Gazeteci Fehim Taştekin’in “Rojava: Kürtlerin Zamanı” adlı kitabı okurla buluştu. Taştekin, Suriye’yi “bir gazeteci duyarlılığıyla” anlatıyor. Kitabında, Rojava’ya ve Kürtlerin bugününe odaklanan Taştekin, coğrafyanın etnik ve mezhebinin karakterini incelerken mağduriyetlere ve tarihsel süreçlere bakıyor. Taştekin ile kitabını ve Suriye’deki son gelişmeleri Cumhuriyet’ten Dilek Şen’e anlattı:
– Kitapta Suriye’nin kuzeyinin, Öcalan’ın “demokratik özerklik” projesinin uygulama alanına dönüştüğünü yazıyorsunuz. Kürtler, Rojava’daki meşruiyeti nasıl kazandı?
Birincisi, IŞİD Avrupa’yı tehdit ederken, Paris ve Brüksel’de bombalar patlarken bir grup IŞİD’le savaşıyordu. Ve bu grupta (YPG-YPJ) kadınlarla erkekler birlikte savaşıyor. Avrupa değerlerine hitap eden bir görüntü. İkincisi, Arap Baharı denilen süreç iki model üretti. IŞİD ve Kaidevari örgütlerin getirdiği karanlık dünya tahayyülü ile Kürtlerin ortaya koyduğu demokratik özerklik. Etnik, mezhebi ve dini kırımların yaşandığı bir coğrafyada birlikte kendi dil ve kültürleriyle yaşamaktan söz eden bir model. Bu iki olgu, Avrupa’nın projeksiyonlarını PYD üzerine çevirmesine yol açtı. Kürtlerle tarihsel düşmanlıklara rağmen Arap aşiretler ve Hıristiyan gruplar Rojava’da özerklik hareketinin içinde yer aldı. Bunlar, bu coğrafyanın kanlı deryası içinde son derece kıymetli şeyler.
Azına razı olmayacaklar
– Türkiye’nin PYD’ye bakışı neye göre şekillendi?
Türkiye’de kabullenilmesi zor olan şey PYD’nin, Öcalan’ın rehberliğini kabul etmesi. Hâl böyle olunca birdenbire bariyerler yükseliyor.
– Bölünme korkusu mu?
Evet. Daha doğrusu şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Sizin hattın üstünde (ser hat) savaştığınız bir örgütün uzantısı, hattın altında (bin hat) özerklik inşa ediyor. Kendi Kürtlerinize vermediğinizi aşağıdaki Kürtler elde ediyor. Anadilde eğitim, kültürel özerklik vs. Bir noktadan sonra yukarıdakiler de aşağıdakilerinin sahip olduğunun daha azına razı olmayacaklar. Asıl korku budur. Özerklik, bir bölünme fobisi olmaktan çıkmalı. Dünyanın çok daha problemli bölgelerini rahatlatan bu tür modellerdir. Bölünme değil birleşmeye yardımcı olur.
‘Çift makaslı’ politika
– “Türkiye, Suriye politikasında bir değişikliğe gidecekse bir şey almak istiyor; o da Rojava’yı yıkmaktır” diyorsunuz. Türkiye, Suriye politikasını neye göre şekillendiriyor?
Hükümetin hayalleri vardı: Esad’ı devirip Şam’ın efendisi olmak. Bu rüya kâbusa döndü. Bu rüyanın arkasına takılanlar Kürtleri hesaba katmamıştı. Kürtlerin özerklik inşasına koyulması Türkiye’nin Suriye siyasetinde bozgun etkisi yarattı. Suriye siyaseti çift makaslı hale geldi. Bir tarafta Kürtlerin kazanımlarını sona erdirecek hamleler diğer tarafta Esad’a karşı oyunu sürdürme çabası. İkisi de sonuç vermedi. Takıntılı tutum, Türkiye’yi Kürtlere karşı savaştığı sürece IŞİD’in de himaye görebildiği histerik bir çizgiye savurdu. Şimdi Suriye politikasını değiştirmek istiyorlar ama bunun karşılığının Rojava olmasını şart koşuyorlar. Suriye yönetimi “Ben Kürtlerin özerkliğini yıkacağım” dese anında “Kardeşim Esad” moduna geçecekler.
