MURAT ÇAKIR | 21 – 11 – 2010 | Lizbon’da bir araya gelen NATO ulkeleri, 1999 Yugoslavya Savasi ile kurumsallastirilan NATO Stratejik Konsept’ini yeniden biçimlendirecekler. Okudugunuz bu yazi kaleme alindiktan bir gun sonra baslayan NATO Lizbon Zirvesi’nde karar altina alinacak olan yeni Stratejik Konsept’in içerigi, Zirve oncesinde gizli tutulmaya çalisildi, ancak 2010 Haziran’inda yayimlanan bir rapordan içerikle ilgili ipuçlarini okumak olanakli. Bu açidan Zirve oncesinde bir analiz yapmaya çalismak yanlis olmayacaktir.
2009 Nisan’inda Strassburg ve Kehl kentlerinde yapilan NATO Zirvesi’nde bir araya gelen devlet ve hukumet baskanlari, 1999 yilinda kararlastirilmis olan NATO Stratejik Konsept’inin yenilenmesine karar vermisler ve akabinde de NATO Genelsekreteri Anders Fogh Rasmussen »yenilenme onerisi« hazirlamasi için bir »Uzmanlar Grubu«nu gorevlendirmisti. Grubun baskanligi, Yugoslavya Savasi’nin mimarlarindan olan eski ABD Disisleri Bakani Madeline Albright’a verilirken, petrol tekellerinin temsilcisi olan Royal Dutch Shell tekelinin eski CEO’su Jeroen van der Veer de baskan yardimciligina getirilmisti.
2009 Eylul’unde goreve baslayan »Uzmanlar Grubu« 17 Mayis 2010 tarihinde »NATO 2010: Assured Security; Dynamic Engagement« [1] baslikli raporunu Genelsekretere sunmustu. 58 sayfalik rapor, Rasmussen’in uye ulkelere sundugu ve Lizbon’da kararlastirilacak olan taslagin iskeletini olusturmakta. Basinda yer alan haberlere gore Rasmussen, iskeleti canlandiracak »ince ayari« bizzat yapmis. Raporda yer alan somut oneriler, bugunlerde gazete sayfalarinda okunabilir.
Yenilenen Stratejik Konsept’te ilk dikkat çeken hususlar kuskusuz NATO’nun askerî reaksiyon gostermesine neden olacak »tehditler katalogu«nun gelistirilmesi, sivil-askerî isbirliginin kurumsallastirilmasi ve NATO-AB isbirliginin yogunlastirilmasi hedefiyle »Mutabakat İlkesi«nin yumusatilmasidir. Bunlarla birlikte, ilk vurus opsiyonu dahil, NATO ulkelerinin elindeki muazzam nukleer silah cephanesinin surekliligi de ongorulmekte.
Yeni tehdit senaryolari ve 5. Madde’nin yeni tanimi
Konsept ayni »NATO 2020« raporunda oldugu gibi, Bati’nin her yandan tehdit edildigi varsayimi uzerine kurulu olacak. Bu tehditlerin basinda kitle imha silahlarinin yayginlastirilmasi, »siber saldirilar«, enerji nakil hatlarina yonelik sabotajlar ve merkezî deniz yollarinin »engellerle« karsilasma olasiliklari geliyor. Gerçi bunlar ve benzeri tehditler daha onceleri de ifade edilmekteydiler, ama artik – ki Konsept’te yeni olan da bu – anilan tehditler, bir NATO uyesi ulkeye yonelik askerî saldiri olarak algilanacaklar.
Ornegin »siber saldirilar« bir savas nedeni sayilacak. Geçen aylarda basinda yer alan haberlerle konu kamuoyu gundemine tasinmis ve ABD Savunma Bakanligi mustesari William Lynn, »Oncelikle interneti savas yonetiminin bir alani olarak kabullenmemiz gerekir. Ayni hava, kara, deniz ve uzay oldugu gibi, internet de savunacagimiz ve ozgur çalismamiz gereken bir alan olarak gorulmelidir« (WDR televizyon haberi) diyerek, internet virusleri ile yapilan casusluk girisimlerinin, NATO Antlasmasi’nin 5. Maddesi’ndeki »Ittifak Durumu«na yol açacagini savunmustu. Bilhassa Rusya ve Çin kaynakli oldugu iddia edilen »siber saldirilar«, Konsept’te »kolektif guvenlik tedbirlerine yol açabilecek tehditler« [2] olarak yer alacaklar. Burada dikkat çeken asil ifade, bu saldirilarin »… 5. Madde’de belirtilen saldiri seviyesine ulassalar da, ulasmasalar da…« NATO’nun askerî yanit vermesine »neden olacaklari«dir.
