinin ve temel sanai sektörlerinin tasfiyesi de önem taşıyor. Bu da üye kayıpları ve göçmen aktivitelerinin azalmasını birlikte getiriyor. Şu anda ben göçmenlere yönelik çalışmaları giderek dağılmakta olan bir çalışma olarak tarif edebilirim. Oysa çok büyük ihtiyacımız var.

Yabancı işçilerin sendikalaşma oranları ne durumda?

Yabancı işçilerin sendikalaşma oranlarında bütün geleneksel maden, demir çelik ve metal işkolundaki değişikliklerden sonra muazzam bir düşüş olduğunu görmekteyiz. Maden ve metali bir kenara bırakırsak, özellikle şu anda yabancıların yoğun olarak istihdam edildiği ucuz işgücü sektörleridir ve bu alanlar örgütsüzdür. Bu da zaten işçiler arası rekabet ve işverenlerin çıkarına olan bir durum yaratmaktadır.

Buna karşı neler yapılabilir?

Bizim buna karşı NGG sendikası olarak yapmak istediğimizi yapmak, gıda sektöründe yeni iş sektörlerinde süreli, sözleşmeli ve taşeron şirketlerde örgütlenme mücadelesi vermek. Buna IG metal de son dönemde katılmış durumda. Örneğin teknoloji alanlarında çevre koruma, alternatif enerji ve bilgisayar teknolojisi alanlarında örgütlenme planı yapmakta ve bu bakımdan da NGG ve IG Metal bunlardan örnek çalışma yapıyor diyebiliriz.

Gıda, gastronomi sektöründe durum nedir?

Burada orjinalite şu; sadece işçilerin değil işverenlerin de göçmen olduğu bir sektörle karşı karşıyayız. Örneğin gıda ve döner işkolu böyle. Buralarda örgütlenme oranı gerek işverenlerin kendi örgütlerinde Alman İşverenler Birliğine üye olması ve orada örgütlenmesi, gerekse işçilerin sendikalara üye olması sıfıra yakın durumdadır. Burada esas problem de toplumsal entegrasyon ya da partisipasyonun gerçekleşmemesinin nedenleri de budur. Almanya’daki geleneksel branşın ve toplumsal yaşamın dışında bir varoluş mücadelesi verilmektedir. Değişmesi gereken de budur.

İşçilerde, sendikaların patronlarla uzlaştıkları yönünde genel bir kanı var. Sendikalara karşı genel bir güvensizlik var. Bunun nedenleri neler?

İşçilerde böyle bir kanı oluşuyorsa, bu sebepsiz değil tabii ki. İşçiler mutlaka somut bir takım deneylerinden dolayı bunu söylüyorlardır. Çünkü sendikaların işçilerin çıkarını her zaman tavizsiz ve dürüstçe savunduğu söylenemez. Çünkü devlet sendikacılığı ve işbirlikçi yönetimler her ülkede ve her sendikada bulunabiliyor. Bunu değiştirmek için esasında mücadele etmek gerekiyor. Sendikaları kollektif yapı olarak işçilerin hizmetine sokmak işte esas görev bu olmalıdır. Birliğin de ihanetinde pek çok örnekleri her ülkede yeterince var.

‘Çalışıyor ancak yoksulluk sınırındalar’

Global liberal politikalar sonucu sürekli patronların lehine çıkan yasalar (Hartz 4 gibi), sendikaların ve işyeri temsilciliklerinin patronlara karşı gücünü yitirmesine neden oluyor. Deyim yerindeyse; onları adeta herşeye katlanır hale getiriyor. Buna karşı neler yapılabilir?

Hartz 4’ün özelliği zaten sosyal yardımla geçinen insanların durumu değil. Hartz 4’ün özelliği hala çalışıyor olan ve hak mücadelesi veren sendikaların ve emekçilerin mücadelesini zayıflatma aracı olmasıdır. Yani Hartz 4 olmaktansa her şeye katlanmak, taviz vermek, razı olmak gibi bir anlayış sendikalar ve işçilere dayatılmakta. Bu bakımdan da sendikaların görevinin Hartz 4’ün kaldırılması ile birleştirilmesi gerekiyor. Yani doğru bir toplu sözleşme, ücret mücadelesi, aynı zamanda Hartz 4’ün de kaldırılması ya da asgari gelir yani ‘mindenst standart’ gelir dediğimiz olayın yükseltilmesi ile mümkündür. Almanya’da bu durumda olanların sayısı 5 milyona yaklaştı. Çünkü insanlar çalışıyor ve istihdamda bulunuyor olmasına rağmen yoksulluk yaşamaktadır. Bu çelişkinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu da sendikalara Hartz 4’e karşı mücadele görevi veriyor. Sendikalar, kendileri güçlü olmak istiyorlarsa, Hartz 4’e karşı mücadele etmeleri gerekiyor. Bu fiili bir durumdur.

İşçilere sendikalaşma ve sendikal mücadele konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bugün Almanya’da sendikalaşma ve sendikalarda göçmenlerin aktivitesini ilerletme mücadelesi, aynı zamanda Almanya’da tartışılan göçmenlik, göçmenler, ortak yaşam, entegrasyon politikalarına demokratik bir müdahale açısından önem taşıyor. İkincisi buradaki göçmen toplumunu demokratikleştirme anlamında çok büyük bir önem taşıyor.