Ortadoğu’yu anlamıyorlar
– Suriye nasıl bir politika izledi ve Türkiye neyi anlayamadı?
Bizimkiler, Ortadoğu’daki siyasi aklın nasıl çalıştığını anlamıyor. Rojava, Kürtlerin elde ettikleri bir kazanım olduğu kadar, Türkiye’nin müttefikleriyle birlikte Suriye’de yürüttüğü vekâlet savaşına Şam’ın verdiği bir yanıttır. “Eğer sen onlarca örgütle üzerime gelirsen, düşman bildiğin PYD’nin önünü açarım” demeye getiren bir manevradır. Başka nedenleri de var tabii; Suriye yönetimi kuzeyde enerjisini tüketmek yerine Şam’ı, Halep’i, Humus’u, Lazkiye’yi, Tartus’u tuttu. Suriye’nin yıkılmasını kolaylaştıracak ana arterlere ağırlık verdi. Bu çöküşü önlemeye yönelik stratejik bir tercihti. Bizimkiler bunu anlayamadılar. Anladıklarında iş işten geçti. Ankara Kürtleri analiz edemedi ve korkularına esir oldu. Şimdi “Ben Suriye politikasını değiştiririm ama Kürtler benim için tehdittir, Rojava ortadan kalkmalıdır” diyor. Bu konuda ne Esad’ın düşmanı ABD ne de Esad’ın müttefiki Rusya ve İran, Türkiye gibi düşünüyor.
Gerçekler katledildi
– “Suriye: Yıkıl Git Diren Kal” adlı kitabınızda Rojava’nın hakkını veremediğinizi belirterek kendinizi Kürtlere borçlu bıraktığınızı yazmıştınız. “Rojava: Kürtlerin Zamanı” nasıl oluştu?
Suriye’yi yazarken bir gazeteciyi zorlayan şey dezenformasyonun çok olması. Esad yönetimine karşı başlayan vekâlet savaşıyla ilgili gelişmeler hem Batı hem Türk medyasında hoyratça verildi. Rojava söz konusu olunca da özellikle Türkiye’de hoyratlığı da aşan Kürtfobik bir yaklaşımla gerçekler katledildi. Böyle bir durum karşısında suskun kalamıyorsunuz.
– Kitapta, sahadaki deneyimlerinizi de aktararak yüzyıllık tarihsel bir sürece odaklanıyorsunuz. Bugünü tarihe not düşme kaygınız da var öyleyse.
Kuşkusuz sahadan haber vermek önemli ama bu da başlı başına yetmiyor. Gazetecilik kaygısıyla gittiğinizde saha müthiş bir derinlik katıyor. Halep’te Filistin kampı Neyrep’te Kudüs Tugayı’nın karargâhına gitmiştim. Ağaçlardan gökyüzünün görünmediği bir çay bahçesi karargâha çevrilmiş, sahibi de komutan olmuş. Bunu yerinde görünce, fotoğraf kafanızda oturuyor. Bunlar yönetim yanlısı. Muhaliflerin de kurduğu bir sürü tugay var. Tugay denince binlerce askerlik kışlalar akla geliyor. 10 adam toplayan grubuna tugay diyor. İşte saha, size bu parodiyi görme şansı veriyor! Halep’te ordu komutanı ile görüşmek istediğimde beni ‘Ölüm Yolu’nda bir hana götürdüler. Hanın üst katında izbe bir butik, komutana karargâh olmuş. Bir oda çalışmak diğer oda uyumak için. Savaşı buradan yürütüyor. Yine Irak’ta Kerkük yakınlarında Zap Suyu’nun yanında kurulmuş peşmerge karargâhına gitmiştim. İki odalı bir konteynır. Birinde uzanmış gülüp eğlenen askerler, diğerinde tozlu bir masaya kurulmuş komutan. Rûdaw TV, üzerine bir makineli tüfeğin monte edildiği bir pikabın arkasında tur atıp çekim yapıyor. Sanki cephe hattındaymışız gibi. Aksiyon filmi ertesi gün ekranda. Ortada ne IŞİD var ne çatışma! Suçlu olan biziz. Hep seyirci ve okuyucuyu çarpacak, sarsacak kaygısı! Sen etraflıca araştırıp yazayım derken editörün kafasındaki haber ölüyor. Bu medya düzeninde çarpıtma işin tabiatı haline getirildi. Maliyeti de düşük. Editör gönderdiği muhabirden havaalanına iner inmez haber bekliyor. Baskıya yetiştir! Emir bu. O da oradaydım tadında bir fotoğraf çektiriyor, otele kadar taksiciyle çat pat muhabbet edip haberi geçiyor. Al sana saha haberciliği!