NATO’nun surdurdugu savaslarin »ekonomik çikarlarimizin korunmasi için gerekli oldugu« soylemi, kisa bir sure once Almanya eski Cumhurbaskani Horst Kohler’in istifasina neden olurken, ayni ifade yeni Konsept’te açikça yer aliyor: »Yeterli enerjiye ulasim her çagdas devlet için gerekli bir onkosuldur. (…) Enerji tedarikinin kesintiye ugrama olasiligi, NATO’nun strateji planlamasinda ve boylesi beklenmedik durumlara karsi alinacak tedbirlerin hazirlanmasinda yuksek onem tasir.« [3] Bu ifade, giderek azalan fosil enerji kaynaklarina hakim olma mucadelesinin, NATO tarafindan artik kuresel egemenlik sistemini askerî araçlarla guvence altina almasinin gerekçesi olarak kabul edildigini gostermektedir.
Bolgesel orgut – Kuresel jandarma
Yeni Konsept, ayni 1999 Konsept’i gibi, NATO’yu »Avro-Atlantik-Bolgesi«nde hareket eden bir orgut olarak gorecek. Ancak NATO’nun yeni tehdit tanimlamalari çerçevesinde hareket edecegi »Mudahale Alanlari«na bakildiginda – Afrika, Orta Asya, Kafkaslar, Yakin ve Orta Dogu (Latinamerika, Kuzey Amerika ve Pasifik Okyanusu, Amerikali Devletler Orgutu’nin kontrolune birakilmis durumda) – NATO’nun bir kuresel jandarma gibi hareket etmeye kararli oldugu gorulecektir.
Bu noktada iki temel yenilige dikkat çekmek istiyorum: Birincisi, »NATO gorevlerini ayni anda her yerde yerine getiremez« gerekçesiyle, NATO gorevlerinin tek tek NATO uyesi ulkelere devredilmesi ve bunlarin »durumdan vazife çikararak« gerektiginde otonom olarak askerî mudahalelere karar verebilmeleri planidir. Tam da bu nedenle NATO kararlari için baglayici olan »Mutabakat İlkesi«nin yumusatilmasi ongorulmektedir. Boylelikle kuresel stratejilere koopte edilen Turkiye, İsrail veya Brezilya gibi esik ulkelerine bolgesel »sorumluluklar« aktarilacak ve yeni »bolgesel guçler« NATO’nun taseronlari olarak islev goreceklerdir. Turkiye’nin »Fuze Kalkani« çerçevesinde, »fuze kalkaninin komutasi bizde olmalidir« çikisini bu baglamda degerlendirmek gerekir, ama o konuyu daha sonra ele alalim.
Ikinci temel yenilik ise, NATO mudahalelerinin »BM Guvenlik Konseyi kararlari ile« gerçeklestirilmesine onem verilmesidir. Gerçi Rusya ve Çin’in BM Guvenlik Konseyi’nde veto koymasi durumunda Konsey kararlarini beklemeden de mudahalede bulunma opsiyonu açik tutulmaktadir, ama ayni Afganistan Savasi’nda oldugu gibi, bu sekilde NATO mudahalelerine BMO mesruiyeti saglanmak istenmektedir.
Boylesine bir yonelime gidilmesinin ardinda Almanya’nin belirleyici rol oynadigini vurgulamak gerekiyor. Yeniden dunya buyugu olan Almanya, emperyalist politikalarini sadece BMO, NATO veya Avrupa Birligi gibi »çatilar« altinda surdurebildiginden ve »guvenlik« politikasini bu çatilar altinda biçimlendirdiginden, BM Guvenlik Konseyi Almanya için ozel bir onem tasimaktadir. BM Guvenlik Konseyi kararlarina gore hareket etme yonelimi Almanya’yi, Guvenlik Konseyi’nde daimî uyelik elde edip etmemesinden bagimsiz olarak BMO’nun en onemli aktorlerinden birisi hâline getirecek. Zaten İran ile yapilan muzakereler için olusturulan »5 arti 1 Grubu« (G.K. daimî uyeleri ve Almanya) içerisinde yer alarak, daimî uyelerle fiîlen esitlenmis durumda olan Almanya, boylelikle kendi anayasasinda yer alan ve yurtdisinda askerî mudahaleleri yasaklayan anayasa maddesini BM mesruiyeti ile geçersiz hâle getirebilecek.