Çünkü bugünkü entegrasyon tartışmaları bir kaç burjuva, elit ya da entellektüel adamın davranışına indirgenmiş durumda. Oysa ortak yaşam, yığınları, milyonları ilgilendiren bir meseledir ve bu en iyi emekçilerin örgütleri olan sendikalarda hayata geçmektedir. Bunun için sendikaları güçlendirmek gerekir. Bir diğeri de demokrasinin bölünmez bütünlüğünü savunmak, anadil konusundan, ortak eşit hakları kazanmaya kadar Almanya’da bu konuda en dinamik örgütler her milletten, her ulustan ve cinsten insanların biraraya geldiği emek örgütleri olarak sendikalardır. Onun için bizim açımızdan sendikalar demokrasinin yolunu oluşturmaktadır. Göçmen emekçilerin bulundukları ülkelerde sendikal yaşama aktif katılmaları ve oradaki çok kültürlü, çok renkli, eşitlikçi ve özgürlükçü katılım üzerinden bu göçmenlik tartışmalarına sınıf müdahalesinde bulunmaları lazım. Çünkü demokrasinin hem işlemesi ve demokrasinin işçilerin emekçilerin bir aracı haline gelmesi için oraya katılmaları gerekiyor.

İkincisi, temel hak ve özgürlükleri kalıcılaştırmak için gerekiyor. Bugün lobiciliği engellemek için gerekiyor. Anadil hakkının savunulması demokrasinin bölünmez bütünlüğü açısından çok önemli ama bu anadil hakkı sadece Berlin’de, Köln’de İspanya’da, Madrid’de değil aynı zamanda Diyarbakır’da bir hak olduğunu söyleyebileceğimiz yerler emek örgütleridir. Bunun için Almanya’da ve bulunduğumuz Avrupa ülkelerinde sendikalara katılmak gerekiyor. Göçmenlik ve entegrasyon tartışmalarını, burjuvaların ve elitlerin elinden alıp emekçilerin meselesi haline getirmek gerekiyor. Ortak yaşam ve ortak paylaşım haline getirmek gerekiyor.

Demokrasinin bölünmez bütünlüğü

Burada anadil konusu açılmışken, özellikle Türk lobiciliği gibi gerici, inkarcı, çifte standartlı lobicilik üzerinde de durmak gerekiyor…

Almanya’da anadilde eğitimin savunulması eğer demokrasinin bölünmez bütünlüğü prensiplerine oturuyorsa lobiciliğe, Türk lobiciliğine, Türk Hükümeti’nin, Ankara Hükümeti’nin buradaki gerici ve lobici çalışmalarına denk düşmeyip de demokrasi anlamında kazanılıyorsa; evrensel hukuk, evrensel değerler olarak geçmelidir. Bu, göçmenlerin özellikle Türk emekçilerinin demokratikleşmesi bakımından bir ders olabilir. Çünkü onlar yani Türk lobiciliği burada anadil hakkını talep ederken, Diyarbakır’da açılmış dil kurslarını devlet terörüyle dağıtılmasını destekleyen bir politikayı yapıyorlar. Bu demokrasi değildir. Demokrasinin bölünmez bütünlüğünü öğretmek gerekiyor. Türk emekçilerine burada anadil hakkının Türkçe’de olmasını sağlayarak ve bunu öğreterek.

Sendikanızın Dortmund şubesinin uluslararası dayanışma etkinliklerine, Türkiye’de işten atılan tekel işçilerine olduğu gibi yoğun bir desteği ve katılımı var. Bu çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Bizim Dortmund Gıda Sendikası (NGG) uluslararası dayanışmalardaki hassasiyet yönünden Almanya’da örnek bir şube olma özelliğini taşıyor. Bunu 20 yıldan beri yapmaktadır. Türkiye’de Özgür Gündem Gazetesi’ndeki bir yazısından dolayı hapse atılan bir sendikacıyı bizim şubemizin 30 üyesi buradan giderek ziyaret etti. Türkiye’deki sendikacılara saldırılara karşı bizler defalarca enternasyonalist bir refleks gösterdik. Bu konuda gerek 1 Mayıs’ın Türkiye’de yasallaştırılması, gerek tekel direnişi, gerekse de sonuçlanmak üzere olan UPS direnişi konusunda belki de bir şube olarak yetkilerimizi aşan ama herkesin de desteklediği çalışmalar sürdürdü. Türkiye’de daha önce TÜMTİS sendikası kapatılmak isteniyordu, bunu biz engelledik. Yine TEKEL işçilerinin direnişine hem maddi (25 bin Euro) hem de fiili bir dayanışma gösterdik. Burada güzel bir örnek de vermek istiyorum. En son İstanbul Taksim’deki 1 Mayıs kutlamasında ilk Kürtçe selamlamayı NGG adına ben yaptım; „Bijî Alikariye Cîhane“ diyerek…

Gelecekteki çalışmalarınızla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Önümüzdeki dönemle ilgili söyleyebileceğim; şu anda Prada, Deza gibi uluslararası şirketlere üretim yapan firmada çoğunluğu Kürt olan işçilere karşı saldırı var. Bu işçileri, ücretler bakımından, işgüvenliği bakımından ve çalışma koşulları bakımından en ilkel koşullarda bir sömürüye razı etmek için uğraşıyorlar. Geçenlerde çadırlarına saldırıldı bu arkadaşların. Şu anda UPS işçileri ve Deri İş ile dayanışma, yurtdışındaki işçi ve emekçi arkadaşlarımız açısından son derece acil bir durumda. Bu bakımdan da bütün Kürt ve Türk emekçilerini bu işçilerle dayanışmaya, gazeteniz aracılığı ile çağırıyorum ve Yeni Özgür Politika Gazetesi’ne de teşekkür ediyorum. (Murat Alpavut – Yeni Özgür Politika)