– Nesnellikten uzak “savaş haberleri” neyi amaçlıyor?
Manipülasyon ihtiyacı. Çünkü kirli bir savaşı meşrulaştırmaları gerekiyor. Önce nefret figürleri yaratmaları ve ona göre dehşet senaryoları üretmeleri gerekiyor.
– “Kürtlerin Zamanı” hangi sorulara yanıt arıyor, neleri yanıtlıyor?
PYD nasıl ortaya çıktı ve kitleselleşti? Suriye’yi bölmek mi istiyorlar? Kimlerle ittifak kurdular? Yönetimle ilişkileri nedir? “Komşuyuz, tavuklarımız tavuklarımıza karışmıştır” edebiyatından geçilmez ama sınırın altında olana dair cehalet korkunç boyutlarda. Uzun bir dönem Suriyeli Kürtler, Türkiye’de sadece PKK bağlamında konu edinildi. IŞİD, Kobani’ye saldırınca “Kobani nereden çıktı, Apo posterleri burada ne arıyor” diye sorduk. Birden baktık ki sınırımızda yüzlerce kilometrelik şerit, sarı bir renge boyanmış. PYD’nin toplumsal örgütlenmesine kafa yormak yerine iktidarın sunduğu ucuz polemiklerle yetindik. Gazetecilik faaliyeti olarak PKK’nin bazı kamplarına gittiğimde tuhafıma giden zeytin ve zeytinyağının bolluğuydu. Afrin’den geliyor dediler. Yani Afrin onlarca yıldır Kürt hareketini besliyor. Kobani de öyle. Afrin’de, PYD’nin kontrolü ele alması sürpriz değildi ki!
Mınbiç’te direndi, Cerablus’ta buharlaştı
– Türkiye, resmi açıklamaya göre; Cerablus operasyonuyla “sınırı terör tehdidinden temizlemeyi” hedefliyor? Amacına ulaşır mı?
Cerablus operasyonunun birinci nedeni, Kobani’den Afrin’e bir köprü kurmak isteyen Kürtlerin önünü kesmek. Bir başka neden Suriye’de denkleme girebilmek. Türkiye, Rus uçağını düşürünce Suriye’de oyun dışı kalmıştı. Rusya’yla ilişkilerin normalleşmesini fırsat bilip Cerablus operasyonuyla oyuna döndü. Üçüncüsü, 2012’den beri tampon bölge istiyordu. Bunu uçuşa yasak bölge olmaksızın gerçekleştiriyor. Dördüncüsü, Halep’te dengeleri değiştirecek şekilde savaş devam ediyor. Suriye ordusu Rusya, İran ve Hizbullah’ın yardımıyla muhalifleri kuşattı. Azez-Marea hattı temizlenir ardından El Bab’dan aşağıya bir kanal açılırsa muhalifler rahatlamış olacak. Beşincisi, müzakere hesabıyla ilgili; Türk müdahalesiyle moral bulan muhalifler kaybeden değil dengeyi bulmuş taraf olarak masaya oturabilecek. Altıncısı, Türkiye IŞİD ile savaşıyor görüntüsü vererek uluslararası baskıları göğüsleyebilecek. IŞİD’e karşı ortaklık derinleştiğinde ABD’ye Kürtleri terk etmesi yönünde baskıyı artıracak. Yedinci motivasyon iç kamuoyuyla ilgili; darbe girişimi sonrası ordudaki temizlikten sonra TSK’nin hâlâ güçlü olduğunu gösterme çabası var. Ama ana etken Kürtler. Gerçekten IŞİD ile mücadele edildiğini söyleyemeyiz. Mınbiç’te 73 gün direnen IŞİD, Cerablus’ta buharlaştı. Savaşçılarının ne kadarı El Bab ve Rakka’ya çekildi ne kadarı sakalı kesip kamufle oldu bilmiyoruz.