Biçimlendirilmesinde Almanya’nin belirleyici aktor oldugu bir diger yenilik ise, Konsept’te yer alan »sivil-askerî isbirliginin kurumsallastirilmasi« zorunlulugudur. Goruldugu kadariyla Afganistan Savasi’nin deneyimleri, isgallerin sadece masif askerî yontemlerle guvence altina alinamayacagini kabullendirmis. Ozellikle Almanya’nin oncelledigi ve askerî mudahalelerin etkinligini onemli olçude artirmasi beklenen »sivil aktorlerin savas planlarina eklemlenmeleri« stratejisi NATO içerisinde genel kabul gormekte.
Alman Sansolyesi Angela Merkel bu stratejinin ana hatlarini 2009 Eylul’unde Federal Parlamento’da yaptigi hukumet açiklamasinda soyle belirtiyordu: »Yeni operatif realite, guvenlik ve guvenligin tesis edilmesi anlayisinda yenilik gerektirmektedir. (…) Oyle zannediyorum ki, Afganistan orneginde, ki bu herkesce açik olarak gorulebilir, basarinin ancak NATO’nun askerî yetileriyle ulkenin genis ve etkin stabilize edilme çalismalarinin sadece bir parçasi olmasiyla elde edilebilecegi gorulmektedir. Ulkenin [Afganistan’in] iyi gelisimi için yapilacak çesitli sivil eylemler ve etkinlikler de diger parçasidir. Afganistan’da gelistirdigimiz bu temel anlayis gelecekte tek defalik olmamali, aksine ittifakin, yani NATO’nun temel stratejik anlayisi hâline getirilmelidir.« [4]
Yeni Konsept sivil ve askerî unsurlari kombine ederek bu oneriyi uygulamaya sokacak. Konsept, bundan itibaren sivil ve askerî unsurlarin bilhassa isgal bolgelerinde ortak çalismalarini ve bunun için NATO bunyesinde bu isbirligini koordine edecek bir »Sivil Planlama Unitesi«ni ongorecek. Uzmanlar Grubu’nun vurguladigi gibi: »NATO Savunma Planlama Sureci – NATO’ya bagli olup olmamalarindan bagimsiz – ihtilaf bolgelerine gonderilen ilk silahli guçlerin yaninda stabilize etme operasyonlarina katilacak sivil kapasiteleri belirlemelidir.« [5]
NATO bu yaklasimiyla isgal bolgelerinde savasin magdurlarina yardim eden sivil yardim kuruluslarini, isgalin guvence alinmasina katki saglamaya zorlamak istemektedir. Ayrica – bu ozellikle Almaya için geçerli – Bati ulkelerindeki »Gelisme Yardimi ve Uluslararasi Isbirligi Butçeleri« butunuyle NATO’nun belirledigi alanlarda ve NATO savaslarinin cephe arkasini »temiz« tutmak için kullanilacaktir. Sivil-askerî isbirliginin diger bir olumsuz yani da, zaten isgal bolgelerindeki yerlesik halkin kuskuyla yaklastigi Avrupali STO’lerinin butunuyle inandiriciklarini yitirecek olmalaridir. Bunun sonucunda da, savasin bir tarafi sayilacaklarindan, direnisçilerin siddet eylemlerine maruz kalma olasiliklari artacak ve sivillerin daha çok sayida yasamlarini kaybetmeleri soz konusu olacaktir. Muhtemelen STO’lere yonelik siddet eylemleri de NATO tarafindan »terorizme karsi savasin« orunlulugu için gerekçe olarak kullanilacaktir.
NATO ve AB kol kola, savas cephelerine
Yeni Konsept, NATO’nun olanakli oldukça esnek davranabilmesi için çesitli mekanizmalari ongorecek. Bunlarin basinda suphesiz »Mutabakat ılkesi«nin yumusatilmasi gelmekte. NATO yoneticileri yillardan beri »bazi uye ulkelerin sunî gerekçelerle mutabakatin saglanmasini engellemelerinden« yakinmaktaydilar. 28 uye ulkenin İttifak Durumu’nun ilân edilmesi veya butçe kararlarinin alinmasi gibi onemli konularda mutabakat saglamasi isin dogasi geregi uzun bir sure aldigindan, yeni NATO’nun çok daha çabuk karar almasi saglanmak isteniyor. »Mutabakat Ilkesi« yumusatildiginda, NATO’nun buyuk uyeleri aldiklari kararlarla diger uye ulkeleri çesitli biçimlerde baski altina alabilecekler ve sonucunda da asiri silahlanma ve ekonomik nedenli savaslar otomatik bir biçimde birbirlerini kovalayacaklardir.