Rakka büyük bir iddia
– Erdoğan’ın “Ne gerekiyorsa yapılır” dediği Rakka operasyonu var bir de.
Rakka’ya girmek çok büyük bir iddia olur. Rakka yolunda aşılması gereken bariyerler var. Türkiye, Azez-Marea hattını, IŞİD’i temizlerse altında Kürtlerin müttefiki olan Devrimciler Ordusu var. El Bab’ın kuzeyinde 100’ün üzerinde Kürt köyü bulunuyor. YPG buralarda ‘bayraksız’ bir güç. IŞİD, Rakka’yı tahkim etmek için El Bab’da çekilirse güneyde Suriye ordusu geniş bir alanda operasyon yürütüyor. Suriye ordusu dışında Rus, İran ve Hizbullah askeri varlığı ile kafa kafaya gelmek gibi bir opsiyon önümüzde duruyor. El Bab’dan sonra da Rakka’ya uzun bir yol var. Arap unsurlar da hoşgeldiniz demeyebilir. Türkiye’nin müdahalesini işgal olarak görenler az değil.
– Türkiye’nin rolü ne olur?
Rakka’ya en kestirme yol YPG’nin elindeki Tel Ebyad. Eşme ruhu gibi bir Rakka ruhu olmadığı sürece o güzergâh geçit vermez. Kilis ya da Antep’ten Rakka yoluna uzanırlarsa 160 km’lik bir yol; her kıvrımı tuzaklarla dolu. Bu kâbus oyununa kim razı olur bilemiyorum.
Dabık ve Amak metaforu
– Rakka, IŞİD için neden önemli?
IŞİD’in bir Dabık ve Amak (Amik) metaforu var. Dabık ve Amak, IŞİD’e göre, kıyametten önce Haçlı ordularına karşı son kutsal savaşın verileceği yer. Çıkardığı dergisinin adını bu yüzden Dabık koydu. Haber ajanslarının adı da Amak. Bu metaforla küresel cihat seferberliği yapıyor. Dünyanın dört bir yanından cihatçılar 3 bin nüfuslu Dabık’a gidip şehadet mesajları verdi. Amerikalı gazetecinin kafasını orada kesip “Sizi Dabık’ta bekliyoruz” dediler. Şimdi IŞİD bu kadar büyük bir savaş kurgusu yaptığı yeri Türkler geldi diye terk eder mi? Rakka IŞİD’in ilk ele geçirdiği kent. Emirlik uygulamasına burada başladı. Rakka hem Irak hem Suriye’de yürüttüğü operasyonları kolaylaştıran bir pozisyonda. Su, elektrik, petrol ve tahıl… Fırat’ı izleyen bunları bulur. Bunlar inanılmaz kaynaklar, IŞİD bunlar sayesinde büyüdü. Rakka’yı tutmak, Fırat’ı tutmaktır.
– ABD ve Rusya’nın ateşkes kararı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ateşkesten sonra ne olur? Suriye ordusu çok büyük bir güç yığınağıyla Halep’teki grupları püskürtüp bütün dengeleri değiştireceğini düşündü. Fakat plan çok yavaş ilerledi ve tam olarak amaca ulaşılamadı. Rusya da bunu gördü. O yüzden Suriye ordusunun eli güçlenmişken masayı kurmak istiyor. Rusya ve İran’ın katkısıyla muhaliflerin artık devrim hayallerini unuttukları bir yere geldik. Bu nokta, Suriye’nin oluşturduğu blokun masada daha fazla kazanabileceği bir nokta. Rusya ateşkesi siyasi sürece bir başlangıç olması için bastırıyor. ABD de bu işin daha fazla yürümeyeceğini gördü. ABD’nin elinde yönetimin devrilmesinden sonraki kaosla baş edebilecek bir senaryo yok. Elbette Suriye, ABD’nin düşmanıdır. Suriye’nin kırpılması ve dişlerinin sökülmesi elzemdir. Ancak çöküş senaryosu, Camp David Düzeni’nin sonunu getirecek kadar güçlü depremler üretebilir. O yüzden Amerika bu işi bir yerde sonuca bağlamak istiyor.