Bununla birlikte Konsept’in onemli motivasyonlarindan birisi de, NATO ve AB arasindaki isbirliginin gelistirilmesidir. Lizbon Sozlesmesi’nin 222. Maddesi (Askerî Dayanisma), NATO Antlasmasi’nin dayanisma maddesinden daha yaptirimci olmasi ve gene Lizbon Sozlesmesi 42. Maddesi geregince AB uyesi ulkelere silahlanma zorunlulugunun dayatilmasi nedeniyle, NATO ve AB arasinda bir »Daimî Yapisal Isbirligi«ne gidilmesi planlanmakta. NATO bu sekilde AB’nin, Lizbon Sozlesmesi ile kurumsallastirdigi AB Silahli Mucadele Guçleri (EU-Battle-Groups) ile AB Silahlanma Ajansi’nin olanaklarindan çok daha fazla yararlanabilecek.
Basta Almanya olmak uzere Çekirdek Avrupa ulkeleri de bu isbirliginden yararlanabilecekler. »Daimî Yapisal Isbirligi« ve Lizbon Sozlesmesi dogrudan kendi ulusal anayasa ve yasalarinin engelledigi girisimleri gerçeklestirmelerine olanak saglayacak. Olusturulmasi hedeflenen »Yeni Transatlantik Partnerlik«, ABD yonetimi tarafindan oncellenen, »yuklerin paylasimini« da kolaylastirilacak.
Ancak bu isbirliginin yetersiz oldugunu soyleyenler de yok degil. Bilhassa ABD’li silahlanma lobileri, »askerî transformasyonu engelleyen en onemli faktor, Avrupa’nin yetersiz savunma ve yatirim giderleridir« [6] diyerek,AB’nin daha fazla maddî yukumluluk altina girmesini istiyorlar. ABD’nin zaten kotu olan ekonomik durumu nedeniyle savas giderlerini »daha adil paylasmak« istemi, baskan Barack Obama’nin hukumet programinda yer aliyordu. Bu nedenle yeni Konsept’in Avrupa’nin askerî kapasitelerinin artirilmalarina yonelik vurgusu sasirtici olmayacak. ABD’nin daha onceleri potansiyel tehlike olarak algiladigi Avrupa askerî kapasitelerinin artirilmasina simdi destek veriyor olmasi, Çekirdek Avrupa’nin da isine gelmekte. Bu açidan ABD ve AB arasindaki çeliskilerin azaliyor olmasi tespitini yapmak, yanlis olmayacaktir.
Ancak bu isbirliginin pratikte hayli sorunla bogustugunu da vurgulamak gerekiyor. Bu sorunlarin basinda hâlâ çozulememis olan Kibris Sorunu durmakta. Ornegin Kibris, Turkiye’nin, Kuzey Kibris’taki isgalini bitirmedigi muddetce, AB Silahlanma Ajansi’nin uyesi olmasina karsi çikiyor. Diger taraftan Turkiye de Kibris’in NATO uyesi olmamasi gerekçesiyle NATO-AB isbirligini bloke ediyor. Kibris, AB uyeleri arasinda NATO’ya ve NATO’nun »Baris için partnerlik« programina uye olmayan tek ulke. Boylece Kibris Sorunu hem NATO’nun, hem de AB’nin basini agritmaya devam ediyor.
Diger yandan NATO-AB isbirligi konusunda sorun yaratan bir baska konu, NATO’nun 2002 Prag Zirvesi’nden itibaren tartismaya basladigi »Fuze Kalkani« (Aktive Layered Theatre Ballistic Missile Defence System) projesidir. Bu konuda Turkiye, sistemin kurulmasinda İran’in adinin geçmemesi ve komuta kontrol mekanizmasinda soz sahibi olmasi için bastirmakta. Diger bir hedefi ise, kendi »Ulusal Fuze Savunama Projesi«nin maliyetini dusurmektir. Turkiye, orta menzilli hava savunmasi için uluslararasi bir ihale açti. Buyuk bir olasilikla Patriot (PAC3) sistemlerini satin alinacak ve Zirve’den çikan karar dogrultusunda da kaç tane PAC3 bataryasi alinacagina 2011 Haziran’inda Ankara’da karar verilecek.
Turkiye’nin pazarlik gucunun pek fazla olmamasina ragmen, Genelsekreter Rasmussen’in geçen Pazartesi gunu Bruksel’de yaptigi bir açiklama, muhtemelen İran’in adinin geçmeyecegini gosteriyor. Turkiye hukumeti bunu bir basari olarak pazarlayacak ve PKK’ye karsi verdigi askerî mucadelenin »desteklenmesi« konusunu iç politika malzemesi yapacak. Ancak Kurt Sorunu’nda NATO’nun uzak duracagi ve Guney Kurdistan yonetimine yaklasacagi da, NATO Baris Odulu’nun Mesud Barzani’ye verilmesiyle belli oldu. Kurt Sorunu’nda istedigini alamayacak olan Turkiye ise »Fuze Kalkani« ve ulkedeki ABD uslerinde konuslandirilan nukleer silahlar nedeniyle »hedef ulke« olmaktan kurtulamayacak.
Transatlantik emperyalizmin nukleer vurucu gucu
Turkiye’den Baltik Denizi’ne, oradan Hazar Denizi ile Kizil Deniz ve Basra Korfesi’ne kadar genis bir cografyada fuze sistemi kurmak isteyen emperyalist guçler, sadece Avrupa’da NATO’nun kontrolunde olan yaklasik 900 nukleer silaha sahipler. Fuze sistemleri ve nukleer silahlar dogrudan Rusya’nin ilgi alaninda oldugundan, Rusya ile iliskilerde sorun yasanmasi programlanmis durumda. Bu nedenle Rusya’nin enerji partneri olan Almanya, NATO’nun Rusya ile olan iliskilerini duzeltmesi gerektigini dusunuyor.
Zirve’ye katilan Rusya Devlet Baskani Dimitri Medwedjew, gerek NATO uyeleri arasindaki gorus farkliliklarini, gerekse de NATO’nun bilhassa Afganistan Savasi için Rusya’ya muhtaç oldugunu biliyor. NATO ozellikle Afganistan cografyasina daha uygun olan Rus helikopterlerine goz dikmis durumda ve beklentisi, bu helikopterlerin NATO guçlerine verilmesi, ayrica NATO pilotlarinin Rusya tarafindan egitilmesi. Bununla birlikte Afganistan’daki birliklerin lojistik desteginin Rusya uzerinden devam etmesi. Yani, sonuç itibariyle NATO ve Rusya arasinda bir yaklasmanin olacagindan hareket edilebilir.
Her halukârda yeni Konsept, NATO’nun elindeki nukleer tehditi kullanmaya devam etmesini saglayacak. Yaklasik 20 milyar Avro’ya mal olacak fuze sistemi ile birlikte, elde tutulan muazzam nukleer silah deposu NATO’yu »ilk vurus opsiyonu« ile birlikte dunyayi bir kaç kez yok edebilecek bir nukleer guç hâline getiriyor. Yeni Konsept, nukleer silahlarin konuslandigi NATO uyesi ulkelerin »nukleer silahlar ve yeni tehditler var oldugu surece« bu gucu ellerinden birakmamalarini ongorecek.
Sonuç olarak, NATO gibi asiri silahli ve her an – her yerde – her zaman »vurmaya« hazir bir askerî ittifak, salt varligi ile dunyada suren savaslarin devamina ve yenilerinin çikmasina neden olan bir potansiyel olusturmaktadir. Eskisi veya yenisi, NATO Konsepti’nde bir nokta degismeyecek: NATO, transatlantik emperyalizmin nukleer vurucu gucu olarak insanligin en buyuk tehditi olmaya devam edecek. Bugunlerde Lizbon sokaklarinda NATO’ya karsi gosteri yapan insanlar hakli: No to NATO! NATO’ya hayir! – insanligin ortak istemi olmak zorunda. Çunku NATO var oldugu surece, insanligin baris içerisindeki bir gelecegini tasavvur etmek bile olanakli olmayacaktir.
*************************
[1] Bkz.: http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf [2] Bkz.: http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf, S. 45 [3] Bkz.: ayni yerde, S.45 ve devami [4] Angela Merkel’in 26 Eylul 2010 tarihinde NATO Zirvesi vesilesiyle yaptigi hukumet açiklamasi. Bkz.: www.bundesregierung.de [5] Bkz.: http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf, S. 42 [6] Bkz.: Haftada ik defa İngilizce ve Fransizca yayimlanan »Europe Diplomacy & Defence« bulteninin 18 Mayis 2010 sayisi